Konca: Kadınları HDP’de siyaset yapmaya çağırıyoruz

Besime Konca: “Bize ideolojik, politik, dini inanç üzerinden ve ekonomik bir sömürü saldırısı var. Bundan dolayı Kadınları, HDP’de siyaset yapmaya çağırıyoruz çünkü bize yapılan saldırıların temeli politiktir”

3. Olağan Kongre’ye giderken Kadın konferanslarından “Öncelikli olarak kadına yönelik şiddet, cinayetler ve kadınların gasp edilen kazanımları için tekrardan mücadele verilmesi gerektiği ön plana çıkıyor” diyen HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Besime Konca; tüm farklılıklara rağmen kadınların vahşi ve topyekûn bir saldırı altında olduğunu söyleyerek, mücadele için birlik olunması gerektiğinin altını çiziyor. 

Kürt sorununun çözümü gerçekleşmediği ve burada kadınlar rol almadığı sürece Türkiye’nin demokratikleşmeyeceğini söyleyen Besime Konca ile 2 Şubat’ta Genel Kadın Konferansı, 11 Şubat’ta da 3. Olağan Kongresini yapacak olan HDP’nin kadın politikalarını ve çalışmalarını konuştuk.

İki yıldır OHAL’de kadınlara yönelik şiddet artarken öte yandan kadın haklarını tırpanlayan birçok yasa da çıkarıldı. Tüm bu dönemi düşündüğümüzde HDP, kadınlar açısından nasıl bir kongreye hazırlanıyor?

İkinci olağan kongremizi gerçekleştirdiğimizde de Türkiye’de tablo çok iyi değildi. Özellikle 1 Kasım seçimlerinin sonuçları sonrasında alınan savaş kararı, Özyönetimle Kürt Halkı iradesini ortaya koyarken yapılan saldırılar çok ağırdı. Tüm bunlar sonrasında 2. Genel Kongremize gittik 2016’da.

3. Olağan Kongremizin ise çok daha özgün bir durumu var, 2. Olağan Kongremizdeki birçok arkadaşımız aramızda olamayacak. Eş Genel Başkalarımız Sayın Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve birçok vekil arkadaşımız tutuklu, yine HDP’nin en büyük bileşeni olan DBP’nin yerel yönetim iradelerine el konuldu. Yine kadınlar açsından da bu durum farklı değil. Kadın kazanımlarına her türlü saldırı var. Özellikle hukuki alanda yasalarla kadınların haklarının alınıyor ve kadın katliamları da hızla artıyor.  2017’de 409 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü, 380’in üzerinde çocuğun taciz edildiği bir dönemde kongre yapacağız. Ayrıca Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’lerin katledilişinin yıldönümüydü yakın bir zamanda…

Öte yandan Kürt sorununun çözümünden vazgeçildiği, ekonomik krizin derinleştiği, emek sömürüsünün ağırlaştığı, dahası Kürtler üzerinden geliştirilmek istenen savaşın artık bütün bir ülkeye yayıldığı ve uygulanmak istediği bir süreç bu aynı zamanda.

Peki, kadın meclisleri olarak yaptığınız konferanslarda en çok hangi talep ve görüşler ön planda?

Öncelikli olarak kadına yönelik şiddet, cinayetler ve kadınların gasp edilen kazanımları için tekrardan mücadele verilmesi gerektiği ön plana çıkıyor. Konferanslarımızın en önemli tespitlerinden bir tanesi de kadın cinayetlerinin artık çok vahşice işlendiği ve tüm bunlar karşısında devletin, yasaların kadınları kati suretle korumadığı aksine onları açık hedef haline getiren bir sistem olduğudur. Öncelikli temel hedefimiz buna ‘Dur’ demek. Bu bizim “Bu böyle gitmez, kadınlar izin vermez” sloganıyla başlattığımız kampanyamızın da bir parçasıydı. İkincisi Kürt sorununun çözümü gerçekleşmediği takdirde ve burada kadınlar rol almadığı sürece Türkiye’nin demokratikleşmeyeceğini vurguluyoruz. Bunun öncelikli yolunun da Sayın Öcalan üstündeki tecridin kaldırılması olduğunu düşünüyoruz. KHK’ların geri çekilip 2014-15 ortamına dönülmesiyle elbette.

Öte yandan bir de konferanslarımızda Rojava deneyimi çok fazla önümüze çıktı. IŞİD gibi bir barbar zihniyetin olduğu, Orta Doğu gericiliğinin çatıştığı, ülkenin yıkıldığı bir ortamda hem kadın devrimi yapıldı,  hem öz savunma geliştirildi hem de komünler oluşturuldu. Demokratik bir anayasa tartışmaları yürürken kadının tüm bunlarda yer alması ve yaşamın kadın eliyle Rojava’da, Şengal’de, Kobane’de inşa edilmesi büyük bir örnek. Yıkılmış da değiliz, tamamen deforme olmuş bir değerler ortamı da söz konusu değil. Yani bizler de yapabiliriz.

Kadınlar açısından nasıl ele alınacak bu süreç?

Hükümet ya da iktidarlardan, erkek egemen zihniyetlerden çözüm bekleyen değil; kadınların kendi mücadelesini hem Türkiye’nin demokratikleştirilmesine öncülük etmesi hem de Kürt sorununun çözümü ve tecridin kaldırılması açısından öncelikli. Diğer yandan en temel sorun olan kadın katliamları karşısında sadece günübirlik saldırılara tepki değil, uzun vadeli politik ve birleşik bir kadın mücadelesinin örülmesi olarak ele alınacak diyebiliriz.

HDP Kadın olarak da bu mücadele alanının dinamiği konumunda demokratik cepheyi kurmamız gerektiği, aynı zamanda örgütlenerek, öz savunmasını geliştirme gibi başlıklar konferansımızda tartışılan gündemlerdendi. Elbette sadece bu alanlarla sınırlı değil, kadınlar ekonomide de en çok sömürülen kesim. Ev içi emekten tutalım da kamusal alandaki kadının tasfiye edilmesine kadar. Sokakta, evde, arabada dayatılan tüm baskılara karşı durabilecek bir mücadele ağını güçlendirilmesi gerekiyor. Çünkü iktidar bu anlamda pervasızlaştıkça toplumsal yansımaları da ciddi boyutlara ulaşıyor. Misal yakın bir zamanda 8 yaşında bir çocuk sokakta tacize uğradı, Diyanet’in 9 yaşındaki kızlarla evlenilebilir açıklamaları yapıldı. Toplumsal bir yozlaşma ve çürütme dayatılıyor kadınlara ve çocuklara. Diyanetin bu açıklaması ne ahlaka, ne dine ne de inanca sığan bir şey. 21. Yüzyılda devlete bağlı bir kurumun böyle bir açıklama yapması akıl alır gibi değil, kız çocuklarını hedef gösteren bir şey, bu bir taciz, tecavüzdür! 9 yaşında eli henüz kalem tutan, kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan bir çocuğa ‘çocuk yapabilir’ açıklamasını toplum, din ve devlet adına yapmak en büyük suçtur.

Bu söylemlerin bilinçli yapıldığını düşünüyoruz konferanslarımızda da bunlar tartışıldı. Kadın ve kız çocuklarımızın kimliği üzerinden mesaj tüm topluma verilmeye çalışılıyor. HDP Kadın Meclisi olarak da HDP Genel Merkezi olarak da tüm bunlar bizim politik sorumluluklarımız içerisinde. Buna ilişkin söylem geliştirmek, bunlarla mücadele edecek bir kadın meclisi oluşturmak bu sürece kadınları katmak en önemli Kongre hedeflerimiz arasında.

Bölge konferanslarımızda da şiarımızdı ‘Faşizme dur diyoruz, örgütlenerek özgürlüğe yürüyoruz’ faşizmi durdurmadığımız sürece sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalacağız. Hâlbuki sonuçları ile değil faşizmin de toplumsal cinsiyet ayrımının da nedenleriyle mücadele etmemiz gerekiyor.

Öte yandan kadınların farklılıklarıyla birlikte bir arada olma sorunu var. HDP Kadın Meclisi olarak bu birliği sağlamak ve bunun için çalışmak önemli. Diğeri de siyasetin dilini ve politikasını değiştirmek. Sadece emekçisi, direneni değil, aynı zamanda politikasını da geliştiren olmak için. Hem kadın haklarının olacağı demokratik bir anayasa mücadelesi yürütmek hem demokratik bir parlamento için birlikte bir mücadeleye ihtiyacımız var.

Nasıl bir birlik çabası olacak bu?

Mevcut iktidar, seküler kadını farklı tanımlamaya çalışıyor, feminist kadını ret ediyor ve kadın kimliğine saldırıyor. Muhafazakâr kadın kimliği üzerine de AKP kendisi bir politika üretiyor. Tüm kadınlara, seküler de muhafazakâr da feminist de sol- sosyalist, Kürt Özgürlük mücadelesinde olana da her yerden bir saldırı var. Bütün kimliklerimize saldırı varsa birlikte mücadele önemlidir diyoruz kadınlara. Diyanetin saldırısına en fazla muhafazakâr kadınlar maruz kalıyor ve onların karşı çıkması gerekiyor. Çünkü bunun üzerine meşrulaştırmaya çalışılıyor. Laik, feminist, sol- sosyalist kadınlar zaten bu anlayışı sorguluyor. Ama öte yandan Kur’an’a, dine atıf yapılarak bunu meşrulaştırmaya çalışmak en çok da Muhafazakâr kadın kimliğini tehlikeye atıyor. Zaten sadece AKP döneminde değil, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana kadın kimliğine dair bir sömürü ve sorun var. Erkek egemen siyasetten beklemeyen bir kadın mücadelesi ve birliğine ihtiyaç elzemdir. Son iki yıldır bunu birçok kesim konuşuyor.

Neden?

Çünkü daha önce farklı farklı kadın hareketleri mevcutken, herkes farklı bir talep dile getirirken topyekûn saldırıya karşı benzer şeyler söylenmeye başlandı. Artık bize ideolojik, politik, dini inanç üzerinden ve ekonomik bir sömürü saldırısı var. Bundan dolayı Kadınları, HDP’de siyaset yapmaya çağırıyoruz çünkü bize yapılan saldırıların temeli politiktir. Bu konuda kadın meclislerimizi ne kadar güçlendirirsek o kadar önemli. Çünkü meclisteki HDP Kadın Grubu tüm kadınların siyaset kürsüsüdür. Biz kadınlar adına bir şey yapmıyoruz, onlarla birlikte hareket ediyoruz. Bizler eğer bu bilinçteysek politik örgütlü bir mücadeleyi bugüne kadar vermişsek bu saldırıları durdurma, kendi kurumlarımızı, mahalle meclislerimizi yerelden başlayıp geliştirebiliriz. Eş başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş’ın da kadınlara ve gençliğe HDP’de siyaset yapmaya çağrısı vardı.

Kongre sonrası Dünya Emekçi kadınları için önemli bir tarih olan 8 Mart var. Kongreden 8 Mart’ta alanlara nasıl bir eylemlilikle çıkacaksınız?

8 Mart elbette Türkiye’deki kadın mücadelesini en görünür kılan gün; ama biz her yıl 8 Mart için ‘Her Gün 8 Mart’ söylemini kullanıyoruz. Bu sloganımız gerçekten bu yıl karşılığını bulmalı, öncelikli amaçlarımız arasında bu da var. Her gün 8 Mart olmalı çünkü her gün 25 Kasımları yaşıyoruz. Seve Demir’lerin Taybet Ana’nın katledilmesi, Türkiye metropollerinde her gün tek tek öldürülmesi. 8 Mart hem dünya kadınları açısından bir söz söylemek hem de bize karşı uygulanan kırımı durdurmak, süregelen hukuksuzluğa dur demek için her gün 8 Mart demeliyiz. Şuan değiştirilen yasalarla biz Anayasa’dan çıkarılıyoruz. Kadınların artık anayasal, hukuksal ve hatta parlamentoda bir güvencesi yok. Parlamentoda en çok kadın milletvekilleri tasfiye edildi. Muhalefet edildiğinde cinsiyetçi saldırıya uğrayan yine kadın vekillerdir. Geri kalan da ya susuyor ya da erkek egemen bir anlayışla siyaset yürütüyor.

Son olarak çağrınız nedir?

Biz kongreye giderken iddialıyız. Herkes şunu soruyor HDP 7 Haziran’daki rolünü ve misyonunu nasıl oynayacak diye. Oysa HDP’nin pozisyonu 7 Haziran’dan çok daha güçlü olmak zorunda bunun farkındayız. Çünkü o dönem AKP içerisinde bu kadar çelişki ve çatışma yoktu. CHP kısmen muhalefete edebilirim diyordu ve seçmeninin de kendisinden beklentisi vardı. Artık MHP diye bir parti kalmadı. Bu çelişkilerden İYİ parti çıktı ama kadınlar adına da toplum adına da iyi şeyle söyleyecek bir yapıda değil. Son iki yılda uygulanan tüm baskılara rağmen biz gittikçe büyüyen bir partiyiz, bu 7 Haziran’ı da aşan bir misyon gerektiriyor. Dolayısıyla bizden beklenti yüksek. O yüzden demokratik bir Türkiye partisi olarak, kongremize giderken beklentileri karşılayacak bir kararlılığa da sahibiz.