Yüzyılın tecridi 2012 yılında devam etti

Yüzyılın tecridi 2012 yılında devam etti

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 27 Temmuz 2011 gününde bu yana Ýmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde aðırlaştırılmış tecrit altında tutuluyor. AKP hükümetinin protokolleri elinin tersiyle itmesiyle birlikte 2011 yılında başlayan aðırlaştırılmış tecrit 2012 yılında da hız kesmeden devam etti. Yüzyılın tecridi olarak deðerlendirilen aðırlaşmış tecride karşı Kürt halkı ise alanlardan hiç inmeyerek, “Barışın anahtarı Öcalan’dır” sloganını haykırmaya devam etti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 27 Temmuz 2011 gününde bu yana Ýmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde aðırlaştırılmış tecrit altında tutuluyor. AKP hükümetinin protokolleri elinin tersiyle itmesiyle birlikte 2011 yılında başlayan aðırlaştırılmış tecrit 2012 yılında da hız kesmeden devam etti. Öcalan’ın avukatlarının 2011 yılından bu yana yaptıðı 143 başvuru sudan bahaneler ile reddedilirken, Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ise aðabeyi ile 2012 yılında 2 kez görüşebildi. Yüzyılın tecridi olarak deðerlendirilen aðırlaşmış tecride karşı Kürt halkı ise alanlardan hiç inmeyerek, “Barışın anahtarı Öcalan’dır” sloganını haykırmaya devam etti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana Ýmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi'nde kişiye özel bir uygulama ile tecrit altında tutuluyor. 517 gündür devam eden tecrit boyunca Öcalan’dan haber alınamazken, kardeşi Mehmet Öcalan ise aðabeyi 2012 yılında sadece 2 defa görüştürüldü. Bunlardan ilki 21 Eylül’de gerçekleşirken, ikinci görüşme ise açlık grevlerine ilişkin 17 Kasım günü gerçekleşti. Mehmet Öcalan19 Ocak günü Ýmralı’ya gittiðinde ise cezaevi tarafından kendisine not verildiðini görüşmenin olmadıðını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoðan sık sık “Avukatların görüşünü bir kenara bırakın” derken, Öcalan’ın avukatlarının yaptıðı görüşme talebi ise 143 başvuru ise "gemi bozuk", "hava muhalefeti", “gemi tamirde”, “bayram” gibi sudan gerekçeler ile reddedildi. Avukatların 20 Aralık’ta yaptıðı son başvuru da “gemi bozuk” gerekçesi ile reddedildi.

TECRÝT ÖNCESÝ ÝZOLASYON SÝSTEMÝ UYGULANDI

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Ýmralı Adası'na getirilmesi ile ada adeta ikiye ayrıldı. Cezaevinin hemen çevresi "Kırmızı" hat olarak tanımlanırken, diðer bölümler ise "Yeşil hat" olarak belirlendi. Öcalan'ın Ýmralı Adası'na getirilmesi ardından bir güvenlik sistemine çevrilen Ýmralı Cezaevi'nde ilk olarak tüm yetkiler Anayasa ve yasaya aykırı olarak Adalet Bakanlıðı'ndan alınarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi adına Mudanya Ýskelesi Kriz Ýrtibat Bürosu'na devredildi. Karar 27 Şubat 1999 günü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüðe girdi. Bunun ardından ise Ýmralı Adası ve çevresi 2. derece kara, deniz ve hava açısından "Askeri yasak bölge" ilan edildi. Giriş-çıkışlar dahi Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliði'ne dayanılarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi'nin inisiyatifinde oldu. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliði'nde yer alan yetkiler, MGK Genel Sekreterliði'ne görev olarak devredildi. Böylece MGK Genel Sekreterliði, Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi'nin yönetim/koordine görevini üstlenmiş oldu.

YAYINLARA ENGEL

Ýmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nin sisteminin oturtulması ardından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit uygulamaları da başlıyor. Tecrit kendisini ilk olarak yayınların kısıtlanması ve sürekli izleme olarak gösteriyor. Hücresinde kamera sistemiyle gözetim altında tutulan, mazgal kapısından saat başı kontrol edilen Öcalan, normal şartlar altında bütün tutuklu ve hükümlülere tanınan 10 dakikalık telefonla konuşma hakkını kullanamadıðı gibi gazete ve dergilerden "kendisi ve Kürt siyasetiyle ilgili yazı ve resimler kesildikten sonra" sınırlı bir şekilde yararlanabiliyordu. Öcalan ile görsel temasta bulunan askerlere verilen özel talimat ile hiçbir görevli Öcalan ile konuşmuyor. Genel uygulamalardan farklı olarak Öcalan'a tanınan havalandırma hakkı hem sınırlı, hem de cezaevi yönetiminin takdirine bırakılmış bir uygulama olmaktan öteye gitmedi.

DÖNEMSEL AVUKAT TECRÝT UYGULAMALARI

Öcalan'ın göstermelik yargılama süreciyle birlikte avukat görüşmeleri de yapılmaya başlandı. Görüşmeler ilk zamanlarda katı uygulamalar ile gerçekleşti. 25 Şubat 1999 tarihinde yapılan ilk avukat görüşmesinin ardından 11 Mart 1999 tarihinde ikinci avukat görüşmesi gerçekleştirildi. Avukat görüşmelerinin başlaması ile birlikte görüşmelere dayanarak disiplin soruşturmaları ve hücre cezaları devreye sokuldu. Öcalan, avukatları ile 1999'da 60, 2000'de 37, 2001'de 40, 2002'de 35, 2003'te 21, 2004'te 25, 2005'te 14, 2006'da 22, 2007'de 29 kez görüştürüldü. 2008-2010 yılları arasında ise görüşmeler 66 kez engellendi. Görüşmelere engel olarak ilk günden itibaren "Hava muhalefeti", "koster arızası" gibi gerekçeler gösterildi. Özelikle 2008 yılı içerisinde 120 günü bulan sürelerle hücre cezası uygulandı ve bu süre zarfında ailesi ile görüştürülmedi. 2009 yılı içinde üçü sonuçlanmış, biri henüz soruşturma aşamasında olan 20 günlük "hücre hapsi cezası" istemli disiplin soruşturmaları "avukat görüşmelerine" dayandırıldı. Ardından ise Öcalan'a yeniden dönem dönem tecrit uygulaması yapıldı.

TECRÝT SAÐLIK KOŞULLARINI ETKÝLEDÝ

Ýmralı'daki tecrit, izolasyon ve rutubetli iklim koşulları, insan saðlıðı üzerinde büyük tahribatlara neden olduðu için Öcalan'ın rahatsızlıklarına günden güne bir yenisi eklendi. Mart 2007'de Öcalan'ın avukatları, saç telleri üzerinden yaptıkları inceleme sonucunda müvekkillerinin zehirlendiðini açıklamaları üzerine gözler Ýmralı'ya ve Öcalan'ın saðlık durumundaki gidişata çevrildi. Bulunduðu odanın mimarisinin çok kötü olduðunu ve karbondioksitin oranının yüzde 75 olduðunu belirten Öcalan, avukatlarına Başbakanlık, Tabipler Odası, Ýşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve AÝHM'e gerekli başvurular yaparak zehirlenme riskine karşı inceleme yapmaları için girişimde bulunmaları gerektiðini söyledi. Bu gelişmelerin hemen ardından ise Öcalan'a 2007 Nisan ayı içerisinde 20 günlük hücre cezası verildi. Öcalan bir yandan giderek çeşitlenen saðlık sorunları ile boðuşurken, diðer yandan ise bu saðlık koşulları içerisinde 20 gün tecrit içerisinde tecride maruz kaldı.

TECRÝT FÝZÝKÝ YÖNELÝME DÖNÜŞTÜ

13 yıldır tutuklu bulunduðu Ýmralı Cezaevi'nde tecrit, izolasyon ve hava koşullarından dolayı çeşitlenerek devam eden hastalıklarla boðuşan Öcalan'a yapılan uygulamalar bununla da sınırlı kalmadı. Saðlık sorunları ile boðuşan Öcalan'a 2008 yılının Temmuz ayında bu kez de fiziki yönelimde bulunuldu. Saçları kendi istediði dışında kazıtılarak fiziksel işkence uygulanan Öcalan, Ekim 2008 tarihinde 'tabutluk' olarak nitelendirdiði hücresinde arama yapılmak bahanesiyle yere yatırıldı ve hücresi arandı. Öcalan 4 Temmuz 2008 günü avukatları ile yaptıðı görüşmede cezaevi tarafından zorla saçlarının kazıtıldıðını söyledi. Öcalan, cezaevinin bu uygulamasına karşı, "Saçlarımı kazıttılar. Devlet, bunu 'biz istediðimiz zaman seni kontrolde tutarız, istediðimizi yaparız, sen bizim elimizdesin, 24 saat kontrolümüzdesin' mesajını veriyor" diye konuştu.

YOL HARÝTASI

Abdullah Gül’ün bu açıklamasının ardından “Kürt açılımı koordinatörü” olarak görevlendirilen dönemin Ýçişleri Bakanı Beşir Atalay bir dizi toplantı yaptı. 5 Aðustos 2009 tarihinde ise Başbakan Recep Tayyip Erdoðan, Ahmet Türk ile “Açılım” konusunu görüştü. Tüm bu süreçler yaşanırken Kürt Halk Önderi Öcalan, 156 sayfalık "Yol Haritası"nı 15 Aðustos 2009 tarihinde cezaevi idaresine teslim etti. Öcalan'ın sorunun çözümünü 10 temel ilke başlıðında topladıðı Yol Haritası ancak 1 buçuk yıl sonra kamuoyuna ulaşabildi. Öcalan, "çekileceðim" sözünü ilk kez Yol Haritası'nı teslim etmeden önce söyledi. Öcalan, 2 Aðustos 2009 tarihinde çekileceði uyarısını şu sözlerle dile getirdi: "Ben 15 Aðustos'ta kendi yol haritamı sunduktan sonra çekileceðim. Artık çözümün nasıl olacaðına ilişkin Kürtler kendi kararını verir, PKK kendi kararını verir, DTP kendi kararını verir, Kürt halkı kendi kararını verir. Herkes kendi kararını kendisi verir. Ben buradan daðdaki adam hakkında karar verecek durumda deðilim. Orada her gün eziyeti çeken kendisi. Sorunun içinde olan kendisi. Ben burada daðdaki insan için karar veremem. Hatta Kandil merkezi dahi karar veremez. Her grup, her kişi kendi kararını kendisi verir. Çünkü eziyeti kendisi çekiyor, kendisi ölüyor, kendisi mücadele veriyor. Benim bu şartlarda bu konularda bir şey belirtmem doðru olmaz. Kürtlerin de 40 bin şehidi var. Deðerleri var. Çok büyük maðduriyetleri var. Kürtler kendi kararlarını kendileri verirler."

SÜRECÝN ÖNÜ AÇILSIN DÝYE GÝRÝŞÝMLER

Öcalan'ın bu açıklamasından bir ay sonra "demokratik siyasette ciddi bir tıkanma yaşandıðını" belirterek, sürecin önünün açılması için "Barış Grupları"nın Türkiye'ye gelmesi çaðrısında bulundu. Öcalan'ın çaðrısı üzerine 19 Ekim 2009 tarihinde Kandil ve Maxmur Mülteci Kampı'ndan 4'ü çocuk 34 kişiden oluşan Barış ve Demokratik Çözüm Grubu Silopi'deki Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yaptı. Grubun girişini ilk gün olumlu deðerlendiren hükümet, daha sonra tavrını bir anda sertleştirdi. Böylece Avrupa Barış Grubu'nun Türkiye'ye girişi gerçekleşmedi. Habur'daki ifade verme biçimini ve grup üyelerinin serbest bırakılmasını "normal" karşılayan hükümet, daha sonra grup üyelerinin tutuklatarak haklarında dava açtırdı.

ÖCALAN VE HEYET GÖRÜŞMELERÝ BAŞLIYOR

Kürt sorununda bir yandan çözüm arayışları devam ederken bir yandan ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit derinleştirilmeye başlandı. 2008-2010 yılları arasında ise görüşmeler 66 kez engellendi. Görüşmelere engel olarak ilk günden itibaren "Hava muhalefeti", "koster arızası" gibi gerekçeler gösterildi. Ardından ise Hakan Fidan’ın MÝT Müsteşarı görevine getirilmesi ile birlikte Kürt Halk Önderi Öcalan ile devlet heyeti arasındaki görüşmeler başladı. Süreç içerisinde yaşanan gerilimlerinin ardından ise 31 Mayıs 2010 tarihini işaret eden Öcalan, Kürtlerin yaşadıðı durumu bir soykırım olarak nitelendirerek, şu uyarıyı yaptı: "Bu süreci daha fazla devam ettirmemin ne anlamı, ne faydası, ne de şartları vardır. Bir muhatap bulamadıðımdan dolayı da 31 Mayıs'tan sonra çekiliyorum." Muhatap bulamadıðını ifade eden Öcalan, bunun bir savaş çaðrısı olmadıðını özel olarak vurgulayarak, sorumluluðun artık KCK'de olacaðını kaydetti. Yeniden görüşmelerin başlamasıyla Öcalan iki ay sonra yaptıðı çaðrı üzerine KCK 13 Aðustos'tan başlamak üzere 20 Eylül tarihine kadar geçerli olmak kaydıyla ateşkes ilan etti. KCK, ilan ettiði ateşkesin kalıcılaşması için ise 4 maddelik "Barış Planı"nı açıkladı. Öcalan'ın devlet heyetiyle yaptıðı görüşmeler devam ederken, 16 Eylül 2010 günü Hakkari'nin Geçitli (Peyanis) Köyü'nde bir minibüsün geçişi esnasında patlama meydana geldi, 9 kişi yaşamını yitirdi. Patlamanın, heyet ile Öcalan arasında yapılan görüşmeye denk gelmesi dikkat çekti. Öcalan, patlama için şu açıklamayı yaptı: "Yapılan bu son patlamayla buradaki görüşmeler dinamitlendi, bombalandı. Bu görüşmeler oldukça verimli geçiyordu, umutluydum." Öcalan, ardından 31 Ekim 2010 tarihine dikkat çekerek, 31 Ekim'de devlet tarafından çatışmasızlık kararına karşılık verilmediði takdirde aradan çekileceðini söyledi. Mart 2011’de AKP hükümetinin Öcalan'ın yaptıðı uyarılara karşı kayıtsız kaldıðı dönemde, devlet heyetiyle görüşmelerini sürdüren Öcalan, heyetin yetkisi hakkında kafasında oluşan soru işaretlerini ortaya koyarak, AKP hükümeti tarafından sorunun çözümüne yönelik pratik adımların atılmaması ve sürece kayıtsız kalınması durumunda çekileceðini uyarısını yaptı.

TECRÝTE RAÐMEN BARIŞ ÝÇÝN MÜCADELE ETTÝ

Öcalan, Ýmralı'da bulunduðu dönemde birçok defa sürecin iyi ilerlemesi için ateşkes ilan edilmesi çaðrısı yaparken, 15 kez devlet heyeti ile görüştü. 1999 sürecinden önce de sorunun demokratik temelde çözümü için barış arayışlarını sürdüren ve kimi dönemlerde tek taraflı ateşkesler ilan edilmesini saðlayan Öcalan, sürekli devletin bir numaralı hedefi haline getirildi. Öcalan, Mart ayında Ýmralı'da heyet ile yaptıðı görüşmelerin ulaştıðı boyutu şöyle açıkladı: "Burada bir diyalog devam ediyor. Kimi pratik öneriler aşamasına gelmiş bulunmaktayız. Bu pratik öneriler çerçevesinde yaz başına kadar gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Diyalog ve müzakere yöntemine şans veriyoruz. Bu yöntem pratikleşirse 2011 yılı çözümün geliştiði yıl olacaktır. Eðer bu diyalog ve müzakere yöntemiyle sonuç alınmazsa 2011 yılının ikinci yarısından itibaren topyekûn direniş ve özgürlüðü saðlama sürecine girilecektir." Ýmralı'da görüşmeler pratik önerilere dönüşürken, Türkiye'nin 12 Haziran genel seçimlere kilitlendiði dönemde KCK de eylemsizlik kararını 15 Haziran tarihine çekti. Ardından Öcalan, "15 Haziran'dan sonra herhangi bir erteleme ya da uzatma durumu söz konusu olmayacaktır. Bu nettir. 15 Haziran son tarihtir. Ben 12 yıldır burada sürekli demokratik-barışçıl çözüm için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Bu tehlikelerin önüne geçmeye çalışıyorum. Başbakan'ın 2005'te Diyarbakır'da çözüme dönük yaptıðı konuşmadan sonra başlatmış olduðu tehlikeli süreç gibi bir süreç başlatılırsa, söylediðim gibi çekileceðim. Halkımız böyle bilsin."

BARIŞ KONSEYÝ ÝÇÝN MÜTABAKAT

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 6 Temmuz günü gerçekleşen haftalık görüşmesinde Ýmralı’da devam eden görüşmeler, daha önce sunduðu protokoller, 15 Temmuz tarihi, Çatı Partisi, yemin krizi ve çatışmasızlık sürecine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Öcalan, kendisiyle görüşen heyete ve Kandil’e sunduðu protokollere ilişkin şunları söyledi: “Benimle görüşen heyet ve onlara daha önce sunduðum protokollere ilişkin şunları belirtmek istiyorum. Protokoller konusunda kamuoyunda bir yanlış anlaşılma ve algılama olmuştu. Karayılan da söz etmiş. Protokoller kamuoyunda yanlış anlaşıldıðı gibi bizim ve devlet tarafından karşılıklı imzalanmış bir şey deðildir. Protokollerde imza söz konusu deðildir. Bu konularda bir yanlış anlaşılma olmuştur. Protokoller karşılıklı imza şeklinde deðil de çözüme ilişkin üzerinde mutabakata varılan bir metin şeklindedir. Protokoller ön açıcı, çözüm geliştirici ve çözüme ilişkin devletle üzerinde uzlaşmaya vardıðımız ve baðlı kalacaðımız çözüm metinleridir, çözüm protokolleridir. Protokoller önümüzdeki süreçte atılması gereken somut ve pratik adımlara ilişkindir. Protokollere imza atma söz konusu deðildir. Daha o aşamaya gelmiş deðiliz. Halen heyetle protokoller üzerinde görüşmeler ve çalışmalar devam ediyor, üzerinde çalışılıyor.” Öcalan, heyet ile yaptıkları görüşmede Barış Konseyi’nin kurulması için mutabakata varıldıðını da açıkladı.

3 TALEP

Öcalan'ın bu çaðrısı da yanıtsız kalırken, hükümet yetkililerinin söylemleri giderek sertleşmeye başladı. Tam da bu süreçte Öcalan görüşmelerinde şunları söyledi: "Benim yapacaklarım bitti. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için saðlık, güvenlik ve özgür hareket alanının saðlanması gerekiyor. Artık bunlar olmadan hiçbir şey yapmıyorum. Ben burada pratik önderlik yapamayacaðımı, bu şartlarda bunu sürdüremeyeceðimi söylemiştim. Her iki taraf da bana bir şeyler söylüyorlar. Devletin-AKP'nin zaten ne yaptıðı ortada. Her iki taraf da beni idare ediyor. Bundan sonra benim rolümü sürdürmem için saðlık, güvenlik ve özgür hareket alanının saðlanması gerekiyor." Bu süreçlerden sonra Öcalan'ın avukatları ile yaptıðı görüşmeler engellenmeye başlandı ve aðırlaştırılmış tecrit dönemi başladı.

CPT’NÝN GEÇMÝŞ DÖNEM ÝNCELEMELERÝ

Ýşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) Ýmralı Cezaevinde ilk incelemelerini 27 Şubat-3 Mart tarihleri arasında gerçekleştirdi. Ziyaretin ardından CPT tarafından 49 maddelik bir rapor oluşturuldu. Raporda, Öcalan'ın gözaltı sürecinde yaşananlar dâhil, birçok konuda yaşadıklarına ilişkin dönemin hükümetine tavsiyelerde bulunuldu. Raporda öne çıkan tavsiyelerden birisi, "Öcalan'ın yüksek güvenlikli rejim altında, ıssız bir mekânda ve tek başına tutulmasının zihin saðlıðı üzerindeki potansiyel olumsuz etkiler yaratacaðı, bu olumsuzlukların giderilmesi için ek tedbirlerin alınması gerektiði" önerisi oldu. Ýkinci ziyaret 2001'de "Kosterin bozuk" veya "Hava muhalefeti" gerekçeleri gösterilerek avukatların müvekkilleri ile haftalarca görüştürülmemesi üzerine 16-17 Şubat 2003'te gerçekleşti. Öcalan'a uygulanan izolasyonun son bulmasının gündemleştirildiði CPT raporunda, Öcalan'ın avukatları ve ailesi ile yapılan görüşmelerin çeşitli gerekçelerle engellenmesinin giderilmesi noktasında tavsiyeler yer aldı. Raporda ayrıca "Hava muhalefeti" nedeniyle avukatları ile görüşemeyen Öcalan'ın hafta içerisinde başka bir gün avukatları ile görüştürülmesi gerektiði de vurgulandı. CPT'nin 19-22 Mayıs 2007 tarihlerinde Öcalan'ın zehirlendiði iddialarının gündeme geldiði dönemde ve 2010'da açıklandıðı son raporunda Ýmralı'daki mevcut durum karşısındaki uyarıları ve önerileri de bütünüyle yerine getirilmedi. CPT'nin raporlarına raðmen Türkiye ise, Dışişleri Bakanlıðı aracılıðıyla CPT'ye yazdıðı yazılarda açık bir şekilde Öcalan'ın diðer hükümlülerin yararlandıðı haklardan yararlanamamasına gerekçe olarak disiplin cezaları gösterildi.

CPT YENÝDEN GELDÝ ANCAK BÝLGÝLENDÝRME YAPMADI

CPT heyeti 21-28 Haziran tarihleri arasında Türkiye’ye gelerek cezaevlerinde incelemelerde bulundu. Ýncelenen cezaevlerinden birisinin de Ýmralı Cezaevi olduðu belirtilse de CPT’den bu güne kadar bu yönlü bir açıklama yapılmadı. CPT kendisinin hazırladıðı raporda da Türkiye ziyaretine yer verirken her hangi bir tespitte ise bulunmadı. Raporda Öcalan’a ilişkin, “10 Şubat 2012’de CPT temsilcileri Strasbourg’da üst düzey Türk memurlarla Abdullah Öcalan ve Ýmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ndeki diðer tutukluların durumuna ilişkin görüşmeler gerçekleştirdi. Bu kişilerin yakınları ve avukat ziyaretlerini kabul edebilmeleri için pratikteki imkana özel bir dikkat gösterildi. Haziran 2012’de Türkiye’ye komitenin gerçekleştirdiði ad hoc ziyareti vesilesiyle Ankara’da bu konuda başka tartışmalar da oldu” denildi.

DEVLET YALAN GEREKÇELERDEN SIKILMADI!

Avukatlar ile Öcalan'ın görüşmesinin engellenmesi üzerinden bir yıl geçti. Öcalan, üzerinde daha önce de uygulanan tecridin en uzunu olan bu süre zarfından avukatlarının tüm başvurularına olumsuz yanıtlar verildi. Avukatların 143 kez Bursa Cumhuriyet Savcılıðı'na yaptıðı başvuruya Ýmralı Cezaevi Ýdaresi, "hava muhalefeti", "gemi bozuk", "gemi onarımda", "personel faaliyeti yok" ve "gemi onarımdan çıktı ancak evrakları eksik" gibi 'gerekçelerle' reddedildi. Uzun bir süre "gemi bozuk" diyen cezaevi idaresi, daha sonra gemiyi "onarıma" gönderdi. Onarımdan çıkan geminin bu kez de "evrakları eksik" çıktı. Ancak bu evrakların neler olduðu bilinmiyor. Cezaevi Ýdaresi son haftada yine "hava muhalefetini" gerekçe göstererek, başvuruyu reddetti. Geçtiðimiz hafta ise, sıcaklıklar 40 dereceyi bulurken, "hava muhalefeti" gerekçesi öne sürülerek, Öcalan'ın avukatlarının başvurusu yine cezaevi idaresi tarafından reddedildi.

2012 YILINDA AVUKATLARI ÝLE HÝÇ GÖRÜŞTÜRÜLMEDÝ

Öcalan’a uygulanan tecrit 2012 yılında ise derinleşerek devam etti. Öcalan'ın avukatlarının 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana (517 gündür) müvekkilleri ile görüşmek için yaptıðı 143 defa reddedildi. 29 defa "hava muhalefeti" gerekçesi gösterilirken, 69 defa "gemi bozuk" denildi. 29 defa ise "gemi onarımda" cevabı verildi. Haftalarca üst üste verilen bu yanıtın ardından 13 ve 15 Haziran'da "Gemi onarımdan geldi. Ancak geminin liman başkanlıðından çıkarılması gereken evrakları, eksik olduðu için faaliyet yapamıyor. Hafta sonuna kadar eksiklikler giderilemeyecek" gerekçesi öne sürüldü.

TECRÝT AVUKATLARA OPERASYON ÝLE DERÝNLEŞTÝRÝLDÝ

Başbakan Erdoðan'ın "Asrın Hukuk Bürosu diye bir yer var. Bu avukatlar Ýmralı'dan talimat alıyorlar" açıklamalarının hemen ardından 22 Kasım 2011’de “KCK” adı altında yürütülen operasyonların hedefi olan Öcalan'ın avukatlıðını üstlenen Asrın Hukuk Bürosu'nun 36 avukatı, Ýmralı'da yasaya aykırı bir şekilde devlet tarafından da ses kaydı altına alınan avukat-müvekkil görüşmeleri gerekçe gösterilerek tutuklandı. Ýmralı'daki tecritten nasibini alan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 2004 yılından bu yana da yargı kıskacı altında tutuldu. Öcalan'la ilgili avukatların basına verdiði demeçler dahi dava konusu yapıldı. 1999 yılından 2005 yılına kadar açılan davalarda verilen "avukatlıktan men" cezaları 2005'ten sonra Ceza Ýnfaz Kanunu'nda yapılan deðişiklikle hapis cezalarına dönüştürüldü. Haklarında 300'e yakın dava açılan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, bugüne kadar toplam 43 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Avukatlara verilen cezalara, "PKK içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmadan örgüte yardım etmek" iddiası gerekçe yapıldı. 2004 yılında Öcalan'ın avukatları arasında yer alan Aysel Tuðluk, Mahmut Şakar, , Doðan Erbaş, Bekir Kaya, Muzaffer Akad, Ayla Akat, Okan Yıldız, Fırat Aydınkaya, Aydın Oruç, Devrim Barış Baran, Mahmut Vefa, Ahmet Avşar, Aydın Oruç, Hatice Korkut ve Türkan Aslan olmak üzere 16 avukat hakkında dava açıldı. 16 avukata da 1 yıl 6 ay süreyle "Öcalan'ın avukatlıðından men" cezası verildi. 2004 yılında başlayan men cezaları 2005 yılında da olduðu gibi devam ederek, tam 12 avukata görüş yasaðı getirildi. 2007 yılında ise avukatlar Ýbrahim Bilmez, Osman Aktaş, Süleyman Kaya 5237 sayılı TCK'nin 314/ 2. Maddesi kapsamında bir yıl yasaklama kararı alırken, 10. Aðır Ceza Mahkemesi tarafından da Aysel Tuðluk'a 1 yıl süreyle Ýmralı Adası'na gitmeme cezası verildi. Aynı yıl içerisinde açılan ikinci davada, Tuðluk'la birlikte Fırat Aydınkaya'ya birer yıl Öcalan'la görüş yapmama cezası verildi. 2008 yılında da cezalardan nasibini alan avukatlar Ebru Günay, Baran Pamuk ve Hatice Korkut'a birer yıl görüş yasaðı getirildi. Karşılaştıkları yargı kıskacından 2010 yılında da kurtulamayan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Çiçek, Ömer Güneş, Muharrem Şahin, Fuat Coşacak, Ýbrahim Bilmez, Asiye Ülker, Servet Demir ve Mehdi Öztüzün hakkında davalar açıldı. 22 Kasım 2011’de tutuklanan 36 avukatın ilk duruşması 16 Temmuz’da Çaðlayan’daki 16. Aðır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmanın 3. gününde avukatlardan Yaşar Kaya, Mahmut Alınak, Mehmet Nuri Deniz, Veysel Vesek, Cemo Tüysüz, Aydın Oruç, Osman Çelik, Hakzan Sadak ve Hüseyin Çalışçı tahliye edildi. Davanın ikinci duruşması ise 6 Kasım günü görüldü. Ýkinci duruşmadan tahliye çıkmazken dava 3 Ocak 2013 tarihine ertelendi.

AVUKATLAR TTB’YE BAŞVURU YAPTI

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları 24 Mayıs günü Ankara’ya gelerek önce Meclis’te basın açıklaması yaptı ardından ise Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile görüşmek istedi. BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın da dahil olacaðı görüşmeyi Adalet Bakanı Ergin kabul etmedi. Bunun ardından avukatlar TTB’yi ziyaret ederek, başvuruda bulundu. Yapılan başvurun dilekçesinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Ýmralı Adası'nda bulunmasından dolayı yaşadıðı saðlık sorunlarına dikkat çekilerek, TTB'den baðımsız doktorlardan oluşan bir heyet ile Ýmarlı Adası'na giderek incelemelerde bulunması istendi. Başvuruya raðmen TTB’nin talebi bu güne kadar Adalet Bakanlıðı tarafından karşılanmadı.

HÜKÜMET TECRÝDÝ ÝTÝRAF EDÝYOR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit tüm hızıyla devam ederken, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoðan ve hükümet yetkilileri ise her fırsatta tecridi itiraf ederek savunmaya devam ediyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, 23 Kasım günü AKP Genel Merkezi’nde yaptıðı açıklamada, “Açlık grevlerine ilişkin verilmiş bir söz yok. Öcalan ile avukatlarının görüşmesine izin verilmeyecek. Ýş kuryelik meselesine dönüşmüştür. Dolayısıyla böyle bir tavır ortaya konmuştur” dedi. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoðan, 3 Kasım günü Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Kızılcahamam 19. Ýstişare ve Deðerlendirme Toplantısı’nda yaptıðı konuşmada, “Açık net söylüyorum, ailesi ve yakınları görüşmek istediði sürece görüşmeye devam edebilirler, herhangi bir engel yoktur ama avukatlar noktasında onu bir kenara koyun” dedi. Aynı Erdoðan, 20 Kasım günü yaptıðı konuşmada ise, “ "Biliyorsunuz Ýmralı, ailesi ile bile görüşmeyi kabul etmiyordu. Ama bu defa ailesini kabul etti. Dolayısıyla Mehmet Öcalan adaya gitti ve açlık grevlerinin bitmesinde Ýmralı'nın mesajı da etkili oldu. Daha öncesinde gitmesine karşı çıkmadık ki. Biz, avukatların gitmesine sıcak bakmıyorduk ama ailesi her an gidebilirdi" dedi. Erdoðan bu sözü söyledikten sonra aile tarafından yapılan başvurulara da olumlu yanıt verilmedi.

KARDEŞÝ ÝLE GÖRÜŞME OLMADI

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan 21 Eylül’de Ýmralı Adası’na giderek Öcalan ile görüştü. 15 yada sadece 2 defa görüşe izin verildiðini belirten Mehmet Öcalan, aðabeyi ile yaptıðı görüşmeyi şu sözlerle anlatmıştı. "Aðabeyim, 'Dışarıda hergün 15, 20 genç ölürken bizim görüşe çıkmamız insani deðil, ancak gelmişsin görüşelim. Devlet eðer çözüm istiyorsa oyalama yerine çözüme dönük adımlar atmalıdır. Bizim çözüm projelerimiz önlerindedir. Ancak oyalama taktiðini kullanıyorlar. Hergün gençler ölüyor. Sokaktan geçen insanlarımız cezaevine atılıyor. 10 bin insan boş yere cezaevine atıldı. Bizden katkı istiyorlarsa adım atsınlar, sonuna kadar katkı sunalım. Ancak amaçları oyalamak ise yapabileceðim bir şey yok. Herkes işini doðru dürüst yapmalıdır' dedi.” Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, 19 Ocak günü Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmek için yeniden Ýmralı Adası’na gitti. Mehmet Öcalan çıkışta yaptıðı açıklamada, görüşme gerçekleştiremediklerini belirterek, "Cezaevi müdüründen aldıðımız bilgiye göre, yazı gelmiştir. Abdullah Öcalan şöyle bir yazı yazmıştır: 'Burası çok hassastır. Görüşe çıkmamız uygun deðildir.' Bizim orada olan bitenlerden haberimiz yoktur. Müdürün bize verdiði bilgi bu kadar" dedi.

STRASBOURG’DAN ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK TALEBÝYLE BÜYÜK AÇLIK GREVÝ

Kürdistan, Türkiye ve Avrupa’da Öcalan üzerindeki aðırlaştırılmış tecride karşı Kürtler ile dostları sürekli sokaklarda olurken, Avrupa’da 1 Mart günü büyük bir eylem başlatıldı. Avrupa Konseyi ile Ýşkenceyi Önleme Komitesi’nin bulunduðu Fransa’nın Strazbourg kentinde 80’li yıllardaki açlık grevlerinde yer almış Kürt siyasetçi Fuat Kav, Gönül Kaya, Ahmet Çelik, Mecbure Özer, Harun Yılmaz, Ahmet Kılıç, Emine Benek, Gülistan Hasan, Nigar Enayati, Erol Polat, Ýmam Yıldız, Öner Uludað, Kerim Sivri, Tarık Yusufi ve Hasan Acar, Öcalan’a özgürlük şiarıyla süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladı. Avrupa’daki Kürtlerde büyük bir hareketlenmeye, tüm ülkelerinde günlük eylemlere yol açan açlık grevinin 44. gününde Fuat Kav, başlatmış oldukları direnişe tüm kesimlerin destek vererek sahiplenme çaðrısında bulunarak, “Devrimciyim, ilericiyim, demokrasi ve özgürlükten yanayım diyen herkes eylemimizi sahiplenmeli. Herkes eylemimizin amacını kendi amacı, direnişimizi kendi direnişi, demokrasi ve özgürlük talebimizi kendi talebi olarak görmelidir“ dedi. Yapılan bu açıklama ardından Avrupa’nın tüm ülkelerinde Kürtler sokaklara inerek dönüşümlü açlık grevleri ile büyük destek eylemleri gerçekleştirdi. Uluslararası kamuoyunda yankı bulan açlık grevi sonucu Strasbourg’da bulunan AB, Avrupa Konseyi ve Ýşkenceyi Önleme Komitesi Öcalan tecridine ilişkin açıklamalarda bulunmak zorunda kaldılar. Gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirten söz konusu kurumlar açlık grevinin sonuçlandırılması çaðrısında bulundular. CPT’nin Türkiye’ye ziyarette bulunacakları, Kürt dostu çok sayıda Avrupalı milletvekili ile tanınmış şahsiyetin destek vererek devreye girmesi ile açlık grevi 52. gününde sona erdi. Açlık grevine katılan eylemciler eylemlerini sonuçlandırırken, “taleplerinin ilgili kurumlar tarafından dikkate alınacaðı ve pratikte bir anlam bulacaðı sonucuna ulaştıklarını” belirtti.

ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK OTOBÜSÜ AVRUPA TURUNA ÇIKTI

Eylül ayına gelindiðinde ise Avrupa’daki Kürtler bu kez tecride karşı ikinci büyük eylemlerini başlattı. 8 Eylül’de Almanya’nın Manheim kentinde düzenlenen 20. Uluslararası Kürt Kültür Festivali’nde Öcalan’a Özgürlük Ýnisiyatifi tarafından “Özgün Önderlik, Özgür Kürdistan” sloganıyla “Öcalan’a özgürlük otobüsü” eylemi start aldı. 78 günde 20 bin kilometre kat ederek Avrupa’nın 10 ülkesinde 92 kenti gezen otobüs ulaştıðı her kente kitlesel olarak karşılandı. Öcalan’a yönelik tecridi uluslar arası kamuoyunun gündeminde tutmayı sürdüren Öcalan’a Özgürlük Otobüsü, 24 Kasım’da Almanya’nın Düsseldorf kentinde düzenlenen kitlesel yürüyüşle ve miting ile sonuçlandı.

TUTSAKLAR CEZAEVÝNDE AÇLIK GREVÝNE BAŞLADI

Tecridin derinleşmesi ve sürecin tıkanmasının ardından 12 Eylül’de PKK ve PAJK’lı tutsaklar cezaevlerinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın saðlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının yaratılması ile anadilde savunma ve anadilde eðitim hakkı için süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlattı. Kısa bir zaman sonra açlık grevi kitleselleşerek bütün cezaevlerine yayıldı. Hükümeti ise açlık grevlerine karşın ilk günlerde sessizliðini korurken, sonraki günlerde ise müdahale sinyalleri vermeye başladı. Bunun ardından cezaevlerinden PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına yapılan açıklamada 5 Kasım tarihinden itibaren 10 bin tutsaðın katıldıðı tarihin en kitlesel açlık grevine girildi. Açlık grevleri Türkiye’nin ana gündemine otururken, dışarıda da destek açlık grevleri başladı. BDP, açlık grevlerinin 65. gününde bütün illerde 2 günlük açlık grevi başlattı. Ardından ise DTK Daimi Meclis üyeleri ile BDP’li milletvekilleri süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başlarken, 14 Kasım’da Diyarbakır Baðımsız Milletvekili Leyla Zana’da Meclis’te bulunan odasında açlık grevine başladı. Açlık grevleri kitleselleşerek yayılırken, 67. Gününde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan haber geldi.

AÇLIK GREVÝNÝ SONLANDIRAN GÖRÜŞME

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, 17 Kasım günü yeniden Ýmralı Adası’na gitti. Öcalan ile kardeşi arasında görüşme gerçekleşti. Mehmet Öcalan adadan dönüşünde şu açıklamayı yaptı: "Ben bugün Ýmralı Cezaevi'nde kalan aðabeyim Sayın Abdullah Öcalan ile yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdim. Kendisi açlık grevlerine ilişkin yaptıðı çaðrıyı zaman kaybetmeden kamuoyuyla paylaşmamı istedi. Aðabeyimin çaðrısı şöyle: 'Açlık grevine girenler dışarıdakilerin yapması gereken işi ve sorumluluðu kendi üzerlerine almışlardır. Dışarıdakiler, kendi görev ve sorumluluklarını zaten zor şartlarda olan, hasta olan, dört duvar arasındaki tutsaklara yüklemesinler. Açlık grevi eylem tarzı olarak genel itibariyle doðru bulmamakla birlikte, açlık grevleri yapılacaksa bile içeridekilerin deðil dışarısının yapması gerekir. Açlık grevi eylemi çok anlamlıdır. Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır. Hiçbir tereddütte kalmadan, bir an önce açlık grevine son versinler. Buradan açlık grevindeki herkese özellikle birinci ve ikinci gruptakilere tek tek selamlarımı söylüyorum."

Öcalan’ın bu çaðrısı üzerine, kendileri de açlık grevinde olan BDP’li vekiller mesajı tutsaklara iletmek üzere harekete geçerek cezaevlerine gittiler. Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde açlık grevinde olan tutsaklarla görüşme yapan BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Hakkari Milletvekili Adil Kurt, Ýstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve BDP Genel Başkan Yardımcısı avukat Meral Danış Beştaş cezaevi çıkışında ortak açıklamada bulundular.

Kışanak, Açlık grevindeki tutsaklar 'Önderliðimizin söyledikleri bizim için esastır’ sözlerini aktarırken, bir gün sonra, açlık grevinin 68. Gününde tüm PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına yapılan açıklamada açlık grevine son verildiði duyuruldu.

ÖCALAN: GECE GÜNDÜZ YOÐUNLAŞIYORUM

Mehmet Öcalan, ilerleyen günlerde Kürt Halk Önderi ile yaptıðı görüşmeye ilişkin daha fazla bilgi verdi. Öcalan ile 45 dakika yüz yüze görüştüðünü belirten Mehmet Öcalan, "Saðlık durumunu sordum o da 'Saðlık sorunumdan ziyade dışarıda ve zindanlardaki gelişmeler nedeniyle gece gündüz çok düşünüyorum. Sürecin nasıl doðru bir şekilde ilerlemesi gerektiði konusunda çok yoðunlaşıyorum. Benim buradaki mücadelem budur. Gece gündüz düşünüyorum. Yol yöntem arıyorum. Türk basını 'Öcalan Ýmralı'da keyfine bakıyor' yanıtını verdi” dedi.

3 GÜN SONRA GEMÝ YENÝDEN BOZULDU!

17 Kasım’da Mehmet Öcalan’ın yaptıðı görüşmenin ardından Öcalan’ın avukatları görüşme için başvuru yaptı. Ancak Bursa Cumhuriyet Savcılıðı, başvuruyu “gemi bozuk” gerekçesi ile reddetti. Bozuk olduðu söylenen "Tuzla" isimli gemi ile 3 gün önce Mehmet Öcalan, Ýmralı Adası'na gitmiş ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmüştü. Tüm bu yaşanan süreçte Türk medyası Kıyı Emniyet Genel Müdürlüðü’ne baðlı yeni bir geminin Adalet Bakanlıðı’na devredildiðini ve bu geminin her türlü hava şartında yol alabildiðini yazmıştı. Ancak o günden bu yana bu gemiye ilişkin hiçbir gelişme ise yaşanmadı.

13 YILLIK YALAN GEREKÇENÝN BÝLANÇOSU

Öcalan'ın yargılanma süreciyle birlikte avukat görüşmeleri 25 Şubat 1999 tarihinde başladı. Ýlk yıl haftada iki defa yapılan avukat görüşmeleri, 12 Ocak 2000 tarihinden sonra haftada bir defaya indirildi. 1999 yılında Öcalan'ın avukatları 46 defa müvekkilleriyle görüştürüldü. 2000 yılına avukat görüşmeleri 32 defaya indi. 2001'de 33 kez görüşme gerçekleştirilirken, 2002'de görüşme için yapılan 46 başvurudan 12'si reddedildi. 2003 yılında ise, 27 Kasım ile 12 Mart tarihleri arasında görüşlere izin verilmeyerek, yapılan 25 başvurudan 13'ü reddedildi. 2008'de 147, 2010'da 119 gün görüştürülmedi. Avukatların 2004 yılında yaptıðı 25 görüş başvurusunun 6'sı geri çevrildi. 2005 yılında ise 45 başvurudan sadece 15'i kabul edildi. 2006 yılında yapılan 59 başvurudan 38'i, 2007 yılında 55 başvurudan 25'i reddedildi. 2008 yılında 21 kez görüşmeler engellendi. 2009 yılında ise, avukatların müvekkilleriyle görüşme için yaptıkları başvurular 11 kez ret edilerek, 77 gün müvekkilleriyle görüşmelerine yasak getirildi. 2010 yılında ise avukatların 50 başvurusundan 17'si engellenerek, 119 gün Öcalan ile görüşmelere izin verilmedi. 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana (517 gün) avukatların yaptıðı başvuru 143 defa reddedildi. Öcalan, 1 yıl 152 gündür tecrit altında tutuluyor. Bu aynı zamanda Öcalan’a uygulanan en uzun tecrit oldu.