Kültür ve doğasına özlü bir bakış -II-

Devrimcilik sapmanın son temsilcisi olan sistemi aşarsa, onu yenilgiye uğratır ve alternatifini yaratırsa kültürleşebilecektir. Yani biz günümüzde köleciliği aşarak yeni bir kültür ve ahlak yaratamayız. Çünkü günümüzdeki köleciliğin adı kapitalizmdir.

KÜLTÜR ve KADIN

Kültürün özgün boyutlarından biri de kadın eksenlidir. Kadının kültürel yaratım içerisindeki etkisi çok önemlidir. İlkel komünal toplum yaşamı ve kültürünün sistem kazanması bir kadın duruşudur. Kadının biyolojik yapısı, ana olarak doğurganlığı gibi özellikleri, üretimde bulunurken kazandığı zihniyet ve duygu dünyasının somut ürünlere dönüşmesi komünal bir yaşamı ortaya çıkarıyor. Bu farklı bir yaşam ve kültürdür. Yani ana-kadın kültürüdür. Kadının komünal olan toplumun özünden bir sapma biçiminde gelişen hiyerarşiye ve sonradan da devlete karşı yürüttüğü mücadeleyi toplumsal doğanın bir savunusu ve mücadelesi şeklinde ele almak gerek. Kadında dile gelen şeyler, toplum için hayati önem arz eder. Dikkat edilirse Sn. Öcalan, hiyerarşik-devletçi sistemi güçlü kurnaz adam olarak niteledi. Yani hiyerarşik devletçi sistem şaman-yaşlı bilge-güçlü avcının oluşturduğu erkek egemenlikli zihniyete dayanan bir oluşumdur. Hiyerarşi ve devlet olmak isteyen, toplumsal doğaya karşı sistematik ve bilinçli bir mücadele yürütenlerin bir ürünüdür. Bu sistemin kendisine karşıt kıldığı ve düşman bellediği komünal toplum esasında ana kadın etrafında şekillenen bir toplumsallaşmadır. Doğal toplumun demokratik uygarlık sisteminin en saf ve uzun süreli yaşandığı dönem olduğu ve bu toplumsal biçimin de kadın öncülüğünde geliştiği gözetildiğinde, demokratik uygarlık sisteminin de kadına dayandığı ortaya çıkar. Bu dönemin canlı, heyecanlı yaşamı şiirsel bir dil ve kültürle somutlaşıyor. Diğer türlü, kültürsüzlük olarak karşımıza çıkıyor.

DEVLETÇİ KÜLTÜR OLARAK “ARABESK”!

Devletçi kültür içinde en etkili olan kültür, arabesk kültürüdür. Devletçi toplum insanın iradesini kırdıktan sonra, yaşamda umut ve coşku ortadan kaldırıyor. Çaresizlik çözümü başka yerden bekleme, başkalarına tabi olma, emeğine yabancılaşma, kaderine razı olma, mücadele etmeden umut ve hayallerinin gerçekleşebileceğine inanma gibi bir ruhsallık hakim olmaya başlıyor. Arabesk bugün anlaşıldığı gibi türkülerde Arap müziği tarzını kullanmak değildir. Arabesk, devletin topluma enjekte ruh ve düşüncedir. Arabesk konuşma, arabesk yaşamla vardır. Örneğin kendine inançsızlık ve güvensizlikte arabesk olmak yatar.

Dinin alt topluma yaydığı kültür, ağırlıkta arabesk kültürdür. Yenilgili ruh hali, yalvarıp yakarma, bağışlanmayı isteme, af dileme gibi tutum ve davranışlarla bunları ifade edebilecek her şeyi  arabesk kültür içinde değerlendirmek mümkündür.

Devletçi toplum kültürünün en iyi izlendiği şehirlerdir. Şehir insanın soy, kan, akraba, dayanışma ve koruma  ilişkilerinin bozulup yerine ekonomik ve hukuki kuralların geçtiği alandır. Şehirde ilişkiler ahlaki değil, siyasidir. Siyasi çıkarlar ve sistem ne ise insanlar arasındaki ilişkiler de öyle kurulmaktadır. Devlet sınıflaşma üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla şehirde akraba ve aşiret ilişkisi yerine sınıf ilişkileri gelişir. Mahalleler, okullar, sinema, tiyatro, spor alanları, eğlence ve alışveriş merkezleri sınıflara göre oluşmuştur. Örneğin üst sınıfların mekanları ve işçilerin mekanları ayrıdır. Bu kurum ve mekanların biçimlerine uygun n olarak insanlara şekil verir devletçi toplum. İktidarını sürdürmek için bunu yapar ve büründüğü kimlik, kapitalizm denen en kültürsüz sistemdir.

KAPİTALİZMİN TUZAKLARINI DOĞRU ANLAMAK

Kapitalizm konusunda doğru değerlendirmeler geliştirmek için yapılması gereken ilk iş, bu sistemin kendisini meşru kılmak için ortaya koyduğu maddi-manevi kültürel izahlardan uzak durmak olmalıdır. Kurt yırtıcı bir hayvansa onu yırtıcı bir hayvan olma özellikleri ile tekrar tekrar tarif etmenin bir anlamı yoktur. Önemli olan bu hayvanın yırtıcı olmasına yol açan biyolojik organizasyonu anlamak ve bundan kaynaklanan özelliklerini izah ederek kendisine karşı tedbirler almaktır. Yani kurda ha bire “sen yırtıcı bir hayvansın” demek yerine, ondan kurtulmak ve korunmak daha doğrudur. Kapitalizm insan düşüncesinde yarattığı ideolojik hâkimiyetle kendini ilerici olarak kabul ettirebilmektedir. Bu tuzaktır. Kapitalizmin en büyük gücü ama aynı zamanda en büyük zaafı olay ve olguları parçalı ele almasıdır. Tün çirkinliklerine rağmen, zorlanarak da olsa kapitalizmin devam ediyor olmasının nedeni, insanlık kültürünü parça parça edip pazara sürmesidir. Bunu bilimcilik adına yapmış, kendisine yeni putlar inşa etmesine neden  olmuştur. Tarihte defalarca görüldüğü gibi en büyük kültürel değişimler putların kırılması ile yaşanmaya başlanmıştır. Kapitalist putları yıkmak için, yapılacak ilk iş, her olay ve olguyu zaman ve mekan bağlamında bütünlüklü ele almaktır. Kapitalizm bir toplumsal biçim değildir. Toplumsallık dağıtılınca ortaya çıkınca tahribatlar, boşluklar ve sorunların sistem kazanmasıdır. Başkan Öcalan’ın deyimi ile “derinleşmiş köleliktir.” Bu da yaratma değil, dağıtma ilkesidir. Demek ki kapitalizm, kültürel değerlerin ortaya çıkması ilkesinin birinci maddesine karşı olan bir sistemdir. Kapitalizmde bir değer kültürleşmek için değil, tüketilmek için yapılır.

TÜKETİM KÜLTÜRÜ!

Tüketim, kapitalizmin öz kimliğidir. Kapitalizmin gücü, tüketimle doğru orantılıdır. Ne kadar tüketim olursa o kadar kapitalizm yaşanır. Kapitalist kültürde alım-satım esas olduğu için, insan ile maddi ve manevi kültür değerleri arasında bu ilkeyi harekete geçirecek bir mantığın da kurulması gerecektir. Alım satım için felsefi olarak olması gereken şey değersizliktir. Çünkü bir şeyin satılıp elden çıkarması için, önce onun insan hafızasında değersizleşmesi gerekir. Değerli olan bir şey satılmaz. Yine bir şeyin satılması için, ihtiyaç olmadığı halde onun kullanılmasının zorunlu bir ihtiyaç olduğu fikrinin insanın kafasına yerleştirilmesi gerekmektedir. Kapitalizmin alım satım mantığında değerin ölçüsü paradır!

POPÜLER KÜLTÜR ve YARATIM SÜRECİ!

En değerli şey para olduğu için, paranın herkeste birikmesine izin verilmez. Kültürün popüleştirilmesinin, kültürel ürünlerden daha çok para kazanmak amacıyla pazarı genişletmek ile birebir ilişkisi vardır. Kültürün popüleştirilmesinin sağlanması için uygulanan yöntemler kesinlikle söylendiği gibi tüm toplumu, kültür ve sanat ile buluşturmak değildir. Esas amaç kardır. Bir şeyi beleş verip daha sonra para karşılığında satın almak, sadece kültür değerlerinin popüler kültür adı altında satılığa çıkarılmasıyla kapitalizmde ortaya çıkmıştır. Kapitalist sistem bu rahat kazanma fırsatını, kazanç kapısı olarak gördüğünden kültür popüleştirilmiştir. Çünkü popülerlik sattırır… kim çok tüketirse en büyük, en güçlü o oluyormuş gibi hakim bir kanı var. her hafta yeni bir elbise, reklamlarda görülen mallara özenti, yenilik adı altında empoze edilen tüketme endeksli yaşam, tüketim kültürünün sonuçlarıdır. Tüketim sadece maddi yönlü değil. Manevi değerleri de pazara çıkartır. Liberalizmle sözde herkesi özgür kılmış, modernizm ile de yeni bir yaşam yaratmıştır. Post modernizm ile de bu yaşam içinde oluşmuş kimi sorunların bireyciliği derinleştirerek aşacağını  ve böylece iyi bir dünya kuracağını sanmaktadır.

 

POPÜLER KÜLTÜR, HALKIN KÜLTÜREL DEĞERLERİNİ PAZARDA SATMAKTIR!

Popüler kültür, halkın kültürel değerlerini pazarda satmaktır. Onları basitleştirerek, günübirlik satışa çıkarmaktır. Kapitalizm şahsında tüketim çılgınlığının boyutları bugün çok ciddi boyutlardadır. İnsanlar arasındaki makas da açılıyor. Biri süt banyosu yaparken diğeri süt bulamıyor. Birinin çöpe attığını diğeri çöpte bulamıyor. Biri çok yemekten ölür, diğer açlıktan. Bunlar derin toplumsal sorunlardır. Pek çok örnek verilebilir. Peki, neden böyle?

TOPLUM VİCDANI OLARAK AHLAK ve KÜLTÜR İLE İLİŞKİSİ!

Bu sorunun cevabı bizi ahlaka götürür. Ahlak bozulduğu için bu böyledir. Birileri özgürlük ve irade adına abuk sabuk şeyler yaparken, öte yandan bir halkın dili inkar edilip yok ediliyorsa burada bir ahlaksızlık vardır. Ahlak, toplumun vicdanıdır. Bugün büyük vicdansızlıkların her alanda yaşandığına tanığız. Bunların çözümü için takındığımız tutum, haliyle ahlaki olmalıdır. Bu temel bir sorun olduğu için de, ahlaklı olmak demek; devrimci olmak demektir. Fedai olmak demektir. Günümüzde bencilliğin, bireyciliğin, maddiyatçılığın egemen olduğu her şeyin alınıp satıldığı bir ortamda toplumcu olmak, yani bütün insanları düşünmek, bütün insanların sorunlarını kendi sorunları gibi hissetmek fedailiktir. Bunda ötürü ahlaktan bahsederken, tümüyle devrimcilikten bahsediyoruz. Devrimcilikten kasıt; köklü, hızlı ve bir değişim dönüşümü insanın kendisindeki vicdansızlığa karşı yapmasıdır. Başkan Öcalan boşuna “zihniyet ve vicdan devrimi gereklidir” demedi. Yine ahlakı, “toplumun politik hafızası olarak tanımladı. Ahlaken aşınmış, yoksun kalmış toplumlar politik hafızasını, geleneksel kurum ve kural gücünü zayıflatmış ve yitirmiş demektir” dedi.

AHLAK, BİLDİĞİNİ YAPMAK, YAPTIĞINA İNANMAKTIR

Ahlak bildiğini yapmak, yaptığına inanmaktır. Ahlak, insanın inandıklarını pratikleştirmesini de gerektirir. Bu anlamda da teori ve pratik arasındaki uyumluluk düzeyi insanın ahlakiliğini ortaya çıkarır. Sistemimiz için değerlendirdiğimizde de paradigmamıza ne kadar inandığımız, ideolojik duruşumuzun gerektirdiği pratiği ne kadar sergilediğimiz bizim devrimciler olarak ahlak düzeyimizi ortaya çıkarır. Vicdan ve ahlak, insanın haksızlıklara karşı harekete geçmesini sağlayan bir iç enerjidir. Ahlak inançlı yaşamdır. İnanç, adanmayı getirir. Dervişlik adanmışlıktır. Ahlak insanı büyük sorumluluk sahibi yapmıştır. Sorumlu olan insan toplumsal görevlerinin bilince olan insandır. Sorumluluk bilinci insanda doğruyu, yaşamı geliştirmeyi, yanlışa karşı da mücadele etmeyi sağlar. Sorumluluk kendisi ile beraber paylaşımcılığı getirir. Sorumluluk, iktidar ve devletçi zihniyetin panzehridir. Çünkü ahlak toplumu bir arada tutan çok sağlam bir harçtır. Bir aradalığı sağlayan ölçüleri koyan, insanda vicdana yol açan ahlakiliktir. Ahlakın böyle bir gücü söz konusudur. Bu anlamda toplumu kültürden, kültürü ahlaktan koparmak mümkün değildir. Ahlaki örgü bir aşamadan sonra toplumun özelliklerine göre onun kültürel yapısı içerisinde şekilleniyor. Kültürünü etkiliyor, kültürü içerisinde bir değişimi yaşayarak günümüze kadar geliyor. Ahlak manevi kültürün en önemli değeridir.

 

DEVRİMCİ KÜLTÜR ve AHLAK NEDİR!

Buraya kadar kültür ve ahlakın genel çerçevesini ve birbiri ile olan bağına değindik. Şimdi devrimci kültür ve ahlak olgusundan bahsedelim. Tabi bu olgudan bahsetmemiz için öncelikle neye karşı devrimcilik sorusu ön plana çıkar. Bir devrimci kültür yaratmaktan bahsediyorsak, hangi kültüre karşı devrimcilik sorunu ile karşı karşıya geliriz. Ahlaktan bahsederekten de benzer bir sorun ile karşılaşırız. Dolayısıyla devrimci kültür ve ahlakı tartışırken ya da bu olguları tanımlarken, öncelikle neye karşı olduğumuzu bilmemiz gerekir. Kültür ve ahlakta neleri devrimcileştiriyor ya da neleri aşmaya çalışıyoruz? Bunlar bizim açımızdan önemlidir. Çünkü kültür derken onun çok geniş bir alan olduğu ortaya çıktı. Ahlak derken toplumun vicdanından bahsediyoruz. Kuşkusuz her şeye rağmen insanda bir vicdan vardır. Dolayısıyla hangi vicdanı aşmaya çalıştığımızın, hangi ahlaki değerleri kabul etmediğimizi net bir biçimde ortaya koyup tanımlamamız gerekir. Bu anlamda büyün toplumsal kültürel değişim ve dönüşüm aşamaları iki temelde ele alıyoruz. Birincisi insanı var eden komünal toplum dönemi, ikincisi sorunların kaynağı olan insan ve onun özünü dışarıda bırakan devletçi ve iktidarcı toplum, ideolojik ilkelerimiz açısından sorun, sınıfların durum tespiti değil. Sorunun toplumun devlet ve iktidar ekseninde saptırılmasından doğan ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan sınıfsal duruştan kaynaklandığını bilmektir. Bizim açımızdan devrimci kültür ve ahlak, devletçi kültür ve ahlakı aşarken bunun yerine koymamız gereken demokratik komünal kültür ve toplumdan kaynağını alan ahlaktır. Dolayısıyla devrimci kültür ve ahlak, devletçi toplumun neden olduğu iktidar, hakimiyet, kölelik ve zihniyet kalıplarını, bencillikten güç alan vicdansızlığın, ahlak yoksunluğunu aşma mücadelesidir.

DEVRİMCİ KÜLTÜR, KAPİTALİZMİ AŞMAKTIR!

Devletçi toplum beş bin yıllık tarihsel bir süreçtir. Devletçi toplumda kendi içerisinde değişik aşamalardan geçerek günümüze kadar gelmiştir. Onun da dili, rengi ve biçimi değişmiştir. Günümüzde yaşanan sorunları gidermek için köleci toplumdaki ilişkileri topluma göstermemiz, yine feodal toplumun mantığını aşmaya dönük bir çabaya girmemiz anlamlıdır. Ancak bu yaklaşım sorunları tek başına çözmeye yetmez. Sorunların çözüm mantığı açısından günümüz realitesi önemli olduğundan, devrimci kültür ve ahlak mücadelesi de günümüz de yaşanan gerçekliği aşmak zorundadır. Devletçi sistemin bugünkü temsili kapitalizmdir. Dolayısıyla devrimci kültür ve ahlak somut bir biçimde kapitalizmi ve onun modern yaşam tarzını aşmakla yükümlüdür. Devrimclik iddiasında bulunan kültür ve ahlak doğrudan kapitalizmi hedeflerse ancak bir anlam ifade eder. Bu kültür ve ahlak, kapitalizmin alternatifini yaratabilirse kazanacaktır. Bu böyle olmazsa çok tanrı, tanrıça, komünalite, demokrasi tartışmaları yapmak, özgürlük ve adalet istemek, güzel söyler söylemenin ötesine geçmez. Neden? Çünkü kültür yaratır,  kültür insanın ürünüdür.

Devrimcilik sapmanın son temsilcisi olan sistemi aşarsa, onu yenilgiye uğratır ve alternatifini yaratırsa kültürleşebilecektir. Yani biz günümüzde köleciliği aşarak yeni bir kültür ve ahlak yaratamayız. Çünkü günümüzdeki köleciliğin adı kapitalizmdir. Kölecilik, kapitalist sistemin kendisidir. Durum böyle ise o zaman bizim kapitalist kültürü, varsa kapitalist ahlakı tartışmamız, alternatif olacak değerler sistemini nasıl yaratacağımızı bilince çıkarmamız gerekecektir. Bu köleciliğin üretimine, sanatına, davranışına alternatiflerimiz olmalıdır. Bunları yaratmalıyız. Onun diline alternatif bir dil, onun beyni ölçülerine alternatif beyni ölçüleri yaratmak son derece önemli bir mücadeledir. Onun şehirleşmesine alternatif şehirleşmeler, paylaşımına alternatif paylaşımlar geliştirmek gerekiyor. Yani her konuda, oturup kalkıştan tutalım da örgütlülüğe, sanatsal siyasal ve askeri çalışma kapsamına girecek en üst insan eylemlerine kadar alternatiflerimiz olmak zorundadır. Bunun sonucunda yaratılacak kültür devrimci olur. Böyle olmazsa yapacağımız tartışmalar entelektüel düzeyi aşmaz. Bir filozof tartışması olur. Bir aydınlar kulübü tartışması gibi olur. Devrimci, sorunlara böyle yaklaşmaz. Devrimci sorunları görmek, eyleme geçmek, değişim ve dönüşüm sağlayacak kültürleşmeyi başarmaktır. Kapitalizmin bütün temsil ettiği bütün yaratımları hedeflemek, devrimci kültür ve ahlakı ifade eder.

O halde kendimizde, toplumuzda, dünyada ele aldığımız her şeyde, komünal kültür ve devletçi toplum kültürü olarak birbirinden ayrıştıracağız. Her değerlendirmemizin kıstası budur.

***

KAYNAKÇA

-Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü, 5.Cilt, Abdullah Öcalan

-Devrimci Kültür ve Ahlak, Bilim ve Aydınlanma Yayınları (yazının esası bu broşürün özetlenmesi şeklindedir)

-Bilimsel bir Kültür Teorisi, Bronislaw Malinowski

-Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları, Kültür ve Uygarlık

-İnsan, Kültür ve Uygarlık, Gürdal Aksoy

-Felsefe Sözlüğü, Ahmet Cevizci

 

BİRİNCİ BÖLÜM:

https://anfturkce.net/kultur/kueltuer-ve-dogasina-oezlue-bir-bakis-96924