Oyunbozanlar…

38’inci İstanbul Film Festivali’nde yer alan “Oyunbozan” ve “Melek” filmleri, toplumda kabul gören değerlerin insan psikolojisine ve hayatına bu şekilde yansımadığını farklı şekillerde ama benzer bir noktaya bakarak anlatıyor…

Sinemada çocuk hikâyesi anlatmak izleyicinin deyim yerindeyse hassas noktasına dokunabilecek bir şey. Duygu sömürüsüne de epey açık bir alan. Geçtiğimiz aylarda 69’uncu Berlin Film Festivali’nde prömiyerini yapan “Oyunbozan” Almanca adıyla “Systemsprenger”, ilk bakışta tacize uğramış, küçük bir kız çocuğunun sömürüye açık bir hikâyesi gibi dursa da işin aslı pek öyle değil. 38’inci İstanbul Film Festivali seçkisinde yer alan ve Filmlovers’ın konuğu olan Oyunbozan’ın Alman yönetmeni Nora Fingscheidt’ın anlattığına göre hikâye, evsiz kadınlarla ilgili çektiği bir belgesel sırasında ortaya çıkmış. Orada “oyunbozan” olarak tanımlanan 14 yaşında bir kız çocuğu ile karşılaşan yönetmen daha sonra bu kavramın peşine düşmüş. Alman sosyal hizmetleriyle de yaklaşık 2 yıl boyunca vakit geçiren Fingscheidt “şirin” görünmeyen bir kız çocuğu hikâyesi anlatamaya karar vermiş.

ÇARE BULUNAMAYAN BİR KIZ ÇOCUĞU

Benni, çocuk yaşta taciz ya da şiddete uğramış ve geçirdiği öfke nöbetleri yüzünden durumuna çare bulunamayan bir kız çocuğu. Bulunduğu şehirde hemen hemen tüm çocuk bakım evlerini dolaşmış ama durumu nedeniyle kara listeye alınmış halde. Benni’nin tek istediği ise annesiyle birlikte olmak. Olamadıkça öfke nöbetleri artıyor ve akıl hastanesine yatırılma seçeneği güçleniyor. Ama sosyal hizmet uzmanları tüm bunlara rağmen çare bulmaya uğraşıyor. Yönetmen Nora Fingscheidt deyim yerindeyse sert bir hikâye anlatıyor. Hikâyenin sertleşmesinde 11 yaşındaki, çocuk oyuncu Helena Zengel’in de epey payı var, zira başarılı bir şekilde rolünün altından kalkıyor.

SİSTEMİ DEĞİL, DURMU ANLATIYOR

Yönetmen sisteme yönelik bir eleştiri sunmuyor. İlk bakışta izleyicide öyle bir izlenim bıraksa da yönetmenin asıl odaklandığı şey Benni’nin yaşadıkları ve tepkileri. Zira birçok ülke, özellikle Türkiye düşünüldüğünde böyle bir travma yaşayan çocuk için sosyal hizmetlerin değil harekete geçmesi, bir kız çocuğunda bu durumu kabul edilmesi bile imkansız. Zira Benni bir kız çocuğundan beklenmeyecek(!) kadar öfkeli, yerinde duramayan, itaat etmeyen bir yapıya sahip. Nora Fingscheidt’ın asıl derdi bir kız çocuğunun oyunbozanlığı; beklenmedik, alışılagelmedik haliyle. O yüzden tam anlamıyla Benni’nin geçmişte ne yaşamış olduğunu izleyiciye anlatmıyor. Sosyal hizmetlerin onun için çırpınışını ama çare bulamayışını, öz annesinin ona dair korkusunu; Benni’nin yalnızlaştıkça artan öfkesini perdeye taşıyor. Film boyunca Benni’nin daha önce 14- 15 yaşında ıslah evine girmiş çocuklarla uğraşan refakatçisi, ondan sorumlu olan sosyal hizmet uzmanı; bir süre evinde kaldığı bir kadınla iletişim kurduğunu ya da düzelir gibi olduğunu izlesek de istenilen bir mutlu son ya da nihayet beklentisi her defasında boşa düşüyor. Oyunbozan bir gelişim ya da büyüme hikâyesi değil aksine sistemi kıran, gergin bir kız çocuğunun öfkesi…

MELEK YÜZLÜ BİR SERİ KATİL…

17 yaşında, 11 kişiyi öldürüp 40’tan fazla soyguna karıştığı tahmin edilen Carlos Robledo Puch’ı anlatan ve Arjantin’in Oscar adayı olan “Melek” biyografik bir suç hikâyesi. Luis Ortega’nın yönetmenliğini yaptığı filmin yapımcıları arasında ünlü İspanyol yönetmen Pedro Almodovar bulunuyor. Zira Almadovar’ın varlığı filmin renklerinden görüntülerine sızmış durumda. Kara bir suç hikâyesini gayet pastoral bir ortamda anlatan yönetmen Ortega da tıpkı Nora Fingscheidt gibi alışılagelmedik bir oyunbozan filmiyle izleyici karşısında. Zira Carlitos adıyla bilinen ve hala hapiste olan bu ünlü suçlu, beklenenin aksine toplumca “temiz yüzlü” olarak tabir edilebilecek, fazlaca naif görüntüsü altında, ölüm meleği gizleyen genç bir adam…

Melek, Carlitos’un nasıl soygunlar yaptığından arkadaşı ve arkadaşının babasıyla suç çetesi kurmasına, işlediği cinayetlerden ailesine kadar tam bir biyografik anlatım sunuyor. Ama filmin görüntülerinden Carlitos’un büyüdüğü aileye kadar akılda bıraktığı bir soru var: Suç nasıl gelişir? Benni’de bir erken yaş travması izlerken Carlitos’ta bunun izlerine rastlamak mümkün değil. Anne babası kendi halinde sıradan bir aile, tek çocuklarına gereken ilgiyi gösteren ebeveynler bakıldığında. Zira geç yaşta anne baba oldukları için daha da ilgililer. Carlitos da öyle yokluk içinde yaşayan biri değil. Ama kendi anlatımıyla çalmak o doğduğundan bu yana onunla birlikte. Yakalandıktan sonra üzerinde testler yapılıp ailesi medyada yerden yere vurulsa da veya cinsel yönelimi “sapkınlık” olarak tabir edilse de; Carlitos kendisine yöneltilen “Akli dengenin yerinde olmadığını kabul et, normal biri bunları yapar mı?” sorusuna “Evet” cevabını verebilecek kadar oyunbozan.

Bu iki film türleri ya da kulvarları birbirinden ayrı iki oyunbozanı anlatıyor. Anlattığı bir başka şey ise toplumca kabul görmüş değerlerin dışındaki oyunbozanlar. Yani masum görünen bir gencin gözünü kırpmadan 11 kişiyi öldürebileceği ve de bir kız çocuğunun zapt edilemeyeceği. İki yönetmen de bu iki kişiyi olumlayarak değil, anlamaya çalışarak bazen de dışarıdan izleyerek bunu anlatmaya çalışıyor. Toplumun gördüğü ve cinsiyete bağlı “tanımlama dışı tuttuğu” bireylerin de olabileceği gerçeğini yine toplumun yüzüne vuruyor.