Öz: Cinsel şiddet arttıkça korkak, kaygılı hale geliyoruz

Öz: Cinsel şiddet sonrası ortaya çıkan kaygı ortamı sanki biraz da bilinçli şekilde körükleniyor. Burada amaç kadının, çocuğun güvende olmadığını hissettirip kamusal alandan çekilmesinin sağlanmak diye düşünüyorum.

Çocuklara yönelen cinsel şiddetin toplumda çok büyük kaygıya neden olduğuna dikkat çeken Psikolog Duygu Öz, “Cinsel şiddet sonrası ortaya çıkan kaygı ortamı sanki biraz da bilinçli şekilde körükleniyor. Burada amaç kadının, çocuğun güvende olmadığını hissettirip kamusal alandan çekilmesinin sağlanmak diye düşünüyorum” dedi.

Yaklaşık 10 yıldır sivil alanda, feminist örgütlerde çalışan ve kendisini ‘Feminis yaklaşımlı Psikolog’ olarak tanımlayan Duygu Öz ile, son dönemlerde gündemde sıklıkla karşımıza çıkan cinsel saldırılara ilişkin konuştuk.

‘HER CİNSEL ŞİDDET HASTALIK DEĞİL, İKTİDAR OLMA YAKLAŞIMIDIR’

Cinsel şiddetin psikolojideki yerini nasıl tanımlıyorsunuz? Bir hastalık mı?

Cinsel şiddet türleri aslında birbirine çok bağlı. Hiçbir şiddet türü diğerinden bağımsız değil. Şiddet dediğimiz şey benim için, ‘iktidarın kötüye kullanılması’ anlamına geliyor. İktidarı elinde tutan ve başkasına o şiddeti gösterebilme hakkını kendinde bulan bir diğerine bunu uyguluyor ve toplum da bunu meşru görüyor. Asıl meselenin ben buradan tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Çocuk cinsel istismarıyla ilgili de meseleyi pedofili ile açıklamaya çalışmanın kendisi çok gerçekçi değil. Keşke öyle açıklayabilseydik. Ancak yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuk cinsel istismarcılarının çok az bir kısmı pedofili. Onların tedavilerinin sağlanması noktasıda hiç sağlıklı tartışılmadı. Mesela hadım mevzusu gibi. Buna karşı çıkanlar yine hak savunucusu insanlar ve feminist kadınlardı. Tedavi yöntemi olarak sunulan şeyin bir ceza olarak ele alınması doğru değil. Cinsel saldırıları ‘bir grup patolojik hasta’ pozisyonunda tartışmak doğru değil. Ne yazık ki bu böyle değil.

‘CİNSEL ŞİDDET HER ZAMAN VARDI’

Çocuklara yönelen cinsel saldırılar toplum psikolojisini nasıl etkiliyor? Neden son dönemlerde çocuğa yönelen cinsel saldırı ve şiddette bu kadar artış var?

Çocuklara yönelik cinsel saldırılar toplumda çok ciddi bir korku yaratıyor. Bunu ben de kendi adıma yaşıyorum. Bunda medyanın rolü de çok önemli. Haberin veriliş biçimi toplumu korkuya sürüklüyor. Toplumda ve bireyde ciddi bir tehdit algısı yaratıyor. Ancak son dönemde arttığına yönelik bir şey söylemek çok zor. Çünkü ben alanda çalışan birisi olarak çocuk istismarının ne kadar yaygın ve ne kadar örtük bir şekilde yaşandığını tanık olan biriyim. Çocukların medyada boy boy fotoğraflarının verilmesi aslında toplumda o çocuklara yönelik ve ailelerine yönelik toplumda yaşayan herkese yönelik çok ciddi bir ihlal çeşidi.

‘KEŞKE DEVLET ÜSTÜNE DÜŞEN GÖREVİ YERİNE GETİRSE AMA…’

Peki bu korkuyu aşmak için neler yapmalıyız? Nasıl önlemler cinsel şiddeti, saldırıyı önleyebilir ya da azaltabilir?

Çocuklarımızın korunması, kollanması çok net bir biçimde sosyal devletin görevi. Ama yaşadığımız düzlemde zaten devlet eliyle bunların yapıldığını da görüyoruz. Ensar Vakfı’nda yaşananlar buna çok ciddi bir örnek. Devletin zihniyeti çocukların ‘cinsel istismarına’ olanak tanıdığını hepimiz biliyoruz. O yüzden ‘devletimiz bu konuda önlemler alsın’ şeklinde bir laf edemiyeceğim. Bu noktada ailelerin, ebebeyinlerin eğitimi çok önem taşıyor ama önemli olan toplumu böyle bir zihniyet değişikliğine taşımak. Bu noktada kadın örgütlerine, hak temelli çalışan örgütlere çok önemli bir görev düşüyor. Cinsel şiddet alanında çalışan belli başlı örgütler var ancak tüm bireylerin bu kadar güçlendirilmesi gerekiyor. Yaşam hakkına sahip çıkmamız gerektiğini biliyor olmamız gerekiyor. O yüzden bu tarzdan çalışmalar yaygınlaştırılmalı. Yerel yönetimler çok önemli bu tür çalışmalarda. Çok ciddi bir işbirliği ile bu sorun minimize edilebilir. Sivil ya da resmi tüm kurumlar bu alanda birlikte çalışabilmeli. Medyaya da çok büyük önem düşüyor. Kullanılan dil, habercilik anlayışı toplum üzerinde çok etkili. Habercilik atölyeleri yapılmalı, cinsel şiddet konusunda.

‘TABU VE AYIPLAR AŞILMALI’

Bu durumun aşılması için tüm kesimlerin işbirliği yapması gerektiğini söylediniz. Bunu nasıl yapabiliriz? Toplum ve birey olarak neler yapabiliriz mesela?

Çocukları o haliyle görmek hepimizi çok ürpertiyor ve hepimizi dehşete düşürüyor. Aslında yaratılan bu dehşet bizim hiç işimize yarayacak bir şey değil. Bizim yapmamız gereken onlara acımak, onların arkasından derbeder olmaktan daha ziyade başka çocukların bunu yaşamaması için elimizden geleni yapmak. Bunu yapabilmek için de cinsel saldırılara verilen cezaların ciddi şekilde arttırılması gerekiyor. Fakat bu da tek başına sorunu çözmez. Uygulamanın ve yargının ne kadar ‘erkek’ bir zihniyete sahip olduğunu biliyoruz. Bunun yanında bence önemli olan çocukların güçlendirilmesi. Çocukların güçlendirilmesindeki kastım, ‘pozitif bir cinsellik eğitiminin’ çocuklara verilmiş olması. Çünkü çocuklar aslında cinselliği her zaman tabu, ayıp ve yasaklarla öğreniyor. Özellikle kız çocukları ve şimdi yetişkin olan genç kadınlar olarak bizler de bu durumdan etkilenenlerdeniz. Cinsellik bizim için neydi? Ne kadar sağlıklı konuşabiliyoruz? Böyle yetişmediğinde çocuk cinsel saldırıya maruz kaldığında ‘sırlar ve paylaşılamaz konular’ olarak bakıyor. O yüzden cinselliği çocuklarımızla ne kadar konuşabilirsek ve onlara sağlıklı cinsel eğitim verirsek, bunları tabu ve korkutucu bir şey olmaktan çıkartırsak artık cinsellik ve cinsel şiddet ayrılabilir bir duruma gelebilecek. Biz toplum olarak cinsellik ile cinsel şiddeti ne yazık ki ayırabilen bir toplum değiliz. Böyle olunca da ne yazık ki ‘örtülü, yasaklı, sırlı’ yaşıyoruz bu durumu. Çocuklarımız yaşadıkları cinsel saldırıları çok fazla suçluluk psikolojisi yüzünden anlatamıyorlar. Mesela şöyle bir slogan vardı: Çocuk susar, sen susma! Ancak bu slogan bana göre doğru değil, çocuk susmadığı zaman biz bu sorunu aşabileceğiz. Çocuk niye susuyor? Çocuklara kendi bedenlerinin kontrolünü ele alma yöntemi öğretmeliyiz. Sokakta gezerken bir çocuğa ona sormadan yanağına öpücük kondurduğunuzda, sarıldığınızda o çocuk başka bir zamanda cinsel istismara uğradığında ‘nasıl oldu bu?’ diyemezsiniz. Çünkü çocuğun toplum ve bireyle arasına konması gereken sınırları büyütürken biz aşındırıyoruz. Bedensel sınırlarını ihlal ediyoruz. Şimdi bir çoğumuz aklına ‘nasıl bu iki durum bir biriyle kıyaslanır?’ diye gelebilir ama tam da noktan kıyaslanır. Çocuklar bedensel sınırlarını korumaya çok açık ama sen ‘amcandır, dayındır, kuzenindir sarılsın, öpsün’ diye zorlarsan, o çocuğun bedensel sınırlarını aşındırmış olursun. Daha sonra cinsel istismara uğrayan çocuk, bu durumu anlatırsa kendisine kızılacağını düşünüyor.

‘CEZASIZLIK SUÇU SÜREKLİLEŞTİRİYOR’

Yargıdaki ‘cezasızlık’ da bu cinsel şiddeti arttıran sebeplerden değil mi? Devletin alacağı pozisyon ne olmalı?

Ensar Vakfı’nda yaşanan tecavüzden sonra Kadından sorumlu bakanın çıkıp ‘Bir kereden bir şey olmaz’ demesi bu duruma maruz kalan bir çocuğun kafasında nasıl bir algı yaratmıştır? O haberi izleyen bir anne ne düşünür? Buna benzer bir durumu yaşayan çocuk bakanın bu açıklamasını duyduktan sonra ‘nasıl olsa bir cezası yok’ diyedüşünür ve başından geçen durumu anlatmak istemez. Bir anne çocuğuna yönelik böyle bir saldırı karşısında savunmasız kalır. Çocuklar ve aileleri başlarına böyle bir şey geldiğinde ellerindeki bu bilgiyle ne yapabileceklerini bilmiyorlar. Sonuçta devletten gelen açıklamalar bu işin bir cezasının olmadığına işaret ediyor. İşin özü, bu durumu yaşayan çocuk kendini güvende hissetmediği için bu durumu konuşmak istemiyor. Öncelikle hem toplum olarak hem de devlet olarak bu çocuğa bu güveni vermek zorundayız. Yani cinsel şiddete uğrayan birey, ‘ya bunu söyleyip daha büyük bir lince maruz kalmaktansa söylemiyeyim’ diyorsa çok ciddi bir sorunumuz var demektir. Bu kadar büyük bir sorun için ciddi bir kollektif çalışmaya ihtiyaç var.

‘KOLEKTİF MÜCADELE İLE AŞILIR’

Cinsel şiddet toplumda çok büyük korkulara neden oluyor. Bir sonraki aşamada bu korku ve kaygı toplumu nasıl bir yöne çekebilir? Tedbir alınmaması halinde bizi neler bekliyor?

Cinsel şiddetle yaşamak toplumda ciddi kaygılara neden oluyor. Bu kaygı halinin bilinçli şekilde körüklendiğini de düşünüyorum. Çocuklar çok korkuyor, aileler çok korkuyor. Kaygının bu kadar salınması da bence iktidarın bilerek yaptığı bir şey. Yani, kaygımız arttıkça gece geç saatlerde sokağa çıkma isteğimiz azalacak, kılığımıza-kıyafetimize dikkat etmek zorunda kalacağız, çevremizdeki hiç kimseye güvenmediğimiz için dayanışma duygumuzu yok edebiliriz. Her yabancıyı bir tehdit, kamusal alanda olmayı bir tehdit olarak algılatmak istiyorlar. Zaten kadın kamusal alandan çıkartılıp eve tıkılmak isteniyor. Bu korku, kaygı psikolojisini kollektif bir çabayla aşabiliriz.