Yüksek Güvenlikli Cezaevleri -II-
Yüksek Güvenlikli cezaevleriyle ada cezaevleri tanrı Janus’un iki yüzü gibidir. Ada cezaevlerinde insanlar ölüme terk edilirken, yüksek güvenlikli cezaevlerinde ise tecritle aynı amaç gerçekleştirilmek istenir.
Yüksek Güvenlikli cezaevleriyle ada cezaevleri tanrı Janus’un iki yüzü gibidir. Ada cezaevlerinde insanlar ölüme terk edilirken, yüksek güvenlikli cezaevlerinde ise tecritle aynı amaç gerçekleştirilmek istenir.
Yüksek güvenlikli cezaevlerinde genellikle siyasal muhalifler tutulur. Tutsakların dış dünya ile ilişkilerine çok ağır kısıtlamalar getirilir. Her türlü iletişim büyük oranda denetim altına alınarak ya yasaklanır ya da kısıtlanır. Yasal ve hukuki kurallar fazla dikkate alınmaz. Tutsağın savunma yapmasının imkanları önemli oranda ortadan kaldırılır. Bu cezaevlerindeki uygulamaların hiç biri yasal düzenlemeye tabi değildir. Çünkü mahkemenin verdiği kararların dışında tamamen infaz uygulamasından kaynaklanır. Bu yüzden tutsaklar için ikinci cezaevi olarak adlandırılır.
YÜKSEK GÜVENLİKLİ CEZAEVLERİ KAPİTALİST ÜLKELERDE UYGULANIR
Yüksek güvenlikli cezaevleri genelde gelişmiş kapitalist ülkelerde uygulanır. Bu sistemin başını da Avrupa ülkeleri çekmektedir. Avrupa’da da Almanya buna öncülük etmektedir. Almanya’nın dışında İngiltere ve İspanya’da yoğun, Fransa ve İtalya’da da zaman zaman uygulanmaktadır. Bu ülkelerin hepsinde değişik sol örgütlerin mücadeleleri yoğundur. Yine yoğun bir muhalif kesim bulunmaktadır. İşte bu cezaevleri hem bu örgütler, hem de muhalif kesimler için hazırlanmıştır.
Yüksek güvenlikli cezaevlerinden en bilineni Almanya’daki Stammheim ve İngiltere’deki Long Keth cezaevleridir.
AMAÇ BİREYİN ALGILAMA YETİSİNİ ORTADAN KALDIRMAK
Yüksek güvenlikli cezaevlerinin amacı, bireyin yaşam hakkı başta olmak üzere, dış dünyanın algılanmasına yönelik işitme, renkleri algılama, konuşma, bütünlüklü ve sistematik düşünme yetilerinin ciddi anlamda zarar görmesidir. Uzun süre bu cezaevlerinde kalanlarda konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, yürüme zorluğu, düşünme zorluğu vb. onlarca sorun görülmektedir.
Bu cezaevlerinin temel amacı tutsağı dış dünyadan yalıtma olduğundan, zaten sınırlı olan ses, renk, ufuk, açık hava gibi temel doğasal etkenler ile etkileşimi sınırlayarak algı yalıtımı ile fiziksel duyularda bir yalnızlaştırma sağlanmaktadır. Farklı bir yaşamı çağrıştıran her şey yasaklanır. Cezaevinde çok yoğun bir tecrit uygulanır. Tutsakların bir birleriyle her türlü insani ilişkileri yasaktır. Cezaevi personeli dışında hiçbir ilişkiye müsaade edilmez. Personelle ilişkilerde günlük ihtiyaçlar ve tekniki konuları aşmaz. Böylesine ağır bir yalnızlaştırmayı hedefleyen bu uygulamalar bütünü ile her kişiye konumu, siyasal duruşu, oradan kaldırmaya yöneliktir. Bu durum kamuoyuna farklı yansıtılarak bir meşruiyet yaratılmak istenir. Kamuoyuna yansıyan ‘otel gibi cezaevi’ yaklaşımı bu politikanın sonucudur.
RAF VE YÜKSEK GÜVENLİKLİ CEZAEVİ
RAF’ın mücadelesinin gelişmesiyle birlikte Alman devleti, buna yüksek güvenlikli cezaevi politikasıyla karşılık verir. Tutsak aldıkları RAF militanlarını bu cezaevine koyar. Alman devleti bu cezaevi politikaları sonucunda RAF’ı bitirir. 1974-77 yılları bu anlamda mücadelenin en keskinleştiği dönemdir. RAF’ın önder kadrolarından Ulrike Mehinof ve B.Bander ile iki militanın katledilmesi de bunun sonucudur. Bu cezaevinde her şey yasaklanır. Tutsakların her türlü insani algıları öldürülmek istenir. Örneğin, renk kavramı öldürülür. Tutsaklara verilen her şey aynı renktir. Bu rengin dışında hiçbir şey verilmez. Duyumsama biçimi de öyledir. Personelin ve kapı-mazgalın sesinin dışında bir ses duyulmaz. RAF önderlerinden ve bu cezaevinde katledilen Ulrike Mahinof, yazdığı bir mektupta, “İnsan her şeye karşı direnebilir, işkenceye direnebilir, ancak sessizliğe karşı direnmek çok zordur” diyerek yaşanan durumu özetlemektedir.
İRA VE LONG KETH
İngiltere’nin İrlanda’daki işgaline karşı mücadele eden İRA geliştikçe İngiltere’de Almanya’dakine benzer yüksek güvenlikli cezaevleri inşa eder. Bunlardan en ünlüsü Long Keth cezaevidir. Tutsak düşen İRA’nın önder kadrolarını buraya getirirler. İngiltere, bu cezaevinde İrlanda’nın iradesini kırarak teslim almak ister. İşkencenin her türlüsünün yanında tecridi son katresine kadar kullanır. Adeta bir insanın ne kadar direnebileceği test edilir. Tutsakların bir birleriyle ilişki kurmalarına hiçbir şekilde müsaade edilmez. Ancak içeride Boby Sands’ın başını çektiği İRA militanlarının direnişi, dışarı da ise halkın yükselttiği mücadele bu sistemi parçalar, sonuç almasını önler.
ETA
İspanya, ETA militanlarına, İtalya Kızıl Tugay militanlarına, Fransa’da hem ETA hem de muhaliflerine karşı bu sistemi uygulamışlardır. İtalyan egemen sınıfı bu politikasında başarı elde etmiş, Kızıl Tugaylar örgütünü bitirmiş, İspanya ve Fransa’da mücadeleyi önemli oranda geriletmişlerdir.
XANANA GUSMAO VE CİPİNANG CAZAEVİ
Yüksek güvenlikli cezaevinde kalan gerilla liderlerinden birisi de işgalci Endonezya devletine karşı mücadele eden Falantil gerilla hareketinin lideri Xanana Gusmao’dur. Gusmao, 20 Kasım 1992 yılında yakalanır ve göstermelik bir mahkemede yargılanarak ömür boyu hapse mahkûm edilerek, Endonezya’nın başkenti Jakarta yakınlarındaki Cipinang hapishanesine gönderilir. Bu hapishane Yüksek Güvenlikli bir hapishanedir. Doğu Timor halkının direnişi sayesinde Endonezya devleti bu baskıcı politikasını daha fazla sürdüremez ve Falantin gerillalarıyla görüşmeye başlar. Bu görüşmeler sonucunda gerilla lideri Gusmao, Cipinang hapishanesinden çıkarılarak ev hapsine alınır. Ancak Güney Afrika’da olduğu gibi bu taviz Doğu Timor halkını tatmin etmez. Mücadeleyi daha kararlı bir tarzda sürdürürler. Bunun sonucunda sömürgeci ve işgalci Endonezya ordusu adadan çekilir, Doğu Timor halkının bağımsızlığını tanır. Gerilla lideri Xanana Gusmao’da tıpkı Mandela gibi, Cipinang cezaevinden cumhurbaşkanlığı sarayına gider.
YÜKSEK GÜVENLİKLİ CEZAEVİ VE TÜRKİYE
Yüksek güvenlikli cezaevi kavramı Türkiye’nin gündemine son yıllarda girmiştir. F-Tipi cezaevleri bu politikanın bir sonucu olarak geliştirilmiştir. F-Tipi cezaevi tutsaklar için cezaevinde ikinci cezaevi durumundadır. Her türlü insani ihtiyaçlar insana karşı bir düşürme nesnesi olarak kullanılmaktadır. İnsan, çevresiyle ilişkilendiğinde, başkalarıyla ilişkilendiğinde insandır. Bu yüzden sosyologlar insanı ilişkiler toplamı olarak tanımlıyorlar. F-Tipi cezaevleri bu ilişkiyi ortadan kaldırdıkları için direkt tutsağın insani kişiliğini hedefler.
Türkiye, bu politikayı başta Kürtler olmak üzere, sol-sosyalist devrimci, demokrat, aydın ve muhaliflerine karşı kullanmaktadır. Türk devleti bu politikayı uygulayabilmek için, bir düşman ordusuna saldırır gibi cezaevlerine saldırmış ve bu saldırılarda onlarca tutsak katledilmiştir. Türkiye’de F-Tipi denen cezaevleri diğer cezaevlerinden daha fazla kanlı ve kirlidirler.
Buna rağmen F-Tipi cezaevlerinde de tutsaklar belli bir ilişki ağını geliştirmişlerdir. En azından bu cezaevinde yalnız olmadıklarının farkındadırlar. Üç kişilik odalar, ortak alanlar bulunmaktadır. Serbest olmamakla birlikte dış dünyayla bağlantıları dünyadan tümden kopartılmış değildir. Zorluklar çıkartılsa da aile ve avukat görüşleri yapılmaktadır. Cezaevleri ülke içi veya dışından gelen heyetlerin incelemesine tümden kapalı değildir.
İMRALI SİSTEMİ
İmralı Cezaevi, ada ve Yüksek Güvenlikli cezaevlerinin birleştirilmesinden oluşmuş olmasına rağmen her ikisinde aşan, farklı bir anlam ifade etmektedir. Adalar, iklimleri ve koşulları gereği tutsağın fiziki yaşamına yönelerek, sürece yayılmış bir fiziki ölümü dayatırken, yüksek güvenlikli cezaevleri ise, koşulları gereği tutsağı her şeyden yalnızlaştırarak sessiz ölüm denen ruhsal ve manevi ölümünü gerçekleştirmektir. Bu anlamda İmralı gerçeği hem sürece yaydırılmış fiziki ölümü, hem de sessiz ölüm olarak tarif edilen ruhsal ve manevi ölümü hedeflemektedir. Yani İmralı’da her türlü yaşamın olanakları ortadan kaldırılmıştır. Adada var olan her şey ölümü hızlandırmak içindir. Sistem her yönüyle ölümü hedefleyen bir amaç güttüğünden yapılanmasını da ona göre yapmıştır.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan birçok görüşmesinde İmralı’nın proto-Guantanamo olduğunu belirtti. Guantanamo’da geliştirilmek istenen her uygulama öncelikle İmralı’da uygulandıktan sonra, şayet sonuç alırsa buralarda uygulandığını belirtti. Örneğin hiçbir ada veya yüksek güvenlikli cezaevinde sorgulama, yargılama ve cezaevi gerçeği birlikte yapılmamıştır. Bu anlamda İmralı bir ilktir. Belki hukuki bir ayrıntıdır ama Amerika yargısı, Guantanamo’da yargılama yapmamakta, bunu yetki alanının dışında görmektedir. Bu yüzden İmralı cezaevini bir cezaevi olarak değil, bir sistem olarak ele almak gerekir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, ‘beni buraya getiren sistemi anlamadan yaşadığım yalnızlığa anlam vermemde imkânsızdı’ diyerek bu gerçeği ifade etmiştir.