Kadın savaşçılar için 8 Mart süregelen direnişin sembolüdür
Kadın savaşçılar için 8 Mart yalnızca bir anma ve kutlama günü değil süregelen direnişin ve mücadelenin sembolüdür. Bu mücadele, büyük bir kararlılık, cesaret ve fedakarlıkla devam ediyor.
Kadın savaşçılar için 8 Mart yalnızca bir anma ve kutlama günü değil süregelen direnişin ve mücadelenin sembolüdür. Bu mücadele, büyük bir kararlılık, cesaret ve fedakarlıkla devam ediyor.
Kürt kadınları, adaletsizliğe, zulme ve ataerkil sisteme karşı yürüttükleri uzun soluklu mücadele ile devrim ve direnişin sembolü haline gelmiştir. Kadınların siyasi ve askeri rollerinin küçümsediği erkek egemen sistemde Kürt kadınları bu anlayışa karşı durarak, özgürlüğün ancak yaşamın her alanına aktif katılımla mümkün olabileceğini kanıtladılar. Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) de bu dönüşümün başlangıç noktası oldu; çünkü Kürt kadınları ön plana çıkarak özgürlüğün bölünemez bir hak olduğunu ve hiçbir baskının ya da zorluğun bu hakka engel olamayacağını gösterdi.
Suriye savaşının 2011 yılında başlamasıyla birlikte, YPJ, Kuzey-Doğu Suriye’de özellikle DAİŞ gibi çete örgütlerine karşı mücadelenin öncü gücü olarak sahneye çıktı. Kadınların bu birliklerdeki rolü sadece geleneksel bir pozisyon değildi; tam tersine, insan haklarının, özellikle de kadın haklarının savunulmasının başını çektiler ve aynı zamanda toprağı ve insanlığı savundular. Bu savaş yalnızca bir savunma savaşı değil, aynı zamanda kadınlara yönelik adaletsizliğe karşı verilen bir mücadeleydi. Kürt kadınlarının YPJ’deki başarısı sadece DAİŞ’e karşı verilen askeri mücadelede değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi özgürlük açısından da önemliydi. Ataerkil toplumlar tarafından dayatılan engellere karşı verilen bu mücadele, kadın özgürlüğünün yalnızca bir hak değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal alanlarda aktif olarak var olmayı gerektiren bir zorunluluk olduğunu kanıtladı.
YPJ, kadın özgürlük hareketinin sembolü haline geldi, toplumsal ve siyasi alanlarda kadın-erkek eşitliğini inşa etme sürecine öncülük etti. YPJ’nin mücadelesi sadece DAİŞ gibi terör örgütlerine karşı değil, aynı zamanda özgürlük ve eşitlik hayalini yok etmeye çalışan düşman güçlerine karşı da verildi. Bu düşman güçler arasında en belirgin olanı ise işgalci Türk devleti oldu. YPJ sadece ulusal güvenlik için değil, aynı zamanda baskıcı rejimlerin bölge üzerindeki hakimiyetini sürdürmesini bir tehdit olarak gördüğü için de mücadele etti. Bu nedenle YPJ, doğrudan askeri operasyonlarla ve hava saldırılarıyla hedef alındı.
MÜCADELE ETMEKTEN BİR ADIM GERİ ATMADILAR
Türk devleti, YPJ’li Kürt kadın savaşçılarına karşı doğrudan askeri saldırılar düzenlediği gibi, onları hedef alan silahlı gruplara lojistik destek sağlayarak da çeşitli baskı yöntemleri uyguladı. Bu askeri saldırılar aynı zamanda medya kampanyalarıyla desteklenerek YPJ’yi itibarsızlaştırmayı, moral değerlerini kırmayı ve kadın savaşçıların imajını zedelemeyi amaçladılar. Ancak tüm bu baskılara rağmen, YPJ savaşçıları mücadele kararlılığından bir adım geri atmadı. Buradaki ironik durum, kendi sınırları içinde kadın haklarını bastıran bir siyaset yürüten Türk devletinin, Kürtlerin inşa ettiği ve kadınların toplumda önemli roller üstlendiği modeli yok etmeye çalışmasıdır. Türk devleti, kadınların savaş alanında ve siyasette aktif rol aldığı bu sistemi bir tehdit olarak görüp hedef alıyor.
YPJ savaşçıları, askeri ve siyasi mücadelede kadınların savaşçılarda nasıl güçlü bir şekilde mücadele ettiklerini kanıtladılar. Ataerkil toplumların kadınlara koydukları sınırları yıkarak, direniş alanlarında amansız bir mücadele sergilediler. Adaletsizliğe karşı verdikleri savaş yaşamlarının en büyük görevi oldu. YPJ’deki kadınlar yalnızca savaşçı değil, aynı zamanda özgürlüğün, eşitliğin ve toplumsal değişimin sembolleridir. Onların mücadelesi sadece DAİŞ’e karşı verilen askeri savaşla sınırlı kalmadı; aynı zamanda kadın haklarını ve eşitliği toplumsal ve siyasi yaşamın birçok alanında savunmayı da içeriyordu. Bu mücadele sadece bireysel kadın özgürlüğünü değil, toplumun tüm baskılarından ve gericilikten kurtuluşunu temsil ediyordu. Kürt kadın savaşçılar, işgalci güçlere karşı verdikleri mücadelede canlarını feda ederek Kürt ve dünya tarihine derin bir miras bıraktılar.
Şehit Sılava Avesta, Arîn Mîrkan, Barîn Kobanê, Sosin Bîrhat ve Ronahî Yekta gibi isimler, cesaretleri ve fedakarlıklarıyla direniş tarihine adını yazdırdılar. Onların mücadelesi sadece zulme karşı bir direniş değil, aynı zamanda Kürt toplumunda ve özgürlük mücadelesi veren diğer halklarda kadın kimliğinin yeniden inşasıydı. Onların fedakarlıkları, gelecek nesil kadınlarına ilham vererek, onların izinden gidip kendi kaderlerini ellerine almalarını sağladı. Bu kadın şehitler, yalnızca çeteleri yenmekle kalmadı; aynı zamanda kadınları ataerkil rollerle sınırlandıran engelleri de parçaladılar. Kadın savaşçıların mücadelesi hala devam ediyor. Kürt kadınının direniş kimliği, saldırılara rağmen güçlenerek büyüyor. Onlar için her gün, kadınların mücadele ve özgürlük günü olmaya devam ediyor.
TÜM BASKI VE SALDIRILARA RAĞMEN KÜRT KADINLARI ÖZGÜRLÜK MEŞALESİNİ YÜKSELTİYOR
Türkiye’nin işgal saldırıları ve diğer düşman güçlere rağmen, YPJ kararlılıkla direnişini sürdürüyor. Bu direniş yalnızca askeri cephelerde değil, siyasi ve toplumsal alanlarda da yayılıyor. Kürt kadınları savaş alanlarında, medyada ve siyasette birçok cephede mücadele veriyor. Onlar, kadınların karar alma süreçlerine ortak olduğu, haklarının tam anlamıyla garanti altına alındığı bir toplum inşa etmek için savaşmaya devam ediyorlar.
Bu mücadele yalnızca dış saldırılara karşı bir savunma değil, aynı zamanda Kürt toplumunu yeniden inşa etme projesinin de bir parçasıdır. Kadınların eşitlik temelinde var olduğu, insan onurunun cinsiyet farkı gözetmeksizin korunduğu yeni bir toplumsal yapı oluşturmayı hedefliyor. Tüm baskı ve saldırılara rağmen, Kürt kadınları özgürlük meşalesini yükseltiyor ve duruşlarından taviz vermiyorlar. Tişrîn Barajı cephesinde, savaşın en çetin geçtiği noktalardan birinde, YPJ savaşçıları büyük bir cesaretle mücadele ediyor. Onlar sadece kendi topraklarını değil, tüm Kuzey-Doğu Suriye’yi savunuyorlar.
Her gün şehitler vererek devam eden bu savaş, yalnızca askeri bir mücadele değil, aynı zamanda onur ve direnişin tarihsel bir sembolüdür. Kadın savaşçıların varlığı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün öneminin altını çizen bir gerçekliktir. Çünkü onların mücadelesi bir günle sınırlı değil, kesintisiz süren bir direniştir. Onlar 8 Mart’ı yalnızca bir anma ve kutlama günü olarak görmüyor, her geçen günü direnişin ve gerçek bir bayramın parçası haline getiriyorlar. Kadın savaşçılar için 8 Mart süregelen bir direnişin ve mücadelenin sembolüdür. Bu mücadele, kararlılık, cesaret ve fedakarlıkla devam ediyor.