Sakine Cansız İntikam Operasyonu’nun aydınlattığı gerçekler

KCK açıklamasının ortaya koyduğu gerçekler temelinde Fransa Yönetiminin ve yargısının durumuna ilişkin de bazı yeni şeyler söylemek gerekmektedir.

Üç Kürt kadın devrimci Sara(Sakine Cansız), Rojbin(Fidan Doğan) ve Ronahi(Leyla Şaylemez)’nin 9 Ocak 2013 günü Paris’in merkezinde alçakça bir saldırı sonucu katledilişlerinin üzerinden tam beş yıl geçti. Beş yıldır başta kadınlar olmak üzere Kürt halkı ve dostları bu yiğit devrimci militanların izinden yürümek ve vahşi katliamı aydınlatıp hesabını sormak üzere yoğun bir çaba ve mücadele yürüttü. Şimdi altıncı yıla giriliyor. Şehadetlerinin beşinci yıldönümünde üç Kürt kadın devrimciyi saygıyla anıyor, şimdiye kadar yürütülen mücadeleyi selamlayarak, altıncı yılda söz konusu devrimci-demokratik mücadelenin daha da güçlendirileceğine inanıyoruz.

Çok açık ki, 9 Ocak Paris katliamı ve bu katliama karşı mücadele geçen beş yıl içerisinde birçok şeyi aydınlatmış ve insanlığı bilinçlendirmiştir. Kuşkusuz en büyük aydınlatma da bu beşinci yıldönümünde gerçekleşmiştir. PKK Yönetimi sözünü tutmuş, Şehit Sakine Cansız Devrimci İntikam Operasyonu ile katliamın her şeyini aydınlatmıştır. Bu konuda KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın 3 Ocak günü kamuoyuna yaptığı açıklama, 9 Ocak Paris katliamına ilişkin tüm gerçekleri belgeleriyle birlikte netçe ortaya koymuştur. 2017 Yılının Ağustos ayında Güney Kürdistan’da PKK Yöneticilerine karşı eylem hazırlığı yaparken yakalanan iki MİT Yöneticisinin verdiği bilgiler katliama ilişkin bütün gerçekleri göz önüne sermiştir. Günlerdir devrimci-demokratik kamuoyu söz konusu bu bilgileri tartışmakta ve gerçekleri anlamaya çalışmaktadır. Sadece TC ve AKP basını susmakta, suç üstü yakalanmış oldukları için henüz ne diyeceklerini tam kestirememiş bir konumda bulunmaktadır. Oysa üç Kürt kadın devrimciyi şehit eden katliamın Tayyip Erdoğan Hükümeti tarafından kararlaştırılarak MİT’e emredildiğini, katliamı Hakan Fidan Yönetimindeki MİT’in gerçekleştirdiğini, katil Ömer Güney ile katliamı planlayan kişinin İmralı görüşmelerine katılan Sabahattin Asal olduğunu artık herkes bilmektedir.

Peki söz konusu bilgiler ve belgeler ışığında 9 Ocak Paris katliamına ilişkin yeni olarak neler söylenebilir? Kuşkusuz bu konuda yeni ve çok önemli olan bir husus, Paris katliamını planlayan ve katil Ömer Güney’i örgütleyen bir MİT Yöneticisinin, aynı zamanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı’da yıllarca görüşen devlet heyeti içinde yer almış olmasıdır. Bu durum Ömer Güney ile katliam planlamasının tartışıldığı ses kayıtlarından tutuklu MİT Yöneticileri tarafından teşhis edilmiştir. Kim bilir, belki de Oslo ve İmralı görüşmelerine katılan başka MİT’çiler de söz konusu katliamın planlayıcıları içinde yer almıştır. Veya benzer başka katliamları, örneğin Roboski katliamını, Cizre katliamını planlamış ve gerçekleştirmiştir. Demek ki “Çözüm süreci” adıyla Oslo ve İmralı’ya PKK yetkilileri ile görüşmeye gidenler, gerçekte çözüm aramak için değil, tersine katliam planlamak ve belki de uygulamak için gitmişlerdir.

Kuşkusuz bu durum son derece önemlidir. Çünkü AKP Hükümeti’nin ve TC devletinin “Çözüm süreci” denen görüşme ve çalışmalara hangi amaçla katıldıklarını ve oralarda ne yapmaya çalıştıklarını çok net bir biçimde ortaya koymaktadır. Çok açıktır ki, kendisini “Devlet Heyeti” olarak tanımlayan bu zevat, söz konusu görüşmelere Kürt sorununa, Türkiye’nin demokratikleşmesine ve yaşanan savaşa çözüm aramak için değil, barışı ve demokratik çözümü sağlamak için değil, aslında PKK’lilerin görüş ve düşüncelerini öğrenerek onlara karşı nasıl saldırı ve katliam planlayacaklarını ortaya çıkarmak için gitmişlerdir. 9 Ocak Paris katliamı gerçeği açıkça gösteriyor ki, bu amacı vahşi katliam yöntemleriyle uygulamaya da koymuşlardır. Demek ki AKP ve TC Yönetiminin “Çözüm sürecinden” anladığı faşist saldırı ve katliam düzenleyebilmek için bazı verileri elde etmeye çalışmakmış.

Oysa Kürdistan, Türkiye ve hatta dünya kamuoyu söz konusu görüşmeler temelinde sorunların demokratik siyaset yöntemiyle çözüleceğine ne kadar da çok inanmıştı! Bu temelde Tayyip Erdoğan Yönetimine ne kadar çok umut bağlayan vardı! Çözüm oldu olacak diye ne kadar fazla heveslenilmişti! Demek ki AKP ve TC Yönetiminin “Çözüm süreci” adıyla söylediklerinin hepsi yalan, yaptıklarının hepsi hileymiş! Gerçek böyle olmasına rağmen, özellikle psikolojik savaş merkezi ve AKP basını tarafından “Süreci PKK bozdu” diye ne kadar çok propaganda edilmişti. Toplumda süreci PKK bozdu algısı yaratabilmek için ne kadar fazla çaba harcanmıştı. Şimdi açığa çıkıyor ki, bütün bunların hepsi yalan ve aldatma imiş! Çözüm sürecini bozan PKK değilmiş! AKP ve TC Yönetimi tarafından zaten böyle bir sürece baştan itibaren hiç inanılmamış ve hep “PKK’ye katliam düzenlemek için hangi verileri elde edebilirim” amacıyla yaklaşılmış. Peki geçmişi böyle olan bir güçten gelecekte farklı bir tutum beklenebilir mi? Beklenemeyeceği açıktır. O halde AKP’ye dair ortaya atılan her türlü beklenti söylemi yalandır ve aldatma amaçlıdır.

Tutuklu MİT’çilerin basına yansıyan ifadeleri, 9 Ocak Paris katliamını düzenleyen ve uygulayan gücün AKP Hükümeti ve emrindeki MİT olduğunu net bir biçimde ortaya koymaktadır. Oysa geçen süreçte bazı çevreler tarafından hep Fethullahçılar gerçek adres olarak gösterilmişti. Açığa çıktı ki, bu da başka bir yalandır. İşin içinde Fethullahçılar olsa bile, ana ve esas güç Tayyipçiler, yani Reis’in çete ordusudur. Zaten o zaman AKP’lilerle Fethullahçılar iç içe geçmiş ve birbirine karışmışlardı. Şimdi ise, katil Ömer Güney’e katliam emrini verenin İmralı görüşmelerine katılan heyetin bir üyesi ve bir MİT yetkilisi olduğu net bir biçimde açığa çıkmıştır. Yine katliam kararı alıp “Uygulayın” emrini Tayyip Erdoğan vermiş, bunun suç ortaklığını ise Hüseyin Çelik ile M. Ali Şahin yapmıştır. Zaten uygulayan kurumun yöneticisi olarak Hakan Fidan’ın bilgisi dışında olması mümkün değildir. Açığa çıktı ki, Paris katliamı da tıpkı Roboski katliamı gibi Tayyip Erdoğan tarafından emredilmiş ve Hakan Fidan’ın MİT’i tarafından da uygulamaya konmuştur. O halde katiller ve hesap vermesi gerekenler bellidir. Geriye hesabın tam sorulması kalmaktadır.

KCK açıklamasının ortaya koyduğu gerçekler temelinde Fransa Yönetiminin ve yargısının durumuna ilişkin de bazı yeni şeyler söylemek gerekmektedir. Katil Ömer Güney Fransa hapishanesinde dört yıl kalmış olmasına rağmen, yargı önüne çıkartılmamış ve işlediği suçun cezası verilmemiştir. Hasta olduğu bilinmesine rağmen, zamanında gereken tedbirler alınmamıştır. Hatta adeta ölmesi beklenerek olayın üzeri kapatılmak istenmiştir. Yine Ömer Güney’in MİT üzerinden kaçma plan ve çabaları Fransa polisinin elinde olmasına rağmen, bu yönlü soruşturmalar yapılmamış, AKP Hükümeti ve MİT bu katliamdan sorumlu tutulmamıştır. Dahası katilin ölümü veya öldürülmesi bahane edilerek yargı süreci sona erdirilmeye çalışılmıştır. Bu da söz konusu katliamda Fransa Yönetiminin suç ortaklığı olasılığını öne çıkarmıştır.

Bu noktada bardağı taşıran damla, KCK’nin açıkladığı katliam bilgileri ve belgeleri ortadayken, Fransa kurumları buna dayanarak soruşturma geliştireceğine, 5 Ocak günü katliamın bir numaralı sorumlusu olan Tayyip Erdoğan’ın Paris’e davet edilip görüşme yapılması olmuştur. Şimdi tüm Kürtler ve dostları, 5 Ocak günü Fransa ve Türkiye cumhurbaşkanlarının ne tür pazarlıklar yaptıklarını merak etmektedir. Çünkü bunun hak ve adaletle, toplumsal duyarlılıkla alay etmek olduğu açıktır. Katliamın beşinci yıldönümünde Fransa Yönetiminin söz konusu bu davranışları, beş yıldır neden katliam olayının üzerine gitmediğini ve katil Ömer Güney’i yargılamadığını da açıkça ortaya koymaktadır. Belli ki Fransız makamlar da söz konusu katliamın suç ortağı durumundadır. Acaba başka kimler benzer durumda ve suç ortağı konumundadırlar?

Kaynak: Yeni Özgür Politika