Türk devletinin anayasaları tartışıldı

Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda Türk devletinin anayasal serüveni irdelenirken, demokratik cumhuriyetin toplumun kendine ait anayasasının tasavvur edilmesi gerektiği belirtildi.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı, “Cumhuriyetin anayasal serüveni” başlıklı oturumla devam etti. Sevilay Çelenk moderatörlüğündeki oturumda, Murat Sevinç, Dinçer Demirkent ve Levent Köker’in sunum yaptı.

Akademisyen Murat Sevinç, “1921 Anayasası: İmkan, ütopya, pragmatizm” başlığı altında, Kürt sorunu olarak adlandırılan sorunun bir ürünü olan 1921 Anayasası’nın yapım aşamasını anlattı ve Anayasa’nın Kürtlerle bağı üzerinde durdu.

“1924 Anayasası: ‘İmkanı kapatan ikinci kuruluş mu?” başlığı altında konuşan akademisyen Dinçer Demirkent, Cumhuriyet’in yüzüncü yılına girerken yeni bir başlangıç üzerinden tartışmaların önemli olduğunu söyledi. 1921 Anayasasının önemli yeni bir başlangıç olduğunu ancak Cumhuriyetin altı maddelik anayasa üzerinden kurulduğunu belirten Demirkent, “1921 anayasasının birinci maddesinin ikinci cümlesi, halkın kendi kaderinin tayin hakkıdır. Bir daha bu madde hiçbir anayasada yer almadı” dedi.

1924 ANAYASA’SINDA EGEMEN KARARI

1924 Anayasası’nın 1920’nin temel mevzularının tartışılmadığını belirten Demirkent, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülke nüfus ve egemenlik bakımından doğrudan saf siyasi temsilin olduğu bir egemenlik kuruldu. Doğrudan demokrasiye yol açan madde değiştirildi. İkinci olarak 1924 Anayasası’nın 11’inci maddesinden sonra olan kısım hiç tartışılmadan vesayet ve hiyerarşi usulüyle kabul edildi. Halkın kimliğine ilişkin ciddi bir tartışma yürütüldü. 88’inci madde bugünlerde de gündeme geliyor. O maddede bugün 1982 anayasasında ‘Türktür’ maddesinin, ‘Türkiye devletine vatandaşlık bağı olan herkes Türktür’ maddesi eklenir. O madde tartışılırken, Ermenilere Türk diyebilir miyiz? Onlara Türk dersek, uluslararası hukukta sıkıntılar yaşanabilir. Artık egemenin kim olduğuna ilişkin kararın 1924 anayasasıyla verildiğini görüyoruz.”

KÖKER: YENİDEN İNŞA CİDDİYE ALINMALI

Levent Köker, 1961 ve 1982 Anayasalarının Demokratik Cumhuriyet açısından eleştirisi” başlığı altında sunum yaptı. Yeniden inşa süreci üzerinde duran Köker, “Demokratik cumhuriyeti inşa etmek istiyorsak, zaten elimizde muazzam birikim var. Anayasa modeli ana hatlarıyla çıkarılabilir” diyerek, 2007 yılında Anayasa Uzlaşma Komisyonu zamanında BDP’nin anayasa önerisinin muhteşem bir örnek olduğunu hatırlattı.

Ardından şunları söyledi: “Kırmızı çizgiler dedikleri 1924 Anayasa’sında yer alan, Türk milliyetçiliği var. ‘Türk milliyetçiliğinden haz ve ilham alarak…’ diyor. Anayasanın içinde bakarsanız, temel hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılmasında, kamu yararı gibi kavramlar var. 1971 müdahalesi olunca, ‘Türk milletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ deniliyor. Hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması için ‘Türk milletinin ve ülkesinin bölünmezliği’ kavramı, minarenin kılıfı oluyor. Burada değiştirmesi gereken bir şey var. Milliyetçiliğin akademik olarak tanımı var. Akademik anlamda milliyetçilik homojen bir varlık olarak milletin tekçi devlet ile beraberliğini anlatır. Bu beraberlik varsa, milliyetçiler bunu muhafaza etmeye çalışırlar. Bunun tarihsel arka planı var. Hepsinin bağlandığı nokta, hemen hemen aynı yer. 1961 ile 1982 anayasası arasında ne gibi farklar var? İkisi de askeri darbe sonrasında yapıldı. Bu bile başlı başına iki anayasanın devlet tarafından yapıldığını gösteriyor. Devlet başkanının seçimle iş başına geldiği, cumhuriyet olan bir devlette anayasayı yapan güç padişah olmayacağına göre, bunu toplumun yapması lazım. Toplum ortada olmadığı için devlete göre, bunu askerler yapıyor.”

MİLLİYETÇİLİK NORMU ANAYASANIN TEMELİNDEN ÇIKARILMALI

1921 istisna, bütün anayasaların gayri meşru olduğuna işaret eden Levent Köker, “Hiçbirini halk yapmadı. Demokratik bir cumhuriyetin inşası düşünülüyorsa, toplumun kendine ait hissettiği bir anayasa tasavvur etmeliyiz. Milliyetçilik ideolojisinden vazgeçmeliyiz. Milliyetçilik normunu anayasanın temelinden çıkarmamız gerekiyor. Bu anayasa düzenini devlet yaptığı için, devlet her zaman kendisine hukuk dışında davranacak, denetlemez bir alan bırakıyor. Bunu en net olarak 1961 Anayasası içinde görebiliyoruz. Milli Güvenlik Kurulu, Türk siyasetinde güçlü bir organ olarak varlığını sürdürüyor. Tehlike tanımı, devlete hukukun dışına çıkarak birtakım işlerin yapabileceği zemini yaratıyor. Bazı güvenlik birimleri, üç tehlikeyi bertaraf etmek için hukuk dışı işler yapabilir. Süleyman Demirel, ‘Devlet arada bir rutin dışına çıkar’ demişti. Böyle bir devlet anlayışı var. Bunun üstesinden gelebilmemiz, zor görünüyor. ‘Yeniden inşa ediyoruz’ diyerek önümüze yarı başkanlık sistemini ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ olarak getirenler var” diye konuştu.

Çıkışın kolay olmadığını dile getiren Köker, “Demokratik cumhuriyet, hiçbir şey bilmiyorsan, güzel bir hukuk devletini, gerçek bir kuvvetler ayrılığını anlamalıyız. Kürt meselesine girmeye gerek yok. İyi işleyen bir hukuk devletinde hangi normlar varsa, onları kabul etmektir. Uluslararası sözleşmeleri, yerel yönetimlerle ilgili, yerel dillerle ilgili bütün şartları kabul etmeliyiz. Bunları çekincesiz kabul ettiğimiz zaman, demokratik cumhuriyet yönünden adım atmış olacağız” dedi.

Konferans, yarın “2. yüzyıla girerken: Demokrasi ve Cumhuriyet”, “Demokratik Cumhuriyet ve siyasal-toplumsal güçlerin mücadele arayışı” ve “Nasıl bir gelecek, nasıl bir Cumhuriyet?” başlıklı oturumlarla devam edecek.