Şu mesafe hadisesini keşke bir gün önce yazsaydım da, Dahiliye Nazırı Ýdris Naim Şahinin başına şu gelenler gelmeseydi. Ben eminim ki, muhterem Nazır benim dünkü yazımı bir gün önce okumuş olsaydı, Hakkari seferine çıkmaktan vazgeçerdi.
Ne oldu derseniz, derim ki, maalesef olan oldu. Hakkaride Ýdris Naim Şahin ile PKK arasındaki mesafe de sıfırlandı. Hepimizle PKK arasında daðlar kadar mesafe yaratan bu zat, kendisi ile PKK arasındaki mesafeyi koruyamadı.
Muhtemelen Şahinin koruma şefi terter tepiniyor: Nasıl olur, biz Bakanımızla PKK arasına etten duvar ördük, mesafeyi koruduk, yalan söyleme!..
Yalan söylemiyorum. Çünkü ben halkımızın Şahinle arasındaki mesafeyi sıfırlamak için ya Allah, bismillah diyerek yaptıðı hareket esnasında Şahinle PKK arasındaki mesafenin sıfırlandıðını söylemiyorum. Hayır. O huruç hareketinde Hakkari halkı, Bakan Şahini kucaklayıp, baðrına basmayı ve her iki yanaðından şapur şupur öpmeyi başaramadı. Araya korumalar, robokoplar, zırhlılar, gaz bombaları ve basınçlı sular girdi.
Ama sonra ne oldu? Sonra şu oldu: Türk devletinin en büyük koruyucusu, ordunun imamesini şaşırtan, yanıbaşında oturan Jandarma Genel Komutanın adını gırgır olsun diye unutan, vatandaşa beni sevdiðini göstermek istiyorsan, bir takla at da görelim diyen polis şefi, baktı ki mesafe sıfırlanmak üzere, kurtuluşu bir dükkana sıðınmakta buldu.
Ýşte benim de size anlatmak istediðim bu dükkan işidir.
Dünkü yazımda sözünü ettiðim o serhıldan günlerinden birinde, ansızın soluðumuzu kesen bir gaz bulutunun içinde kalmıştık. Tam o sırada Roj TVden Erdal Er de beni arıyor. Konuşmak mümkün deðil. Derken yan sokaða sapıyorum. Önüme gelen ilk kapıyı itekleyip giriyorum. Bir dükkan. Adamın suratını beðenmiyorum. Ne olur ne olmaz diye kimliðimi gizliyorum. Yazık, günah diyorum, polise de yazık, polis olmayana da diye geveliyorum. Bir süre sonra, dükkancıya acaba dışarıda durum nasıl çıkabilir miyim? diye sordum. Dükkancı, aman kapıyı açma gaz girer, dur ben sana durumu göstereyim diyerek duvarda asılı TVnin düðmesine bastı. O da ne? Erdal Er ekranda. Dükkancı Roj TVyi açmıştı. Benim de aðzım bir karış açık kalmıştı
Dükkancı güldü, burada her dükkan PKK dükkanı sayılır dedi.
Ýşte böyle
Aldıðım haberlere göre, halkımız kendisiyle arasındaki mesafeyi sıfırlamak amacıyla onu kucaklayacakken, Ýçişleri Bakanı Şahinin sıðındıðı dükkanda bir PKKli telaş etme, biz buradayken bir şey olmaz diyerek Bakanı kucaklamışmış
Ýster kucaklasın, ister kucaklamasın. Mesafe aynı. Sıfır yani. Ýdris Naim Şahin sokakta koruduðu mesafeyi, dükkanda koruyamamış
PKK halk deniyor ya, bu defa halk dükkanda imiş. Şahin de tıpkı benim gibi tam da halk halindeki PKKnin merkezine düşmüş. Diyorum; eðer Hakkariye ille gitmek istiyorsan ve ille de PKK ile arandaki mesafeyi koruyacaðım diyorsan, yapılacak iş askeri garnizondan, Valilikten filan dışarıya çıkmamak. Çıktın mı, ister dükkana gir, ister minareye tırman kurtuluş yok; PKK ile arandaki mesafeyi koruyamazsın.
Ýşte buradan ilan ediyorum: Başbakan Recep Tayyip Erdoðan Hakkariye gitsin, tıpkı Şahin gibi bir de esnaf ziyareti filan yapmaya kalksın, yemin billah bu halk kendisiyle Başbakan arasına mesafe koyan polis ordusunu yarar, Başbakanı kucaklar, omuzlara alır, yol boyunca taşır
Bu satırları yazınca aklıma 1969 yılının 9-10 Haziran gençlik-polis çatışmaları geliverdi. Hepimiz hareket halindeyiz. Üniversite işgali kırılmış, çatışmalar Beyazıttan Laleliye ve Süleymaniye Camii çevrelerine kadar yayılmıştı. Deniz arada muziplikler yapıyordu. O zamanlar Çevik polisine fruko denirdi. Ýki yanı açık fruko daðıtım arabalarına benzer polis otolarının her iki tarafına kafalarına gazoz kapaðı gibi beyaz miðfer giydirilmiş Toplum Polisleri oturtulurdu. O günlerde fruko kapaklarının içini kazıdıðında bedava yazısı çıkarsa, ikinci frukoyu bedava içebiliyordun. Ýşte Deniz yüksek bir yere çıkmış. Elinde bir polis kaskı, kaskın içini kazıyor ve gülmekten kırılıyor
Tam bu sırada bir fruko polis kamyonu yan tarafa geldi. Hücum. Araba yanıyor. Araba yanarken, Alemdar sinemasının oralardan bir piyade bölüðü ortaya çıkıyor. Tam teçhizatlı. Başlarında bir yüzbaşı. Deniz ve arkadaşları koşuyor. Yüzbaşı şaşkın. Kıta durmuş. Yüzbaşıyı tuttukları gibi sırtlarına alıyorlar. Orduyla anarşistler arasında mesafe sıfır. Deniz ve arkadaşları ordu millet el ele diye baðırırken, yüzbaşı çırpınıyor, Denizlerin elinden kurtulmak için oraya buraya tekmeler, yumruklar savuruyor, ana avrat küfür ediyor. Ama nafile, uzaktan, onun da Denizlerle birlikte Kahrolsun emperyalizm, yaşasın halkların kardeşliði diye slogan attıðı sanılıyor. Mesafe sıfır yani
Evet evet
Başbakan Hakkariye gelse, ben artık eminim ki, bu halk Tayyip Erdoðanı sırtına alacak ve onunla birlikte Biji serok Apo sloganını atacak
Şu resme bakın Allah aşkına: Ýçişleri Bakanı dükkanda, Başbakan omuzlarda
Sınırlar anlamsız, mesafeler sıfır
Ýşte size özerk Kürdistanın habercisi bir resim
Bakın bakın da içiniz açılsın şu Bayram günlerinde