Avrupa’da genç erkekler arasında kadın düşmanlığı artıyor
Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü’nün yaptığı kapsamlı bir araştırmaya göre, genç erkekler arasında kadınlara yönelik fiziksel ve psikolojik şiddete karşı hoşgörü artıyor.
Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü’nün yaptığı kapsamlı bir araştırmaya göre, genç erkekler arasında kadınlara yönelik fiziksel ve psikolojik şiddete karşı hoşgörü artıyor.
Özellikle 18-44 yaş arası erkeklerin, kadınlara yönelik şiddet ve cinsiyet temelli suçlarda mağduru suçlama eğiliminde olduğu belirtiliyor.
Araştırmaya göre, “Bir kadın alkol veya uyuşturucu etkisi altındayken cinsel şiddete maruz kalırsa, bunun sorumluluğunu kısmen taşıdığı” ifadesine katılanların oranı, 45-64 yaş arasındaki erkeklerde %16 iken, 65 yaş üstü erkeklerde %19, 18-24 yaş arasındaki erkeklerde %22 ve 25-44 yaş arası erkeklerde ise %22’ye çıkıyor.
Benzer şekilde, “Kadınlar genellikle kötü muamele veya tecavüz iddialarını abartır ya da uydurur” ifadesine katılan erkeklerin oranı, 45-64 yaş grubunda %19, 65 yaş üstünde %21 iken; 18-24 yaş grubunda %26, 25-44 yaş grubunda ise %25 olarak belirlendi.
Kadınların mali durumlarının erkek partnerleri tarafından yönetilmesini kabul edenlerin oranı da genç erkeklerde daha yüksek. 45 yaş üstü erkeklerde bu oran %40-43 arasında değişirken, 18-44 yaş grubunda %51-53’e ulaşıyor.
SANAL AĞLARIN ETKİSİ
Uzmanlar, bu eğilimin sosyal medyadaki algoritmalara bağlı olduğunu belirtiyor. Özellikle “manfluencer” adı verilen erkek influencer’ların aşırı erkeklik ve kadın düşmanı söylemleri gençler üzerinde etkili oluyor. Algoritmalar, bu içeriklere ilgi gösteren gençlere benzer içerikler sunarak bir yankı odası yaratıyor.
İDEOLOJİK UÇURUM
Araştırma ayrıca, kadınlar ve erkekler arasındaki ideolojik uçurumun genç nesillerde belirginleştiğine dikkat çekiyor. Genç kadınlar daha eşitlikçi ve ilerici içeriklere yönelirken, genç erkekler daha muhafazakâr ve kadın karşıtı söylemlere maruz kalıyor.
Sonuç olarak, araştırma kadın düşmanlığının, toplumsal cinsiyet eşitliğinin daha güçlü olduğu ülkelerde daha düşük olduğunu ortaya koyarak, cinsiyet eşitliğine yönelik ilerlemenin, kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmada hayati önem taşıdığını vurguluyor.