“Kadın direnişleri toplumsal dönüşümü hedeflemelidir” diyen Ruken Akça, “Bu yüzden örgütlülüğümüzü büyütmeye ve mücadelemizi yükseltmeye çağırıyoruz” dedi.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle Almanya'daki Kurdistanlı Toplumlar Konfederasyonu (KON-MED) Eşbaşkanı Ruken Akça ile Kürt Kadın Hareketi’nin tarihsel mücadelesini ve dünya kadın hareketine sundukları katkıları konuştuk.
8 Mart’ın emekçi kadınların direniş ve özgürlük günü olduğu kadar Kürt kadınlar için de tarihsel bir mücadele günü olduğunu belirten KON-MED Eşbaşkanı Ruken Akça, “Kadınlar olarak sömürgeciliğe, patriarkaya ve kapitalist sisteme karşı yürüttüğümüz mücadelede en ön saflarda yer aldık ve büyük bedeller ödedik. Kürt kadınları, direnişi yalnızca kendi halkları için değil, dünya kadın hareketiyle ortak bir özgürlük mücadelesi olarak görüyor. Bugün Ortadoğu’da kadın özgürlüğü denildiğinde ilk akla gelen örneklerden biri Rojava’da ortaya çıkan kadın devrimidir. Bu devrim, kadınların sadece savaşın içinde değil, toplumsal dönüşümde de nasıl bir öncü güç olduğunu gösterdi. Kürt kadınlar, Önder Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlüğüne dayalı paradigması ile kendilerini geliştirip dönüştürdüler. Bu paradigma, sadece Kürt kadınları için değil, dünya kadınları için de büyük bir ilham kaynağı oldu” diye konuştu.
‘JIN JIYAN AZADÎ ARTIK EVRENSEL BİR YAŞAM BİÇİMİ
Kürt kadınların, sadece kendi coğrafyaları Kurdistan’da değil, dünyanın dört bir yanında kadın mücadelesine öncülük eden bir güç haline geldiğine işaret eden Ruken Akça, "Jin Jiyan Azadî" felsefesi artık evrensel bir kadın direniş sloganı haline geldi. İran’da Jîna Emînî’nin ahlak polisleri tarafından işkence ile katledilmesi sonrası başlayan isyanlar da bu hakikati bir kez daha gözler önüne serdi. Kadınların sadece bir kimlik olarak değil, toplumun öz gücü olarak örgütlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Rojava’da inşa edilen kadın konfederalizmi ve demokratik özyönetim modeli, dünya kadın hareketlerine somut bir alternatif sunuyor. Kadınların karar mekanizmalarında yer aldığı, eşbaşkanlık sisteminin uygulandığı, öz savunma güçlerinin oluşturulduğu bu model, kapitalist modernitenin bireyselleştirdiği kadın hakları mücadelesine karşı kolektif bir çözüm sunuyor. Bu yüzden Kürt kadınlarının mücadelesi sadece Ortadoğu’da değil, Latin Amerika’dan Avrupa’ya kadar birçok kadın hareketi tarafından sahipleniliyor. Çünkü bizler, kadın özgürlüğünü yalnızca bir halkın veya bölgenin meselesi olarak değil, evrensel bir mücadele olarak görüyoruz. Kürt kadınlar olarak, özgürlük ve barış mücadelesinde çok ağır bedeller ödedik. Binlerce yoldaşımız bu uğurda şehit düştü. Faşist ve gerici güçler, kadınların iradesini teslim almak için her türlü saldırıyı gerçekleştirdi. Ancak biz kadınlar, baskıya boyun eğmek yerine daha da güçlendik ve mücadeleyi büyüttük” dedi.
EN BÜYÜK TEHDİT BİREYSELLEŞME
Bugün en büyük tehditlerden birinin, kapitalist modernitenin kadın mücadelesini bireyselleştirerek etkisiz hale getirme çabası olduğuna dikkati çeken Ruken Akça, “Kadın mücadelesini sadece bireysel haklar çerçevesinde ele almak, kadınların öz örgütlenmesini zayıflatıyor. Bunun yanı sıra devletlerin ve erkek egemen sistemin kadın mücadelesine yönelik baskıları da sürüyor. Rojava’ya yönelik tehditler, Türkiye’deki kadın örgütlerine yönelik baskılar, İran’daki kadın hareketinin karşı karşıya kaldığı riskler bunun en somut örnekleridir. Biz kadınlar olarak biliyoruz ki, özgürlük bireysel değil kolektif bir kazanımdır. Kadınların bir araya gelerek örgütlenmesi, toplumsal değişimi de beraberinde getirir. O yüzden ne baskılar ne de saldırılar bizleri mücadelemizden alıkoyamaz” ifadelerini kullandı.
ZİNDANLARDAKİ KADIN DİRENİŞİ DIŞARIDAKİ MÜCADELEYE GÜÇ VERİYOR
Ruken Akça, Önder Apo’nun kadınlar özgürleşmedikçe toplumun da özgürleşmeyeceğini her defasında işaret ettiğini belirterek, şöyle devam etti: “Önder Apo’nun geliştirdiği Jineoloji, kadın mücadelesini sadece bir hak arayışı değil, toplumsal dönüşümün temel dinamiği olarak ele alıyor. Bu mesaj, özellikle cezaevlerinde direnen kadın yoldaşlarımız için de büyük bir anlam taşıyor. Zindanlardaki kadın direnişi, en zor koşullarda bile özgürlüğün ve iradenin teslim alınamayacağının kanıtıdır. Zindanlardaki kadın direnişi, dışarıdaki mücadelemize güç veriyor. Bu vesileyle, tüm cezaevlerindeki kadın yoldaşlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü selamlıyoruz.
ÖZGÜRLÜK KADINLARIN ÖRGÜTLÜ GÜCÜYLE KAZANILABİLİR
Bugün Kürt kadınları, yaşamın her alanında güçlü bir şekilde ve cesaretle mücadelesini sürdürüyor. Ta ki dünyaya, özelde de Ortadoğu’ya hak, adalet ve barış gelene kadar. Bunun için en büyük gücümüz örgütlülüğümüzdür. Kadınlar örgütlü olduğu sürece özgürleşebilir. Kadınların direnişi, sadece bireysel kazanımlarla sınırlı kalamaz; toplumsal dönüşümü de hedeflemelidir. Özgürlük, sadece bir halk veya bir bölge için değil, tüm dünya kadınları için ortak bir mücadeleyle kazanılacaktır. Bu yüzden örgütlülüğümüzü büyütmeye ve mücadelemizi yükseltmeye çağırıyoruz. 8 Mart sadece bir kutlama günü değil, yeni mücadelelerin ve yeni zaferlerin başlangıç günü olmalıdır. Jin, Jiyan, Azadî!”