Paris katliamını planlayan Sebahattin Asal kim?

Tayyip Erdoğan kesinlikle herhangi bir siyasetçi ve yönetici değildir; kendine göre düşündüğü faşist soykırımcı sistemi kurmak isteyen bir diktatör ve despottur.

AKP iktidarının karakteri her gün daha iyi anlaşılıyor. PKK tarafından yakalanan MİT sorumlularının verdiği bilgiler, Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının nasıl bir zihniyete, tıynete ve cibilliyete sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Kürt sorununu çözecekmiş gibi bir algı yaratarak nasıl tasfiye politikası izlediği netleşmiştir. Oslo görüşmeleri yapıldığı sırada 5 Aralık 2008’de aracı heyetle PKK yönetimi ve Oslo heyeti görüşme yaptıktan hemen sonra hava saldırısı yapılıyor. Oslo heyetinde yer alan PKK’lilerin dört koruması şehit düşüyor. PKK yönetimi ve Oslo heyeti ise duyarlı olunduğu için imha saldırısından kurtuluyor. Oslo görüşmesinde görüşme yapan heyet saldırıya uğrarken, İmralı’da görüşmeler yapılırken de Paris’te PKK'nin kurucularından olan Sakine Cansız ve iki kadın devrimci suikastla katlediliyor. Bu katliamın planlayıcısı ise İmralı’ya gidip Kürt Halk Önderiyle devlet adına görüşmeler yapan heyette bulunan Sabahattin Asal! Sabahattin Asal, Kamu Güvenlik Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’yla birlikte İmralı’da Kürt Halk Önderiyle görüşmede bulunan kişi. Bazen bu devlet heyetine başkaları da katılıyormuş. Paris katliamını planlayan grubun başında olan Sabahattin Asal İmralı’da birçok görüşmeye katılmış. Bunu yakalanan MİT’çiler itiraf etmiş.

İmralı’da görüşmeler yaparken Paris katliamını planlamak, AKP iktidarının karakterini ortaya koyuyor. Sabahattin Asal, Erdoğan’ın en güvendiği adam. Hakan Fidan’la birlikte AKP iktidarının en kirli işlerini bu Sabahattin Asal üstlenmiş. İmralı için özel görevlendirilmesi Erdoğan’ın bu tür işler konusunda ne kadar güvendiğini gösteriyor. Nitekim PKK yönetimine yönelik suikastlar için de bu adam özel görevlendirilmiş. Tayyip Erdoğan’ın sır küplerinden biri de bu Sabahattin Asal. Paris cinayeti gibi uluslararası sonuçları olacak, açığa çıktığında AKP iktidarını zor duruma düşürecek bir katliam ancak güvenilir ve ağzı sıkı olan birine verilir. Sabahattin Asal’ın böyle biri olduğu anlaşılıyor.

Paris cinayeti ile ilgili bu gerçeğin ortaya çıkması, Tayyip Erdoğan’ın hiçbir zaman Kürt sorununu çözmek istemediği, Kürt Halk Önderi’nin belirttiği gibi, Türkiye'nin böyle ciddi en önemli sorununu kendini iktidarda tutmak için araçsallaştırdığını göstermektedir. Bazı kesimlerde Kürt sorununu çözecekmiş biçiminde oluşturulan algının tamamen propaganda ile oluşturulmuş bir algıdan ibaret olduğu daha iyi anlaşılmıştır. Aslında Tayyip Erdoğan’ın bir çözüm zihniyeti ve politikası olmadığı Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddetmesinde görülmüştü. 2015 7 Haziran seçimlerini yok saydığında anlaşılmıştı. Zaten 2014 yazında Çöktürme Planı hazırlanıyor. 2014 30 Ekim Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ise şiddetli ve kirli bir savaşla Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etme kararı alınıyor. 7 Haziran seçimlerinin yapılması ise Tayyip Erdoğan bu tasfiye politikasını yürütecek meşru bir hükümet ve cumhurbaşkanı olmak istemesinden dolayıdır. 7 Haziran seçiminde buna ulaşmayınca savaş politikasıyla 1 Kasım seçimlerine gidiyor. Kurduğu faşist ittifakla 1 Kasım seçiminde kendini meşru iktidar ilan edip soykırım savaşını tırmandırıyor.

Paris cinayetinde Erdoğan’ın en has adamının görev alması, bu kirli savaş uzmanının aynı zamanda İmralı’ya gönderilmesi tüm bu süreçleri iyi açıklamaktadır. Böylece Kürt Özgürlük Hareketi'nin AKP iktidarı ile ilgili tüm değerlendirmeleri doğrulanmış oluyor. Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi halklara duydukları sorumluluk gereği Kürt sorununu demokratik temelde çözmek isterken, AKP iktidarının savaşla ezmek istediği netleşmiştir. Kürt Halk Önderi zaten tüm görüşmelerde biz çözüm için uğraşıyoruz ama bu çok zayıf bir ihtimaldir, asıl ihtimal şiddetli bir savaşın olacağı, uyarısında bulunuyordu. Bu tespit doğrulanmıştır. Ancak Kürtler ve demokrasi güçleri bu esas ihtimal üzerinde yoğunlaşacaklarına, buna göre hazırlanacaklarına zayıf ihtimal beklentisi içinde olarak gafil davranmışlardır. AKP iktidarı ise savaş ihtimaline göre hazırlandığı, daha doğrusu tüm politika ve hazırlığını şiddetli savaş üzerine yaptığı için savaş başlayınca bir kısım Kürt ve demokrasi güçleri şaşkınlığa düşmüştür. Aslında Davutoğlu daha 2015 yılında “ben bu savaşa bir yıl önce hazırlanın talimatı verdim” diyerek gerçeği itiraf etmişti. Bu politikayı görmeyen ve anlamayanlar herhalde Paris katliamının görüşmelere katılan biri tarafından planlandığını öğrenince ayılmışlardır.

Paris katliamını yaptıran ve yönlendiren Sabahattin Asal bu katliamdan sonra terfi ettirilmiş, stratejik istihbarat başkan yardımcılığına getirilmiştir. Stratejik istihbarat, devlet içinde çok sınırlı, birkaç kişinin bileceği istihbarattır. Bu, Erdoğan ve birkaç kişi tarafından bilinen istihbarat anlamına geliyor. Evrensel normlar ve yasalara ters, hatta suç olan operasyonlar bu bölüm tarafından yapılır. Stratejik istihbarat bölümü aynı zamanda çok az kişinin bilebileceği operasyon görevleriyle de görevlendirilmiştir. Sabahattin Asal aynı zamanda Tayyip Erdoğan’ın MİT içindeki MİT’i oluyor. Her türlü kirli iş bu bölüm tarafından yapılıyor. Daha doğrusu Tayyip Erdoğan en kirli işlerini bu adama yaptırıyor.

Böyle kirli çeteler kurulma süreci, iktidar savaşının şiddetli olduğu dönemlere rast gelir. Tayyip Erdoğan şu anda devleti tamamen kendine göre şekillendirmek istiyor. Bu nedenle böyle kirli işler yapan çeteler oluşturuyor. MİT içinde Sabahattin Asal’a böyle görevler verilmesi, Tayyip Erdoğan’ı daha da kirli ve karanlık hale getiriyor.

Tayyip Erdoğan kesinlikle herhangi bir siyasetçi ve yönetici değildir; kendine göre düşündüğü faşist soykırımcı sistemi kurmak isteyen bir diktatör ve despottur. Böyle iktidarlara karşı sadece mücadele verilir. Böyle iktidarlara karşı mücadele dışında hiçbir yol düşünülemez. Bu iktidarın seçimle gideceğini sanmak bir gaflettir. Bu tür faşist diktatörlerin hiçbir sorunu çözme politikası yoktur. Bu politikacılar sadece ezmeyi düşünürler.

Şunu söylemek gerekir; Tayyip Erdoğan 20. yüzyıl faşist diktatörlüklerin son temsilcisidir. Tayyip Erdoğan 20. Yüzyıl faşist iktidarlarının son kalıntısı olmaktadır. Zihniyeti de tavrı da yöntemi de karakteri de 20. Yüzyıl faşistlerine aittir. Her sorunu zorla, şiddetle, tehditle, şantajla çözmek istiyor. Ancak bu zamanın ruhunun tersine bir siyaset anlayışı ve yönetim tarzı oluyor. Daha doğrusu iç ve dış politikası sonucu çok zayıf düştüğü ve başka türlü iktidarını yaşatamayacağı için 20. Yüzyıl faşizm uygulamalarına başvuruyor. Miadını doldurmuş ve sonuç alması mümkün görünmeyen yola başvurması durumu var. Yanlış bir zamanda böyle bir zihniyet ve yönetim tarzıyla ortaya çıktığı için daha despot ve kirli yöntemlere başvuruyor. 20. Yüzyıl kalıntısı bu faşizm bir tiyatro oyunu gibi canlı ve gerçek yaşamda halkın üzerinde oynanıyor. İnsanlara ve insanlığa acı çektiriyor. İnsanlığa acı çektiren bu tiyatroya son vermek mücadeleyle olur. Mücadele edildiğinde gerçek toplum ve insanlar üzerinde acı çektiren bu oyuna ve kabusa da son verilmiş olur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika