Nefes alınacak filmler...

Geçen hafta başlayan Restore Film Günleri, 11- 13 Ağustos’ta da Beykoz Kundura Fabrikası’nda devam ediyor. İlk yılında emek ve işçi sınıfı anlatan filmler ön planda...

Sinema salonlarının kapandığı ya da yıkıldığı, kültür sanat festivallerinin “mesir macunu şenlikleri” seviyesine indirildiği; belediye heykellerinin ise yüzyıla utanç damgası vuracak görüntüleriyle OHAL’de ve hemen öncesinde kültür sanatın ülkeyi çoktan terk ettiğini söylemek isterdik ama sanat yine de direniyor.

Geçen hafta sonu başlayan Beykoz Kundura Restore Film Günleri de bu kıvranan sanat içerisindeki nefes alınacak alanlardan biri. Nefes alınacağı gerçeği sadece mecazi değil. Restore Film Günleri bir asırlık Beykoz Kundura Fabrikası’nın en ucundaki, muhtemelen idari bina olarak kullanılan yapının açık alan olan çatısında yani açık havada gerçekleşiyor. Geçen hafta sonu başlayan film günleri bu hafta sonu da cumadan başlayarak pazara kadar devam edip ilk yılını tamamlamış olacak.

DENİZDEN KARADAN HER TÜRLÜ ULAŞIM VAR!

Birinci yılında ağırlıklı olarak “emek ve işçi” filmlerini programına alan Restore Film Günleri’nden bahsetmeden önce buraya nasıl ulaşabileceğiniz konusunda küçük bir bilgi: Beşiktaş’tan Beykoz’a giden tekne seferlerini oraya ulaşmak için kullanabilirsiniz. Tekneler cuma 19.00’da cumartesi ve pazar ise 18.30’da hareket ediyor.

Eğer Üsküdar’dan ya da Kadıköy’den gelecekseniz de Beykoz Kundura durağında inip fabrikanın girişinden sizi yönlendirecek kişilerin vasıtasıyla oraya ulaşmanız mümkün.

Restore Film Günleri için belirtilmesi gereken bir diğer şey de programdaki yapımların ağırlıklı sessiz sinema olduğu. Birçoğu asırlık olan bu sinema klasiklerinin son hali, çoğu kişinin izlemediği ve yeniden yapılandırılmış şekliyle sinemaseverlerin karşısına çıkıyor. Filmlerin müzikleri ise orada canlı bir şekilde siz filmi izlerken yapılıyor.

Son haftanın filmleriyse şunlar: 11 Ağustos Cuma “Film”, “Too Much Jonson”, “Gölgeler”. 12 Ağustos Cumartesi: “Metropolis”. 13 Ağustos Pazar günü ise “Dünyanın Tüm Belleği”, “Liman İşçisinin Rüyası” ve “İşçi Sınıfı Cennete Gider” filmleri izlenebilir.

1920’LERDEN 2020 YE BAKIŞ: METROPOLİS

Filmlerin bazılarından bahsedecek olursak. Fritz Lang’in filmi Metropolis, üretim koşulları ve sosyal yaşamı anlatımı açısından çekildiği dönemden bu yana tartışma yaratan ve bugüne kadar günümüz sinemasını etkileyen bir yapım. Orijinali 153 dakika olan filmin bazı parçaları kayıp. Bu kayıp parçalar 2001 yılında filme yeniden eklendi.

Restore Film Günleri’nde de filmin bu tam versiyonu izlenebilecek. Metropolis bir bilimkurgu filmi. Dönemi açısından bakıldığında son derece çığır aşan bir yapım aynı zamanda gerek kullanılan dekor gerekse de resmettiği dünya açısından son derece fütüristik öğeyi içinde barındırıyor. Metropolis iki sınıflı bir şehri konu alıyor. En altta vahşi çalışma saatleriyle boğuşan ve hatta yukarının refahı için zamanın bile değiştirildiği bir cenderede yaşayan işçiler ile yukarıda gökdelenlerde gayet iyi koşullardaki üst sınıf. Film de bu keskin hiyerarşi içindeki “karşılaşmayı” konu alıyor. 1920’lerden 2020 yılına bakan filmin temel meselesi kapitalizm eleştirisine dayanıyor. Fakat her ne kadar iki sınıf arasındaki uçurumu derin bir şekilde çizse de çözümü daha arabulucu bir alternatife bırakıyor ve genel olarak sözünü şu cümleyle özetliyor Lang: “Üreten eller ile planlayan beyin arasındaki aracı kalp olmalıdır.”

TÜRKİYE’DEKİ İLK GÖSTERİMİ YASAKLANIYOR

Lang filmde bir yanıyla makineleşmeye de vurgu yapıyor. Metropolis robotun da sinemaya ilk arz-ı endamı sayılabilir. Film hakkında kısa notlar olarak şunları söyleyebiliriz: Metropolis dönemin Nazi hükümeti tarafından da beğenilmiş bir yapım. Özellikle eller ve beyin arasındaki arabulucu fikrini kendi propagandaları açısından kullanmışlar. Ancak Fritz Lang’in Nazilerden pek hoşlanmayıp Amerikaya kaçtığını da eklemek gerekiyor. Öte yandan 1927 yapımı Metropolis’in aynı yılın Ekim ayında İstanbul’da gösterime girecekken “ateizm ve komünizm” propagandası yaptığı için yasaklandığını da belirtelim...

‘FABRİKALAR BİRER HAPİSANEDİR!’

Programdaki bir diğer işçi filimi ise “İşçi sınıfı Cennete Gider”. İtalyan yönetmen Elio Petri’nin filmi, sınıfsal bir mücadeleyi konu alıyor. Fabrikanın en çalışkan işçisi olan Lulu Massa’nın parmağını kaybetmesiyle başlayan değişimi ve sınıfsal bilinçlenme süreci ironik ve sert bir dille anlatılıyor. İşçi Sınıfı Cennete Gider, sınıf kavramını modernleşme ve değişen üretim ilişkileri bazında ele alıyor. İşini kaybetmekten korkan Massa’nın bu koşulları sorgulayışı ve sistemin yok edilmesi gerektiği sonucuna varması sürecini izliyoruz: “Fabrikalar birer hapishanedir ve her hapishanenin bir firar yolu vardır!”

Programda dikkat çeken bir diğer yapım da Hiroşima Sevgilim, Geçen Yıl Marianbad’da gibi filmleriyle tanıdığımız ünlü Fransız yönetmen Alain Resnais’nin “Dünyanın Tüm Belleği” adlı belgeseli. Resnais bu belgeselde seyirciyi Fransız Ulusal Kütüphanesi’nde yolculuğa çıkarıyor. Dünya tarihinin nasıl saklandığını, depolandığını ve hatta oda sıcaklıklarına göre nasıl muhafaza edildiğini gösteriyor. Bu elbette sadece bir depolama değil bilginin de aktarımı ve belleğin canlı tutulmasını anlatan da bir yolculuk.