Üç çocuk politikası kadınların canına kastediyor

AKP’nin “Aile Yılı” adı altında yürüttüğü politikalarla kadınların sağlığını tehdit ettiğini söyleyen EMEP Antep Milletvekili Sevda Karaca, kadınların doğum kontrol araçlarına ulaşamadığını belirtiyor.

KADIN SAĞLIĞINA TEHDİT

Emek Partisi (EMEP) Antep Milletvekili Sevda Karaca, iktidarın “Aile Yılı” politikalarını ve kadın sağlığına dönük planlarını dair soruları meclise taşıdı. AKP’nin “Aile Yılı” adı altında yürüttüğü politikalarla, topluma “tek tip aile” modelinin dayatıldığını ifade eden Sevda Karaca, bu modelin sağlık hizmetlerine de yansıdığını belirterek Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun açıklamalarında yer alan bilgileri Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’na sordu.

KADINLAR DOĞUM KONTROL HAPINA ULAŞAMIYOR

“Aile Yılı” politikalarının kadın sağlığını tehdit eden bir boyuta ulaştığını söyleyen Sevda Karaca sorularımızı yanıtladı. EMEP Milletvekili Sevda Karaca, kadınların doğum kontrol araçlarına ulaşamıyor olduğunu kaydederek bunun iktidarın politik ve ekonomik tercihleriyle alakalı olduğunu söyledi: “Kadınların doğum kontrol araçlarına erişememesi çok boyutlu bir mesele. Bu kadınların yaşam hakkını, sağlık hakkını, bedenleri üzerindeki karar hakkını ipotek altına almak demek. Kadınların üreme sağlığı siyaset dışı bir mesele değil, doğrudan iktidarın politik ve ekonomik tercihleriyle şekilleniyor. Üç çocuk politikası kadınların canına kastediyor.

Bugün Türkiye’de kadınlar doğum kontrol hapına ulaşamıyor. Aile Sağlığı Merkezlerinde RİA (Rahim İçi Araç) yok, kondom yok, iğne yok, hap yok… HPV aşısı ise neredeyse hiçbir yerde bulunmuyor. SGK, doğum kontrol hapları ve HPV aşısı gibi temel önleyici hizmetleri kapsamıyor. Bu da yoksul kadınları istemedikleri hamileliklere, sağlık güvencesizliğine taşıyor.”

BU, SAĞLIK HİZMETLERİNDEN MAHRUM BIRAKMAKTIR

Sevda Karaca bu politikaların kadına kendi bedeni üzerinde söz hakkı tanımadığını da vurgularken sağlıktaki durumun sağlık hizmetinden mahrum bırakmak anlamına geldiğini de söyledi, Sevda Karaca ayrıca mevcut bu politikanın bizatihi kadına şiddet olduğunun da altını çizdi: “Sağlıkta dönüşüm programıyla aile planlaması merkezleri gerilemiş, hizmet döner sermaye ve özel sektörle eşanlamlı hale getirilmiş. Kamusal erişim zayıf, yoksullar bu durumun en büyük mağdurları. Kadınlara “doğur” diyenler, doğurmak istemeyen kadına destek olmuyor. Aslında doğuran kadına da destek oldukları filan yok. Peki kadın ne yapacak? Ya özel hastaneye gidecek, parası varsa, ki çoğumuzun yok ya da çaresiz kalacak. Bu bir tercihsizlik dayatmasıdır. Bu, açıkça kadınları ya anneliğe zorlamak ya da sağlık hizmetinden mahrum bırakmaktır.

İktidar "Aile ve Nüfus 10 Yılını" bu zor üzerine kuruyor, bu “aile” politikası, kadının bedeni üzerinde söz hakkı tanımıyor. Kadının sağlığına bütçe ayırmıyor. Ama sağlık temellerine para akıtıyor. Doğum kontrol hapına para yok, ama propaganda afişlerine milyonlar var.

İktidar kadınları anne olmaya mecbur bırakmak istiyor. Çünkü kadını eve kapatmadan, ucuz iş gücü haline getirmeden, itaatkâr hale getirmeden bu düzeni sürdüremezler. Kadınları doğurmaya zorlamadan ucuz iş gücü rezervini garanti altına alamazlar. Bu zorlamalara rağmen kadınlar hamile kalmak istemiyorlarsa bir şekilde yol buluyorlar ve maalesef bunlar ilkel yöntemler olabiliyor ve kadınların canına kastediliyor aslında. Kürtaj ve sezaryen gibi hizmetler de sistematik kısıtlamaya tabi: TTB bu politikaları ‘tıbbi yöntemlerin baskı altında uygulanması’ olarak tanımlıyor; kadınlar ya özel hastaneye itiliyor ya da merdiven altı yöntemlere yönlendiriliyor. Sağlık hakkını böyle ortadan kaldırmanın bizatihi kendisi kadına yönelik şiddettir. İstenmeyen gebelikler kadınlar için bir şiddet biçimi olarak yaşanıyor.”

DÜNYA GENELİNDE BİR KADIN DÜŞMANLIĞI YÜKSELİYOR

Kadın sağlığı alanında bu yaşananlar tesadüf değil, sistematik bir saldırının parçası olduğunu dile getiren Sevda Karaca “İşin bir de sınıfsal boyutu var: Bugün 430 liraya doğum kontrol hapı almak, 2 bin liraya RİA taktırmak paran varsa mümkün. Ama her kuruşu hesap etmek zorunda bırakıldığımız bu memleket koşullarında kadınlar için imkânsız. Yani kadınların doğurganlığı bile sınıfa göre planlanıyor. Bu sağlık sisteminin kadın düşmanlığına, bu sistemin piyasacı doğasına karşı çıkmadan kadın özgürlüğü savunulamaz.

Bakın, sadece Türkiye’de değil… ABD’de kürtaj yasaklanıyor, Polonya’da doğum kontrol kısıtlanıyor. Dünya genelinde bir kadın düşmanlığı tırmanıyor. Kadınlar her yerde aynı şeyi söylüyor: “Bedenimiz bizimdir, karar bizimdir!”

Kadın sağlığı alanında bu yaşananlar tesadüf değil, sistematik bir saldırının parçası. Kadın sağlık hakkı, kadın emeğine dokunan bir mesele. Bu hak gasp edildikçe hem bireysel hem toplumsal yoksulluk artıyor. Özel hastanelere yönlendirme, döner sermaye üzerinden sağlık sunumu, ideolojik dayatmalar... Hepsi birlikte, kadınları tutsak etmeyi amaçlıyor. Biz bunu reddediyoruz. Kadınların sağlık hakkı gasp edilemez. Kamusal, ücretsiz, eşit bir sağlık sistemi için mücadeleye devam edeceğiz” şeklinde konuşuyor.