Şehit ablanın izinde iki kardeş

Farqînli genç gerilla Stêrk Dîrok, kız kardeşiyle birlikte katılmış gerilla saflarına. Şimdi ikisi de şehit ablaları Viyan'ın (Asuman Mucel) izinde yürüyor.

Neredeyse 40 yılını dolduracak olan bir özgürlük davası. Onurlu yiğit bir halkın evlatları olarak yıllar boyunca büyük fedakarlık, özveri ve inatla sonuna kadar inandı; sarıldı ve bugün de tereddüt etmeden her tür bedeli vermeye hazır. Öyle ki; bugün ablaları, ağabeyleri, anneleri, babaları özgürlük saflarına katılmış pek çok savaşçı var. Artık aynı mekanlarda, aynı aile çevresinden katılanlara rastlamak; aynı mevzilerde, yan yana düşmanlarıyla çarpışanları görmek mümkün. Kuşkusuz pek çok bedel de verildi. Kardeşi, ağabeyi, ablası, babası veya annesi şehit düşenler de oldu. Yaşayanlar ise anılarına bağlı kalmaya ant içti, mücadelelerine sarıldı ve silahlarını kuşandı.

STÊRK DÎROK VE KARDEŞLERİ

Bunlardan biri de Amed/Farqînli genç gerilla Stêrk Dîrok’tur. 6 kız ve 3 erkek kardeşler. Başı dik, cıvıl cıvıl, heyecanlı, coşkulu, meraklı bir genç gerilladır Stêrk Dîrok. 2 yıllık gerilla olan Stêrk, 2 kız kardeşiyle beraber katılmış özgürlük saflarına. Bir kız kardeşi (Viyan Stêrk) daha saflarda. Bu kız kardeşi ismini şehit düşen ablalarından almış. Artık iki genç gerilla şehit abla ve yoldaşlarının izinde yürüyor. Kendilerinden büyük ablaları Viyan Dîrok (Asuman Mucel) 24 Mart 2012'de Bitlis'in Hizan ilçesi ile Siirt'in Baykan ilçesi arasında çıkan bir çatışmada 14 kadın yoldaşıyla beraber şehitler kervanına katılmış.

Stêrk Dîrok ile karşılaşınca içimde artan merakın peşinden gittim ve peş peşe sorular sordum kendisine. Şehit düşen ablasını sorduğumda heyecanlandı, gözlerinin içi parladı; güçlü bir sevgi, derin bir bağlılık ve özlemle yüklü konuştu. Hiç dokunmadan, değiştirmeden, kendi duygu yoğunluğu akışına bırakarak paylaşıyorum. şte genç gerilla Stêrk Dîrok’un kendi anlatımıyla şehit ablası:

KÖYÜNÜN ÖRNEK KIZIYDI

Ailece çobanlık yaparak geçiniyorduk. Doğayla iç içe bir yaşantımız oldu. Ş. Viyan’ın doğaya bağlılığı, emekçiliği, iş yapmaya dönük sevgisi güçlüydü. Bizden daha fazla güzellikleri görebiliyordu. Çobanlığı bıraktıktan sonra halı dokumaya başladı. Ş. Viyan ile şimdi katılmış olan diğer Viyan kardeşim beraber halı işindeydiler. En çok örnek gösterilen, takdir edilen Ş. Viyan oldu. Çünkü çok severek, özenerek işini yapardı. Neşesi, moralı, aktifliği, iş yapma şevki, halk sevgisi, çocuk sevgisi aleniydi. Köy halkı için Ş. Viyan, örnek bir kızdı ve onu hep kendi kızlarına örnek gösterirlerdi.

BÜYÜK DİLEĞİ KATILMAKTI

Babam ve kardeşim hayvanları ahırdan araziye salınca ahırı temizlemeye ya ben ya da Ş. Viyan gitmeliydi. Evimizden 10 dakika kadar uzaklıkta olan ahıra gitmek için sırttan inmek gerekiyordu. Ahıra geçmeden önce bir büyük taş; ortasında da bir çukuru; onun da içinde küçük bir siyah taş vardı. Her seferinde oraya gidiyordu. Taşın bir tarafını ıslatıyordu. Bir dilek tutup taşı alıyordu. Islak tarafı kendisine denk gelince dileğinin gerçekleştiğine inanıyordu. Genellikle de ıslak tarafı çıkardı taşın. “Evet, katılacağım” diyordu ve çok mutlu oluyordu. O gün de o taşın yanına gitti. İçinden bir dilek tuttu ve taşı aldı. Sevinç içinde geri döndü ve işimize başladık.

O TAŞ SİZİ DE KATMASIN

Ben o dilek taşını hiç unutmuyorum. Kendisi katıldıktan sonra ben de kız kardeşlerimle o kayanın yanına giderdik, o siyah taşı da bendeydi, yanıma almıştım. Ben de saflara katılınca taşı anneme verdim. Alışmıştık artık. Her gidişte rastgele bir taş da olsa ıslatırdık ve onun gibi dilek tutardık. Gerçekten de bizi çok etkilemişti. Artık şaka konusu da olmuştu zaten. Örneğin biz genç kadınlar taşın yanına gidince halam hep bize şöyle takılırdı: “dikkat edin sizi de katmasın. Bakın Asuman"ı da o taş kattı”.

BİLİNÇLİ İŞLERSEN SÖKÜLMEZ

2002-2005 dönemiydi. Ş. Viyan halı kursuna başladığında sabit bir markaya çalışılıyordu. Halı markası üç harfliydi. Ş. Viyan da kalkıp işlediği bir halıya HPG-PKK veya HRK-HPG yazısını işledi. İkisinden biriydi, tam hatırlamıyorum. Ş. Delila Meyaser’in teyzesi olan Nezahat hocamızdı. Birkaç gün boyunca Ş. Viyan’ın işlediği halıyı hiç kontrol etmemişti, çünkü Ş. Viyan’a sonsuz güveni vardı. Ordaki diğer işçi kadınlara da çok güveniyordu. Ş. Viyan halıyı tamamlayınca gidip hocaya bitirdiğini, kesmek için kontrol etmesi gerektiğini söylüyor. Nezahat hoca gidip kontrol ediyor ve marka yazısını belirlendiği harflerle işlemediğini, değiştirdiğini fark ediyor. Bunu gören Nezahat hoca “Asuman sök bunu” diyor. Ş. Viyan “açmıyorum” diyor. Nezahat Hoca tekrar “sök bunu” dese de Ş. Viyan ısrarla “olmaz” diyor. “Niye?” diye soruyor Nezahat hoca, Ş. Viyan “çünkü onu bilinçli oraya işledim. Ben niye sökeyim. Madem sökeceksem niye işledim oraya?” diye karşılık veriyor. Nezahat hoca, “Sök onu, çünkü o halı düşmanın adamı olan müdürün eline geçerse sana zarar verecektir, tutuklanırsın. Zaten aile üzerinde yoğun baskılar da var. Bunu da görseler daha çok yönelecekler” diyerek ikna etmeye çalışıyor. Hatırlıyorum, o zaman o halının resmini de çekti ve yanına aldı. O halıyı çok sevmişti. “Çok güzel işlemiştim o harfleri” demişti.

EMEK SÖMÜRÜSÜNE ÖFKELİYDİ

Ş. Viyan o işi (halı işi) hiç sevmiyordu. O yüzden emeği sömürülen tüm o çalışan kadınları oradan kurtarmak istiyordu. Annemle de bir diyalogu oldu. Anneme benim o işe girmemi istemediğini söyledi. Emeğim boşa gitmesin diyordu. “Biz yıllardır çalıştık, emeğimiz hep boşa gitti ama onun başına gelmesin” diyerek rahatsızlığını dile getirdi. Birisi onun verdiği emeğini boşa çıkarırsa da kıyamet koparırdı, asla kabul etmezdi. Aile yapısında da biraz var bu refleks fakat en fazla da Ş. Viyan’a has bir özellikti. Sadece kendisinin değil de bizden birinin de emeği boşa gidince çok kızardı. İşlediğimiz sıraları bazen ertesi gün tekrardan söktürürlerdi, bir önceki günün tüm emeği boşa gitmiş olurdu. Bu duruma çok kızardı. “Neden emeğimiz boşa gidiyor? Emek veriyoruz sonuçta, neden paramızı vermiyorlar” diyordu ve öfkeleniyordu. Diğer kardeşimin de orda çalışmasını istemiyordu ama bir şekilde mecburduk o işe. Ailenin maddi durumu iyi değildi. Az da olsa aileye bir katkı sunmak için o işe mecburduk.

GİYERSEM BİR DAHA ÇIKARMAM

Newroz kutlamalarına gitmek üzere hazırlandık. Komşumuzla Amed’de gidecektik. Sabah saatleriydi. Araba gelmiş herkesin gelip binmesini bekliyordu. Babam her zaman gerilla kıyafeti giyerdi; yelek, şal ve gömlek. Bir arkadaş babama gerilla kıyafeti göndermişti. Viyan arkadaş o elbiseyi çok sevmişti. Giymek isteyen komşu kızımız da vardı (kendisi de Ş. Viyan’ın şahadetinden sonra saflara katıldı) adı Fatoş’tu. O da Viyan arkadaş gibi katılmak istiyordu, birbirlerine çok bağlıydılar. Karşılıklı “ben giyeceğim” diye söyleyip durdular, en sonunda Ş. Viyan “Fatoş sen giy" dedi. Fatoş “giymeyeceğim” diye karar verdi. Ş. Viyan aynanın karşısında durmuş önüne çektiği elbiseyi üzerinde inceliyordu. Annem “Asuman bu elbise sana daha çok yakışıyor, sen giy. Fatoş giymesin” deyiverdi. Ş. Viyan bunun üzerine “Anne unutma, ben bir kere bu elbiseyi giyersem bir daha da indirmem” karşılığını verdi. Annem “nasıl?” diye sordu. Ş. Viyan, “Bir gerilla bu elbiseyi giyince mezarına kadar bu elbiseyi taşır, şehadetine kadar giyer. Ben de giyersem bir daha indirmem” şeklinde cevap verince anmem hemen “O zaman giyme, indir ve Fatoş’a ver elbiseyi” demişti. O sefer giymemişti o elbiseyi. Pek çok kez, “anne eğer bir gün şehit düşersem beni bu elbiseyle toprağa verin” diyordu. Gerillaya, dağlara, gerilla yaşamına çok istekliydi ve hep hayalini kurardı.

ANADİLİNE ÇOK BAĞLIYDI

Neden kendi anadilimizi konuşamıyoruz, neden MED TV kapatılıyor, diye soruyordu. Amed merkeze gidince Türkçe konuşmak zorunda bırakılmasına sinirleniyor ve “çima em nikarin bi zimanê xwe biaxivin” diyordu. Çünkü anadiline bağlıydı. Aslında yeni doğmuş çocukların geleceği için katıldı. Devletin Amed üzerindeki politikasını; uyuşturucu, fuhuş, yozluğu geliştirdiğini anlayınca bu öfkesi daha da gelişti ve intikam alma isteği pekişti. Hele hele Önderlik üzerinde geliştirilen uluslararası komplo da gerçekleşince daha da öfkeyle doldu düşmana karşı. Ailemize de yoğun baskılar vardı. Babamı camideyken 2 kişiyle beraber tutuklayıp zindana atmışlardı. Babam işkence gördü ve 2,5-3 yıl kadar zindanda kaldı. Bırakıldıktan sonra bir sürü hastalığının oluştuğu ortaya çıktı. Yine tutuklanan bir yakınımız daha vardı. O da çok işkence gördüğünden zindandan çıkarıldıktan hemen sonra olduğu yerde şehit düştü. Annem, “gelip erzağımızı alak bulak edip birbirine karıştırıyorlardı, ben çayı mercimekten ayıklıyordum ve öyle demliğe koyup sizlere çay yapıyordum” diye anlatıyordu. Ş. Viyan o dönemi bizzat görmüş, yaşamıştı. Çünkü kendisi de kıt imkanlar içinde büyütüldü. Tüm bunlara karşı intikam almak istiyordu.

ANNESİ İLE VEDALAŞMA

Küçüklüğünden beri hayali hep bir gün katılmaktı. Örgütü tanımak, Önderliği anlamak, gerilla yaşamını tanımak istiyordu. Dağlara ayrı bir sevdası vardı. Hep yaşamak, görmek, gerilla olmak istiyordu. Hayalini o anlamda sonuna kadar gerçekleştirmiş oldu. İlk katıldığı gün, 24 Haziran 2009’da Amed’den katıldı. Hepimiz evdeydik, “anne katılıyorum” dedi. Daha önce annemle bir iddiaya girmişlerdi. Annem çifte için uyarmıştı ve “silah sıkma” demişti. O da inatlaşıp “hayır sıkacağım” demişti. Annem bunun üzerine “eğer sıkarsan ve hiç titremez ve sallanmasan istediğin gibi katılabilirsin, sana engel olmayacağım” demişti. “Anne söz veriyor musun?” diye sordu anneme. Annem de “evet söz veriyorum” diye karşılık verdi. Ş. Viyan sonra gidip silahı sıktı ve ne titredi ne de sallandı. Sonrasında zaten “amacımı gerçekleştireceğim” demişti. Gidip annemin elini öptü ve “anne söz veriyor musun” diye tekrar sormuştu. Annemden “evet söz veriyorum. Katıl istiyorsan, yolun açık olsun” cevabını almıştı. Katıldığında da anneme o sözünü hatırlayıp hatırlamadığını sordu. Annem evet deyince de “şimdi gidiyorum işte ve bunun için elini öpmek istiyorum” demişti. Annemin elini öpüp öyle katıldı. Adını Viyan yapmasının sebebi ise Ş. Viyan Soran’dan etkilenmiş olması.

YÜZÜNE YANSIYAN GÜZELLİĞİ UNUTULMAZ

Yüreğindeki temizlik, berraklık, coşku, azmi tüm sadeliğiyle yüzüne yansımıştı. Cenazesi getirildikten sonra kardeşim Viyan ile gidip bakmamızı istedi annem. Gidip cenazeye baktık. İnanılmaz bir güzellik vardı yüzünde. Bedenine yanılmıyorsam 5 mermi isabet etmesine rağmen yüzün pürüzsüzlüğü, berraklığı, güzelliği hiç kaybolmamıştı. Yüzündeki o pürüzsüz güzelliği hiçbir zaman unutmayacağım. Caminin odasına bambaşka bir güzellik katmıştı varlığı.

SİLAHI YERDE KALMAYACAKTI

Ş. Viyan katıldıktan sonra yolunda yürümek istedim ve arkasından 2015'te katıldım. Diğer kardeşim Viyan da 2014’ten beri saflarda. Ş. Viyan’ın şahadetinden sonra hedefini gerçekleştirmek, silahını kaldırmak istedim. Ben aslında ne kadar Ş. Viyan’ı anlatsam da az gelir. Bana düşen doğru sahip çıkmak ve yolunda yürümektir. Onu yaşatmak, kendimle, yoldaşlarımla hayalini gerçekleştirmektir. O coşkusunu, heyecanını, ruhunu yaşatmaktır. Zaten katılan Viyan kardeşimle de bir ant içtik ve Ş. Viyan’ın silahı asla yerde kalmayacaktır, dedik. Bu temelde de sonuna kadar yürüyeceğiz.

BİNLERCE GENÇTEN BİRİ

Stêrk Dîrok, iki kardeşi ile saflarda yerini alan ve omuz omuza verip savaşan, özgürlük mücadelesine inanan binlerce gençten sadece biri. Hepsi bedel ne olursa olsun ödemeye hazır.