Üç çocuðunu Türk devletinin savaş politikalarına kurban veren ve yıllardır iki çocuðunun cenazesini arayan Hayriye ana, Ben elma şekeri yaptım sattım, çekirdek sattım, örgü ördüm her şeyi yaparak tek başıma bin türlü emekle çocuklarımı büyüttüm. Sonra bu devlet geldi emek verip büyüttüðüm çocuklarımı benden aldı dedi.
Türk devletinin kaybetme politikalarının ve baskılarının yoðun olarak yaşandıðı 1990lı yıllarda çocuklarını savaşa kurban veren annelerden sadece biri 74 yaşındaki Hayriye Doðan. 9 çocuk annesi ve 3 çocuðu PKK saflarına katılan Hayriye Doðan yıllardır en başta kayıp yakınları olmak üzere bütün eylemlerde en ön safta yerini alıyor. Boynundan hiç çıkarmadıðı kolye ve siyah hırkasındaki Kürdistan bayraðı rozeti ile her eylemde en ön saflarda yerini alıyor. Yıllardır cenazelerini yıllardır bulamadıðı Mehmet Ali ve Abdülkadirin fotoðraflarını boynundaki kolyede taşıyan ve siyah hırkasındaki Batı Kürdistandan kendisine hediye edilen Kürdistan bayraðı rozetini de çıkarmayan Hayriye ana, oðlu Abdülkadirin yüzüðünü de parmaðından hiç çıkarmıyor.
Evinde ziyaret ettiðimiz Hayriye Doðan, ANFye Fahrettin, Mehmet Ali ve Abdülkadir Doðanın neler yaşadıðını ve nasıl PKK saflarına katıldıðını anlattı.
EMEK VERÝP BÜYÜTTÜÐÜ ÇOCUKLARINI TC DEVLETÝ ÖLDÜRDÜ
Hayriye anaya önce çocuklarını ne şartlar altında büyüttüðünü soruyoruz, Çocuklarımın babası ben hastayım çalışmıyorum deyip çalışmıyordu, bize türlü işkenceler yaptı. Ben elma şekeri yaptım sattım, çekirdek sattım, örgü ördüm her şeyi yaparak tek başıma bin türlü emekle çocuklarımı büyüttüm. Sonra bu devlet geldi emek verip büyüttüðüm çocuklarımı benden aldı diye anlatıyor.
Aslen Mardinli olduklarını ve uzun yıllardır Diyarbakırda yaşadıklarını belirten Hayriye ana, burada Körhat Mahallesinde oturduklarını ve üç çocuðunun da devletin baskı ve tehditleri karşısında inançları doðrultusunda PKK saflarına katıldıðını ifade ediyor.
BEN ÖLÜRSEM, SEN BU MÜCADEYE DEVAM EDECEKSÝN
Önce Fahrettin gitti diyen Hayriye ana, 1992 Diyarbakır katılımlı 11 Mayıs 1997 yılında yaşamını yitiren Fahrettin Doðanı anlatmaya başlıyor.
Fahrettinin birkaç defa cezaevine konulduðunu söyleyen Hayriye ana, Fahrettin son olarak 1989 yılında askerden döndükten sonra yine tutuklandı. Sonra askere giden Fahrettin askerden geldikten on gün sonra burada bir polis aracı yakıldı Diyarbakırda, Fahrettinden bildiler alıp tutukladılar yine. Ýşkence gördü orda günlerce. Bir yıl sonra şartlı olarak tahliye edildi, her hafta imza veriyordu. Sonra bir gün mahkeme kararı geldi 15 yıl ceza vermişler. Fahrettin, Ben gidiyorum, ölürsem günahım boynunadır, sen bu mücadeleye devam edeceksin dedi ve gitti. Onun için nerede bir eylem varsa çocuklarımın mücadelesini sürdürmek için gidiyorum diye konuştu.
1997 YILI ANNELER GÜNÜ
Fahrettinin PKK saflarına katıldıktan sonra kendilerini zaman zaman aradıðını dile getiren Hayriye ana, hiçbir zaman unutamayacaðı 11 Mayıs 1997 yılı Anneler Gününü yani Fahrettinin yaşamını yitirmesini ise, Fahrettin şehit olmadan önce arayıp iki kat elbise istemişti, gönderdim. Teşekkür etti. Fahrettin gönderdiðim elbiseleri giyerek bir arkadaşıyla beraber buraya görevli olarak geldi, abisinin evinde kalıyorlardı. Anneler Günüydü ihbar etmişler, baskın yaptılar çatışma çıktı. Her yer delik deşik olmuştu. Fahrettin de arkadaşı da teslim olmadı. Fahrettin üzerinde gönderdiðim elbiseler varken şehit oldu diye özetliyor.
POLÝSLER HALA FAHRETTÝNÝ SORUYOR
Fahrettin ile beraber yaşamını yitiren arkadaşının cenazesini almak için savcılıða defalarca dilekçe verdiklerini belirten Hayriye ana, sadece oðlunun cenazesini alabildiðini de sözlerine ekliyor. Hayriye ana, Savcı, git oðluna mezar kaz sonra gel götür dedi. Morgdaki görevliye gelip oðlumu yıkayacaðımı söyleyip gittim. Mezarı kazdık, sabah Fahrettinin cenazesini almaya gittik, oradaki görevli cenazeyi yıkadıðını söyledi. Polis geldi, o teröristtir niye onla konuşuyorsun? Seni öldürürüm dedi görevliye. Fahrettini mezara koyarken de yasımızda da polisler rahat bırakmadı bizi. Fahrettin şehit olduktan 3 ay sonra gelip hala Fahrettini soruyordu polisler diyerek cenaze sırasında ve sonrasında artarak devam eden devlet baskısını da dile getiriyor.
ABDÜLKADÝR ÇOK ÝNATÇIYDI
1979 Diyarbakır doðumlu Abdülkadir Doðanın ise 18 yaşındayken Fahrettinin hemen ardından PKK saflarına katıldıðını belirten Hayriye ana, Abdülkadirin birkaç defa gitme girişiminde bulunduðunu ancak aileden katılan olduðu ya da yaşı küçük olduðu için isteðinin kabul edilmediðini belirtiyor. Çok inatçıydı dediði Abdülkadirin son olarak Avrupa üzerinden gitmek için yola çıktıðını ancak Edirne sınırında yakalanarak Diyarbakır Cezaevine konulduðunu anlatıyor.
Hayriye Türk cezaevlerinde geçen bir yılın ardından yaşananları ise şöyle özetliyor: Körhatta bir Hizbullahçı öldürülmüştü. Abdülkadirin üstüne attılar suçu. Oysa Hizbullahçının öldürüldüðü gün biz Abdülkadir ile beraber Ceylanpınarda düðündeydik. Abdülkadir işe gidiyorum diye evden çıktı, patronu arıyor gelmedi diye. Meðerse o zaman yakalayıp Ýstanbula götürmüşler. Ýstanbula gittim, polisler Abdülkadirin yüzüðünü verdi bana. Cezaevinden çıktıktan sonra da Hizbullahçılar tarafından tehdit edildi.
ÝKÝ ÇOCUÐUMUN MEZARI NEREDEDÝR BÝLMÝYORUM
Çocuklarının fotoðraflarına bakarak anlatımını sürdüren Hayriye ana, Abdülkadirin yaşamını yitirmesini ise Fahrettinden öðreniyor. Hayriye ana, Abdülkadir 93 yılında cezaevinden çıktıktan sonra bizimle bir gece kaldı. Ertesi gün giyindi, hazırlandı hatta bıyık bırakmıştı nasıl olmuş yakışmış mı? diye sordu bana. Ben gidiyorum dedi, gitme dedim yine de gitti. Üç oðlum da gitti. Gittikten bir süre sonra ablasını aradı Bingöle gelmiş elbise falan istemiş. Götürecektim çocuklar senide yakalarlar, vurulursun diyerek göndermediler. Abdülkadir 3 gün Bingölde kalmış, sonrasında çıkan çatışmada vurulmuş. Ben bir yıl sonra öðrendim. Yanımdaki oðlum sakal bırakmıştı, niye sakal bırakıyorsun diye sordum, abim şehit düşmüş dedi. Fahrettin aramış, Abdülkadirin şehit olduðunu söylemiş diye anlattı.
Ne yaptıysam bulamadım, dilekçeler verdim dilekçeleri kaybettiler. Ýki çocuðumun da mezarı nerededir bilmiyorum diyen Hayriye ana, Bingölde toplu mezarlar ortaya çıktıktan sonra DNA Testi için kan verdi ancak sonuç alamadı.
Yine bu süreç içerisinde yine evlerinin basılarak büyük oðlunun silahı var diye gözaltına alındıðını anlatan Hayriye ana, Oðlumu birkaç gün sonra bıraktılar. Polislerin verdiði çayı içmediði için sen nasıl bizim çayımızı içmezsin? diye kollarına, yüzüne polisler sigara basıp yakmışlar dedi.
MEHMET ALÝDEN BÝR DAHA HÝÇ HABER ALAMADIK
Eðitim hayatı yatılı okullarda geçen ve çevresi tarafından sevilen Mehmet Ali Doðan ise Ýskenderunda Makine Mühendisliði okuduðu sırada 1992 yılında PKK saflarına katıldı. Hayriye ana, 1992 yazında M. Ali Ýskenderunda pazarda çalışacaðını söyledi, gel burada çalış, okullar da kapalı dedim dinlemedi. Sonra aradım aradım haber alamadım. Bir gün daða gitti dediler. Bir daha hiç görüşemedim. Sonra Cudi Daðında şehit düşmüş dediler. Ne yaptıysam bulamadım diye belirtti.
TC devletinin savaş politikalarına karşı çocuklarının mücadelesini sürdüreceðini belirten Hayriye ana son olarak, Yıllardır süren bu savaş, bu işkence, bu zulüm artık yeter. Din, iman, Müslümanlık diyorlar. Bunlar da din, iman, vicdan yok. Ýnsanlık yok. Türkiyede adalet, kanun yok. Barış olmazsa olmaz. Bu ölümler dursun artık dedi.
KARDEŞ DOÐAN: ONLARI YAŞAYAMADIM
PKKli Fahrettin, Abdülkadir ve Mehmet Ali Doðanın en küçük kardeşleri Gülizar ise, üç abisini de yaşayamamış olmanın hüznünü taşıyor içinde. Mehmet Ali abim, hep yatılı okuduðu için haftada bir geliyordu onu neredeyse hiç yaşayamadık ancak çok samimi ve içtendi. Aramızda iki yaş olduðu için çok didişirdik. Fahrettin abim hep bir köprü görevi görürdü aramızda. Abimler erken gittiler ama üçü de inançları doðrultusunda gitti. Onlar bu yola çıkarken her şeyi yaşayarak bilinçli olarak çıktılar diyerek Fahrettin, Abdülkadir ve Mehmet Ali'yi özetliyor.