Tekin: Özyönetimler yalnız bırakılmamalı

Bozan Tekin, 1 Kasım seçimi, Kürdistan’da ilan edilen özyönetimler ve JİTEM davası gibi konuları ANF’ye değerlendirdi.

KCK Yürütme Konseyi üyesi Bozan Tekin, Türk ordusunun vahşi saldırıları karşısında öz yönetimlerin yalnız bırakılmaması gerektiğini ifade ederek, “AKP hükümeti bu düzeyde iradeleşen halkımızın kendisini yönetmesine engel olamayacağını söyledi.

Bozan Tekin, 1 Kasım seçimi, Kürdistan’da ilan edilen özyönetimler ve JİTEM davası gibi konuları ANF’ye değerlendirdi.

SEÇİMLER ERDOĞAN DİKTASINI MEŞRULAŞTIRMAZ

Hareket olarak 1 Kasım’da Türkiye’de gerçekleşen genel seçimlere ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu hemen belirtelim ki,1 Kasım seçimi, normal koşullarda gerçekleştirilen bir seçim değil. Suruç, Ankara ve Cizre başta olmak üzere birçok yerde sömürgeci AKP hükümetinin DAİŞ, Hizbi Kontra ve bazı hain-işbirlikçi kesimlerin işbirliğiyle HDP'ye karşı gerçekleştirdiği katliamlar, gerillaya yönelik yoğun operasyonlar, yurtsever ve demokratlara yönelik tutuklamalar, özgür basına yönelik baskılar, şehitliklerimize yapılan saldırılar, beyaz torosla tehditler ortamında yapılan bir seçim olmuştur. Tabii adına seçim denilirse.

Böylelikle sömürgeci sistemin başı faşist diktatör Recep Tayip Erdoğan ve AKP diktatörlüğü halklarımızın 7 Haziran’da ortaya koyduğu özgürlükçü siyasal iradesini tanımama, kabul etmeme temelinde harekete geçmiş, uluslararası sermayenin, özellikle bazı Avrupa devletlerinin yoğun desteğiyle, AKP çoğunluğun iradesini gasp etmiştir.

Seçimler, demokrasinin ve meşruiyetin temel araçlarından biri olarak adlandırılır. Ancak her seçimin demokratik ve sonuçlarının meşru ve kabul edileceği diye bir kural yoktur. Nitekim birçok uluslararası gözlemcinin de, 1 Kasım seçimlerinin anti-demokratik koşullarda yapıldığına dair açıklamaları olmuştur. Özellikle Kürdistan’da bu çok daha net olarak yaşanmıştır.

Bu süreçte Türkiye metropollerinde, AKP DAİŞ işbirliğiyle Suruç ve Ankara katliamlarını gerçekleştirmiştir. Yine bir tür 6-7 Eylül olaylarında Rum halkına yapıldığı gibi ya da Hitler’in bir gecede gerçekleştirdiği saldırılara benzer bir biçimde HDP’nin 400’e yakın binası yakılıp-yıkılmıştır. Bu saldırıların faili ve sorumlusu açıktır ki, AKP ve MİT'tir. Koordinesini ise bizzat Tayyip Erdoğan yapmıştır. Birçok insanımız sadece Kürt olduğu, Kürtçe konuştuğu veya şarkı söylediği için katledilmiştir. Kürdistan şehir ve kasabalarında Özyönetimin ilan edildiği yerlerde tam bir sömürgeci faşist zihniyetle, saldırılar yapılmış, Cizre, Farqin, Gever başta olmak üzere birçok yerde onlarca yurtsever, kadın, genç, çocuk, yaşlı katledilmiştir. Öyle ki 45 günlük bebekler dahi katledilmiştir. Tam bir soykırım uygulaması yaşanmıştır.

Sömürgeci Türk hükümeti, tıpkı 1920’li yıllarda olduğu gibi Takrir-i Sükun yasaları ve 90lı yıllarda Çiller-Güreş-Ağar çetelerinin çıkardığı SS kararnameleri gibi güvenlik yasaları temelinde tam bir faşist terör estirilmiştir. Yine vatan elden gidiyor, bölünüyoruz vb. demagojilerle bir algı yaratılmıştır. Ve bu algının çok tehlikeli bir biçimde yönetilmesi temelinde seçime girilmiştir.

Hemen hemen Türkiye’deki tüm ırkçı-faşist kesimler göstermelik AKP karşıtlığı yapsalar da, esas olarak vatan elden gidiyor hesabına AKP’de toplanmışlardır. Bu yoğun terör ve sindirme ortamında bazı işbirlikçi-hain kesimler de, AKP’den yana oy kullanmışlardır.

Böyle bir seçimi ve sonuçlarını normal ve meşru görmenin, faşizmi aklamak, kurulacak AKP hükümetini meşrulaştırmak ve AKP hükümetine biat etmekten başka bir anlamı yoktur. Dolayısıyla yapılan bu seçim normal ve meşru olmadığı gibi, sonuçları da meşru değildir. Bu temelde kurulacak bir hükümetti hiçbir zaman meşru değil ve demokrasi güçleri tarafından da hiçbir zaman meşru kabul edilmemelidir. Fazla oy alması demek, AKP faşizmini meşrulaştıramaz. Faşist diktatör Kenan Evren de %92 oyla hem faşist 12 Eylül anayasasını onaylatmış, hem de kendisini cumhurbaşkanı seçtirmişti. Bu Kenan Evren’i ne kadar meşrulaştırmışsa, AKP ve Tayyip Erdoğan faşizmi de o kadar meşrudur!

AKP’Nİ SAVAŞTA ISRARI ÇATIŞMASIZLIĞI SONA ERDİRDİ

Hareketiniz 1 Kasım genel seçimlere ilişkin çatışmasızlık kararını almıştı. Bir kaç gün önce çatışmasızlığın sona erdiği açıklanması yapıldı. Çatışmasızlık kararı neden sona erdi?

Bilindiği gibi sömürgeci rejimin başı Tayip Erdoğan, Önder Apo tarafından kaleme alınan ve Dolmabahçe Sarayında okunan mutabakat metnini tanımamış, diyalogu reddetmiş ve müzakerenin olmadığını belirtmiştir. Arkasından da “ne Kürt sorunu, Kürt sorunu diye birşey yok, Kürt kardeşlerimin sorunu var" diyebilecek kadar inkarcı-imhacı davranabilmiştir.

Özetle ırkçı-faşist Tayyip Erdoğan, bir taraftan Önderlik üzerinde tecriti geliştirirken, öte yandan da diyalog ve müzakere zeminini ortadan kaldırmıştır. Bilinen Ağrı Dağı provokasyonu ve HDP'nin Amed seçim mitingine dönük bombalı saldırı 2013'ten beri karşılıklı olarak yürütülen ateşkesi fiilen bitirmiştir aslında.

Daha doğrusu, AKP hükümeti bu saldırılarla tek taraflı olarak ateşkesi bitirmiş ve Kürdistan özgürlük hareketine ve yurtsever güçlere saldırmıştır. Yine 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra Amed’te hizbi kontranın saldırıya geçmesinin arkasında da yine AKP vardır. Bilindiği gibi bu saldırılar tümüyle AKP'nin çetesi durumuna gelmiş polis teşkilatının gözetim ve denetimi altında yapılmış ve birçok yurtsever alçakça katledilmiştir.

Yine AKP'nin 7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmemesi, halkların iradesini kabul etmemesi ardından Suruç katliamının yapılması, savaş ilanının ta kendisidir. En önemlisi de Önder Apo’ya karşı 5 Nisan’dan sonra ağır bir işkenceye dönüşen tecridin kendisi de savaş ilanın bir başka biçimidir. Bir halkın iradesine, yine başmüzakerecisi durumunda olan Önder Apo'ya karşı uygulanan tecrit, başka ne anlama gelebilir?

24 Temmuz’da başlayan yoğun hava saldırıları Zergele köyünde sivillere dönük katliamlar, hareketimizi zorunlu olarak kendisini, ulusal- toplumsal değerlerini ve demokrasi güçlerini savunmak durumunda bırakmıştır. Seçim süreci nedeniyle savunma savaşı sınırlı tutulmaya çalışılmıştır.

Seçim süreci nedeniyle de hareketimizin yönetimi, başta ABD-AB ve Türkiye demokrasi güçleri ve aydınların çağırıları üzerine de tek taraflı eylemsizlik kararı almıştır. Daha önce alınan eylemsizlik kararı açıklandığı gün ise AKP DAİŞ ortaklığıyla Ankara katliamı yapılmış ve 103 insan katledilmiş, yüzlerce insan yaralanmıştır. Halklarımızın samimi barış isteğini ifade eden Ankara mitingi böylelikle kana bulanmıştır. Buna rağmen seçim nedeniyle tek yanlı olarak ilan ettiğimiz eylemsizlik kararı sürdürülmüştür. Fakat AKP hükümeti tek yanlı eylemsizlik kararımızı görmezden gelerek saldırılarını daha da yoğunlaştırmış, birçok yurtsever insanımız katledilmiş ve tutuklanmıştır.

1 Kasım seçiminde elde ettiği sonuçlarla iyice saldırganlaşan AKP hükümeti bir taraftan Gever, Farqin ve Sur gibi yerlerde halkımıza ve gençlerimize saldırarak, katliamlar yapmış, ardından başta işkenceci soykırımcı Türk rejiminin başı Tayip Erdoğan yine AKP hükümetinin önde gelen faşist sözcüleri özgürlük hareketine karşı saldırılar geliştireceklerini ilan etmişlerdir.

Seçimden hemen sonra yapılan ilk güvenlik toplantısında ise AKP hükümeti geliştirdiği açıklama ile imha savaşının kış boyunca da sürdüreceklerini ilan etmiştir. Öteden beri Sri Lanka modeli temelinde özgürlük hareketine karşı imha saldırıları planlayan AKP hükümeti yeniden tek başına iktidar olma avantajlarını bu temelde kullanacağından hiç bir şüphe kalmamıştır.

Kaldı ki hem gerilla güçlerine hem de siyasi alana dönük yoğun tutuklama bunun açık ispatı olmaktadır. Böyle bir durumda her halde kimse elimizi ve kolumuzu bağlayıp oturmamızı isteyemez. Böyle bir istek sadece haksızlık değil, adaletsizlik ve zalimlik olur. Kürt katliamını ve soykırımını onaylamak olur.

Dolaysıyla hareketimizin yönetimi bütün bu gelişmeleri kapsamlı bir biçimde ele alıp değerlendirmiştir. Sonuç olarak tek taraflı eylemsizlik kararını sonlandırmaya karar vermiştir. Bir halkın kendi anavatanında, işgalci zalimlere karşı kendisini savunmaktan daha doğal ne olabilir ki...

AKP JİTEMCİLERİ CESARETLENDİRİYOR

Bundan iki gün önce Cizre'de Albay Cemal Temizöz’ün ve kurucu başı Kamil Atak'ın davaları beraatla sonuçlandı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Halkımızın belleği güçlüdür, kaldı ki işgalci ve sömürgeci Türk ordusunun subaylarından olan Cemal Temizöz ve ulusal bir hain olan çetebaşı Kamil Atak'ın Cizre'de Kürt halkına yaptıkları daha dün gibi hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. Bu çetelerin açtığı yaralar halen kanamaktadır.

AKP'nın tam da seçimin ertesinde Farqin ve Gever’e saldırılarının yanı sıra, bu soykırım suçu işleyen katilerin beraat ettirmesi önümüzdeki günlerde Kürdistan ve demokrasi güçlerine karşı geliştirecekleri saldırıların kapsamı göstermesi bakımından önemli bir veridir. Eski Jitemciler korunup-kollanmakla, yeni JİTEMcilere, imha güçlerine cesaret verilmek istenmektedir.

Tam da bu dönemde Veli Saçılık ismindeki bir devrimci aydına, daha önce kendisine ödenen tazminatın faiziyle geri ödenmesi dayatılmaktadır. Bilindiği gibi Veli Saçılık 2000 yılında Burdur cezaevi idaresinin saldırıları sonucu bir kolunu yitirmişti. Açılan mahkemede ise devletin Veli Saçılığ'a tazminat ödeme kararı alınmıştı. Şimdi Veli Saçılığ'a ödenen bu tazminatın yine bir başka mahkeme kararıyla geri alınmak istenmesi hem de faiziyle alınmak istenmesi, Türk adalet sisteminin, nasıl Kürt halkına karşı olduğu kadar, devrimci ve demokrasi güçlerine de tam bir karşıtlık içerisinde hareket ettiğini ortaya koymaktadır.

Yani katliamcılara, soykırımcılara beraatla ödül verilirken bir devrimciden ise ödenen tazminatın faiziyle geri alınması AKP’nın mahkemeleri tarafından kararlaşabilmektedir.

Sadece bu örnek bile önümüzde ki süreçte AKP faşizminin halklarımıza nasıl saldıracağını ortaya koymaktadır. Bir taraftan yurtseverlerin elleri kolları bağlanıp zindanlara atılırken, diğer taraftan ise halkımıza karşı soykırım suçu yani en büyük insanlık suçunu işleyenler cezaevlerinde salıverilmektedirler.

ÖZYÖNETİMLER YALNIZ BIRAKILMAMALI

Bundan sonra Hareket olarak gelişen bu sürece ilişkin nasıl bir tutum takınmayı düşünüyorsunuz?

Önder Apo sömürgeci ve soykırımcı AKP hükümeti tarafında ağır bir tecrit altında tutulmaktadır. Yine son bir kaç gün içerisinde on civarında ömrünün baharında Kürt gençleri alçakça katledilmişlerdir. Kürdistan'da ve metropollerde yaşayan hiç bir Kürdün yaşam güvencesi kalmamıştır.

Yoğun tutuklanma baskı ve linç saldırıları bunu açıkça ortaya koymaktadır. Yine özgür basın üzerinde estirilen terör, BDP belediye eş başkanlarına ve meclis üyelerine dönük yoğun tutuklamalar, en önemlisi de kendisini yönetmek talebiyle öz yönetimlerini ilan eden kentlerimize dönük katliamlar ve en son Gever,Sur ve Farqin'deki katliamlar Kürdistan halkına ve demokrasi güçlerine yaşam hakkı tanımayacaklarını ortaya koymuştur.

Böylesi bir durumda, örgütlü bir biçimde direnmekten başka yol kalmamıştır. Türkiye demokrasi güçleri ve Kürdistan özgürlük güçleri nasıl ki 12 Eylül faşizmi karşısında teslim olmayıp onurlu bir direnişi sergiledilerse, nasıl ki 90’lı yıllarda Çiller, Güreş ve Ağar topyekun savaşına karşı topyekun direniş verdilerse ve yine nasıl ki Önder Apo’ya karşı gerçekleştirilen uluslararası komploya karşı PKK militanları ve Kürdistan yurtseverleri fedai çizgisinde direniş geliştirdilerse AKP’nın bu alçakça faşist saldırılarına karşı da güçlü bir biçimde direnecek ve zafer kazanılacaktır.

Yine Kürdistan halkı ve Türkiyeli devrimci-demokrasi güçleri Rojava'da DAIŞ faşizmine karşı nasıl ki, zafer kazanmışlarsa DAİŞ’leşen AKP karşısında da Kürdistan halkı zafer kazanmakta gecikmeyecektir.

Bunun için tüm Kürdistan halkı ve Türkiye demokrasi güçleri hızla Farqin ve Gever'de gerçekleştirilen katliamlara karşı ayağa kalmalıdır. Ve AKP-DAIŞ faşizmine karşı örgütlü direnişini sonuna kadar sürdürmelidir. Kürdistan Özgürlük hareketi bu konuda kararlıdır.

Kürdistan'da milletvekilliği, belediye başkanı vb. tüm ulusal ve toplumsal değerlerimize ihanet içerisinde olan bazı bireylerin de bu süreçte hızla bu konumlarından vazgeçerek Kürdistan halkından özür dilemesi gerekir.

Kürdistan Özgürlük Hareketi 40 yılı aşkın örgütlülük ve direniş tecrübesi içerisinde kendisini en zorlu ve amansız koşullarda yeniden yaratmış, bugün çok daha geniş askeri, siyasi, kültürel, ekonomik gücü ve Rojava devrimiyle her zamankinden daha fazla zafer kazanma imkanları oluşmuştur. Biz Türk sömürgeciliğini yeniden kendisini Kürdistan'da hakim kılarak, kendi kişiliksiz, uşak ve dolayısıyla kendi Kürdünü yaratmasına ve devrim mücadelesiyle kazanılan değerlerden yoksunlaştırmasına asla izin vermeyeceğiz.

Kürt ve Kürdistan adına kazanılan herşeyin ve mevzinin temelinde şehitlerimizin kanı halkımızın direnişi, çektiği büyük acıları ve Önderliğimizin büyük emeği vardır. Aynı şey Türkiye halklarının kazanımları içinde geçerlidir. Kürdistan özgürlük hareketi olarak AKP ve iş birlikçilerinden gelişecek saldırıların boyutu ne olursa olsun bunlar karşısında direnilecek ve büyük kazanılacaktır. Herkesin bu büyük zafer için demokrasi bloğunda birleşmeye, direnmeye ve kazanmaya çağırıyoruz.

Özellikle Farqin, Sur ve Gever’de Türk işgal birliklerinin vahşi saldırıları karşısında tüm Kürdistan halkı ve Türkiyeli demokrasi güçleri mutlaka harekete geçmeli, direnen özyönetimleri yalnız bırakmamalıdır. Başka il ve ilçelerde de özyönetimler ilan edilerek savunulmalı, bu biçimde direnen özyönetimler yalnız bırakılmamalıdır. Kürdistan baştan başa, halkımızın kendi özyönetimini geliştirerek, kendi öz iradesiyle, ana toprakları üzerinde kendisini yönettiği bir ülke olacaktır. Kimse de buna engel olamayacaktır. Bu halkımızın en doğal, halk olmaktan kaynaklı hakkıdır. Dün nasıl ki işgalci TC devletinin hükümetleri, halkımızın iradeleşmesini ve özgürleşmesini engelleyemedilerse, bugün de AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan bu düzeyde iradeleyen halkımızın kendisini yönetmesine engel olamayacaklardır.

Kadınlar, gençler, işçiler-emekçiler, aydınlar, tüm din ve kültürlerden halklarımız, AKP faşizmine karşı birlikle mücadele etmek için her zamankinden daha çok birliklerini ve örgütlülüklerini geliştirmeli, direnişlerini büyütmelidirler.

Gün birlik ve dayanışmayı büyütme, demokratik özerklik devrimini geliştirme, yaygınlaştırma ve savunma günüdür. Baskı ve katliamlarla elde ettiği seçim sonuçlarına dayanarak, Kürdistan özgürlük hareketini tasfiye edeceğini düşünen AKP hükümeti, büyük yanıldığını er-geç görecektir.