Rojbin’imizi yazma vakti geldi!

Rojbin, güneş getiren ya da gören kadın. Başka bir deyiş ile kendisi Güneş olan veya Güneş’e dokunan ve yakın olan. Bazen de yeni günün kendisi veya yeni güne doğmak olarak yorumlayabilirsiniz.

Rojbin (Fidan Doğan) yoldaş. Her insan davranışları, yaptıkları ve yaşadıkları ile iz bırakır ve var olur derler. Romanlara, söylencelere ve hikayelere konu olduklarında, peşine takılır ve gidersiniz. Olur ya, dokunursam; belki hisseder ve bir parça bu güzellikten nasiplenirim diye heveslenirsiniz. Bir kere girmiştir kanınıza ve dokunmuştur yüreğinize. Değmiştir ruhunuza. Bu efsundan kolay kolay kurtulamazsınız. Alır götürür sizi tarihin en kuytu, gizemli ve bir o kadar da anlaşılmaz olanına. Efsane sanırsınız, o halde peşine takılmalıyım ki, belki gerçeğin kendisine dönüşüverir, diye umut edersiniz. Bu kadar cezbedici güzelliğin, sizi peşi sıra sürüklemesi, kuytusundan çıkma cesareti göstermesindeki gizeminde saklı olduğunu hissedersiniz. Sanırsınız; peşi sıra sürüklenip, gittiğinizde gerçek dönüşür ve onda kendinizi bulursunuz. Ya da olmasını hayal ettiğiniz ve beklediğiniz hakikatin kendisi.

Rojbin, güneş getiren ya da gören kadın. Başka bir deyiş ile kendisi Güneş olan veya Güneş’e dokunan ve yakın olan. Bazen de yeni günün kendisi veya yeni güne doğmak olarak yorumlayabilirsiniz. Bizim Rojbin’e aslında bütün bunlar yakışırdı. Rojbin, bunların her birisinden bir parçaydı, aslında toplamıydı.

Sahi; erken ayrılma ve terk edişin öngörüsü, telaşı ve kaygısı mıydı, seni bu kadar derinden dokunaklı, etkileyici ve farklı kılan. Sanki acelen vardı be güzel yoldaşım. Efsunlayıp, sürükleyerek, peşine takıp, götüren yanın; gidişin aciliyetinden miydi? Yoksa, Roj’un yörüngesine takılanın ve çekilenin kendisini kurtaramamasından mı kaynaklanıyordu? Bilmiyorum. Çözmek adına halen bu gizin peşindeyim.

Çok uzun olmasa da güzel, değerli, her zemin ve zamanda hatırlanacak yoldaşlık demleri yaşadık. Güven, moral, sevgi ve güzellik timsali yoldaş. Seni tanımak, yoldaşlık yapmak benim ve bizler açısından bir ayrıcalıktı. Avrupa kapitalizminin göbeğinde bu kadar içten, samimi, sade ve pir û pak bir canı, yoldaşlığı yaşamak, hepimiz adına saygı ve onurdur. Hep iftihar ederek hatırlayacağım.

Temas ettiğin, dokunduğun her birimiz, senin zamansız gidişini kabullenmede hep zorlandık. Adını koyamadık, anlayamadık veya anlamak ve adını koymak istemedik. Kabulleniriz diye korktuk. Ya kabullenirsek, işte o zaman yüreğimiz, ruhumuz ve kalbimiz kururdu, biz bunu bilip ve bunu yaşadık. Hayır hiç unutmadık ve asla unutmayacağız. Canlı, cıvıl cıvıl, yaşam dolu, iyileştiriciliğin ve güzelliğin yüreğimize, ruhumuza ve yoldaşlığımıza değen yanındı. Ondandır büyük bağlılığımız ve unutmayışımız. Hepimizin en genci, ele avuca sığmaz ve aynı zamanda en biliri, yoldaşı, arkadaşı ve dostu.

Hafızamızın; bu katliama karşı tepkiciliği, reddediciliği ve kabullenmezliği, benzer tarihi hatıralarla dolu olma gerçeğinde saklıdır. Güzelliklere kıyanlar, Adem ve Havva’dan beri peşimizde. Bu katledici kötülük, adeta ‘kader’ diye bize kabul ettirilmek istenmektedir. Kötülüğün bu katledici yanı; DNA’mıza yedirilmeye ve kabul ettirilmeye çalışılmakta. İsyanımız, haykırışımız ve karşı duruşumuz bundandır. Tekrarını yaşamamak adına. Yeryüzünü, dünyayı ve geleceğimizi; kötücül ve katledici efendilerden kurtarma arayışımızı başarıya götürdüğümüz gün, sizi doğru hatırlamışız demektir. Layık olanı yapmış, bağlı kalmanın ve yoldaşlığın gereğine verilmiş en güzel ve büyük yanıtı vermiş oluruz. İnancımız, bilincimiz ve yüreğimiz ile hesap sorma adına, takipçi olduk ve halen gerçeği tüm yönleri ile açığa çıkarmanın peşindeyiz. Bu arayışımız devam etti ve ediyor.

5. yılında yazmaya cesaret etmek, bir nebze de olsa, kötücül tanrılar gerçeğini deşifre etmeyi başarmış olmamızdandır. Katillerden hesap sormada gelinen noktanın ortaya çıkardığı güven, yazmaya cesaret etmemi sağladı. Yazgı, kader diye bize dayatılanlardan hesap sorma ve aşma vakti çoktan gelmiştir. Bilinir, zirveler yüceliği, gücü ve güveni temsil etmektedir. Zirveler, dağlar, kentler, yurt içi ve dışı, tüm mücadele mekanları; bütün bu kötülüklerden kurtulmak adına el eledir. Bütün mücadele alanları ve mekanlarına uzanmış kirli yürekler ve eller yenilgiye uğrayacaktır. Karanlık ruhlar ve düşünceler bir daha dirilmeyecektir. İyiliğin, güzelliğin, eşitliğin ve özgürlüğün gücü hakim olacaktır.

Saygı, minnet ve hürmetle anınız önünde eğiliyorum.

Şair’in Dokuzuncu Lanet’inden bir bölümü sizi katleden kötülük soylularına ithaf ederek, yazımı sonlandırıyorum:

***

Soyunun uğradığı bütün felaketlere

Yas tutacak kadar uzun olsun ömrün

İnsan kalbinin bütün afetlerini yaşayasın

Sonsuza dek uyku haram olsun

nankör gözlerine

Dostlarının ihaneti, sevdiklerinin nefretini,

Arkadaşlarının kalleşliği

Hayatının zenginliği olsun

Arafta kalsın ruhun ve bedinin

Ölümün kuytusunda kalmış gölgeni

Yeryüzünün ve gökyüzünün

Bütün kötülükleri kuşatsın

O kadar uzun yaşa

O kadar uzun yaşa ki

Görmediğin zülüm, çekmediğin kahır

Duymadığın acı, uğramadığın bela kalmasın…

(M.Mungan)

Kaynak: Yeni Özgür Politika