Amûdê sinemasındaki yangının 52. yıldönümü nedeniyle 15 Kasım 2010 tarihinde ANF'nin servis ettiði bu yazıyı yeniden yayınlıyoruz:
283 Kürt çocuðun hayatına mal olan Amûdê sinemasındaki yangın, yakın Kürt tarihinin en büyük acılarından biri. Küçük bir Halepçe, küçük bir kıyamet
Amûdê yangının 50. yılında Kürt şair Ehmedê Huseynî yangında kaybettiði kardeşi Ebdulsemedi, yazar Helim Yusiv ise yangındaki alevlerin nasıl roman ve öykülerine girdiðini anlattı.
Yıllarca tartışma konusu olan, hatta Türkiyede yasaklanan Geceyarısı Ekspresi filminin yönetmeni Alan Perkerin bir başka unutulmaz filmi daha vardır: Mississippi Yanıyor. Hollywood sinemasında politik filmlerin yaratıcısı Perker, gerçek olaylardan esinlenerek çektiði filmde, 1964 yılında ABDnin güney eyaleti Mississippide siyahların yakılıp öldürülmesini anlatıyor. Filmin başındaki o büyük yangın, izleyicilerin filmin akışında nelerle karışılacaðının habercisidir.
Ya da Her şey yolunda baba! Annem ve kızlar iyi. Nefes almaya devam et, şimdi ölme diyerek yangından çıkarttıðı babasını hayata döndürmeye çalışan siyah çocuðun sözleri
Mississippinin yanmasından çok deðil, 4 yıl öncesinde bir başka uzak coðrafyada, Kürdistanın küçük bir kasabasında bir başka yangında daha büyük acılar yaşanmıştı.
Bir Pazar günüydü
13 Kasım 1960de o dönem nüfusu 15 bin civarında olan Güney Batı Kürdistanın Amûdê kentindeki tek sinema salonunu 400ye yakın çocuk doldurmuştu. Sinemanın tıka basa dolu olmasının önemli bir nedeni vardı. Okulun müdürü Fransız işgaline karşı direnen Cezayirlilerle dayanışma amacıyla bütün öðrencilerin filme gitmesini mecburu kılmıştı.
MÝSSÝSSÝPÝ-CEZAYÝR-AMUDE
Filmin adı; Geceyarısı suçlamasıydı. Cezayirlilerin Fransız askerler tarafından gece yarısı evlerinden kaçırılmasını anlatan filmi izlemek ilkokul öðrencilerinin o günkü ders konusuydu. Daha haritada Cezayirin yerini bile bilmeyen çocuklar, Arap direnişini öðrenecekti. Hatta filimden elde edilen gelir, Cezayire gönderilecekti.
Sinemanın kapıları kapanmış, çocuklar pür dikkat filmi izlemek için bekliyordu. Film motorundan çıktıðı öne sürülen yangın bir anda perdelere sıçramış, sinema alev topuna dönüşmüştü. Çıkışlara yönelen çocuklar çaresizce yangının içinde can veriyordu. Kapılar kapalıydı. Tıpkı Mississippide yangının içine atılan siyah çocuklar, ya da az sonra beyaz perdede izleyecekleri filmde anlatılan gece yarısı evleri yakılan Cezayirliler gibi
Güvenlik güçleri ve itfaiye ekiplerinin saatler sonra müdahale ettiði yangın, 283 Kürt çocuðun hayatına mal oldu. Yani küçük bir Halepçe, küçük bir kıyamet
O büyük yangında Ebdulsemed adında bir çocuk da can vermişti. Ebdulsemedin kardeşi şair Ehmed Huseynî o günü şöyle anlatıyor:
O günü çok iyi hatırlıyorum, 5 yaşındaydım ve öðrenci olmadıðım için beni sinemaya almadılar. Ancak benden bir büyük olan kardeşim ve komşumuz Reşad gitmişti. Evin bahçesinde sinemaya gidemeyen yaşıtlarımla oynuyorduk, akşam üstüydü, evimiz misafirlerle dolup taşmıştı. Birden çıðlıklar, hawarlar yükseldi evimizden. Herkes sinemaya doðru koşmaya başladı. Annemin Ebdêêê çıðlıðı hala kulaklarımda çınlıyor
Huseyni, o yangın sonrası evlerinin bahçesine getirilen kardeşi ile çocukluk arkadaşı Reşadın yanmış, bir yangından geriye kalan cesetlerine tanılık etmişti. Belki de o yüzden şiire tutundu ve aðlayan hüzünlü dizeleri yazdı. Boşuna kalemimi rüyalarımdan süzdüm demedi.
YANGIN, KÜRT ATEŞÝNÝ ALEVLENDÝRDÝ
Bir başka Amûdêli yazar Helim Yusiv ise Huseyniye göre daha şanslı. Yaşı çok küçük olan Yusiv, o gün büyük kardeşinin de sinemaya gitmek istediðini, fakat kent merkezinden uzak oturmaları yüzünden babasının izin vermediðini söylüyor.
Roman ve öykülerini o büyük yangının izleriyle dolduran Yusiv Annem şans eseri yangın annesi olmadı diyerek biraz da şanslı olduðunu aktarıyor.
Ancak birçok akraba ve komşusunu o katliamda kaybeden Helim Yusiv, yangın öyküleriyle büyümüş. Yusiv devamla Kurtulanlar ise yanmış bedenlerle hala hayatlarını sürdürüyor. Büyüdüler, çoluk çocuk sahip oldular, fakat içindeki yangın hiç sönmedi diyor.
Amûdênin o dönem bölgede öne çıktıðını hatırlatan yazar Yusiv Kentteki nüfusun yüzde yüzü Kürttü. Hiçbir Arap yoktu. Bölgedeki Kürtlük merkeziydi diyebiliriz bilgisini veriyor. Fakat Yusive göre o yangın, Kürt ateşini söndürmedi, hatta daha çok alevlendirdi. Ama yine de Yusiv, bir kuşaðın kül olduðunu söylüyor ve ekliyor: O çocuklar ölmesiydi, bugün belki daha çok Amûdêli yazar ve sanatçımız olacaktı.
Amûdênin Kürt damarının güçlü olmasının da zaten tarihi nedenleri vardı. 1900lerin başında kuzeydeki serhildanların liderleri bölgeye gelmiş, sürgün edilmişti. Zaten ilk Latin alfebisiyle yazılan Kürtçe edebiyat-düşünce dergisi Hawar yanı başlarında basılmış ve sıcaðı sıcaðına o bölgede okuyucuya ulaşmıştı. Yani Amûdê ve civar kentleri hep Kürt hareketinin arka bahçesiydi
Zaten Helim Yusiv, 1950li yılların ortasına gelindiðinde bölgedeki ortalamanın üstünde olan Amûdêdeki okuma-yazma oranına dikkat çekiyor: Gençler, Arapçanın yanında Kürtçe de okuyorlardı. Okur-yazarı çok fazlaydı, eðitime büyük ilgi vardı. Bölgenin tam tersine okula gitmeyen çocuk neredeyse yoktu. Tabii Kürtlere yönelik baskılar da yok deðildi.
Ancak Yusive göre sinemadaki o yangın bir milat; Artık tarih bizim için ikiye bölündü; yangından önce ve yangından sonra
Yangın, Yusivin eserlerinde de önemli bir yer tutuyor. Sobarto romanı o yangınla başlıyor, Zinsiz Mem öyküsünün en canlı bölümleri o yangının izleriyle dolu.
Yusivin senaryosunu kaleme aldıðı ve 1990lı yılarlıda en çok izlenen Kürtçe tiyatro olan, Teatra Jiyana Nûnun sahnelediði Komara Dînan (Deliler Cumhuriyeti) oyunu ise zaten yangın maðduru delilerle dolu. Hele yangından kurtardıðı çocuðunun kemik parçasıyla gezen genç kadın, eserin en önemli kahramanı.
Amûdêdeki yangın, yakın Kürt tarihindeki birçok olay gibi hala çözülmüş deðil. Kimilerine göre Türkiye-Suriye sınırını Araplaştırma ve bölgeyi Arap kemeri ile denetime alma planının bir parçasıydı. Kürt siyasetçilerine göre Şam hükümetinin olayın üstüne gitmemesi ve örtbas etmeye çalışması sabotaj ihtimalini güçlendiriyor.