Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, genel müdürlüklere ve 81 il müdürlüğüne "Toplumsal Cinsiyet ve Bazı Kavramların Kullanımı Hk." başlıklı bir genelge gönderdi. Genelgede, ulusal ve uluslararası kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşlarla birlikte Bakanlık birimlerinin yürüteceği çalışmalarda; "toplumsal cinsiyet", "toplumsal cinsiyet kimliği", "LGBT", "SOGIESC (sexual orientations/cinsel yönelim, gender identities/cinsiyet kimlikleri, gender expressions/cinsiyet ifadeleri ve sex characteristics/cinsiyet özellikleri)" ve "kapsamlı cinsellik eğitimi" gibi kavramlara karşı ortak bir tutum benimsenmesi gerektiği belirtildi.
Ülkenin söz konusu kavramlara ilişkin “karşı duruşunun” belgelere ve toplantılara yansıtılması gerektiği ifade edilirken, genelgede bu kavramların aile yapısına zarar verdiği iddia edildi. Genel Müdürlük yazısında, “toplumsal cinsiyet”, “cinsiyet kimliği” ve “cinsel yönelim” gibi kavramların kullanımından “kaçınılması” gerektiği belirtildi. Ayrıca, bu kavramların evlilik ve aile kurumunu zayıflattığı, kadınlara, çocuklara ve toplumun genel yapısına zarar verdiği öne sürüldü. Genelgede, 2025 yılının 'Aile Yılı' ilan edildiği ve bu kapsamda hazırlandığı vurgulandı.
Söz konusu genelge, kadın örgütleri ve hukukçular tarafından tepkiyle karşılandı. Kadın hakları savunucuları, kadın cinayetleri, şiddet ve cezasızlık politikalarına yönelik somut adımlar atılmazken, iktidarın bu tür genelgelerle kadını toplumsal yaşamdan uzaklaştırdığını ve yaşamın her alanına müdahale ettiğine dikkat çekti. Konuyla ilgili olarak, Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen, müdürlüklere gönderilen genelgeyi ve olası olumsuz etkilerini değerlendirdi.
Suzan İşbilen, toplumsal cinsiyet kavramının bilimsel ve tarihsel bir arka plana sahip olduğunu vurgulayarak, "Bu genelgeyle iktidarın asıl hedeflediği şey şudur: Toplumsal cinsiyet kavramının ortadan kaldırılması! Bu kavram kadınların kendiliğinden uydurduğu bir şey değil. 1800’lü yıllarda İngiltere’de sosyolog Ana Oklav tarafından tanımlanıyor.
Beş bin yıllık kadın köleliğinin sonucu olarak ortaya çıkan bu terim, kadınla erkek arasındaki eşitsiz toplumsal rollerin adıdır. Toplumsal cinsiyet rolleri kadınları sistematik biçimde dışlıyor. Kadın evde hizmet eden, çocuk doğuran; erkekse toplumun öznesi olacak şekilde konumlandırılmış. Bu roller, televizyon dizilerinden eğitim kurumlarına kadar her alanda yeniden üretiliyor" dedi.
'CEDAW SÖZLEŞMESİ İHLAL EDİLİYOR’
Genelgede toplumsal cinsiyetin ‘biyolojik değil, sosyal bir kavram’ olarak tanımlanmasının altını çizen Suzan İşbilen, iktidarın bu ifadeyi tersinden okuyarak kadınları yeniden erkek egemenliğine teslim etmeye çalıştığını belirtti: “Kadını erkeğin insafına bırakan, şiddete açık hale getiren bir zihniyetle karşı karşıyayız.”
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de dikkat çeken Suzan İşbilen, "Birleşmiş Milletler'in CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi) sözleşmesi toplumsal cinsiyetin kadın üzerindeki olumsuz etkilerini tanır ve bunu önleyici önlemler öngörür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kadının eşit haklarını güvence altına alır. Bu genelge, bu yükümlülüklerin açıkça ihlalidir" dedi.
'İKTİDARLARINI SALDIRILAR ÜZERİNDEN SÜRDÜRÜYORLAR’
Gençlere yönelik cinsel eğitim yaklaşımlarının da hedef alındığını belirten Suzan İşbilen, “Dünya Sağlık Örgütü cinsellik eğitimini sağlıklı ilişkiler açısından önerirken, bu genelge bilinçsiz bir nesil yetiştirme çabasını yansıtıyor. İstanbul Sözleşmesi, aile içi şiddeti suç kapsamına alan ilk metindi. Kadının rızası olmadan yaşanan cinsel birlikteliği tecavüz sayıyordu. Şimdi yeniden, 'erkek yapar' anlayışına dönülüyor” diye konuştu.
Ekonomik kriz ve yoksulluğun derinleştiğini hatırlatan Suzan İşbilen, iktidarın bu toplumsal sorunlara çözüm üretemediği için kadın kazanımlarına yöneldiğini söyledi:
"Bu genelgeyle kadınların aile içindeki koşullarını zorlaştırıyorlar. Kadının siyasal, sosyal ve eğitim alanlarında erkeklerle eşit haklara sahip olması gibi maddeleri yok sayan bir noktadalar. Biz bu noktaya karşı duruyoruz. Kazanılmış haklarımızı hedef alarak iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar."
'HAKLARIMIZI KORUYACAĞIZ’
Kadınlara yönelik yeni risklere karşı mücadele çağrısı yapan Suzan İşbilen, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yıllarca bedel ödeyerek kazandığımız haklarımızı koruyacağız. Toplumsal cinsiyet kavramını yok saymakla, kadına yönelik şiddeti görünmez kılamazlar. Biz Diyarbakır’da yürüyüşler yapıp atölyeler düzenledik. Şimdi yine sokakta, örgütlü mücadele içinde olacağız. Bu genelgeyi boşa çıkaracağız.”