Muhammed Rıza Şah Pehlevi dönemi: Baskı, asimilasyon ve çöküşe giden yol -III-

Petrol gelirlerinin adaletsiz dağılımı, derin yoksulluk, tutuklamalar, işkenceler, infazlar, halka yönelik baskılar ile Fars olmayanlara karşı inkârcı politikalar, muhalefeti daha da büyüterek Şah'a karşıt hareketlerin güçlenmesine neden oldu.

PEHLEVİ DÖNEMİ İRANI

Muhammed Rıza Şah Pehlevi dönemi, İran’da modern devlet aygıtlarının kurulduğu ancak aynı zamanda baskı, asimilasyon ve etnik ayrımcılığın sistematik hale geldiği bir dönem olarak tarihe geçti. Görünürde modern ve laik, ancak özünde Fars milliyetçiliğine dayanan bu otoriter rejim, Fars olmayan halkları yok sayan, inkâr eden ve ulusal kültürün yalnızca Fars merkezli politika uygulamalarıyla toplumsal gerilimleri tırmandırdı.

BASKICI YÖNETİM VE TOPLUMSAL GERİLİMLER  

Bu dönemde İran genelinde uygulanan baskıcı politikalar, özellikle muhalif gruplara, etnik ve dini azınlıklara yönelik ciddi hak ihlallerine yol açtı. Kürtler ve Fars olmayan diğer halklar, fiziksel, siyasal ve kültürel baskıya maruz kaldı; parçalanma, asimilasyon ve yok sayılma tehdidiyle yüz yüze bırakıldı.

Muhalefet üzerindeki baskı giderek arttı; muhalifler, gazeteciler, akademisyenler ve entelektüeller sürekli takip edildi, fişlendi, işkence gördü ve uzun süre cezaevlerinde tutuldu.

Basın, kitaplar ve siyasi toplantılar sıkı bir sansürden geçirildi. Yurt dışında yaşayan muhalif liderlere suikastlar düzenlendi. Toplumda yaygın bir korku atmosferi yaratıldı.

KÜRTLERE YÖNELİK BASKILAR VE ASİMİLASYON POLİTİKALARI

Kürt halkı bu dönemde sistematik bir kültürel asimilasyon politikasına maruz bırakıldı. Kürtlerin dil, kültür ve kimlik talepleri bastırıldı; Kürtçe eğitim ve yayıncılık yasaklandı. Kürtlerin yerel ve ulusal düzeyde siyasi temsili büyük ölçüde engellendi ve Kürt siyasetçilerin faaliyetleri yasaklandı. Kürtlere yönelik askeri operasyonlar düzenlendi ve Kürtlerin siyasi özerklik talepleri şiddetle bastırıldı. Kürt nüfusunun kontrol altına alınması amacıyla bazı Kürt aileler zorla yerlerinden edilerek farklı bölgelere sürüldü.

Bu süreçte Beluçlar, Araplar ve Azeriler gibi Fars olmayan halklar da kimliklerini inkâr eden, dillerini yasaklayan ve siyasi temsillerini engelleyen politikalarla karşı karşıya kaldı. Beluçça, Arapça ve Azeri Türkçesi, okullar, resmî kurumlar ile kamusal alanlarda yasaklandı.

Sistan ve Belucistan eyaleti, ülkenin en yoksul bölgesi olarak kaldı. Altyapı yatırımları bilinçli şekilde sınırlı tutuldu. Beluç direnişçileri, İran ordusu ve SAVAK tarafından sert şekilde bastırıldı. 1970'lerdeki silahlı hareketler, ağır operasyonlarla karşılık buldu. Petrol zengini Huzistan’da Arap nüfusunu azaltmak için Farslar bölgeye yerleştirildi. Arapların yerel yönetimlerde söz hakkı kısıtlandı, Arap aktivistler tutuklandı.

Şah, temel haklarını talep eden halklar ve Batı yanlısı modernleşme politikalarına karşı çıkan herkesi potansiyel bir tehdit olarak görüyordu. Hızlı ve zoraki modernleşme girişimleri, toplumun geleneksel yapısını sarsınca özellikle dindar kesimlerde büyük bir huzursuzluk ve hoşnutsuzluk oluştu. Dini liderler ve medreseler ağır baskı altına alındı, İslam hukukuna yönelik ciddi kısıtlamalar getirildi.

Petrol gelirlerinin adaletsiz dağılımı (elitler arasında paylaşımı), derin yoksulluk, SAVAK'ın arkasında olduğu iddia edilen faili meçhul infazlar, Fars olmayanlara yönelik inkârcı ve baskıcı politikalar muhalefeti daha da büyüttü ve Şah'a karşıt hareketlerin güçlenmesine neden oldu. Silahlı Kürt hareketlerinin gelişmesine zemin hazırladı.

HUMEYNİ’NİN SÜRGÜNÜ VE DEVRİME GİDEN SÜREÇ

İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin 1963 yılında başlattığı ‘Beyaz Devrim’, ülkede derin bir toplumsal ve siyasal kırılmaya yol açtı. Toprak reformu, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi ve Batı tarzı modernleşme programını içeren bu reformlar, özellikle dini çevrelerin büyük tepkisini çekti.

Ayetullah Ruhullah Humeyni, bu reformların İslam’a aykırı olduğunu ve İran toplumuna Batı kültürünün zorla dayatıldığını savunarak güçlü bir muhalefet başlattı. Kadın hakları ve toprak reformlarına karşı özellikle dini çevrelerde geniş çaplı bir kampanya yürüttü. Humeyni'nin konuşmaları ve vaazları İran genelinde binlerce kişiyi etkilerken, Şah yönetimi, Humeyni'nin halk üzerindeki etkisini giderek büyüyen bir tehdit olarak görmeye başladı.

HUMEYNİ’NİN SÜRGÜN SÜRECİ

Humeyni, 1963 yılında ilk kez tutuklandı ancak kısa süre içinde serbest bırakıldı. Ancak bir yıl sonra, 1964'te İran’da Amerikan askerlerine dokunulmazlık tanıyan yasaya karşı yaptığı sert eleştiriler nedeniyle yeniden tutuklandı. Bu kez sürgün kararı alındı ve önce Türkiye'nin Bursa şehrine gönderildi. Ardından Irak’ın Necef kentine geçti ve burada yaklaşık 14 yıl sürgün hayatı yaşadı.

Humeyni, 1964 yılından itibaren Irak’ın Necef kentinde sürgün hayatı yaşamış ve burada 14 yıl boyunca Şah rejimine karşı mücadelesini sürdürmüştü. Ancak 1978’e gelindiğinde İran'daki muhalefet hareketleri ciddi şekilde büyümüş, Humeyni'nin Necef'teki varlığı ise İran rejimi için daha da tehlikeli hale gelmişti.

Şah’ın Irak yönetimine baskı yapması üzerine, Saddam Hüseyin yönetimi Humeyni’nin faaliyetlerini sınırlandırdı ve Humeyni’ye Irak’ı terk etmesi için baskı yapıldı.

Bu durum üzerine Humeyni, önce Kuveyt’e gitmek istedi fakat Kuveyt hükümeti sınır kapılarını kapattı. Bunun üzerine Ekim 1978’de Fransa’nın başkenti Paris’e geçti.

Humeyni, Paris’in Nofle-le-Château banliyösünde yaşamaya başladı. Fransa’da basın ve iletişim özgürlüğünün yüksek olması Humeyni için büyük bir avantaj oldu. Paris, uluslararası medyanın merkeziydi ve Humeyni burada sesini tüm dünyaya duyurma imkânı buldu. Irak’taki gibi baskı ve iletişim kısıtlamaları yoktu. Telefon, basın ve medya yoluyla İran’daki kitlelere daha hızlı ulaşabildi.

Sürgünde olduğu süre boyunca Humeyni, İran’daki İslami hareketlerin liderliğini yürütmeye devam etti. Irak’tan gönderdiği kasetler ve bildiriler İran’da gizlice çoğaltıldı ve dağıtıldı. Bu yayınlar, özellikle camiler ve medreselerde toplum üzerinde güçlü bir etki yarattı. Humeyni, sürgün yıllarında İran halkı için bir direniş sembolüne dönüştü.

‘DEVRİM’E GİDEN YOL

Ancak İran’daki muhalefet yalnızca dini gruplardan ibaret değildi. Seküler, sol ve milliyetçi gruplar da bu dönemde muhalefetin önemli birer unsuru olarak ön saflarda yer aldı. 1978’den itibaren başlayan kitlesel protestolar, grevler ve toplumsal ayaklanmalar ülke genelinde hızla yayıldı. Verilere göre ülke çapında en az otuz beş milyon kişinin katıldığı protestolara yönelik şiddetli müdahaleler sonucu en az üç bin kişi hayatını kaybetti, on iki bin kişi de yaralandı.

Şah rejimi, bu protestolar ve ayaklanmalar karşısında hızla zayıfladı. Sonunda, 1979 yılında Şah ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Şah’ın ülkeyi terk etmesinin ardından, Paris'te sürgünde yaşayan Ayetullah Humeyni, 1 Şubat 1979'da Tahran'a döndü. Bu dönüş, İran İslam Devrimi’nin fiili başlangıcı oldu.