Kendi ülkesinde göçmen bir ressam

Ailesinin, İran devletinin baskılarından dolayı yıllar önce Güney'e geldiğini söyleyen Ressam Xezal Lütfi, "Kürdüz, Kürdistanlıyız, Kürdistan’ın bir parçasından, diğer parçasına geçmişiz ama göçmenmişiz gibi muamele görüyoruz" dedi.

Şairler, yazarlar, aydınlar, heykeltraşlar, ressamlar, müzisyenler ve bir de isyanlar şehri denir Süleymaniye’ye. Şimdiye kadar Nali, Mahwh, Piremêrd, Şerkê Bêkes, Baxtiyar Ali ve niceleri şiir ve romanda rüştünü kanıtlayarak Süleymaniye için söylenenin edebiyat açısından doğru olduğunu gösterdi. Baban ve Şeyh Mahmud Barzenci isyanları ile de tarihteki yerini almış bir şehir. Yüzlerce ressam ve heykeltraşların sunduğu eserleri ile de kendisini kanıtlamış.

Salih Dawuda, Kerim Kaban, Ahmad Şhamal gibi eski günümüzün yüzlerce müzisyeni de çıkmış. Şehir merkezinin hemen hemen her cadde ve kaldırımlarında, sokağında sanat eserleri, duvar tablolarının satıldığına rastlamak mümkün. Merkezi yerlerde ayrıca onlarca resim çizmek için tezgah açan sanat koleji öğrencilerine rastlamak mümkün. Ancak sanat yapmak, resim çizmek için kaldırımlarda ekmek parası peşinde koşanların hikayelerini duyunca insanın içi burkuluyor. Bu kişilerden biri de Süleymaniye Üniversitesi Sanat Koleji 4. Sınıf öğrencisi Xezal Lütfi'dir. Xezal Lütfi’nin hikayesi Kürdün trajedisinin bir başka yanını gözler önüne seriyor.

GELİP GEÇENLERİN RESMİNİ ÇİZEREK PARA KAZANIYOR

Süleymaniye’nin Melik Mahmud caddesinin üzerinde Saxuleke diye bir yer var. Saxuleke’nin kelime anlamı Buzhane demektir. Daha önce şehir bu kadar modernleşmemişken her evde bir buzdolabı olmadığı yıllarda burada buz fabrikaları varmış. Üretilen buzlar şehrin çeşitli yerlerine satışa çıkarılıyormuş. Buradaki buz fabrikaları ve buz üretiminden dolayı bu yere Saxuleke denmiş.

Eski buz fabrikalarının hemen hemen büyük bir bölümü şimdi de var. Ancak hiçbirinde artık buz üretilemiyor. Saxuleke şimdi bir nevi sanat sokağına dönüşmüş gibi. İstanbul'dan gelenler Saxuleke’yi İstiklal'e benzetiyorlar. Gündüzleri sıcaktan ölü ve hemen hemen hiç kimsenin olmadığı bir yerdir. Gün batımına doğru gençler, kadınlar, çocuklar, yaşlılar yerli ve yabancılar Saxuleke’ye akın etmeye başlar.

Onlarca çay ocağı Saxuleke’nin kaldırımı üzerine kurulur. Küçük tabureler, plastik sandalyeler atılar. Sabaha karşı saat 04’e kadar Saxuleke'de hayat akar. İnsanlar yaptıkları herhangi bir işle Saxuleke’de ekmek parası kazanmanın peşine düşmüşler. Kaldırımların herhangi bir köşesine tezgah açmış gelip geçenlerin resimlerini çizerek para kazanmak isteyenlere de rastlanır. Bu kişilerden biri ise Xezal Lütfi’dir.

XEZAL LÜTFİ'NİN HİKAYESİ...

Xezal Lütfi 28 yaşında Süleymaniye’de doğmuş, büyümüş bir kadın. İkisi kız, ikisi erkek dört çocuklu bir ailenin ortanca kızıdır. Xezal Lütfi’nin sol ayağı engelli. Koltuk değneğini kullanarak yürüyebiliyor. Ancak hiçbir zaman koltuk değneğinin göründüğü bir fotoğrafının olmasını istemiyor. Çocuk yaşta resme merak sarıyor. Yoksul olan babasının kendisine bulabildiği resim araçları ile resim yapmaya başlar. İlk, ortaokul ve liseden sonra Süleymaniye üniversitesi sanat kolejinde okumaya başlar. Üniversite sanat koleji 4. sınıf öğrencisi şimdi.

Xezal yoksul olan aileye daha fazla yük olmamak için liseden itibaren bu kez resmini çizdirmek isteyenlerin para karşılığında resimlerini çizmeye başlar. Çizdiği resimlerden elde ettiği para ile kendi masraflarını çıkararak aileye yük olmaktan kurtulmak istiyor. Süleymaniye gelişmiş ve modern bir şehir görünümü verse de toplumsal bazı tabuları hala yıkabilmiş değil. Kadınlar araba kullanır, garsonluk yapar ancak kaldırımlarda seyyar satıcılık yapması yine hoş karşılanmaz. Xezal bütün bunları çok iyi bilmesine ve bu konuda gelişebilecek olumsuz yaklaşımlara rağmen 5 yıl önce Saxuleke’de resim çizmek için tezgah açar.

İlk önce garipsenir. Ancak zamanla kabul görür. Xezal 5 yıl önce Saxuleke’de gece geç saatlere kadar resim çizmeye devam ediyor. Ancak gündüzleri Saxuleke’de iş olmadığı için şimdi gündüzde Majdi Mall adındaki AVM’de bulduğu köşede resim çizerek yaşamını kazanıyor. Xezal üniversiteye de başladıktan sonra yağlı boya, pastel tablolar da yapmaya başladı. Açılan sergilere tabloları, resimleri ile de katılıyor artık.

'BEN BİR GÖÇMENİM

Xezal Lütfi’nin hikayesi sadece bununla bitmiyor. Hikayesinin asıl ve hüzünlü olan bölümü ise başkadır. Xezal Lütfi Süleymaniye’de doğdu, büyüdü, hala Süleymaniye’de yaşıyor. Ancak kendisi bir Süleymaniyeli değil. Nerelisiniz diye sorulduğunda ise ben bir göçmenim diyerek hikayesinin en acılı tarafına vurgu yapar. Nerenin göçmeni diye soru sorulduğunda ise Xezal Lütfi şu cevabı veriyor: "Ben Rojhilat’ın Sakız şehrindenim. Hala şehrimi görmedim. Babam bir Kürt yurtseveridir. Kürtlük mücadelesinin bir yerinde yer almış. Hümeyni geldiğinde gördüğü baskı, işkencecilerden kaçarak Süleymaniye’ye annemle birlikte gelmiş.

Burada evlenmişler ve biz burada doğmuşuz. Geldiklerinde uzun yıllar buralarda kurulan kamplarda kalmışlar. 2000 yılından sonra kamplar dağıtılınca gelip şehre yerleşmişler. Kürdistan bir parçasındaki zulüm, baskıdan kaçarak bir başka parçasına gelmişiz ama burada hala göçmen gözü ile bize bakılıyor. Kürdüz, Kürdistanlıyız, Kürdistan’ın bir parçasından bir başka parçasına geçmişiz ama göçmenmişiz gibi muamele görüyoruz. İnsanın kendi ülkesinde göçmen görünmesi kadar kötü bir şey olabilir m?"

BİNLERCE KÜRDİSTANLIYA GÖÇMEN GÖZÜ İLE BAKILIYOR

Başur’da göçmen olmak sadece BM’nin izni ile kalabileceğiniz anlamına geliyor. Oturumsuz kalamamak demektir. Oturumunuz olmadığı için bir şehirden bir başka şehre gidemezsiniz. Başur’da bu durumda olan sadece Xezal ve ailesi değil. Xezal ve ailesi buna sadece bir örnektir. 10 binlerce Rojhilatlı Kürt Süleymaniye ve Hewler'de aynı durumu yaşıyor. Buna ek olarak Tayyip Erdoğan'ın son yıllarda Bakur’da halka, siyasetçilere yaptığı baskıdan kaçıp Başur’a gelen binlerce Bakurlu da Xezal ile ailesinin yaşadığı durumu yaşıyor.

Bundan iki yüz yıl önce Şeyh Ubeydullah Nehri İsyanı ile gelip Başur’un Bradost alanında Geliyê Mahacira olarak adlandırılan Sideka’nın arka tarafına düşen vadide yaşayan 10 binlerce Kürde de hala göçmen deniyor. Partiler bu kişilerden kendilerine çok sayıda kadro devşirmiş, kendi parti sistemi içinde belli mevkilere de getirmiş. Ancak onlara bile hala göçmen gözü ile bakılıyor...