Nobel ödüllü Cumhurbaşkanı Horta: Öcalan özgür olmalı

Doğu Timor'un ikinci Cumhurbaşkanı ve Nobel Barış Ödülü sahibi Horta, Kürt Halk Önderi Öcalan'ın serbest bırakılmasını istedi.

Doğu Timor'un ikinci Cumhurbaşkanı ve Nobel Barış Ödülü sahibi Horta, Kürt Halk Önderi Öcalan'ın serbest bırakılmasını istedi. Kürtler için, "Nazi ordularını püskürten kahraman Ruslar gibiler" diyen Horta, "Kürtler, ABD de dahil olmak üzere bütün büyük güçler tarafından defalarca ihanete uğradılar ve karşılaştıkları her ihanet ve savaşın üstesinden geldiler" dedi. Horta, Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin dünya çapında saygı gördüğüne de dikkat çekti.

Doğu Timor'un Endonezya'dan bağımsızlığını ilan ettiği 1999 yılından sonra seçilen ikinci Cumhurbaşkanı olan José Ramos Horta, 1996 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü. 2006 Haziran ve 2007 Mayıs arasında başbakanlık görevini üstlenen Horta'nın Cumhurbaşkanlığı görevi 2007'de başlayıp 2012 tarihinde sona erdi.

Önceden Doğu Timor olarak bilinen Timor-Leste 1975-1999 yılları arasında Endonezya'nın istilası ve işgali altında kaldı. 24 yıllık istila sürecinde, Timor nüfusunun üçte biri yok oldu. Bu süre boyunca sürgünde kalan Horta, ülkesinin barışçıl bir şekilde bağımsızlığına kavuşması için çalıştı.

José Ramos Horta, Kürt sorunu ve özgürlük mücadelesine ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.

'KÜRTLER; DÜNYANIN EN CESUR SAVAŞÇILARI'

Kürt sorunuyla ilgili genel düşünceniz nedir?

Bütün Kürdistan halkı, tarihin en fazla zulmüne uğramış, Osmanlı saltanatının ve Osmanlı sonrası bölgenin yeniden şekillenme sürecinin kurbanları olmuşlardır. Bunun yanında, dünyanın en cesur savaşçıları arasındalar.

Kürdistan'da hiç bulundunuz mu?

Kürdistan coğrafyasında hiç bulunmadım, bunun için herhangi bir davet de almadım. Ayrıca, oraya yapacağım bir ziyaretin hayran olduğum büyük Kürt halkının özgürlük mücadelesinin ilerlemesine gerçekten bir faydası olacağını düşünmüyorum.

Kendi mücadelenizle Kürt halkının mücadelesi arasında nasıl bir benzerlik görüyorsunuz?

Bizim yürüttüğümüz özgürlük mücadelesi, “kaybedilmiş dava”, “imkansız hayal” olarak bertaraf edildi. 250 milyon Endonezyalı karşısında biz sadece bir milyonluk bir halktık ve hala öyleyiz. Bunun yanı sıra, Endonezya'daki diktatörlük başta ABD, Kanada, Avustralya, Almanya, İngiltere ve Japonya olmak üzere, büyük batı güçlerinin hepsi tarafından desteklendi. Ancak, bu “kaybedilmiş dava” ve “imkansız hayal” güce galip geldi. Özgürüz ve kendimizle, Endonezya ve dünyanın geri kalan kısmıyla barış içindeyiz.

'SURİYE'DE HERKES YANLIŞ YAPTI; TÜRKİYE ALTIN FIRSATI KAÇIRDI'

Rojava Devrimi ve Suriye'de devam eden kaosla ilgili ne söylemek istersiniz?

Suriye'de herkes yanlış hesap yaptı; demokratik muhalefet, Avrupa ve ABD, Esad rejimini hafife aldı. Muhalefet Esad'ın derhal istifası gibi mantıksız taleplerde bulunarak, diyalog ve uzlaşıya rejimi dahil etmeyi reddetti. Esad rejimi de asıllı bir diyalog ve uzlaşı önerisi sunmadı.

Libya'daki pirik başarılarının sevincinden sonra, ABD, İngiltere ve Fransa, Suriye'de de durumun aynı olacağını düşündüler. Bu yanlış bir hesaptı. Libya'nın hiçbir zaman ciddi ve profesyonel bir ordusu olmadı. Çok fazla silahları vardı ama gerçek anlamda profesyonel askeri güçleri yoktu. Suriye tamamen başka bir durumdu çünkü gerçek bir deneyime sahip zorlu bir askeri gücü ve çok güçlü bir müttefik olan Rusya vardı. Türkiye tamamen yanlış bir hesap yaptı.

Türkiye, Suriye'deki savaşın yatıştırılmasına destek vermek gibi altın bir fırsatı kaçırdı. Esad rejimine karşı bu kadar cepheleştirici bir tutum almamalıydı. Daha sağduyulu ve daha tarafsız bir şekilde hareket ederek, Suriye'de gerçekçi bir uzlaşma bulunması için bütün taraflara yardımcı olmalıydı.

Kendi deneyimlerinize dayanarak, Kürdistan ve Ortadoğu'daki gerilimin önümüzdeki süreçte nasıl bir hal alacağını düşünüyorsunuz?

Ne yazık ki durum çözümden uzak bir noktada görünüyor. Rusya'nın direkt müdahalesi çatışmayı daha da fazla şiddetlendiriyor ama ABD ve diğer ülkeler muhalefeti desteklerken, süper bir güç olan ve Suriye'de uzun süredir çıkarları olan Rusya bu çatışmanın dışında kalmaya devam edemezdi.

Aynı zamanda, bütün taraflar için tehlike o kadar büyük ve daha büyük bir savaş riski o kadar gerçek ki, ABD, Türkiye ve Rusya gururlarını ve çıkarlarını bir tarafa bırakarak, Suriye ve bütün bölgede bir çözüm yaratmak için daha fazla çaba sarf etmeliler.

'KÜRT ÖNDERLİĞİ GERÇEK ÖNERİLERDE BULUNDU'

Sizin gibi, uluslararası alanda tanınmış insanların Kürt sorununun çözümü için neler yapması gerekir?

Irak Kürdistan bölgesinin tam bağımsızlığının artık değiştirilemez bir gerçek olduğu kanısındayım. Irak hükümetinin de kendisini bu duruma uyarlaması gerekiyor. Her iki tarafın da, yeni bağımsız Irak Kürdistanı'nın toplumsal, kültürel, sosyal, ekonomik ve güvenlik alanlarında işbirliğinin de dahil olduğu güçlü bağlantılarını koruyacağı bir anlaşma yürütmesi gerekir. Bu iki tarafın liderliği ve bilgeliğinin bir testidir.

Türkiye'deki Kürt sorununa gelince; Türk hükümetinin Kürtleri bir düşman olarak görmesi ve onlara böyle yaklaşması talihsiz ve makul olmayan bir durum. Öcalan'ın liderlik ettiği Kürt önderliği gerçek önerilerde bulunarak silahlı şiddete son verdi. Türk hükümeti bu durum karşısında Öcalan'ı serbest bırakmak yerine hapis tutmaya devam etti.

Kadim bir halk olan Kürtler, ABD de dahil olmak üzere bütün büyük güçler tarafından defalarca ihanete uğradılar ve karşılaştıkları her ihanet ve savaşın üstesinden geldiler. Ne derecede büyük bir güce maruz kalsalar da, hiç kimseye yenilmeyeceklerdir.

'ANKARA, SAYIN ÖCALAN VE DİĞER SİYASİ TUTSAKLARI SERBEST BIRAKMALI'

Öcalan'ın özgürlüğünün Kürt sorununun çözümüne nasıl bir katkı sağlayacağını düşünüyorsunuz?

Kosova gibi Irak Kürdistanı'nın tam bağımsızlığını da kaçınılmaz olarak görürken, Türkiye'nin Kürt sorununu gerçek bir diyalog, Kürt kimliğinin tanınması ve daha geniş siyasi özerklik temelinde Kürt nüfusuyla çözebilmesi için hala bir şans olduğunu düşünüyorum. Farklı etnik toplulukların aynı ülkede barış içinde yaşayarak geniş özgürlüklere sahip olduğu durumlarla ilgili başarılı örnekler mevcut, özellikle Hindistan ve Endonezya'da buna dair güzel örnekler var.

Türkiye'nin, bugüne kadar Kürtlere karşı yürüttüğü sonuçsuz askeri kampanyasından, güç kullanımının tamamen karşı etki yaratıcı olduğunu artık öğrenmiş olması gerekiyordu. Farklı etnik ve dini toplulukların ülkeleri içinde uzlaştırılmasıyla ilgili Hindistan ve Endonezya'daki olumlu örneklerden ders alması gerekirdi. Böyle hakiki bir diyalog süreci için atılması gereken ilk adımlardan birisi, iki tarafın da askeri eylemselliğe son vermesi ve Ankara'nın Sayın Öcalan ve diğer siyasi tutsakları serbest bırakmasıdır.

'KÜRTLERİN MÜCADELESİ DÜNYA ÇAPINDA SAYGI GÖRÜYOR'

Kürt mücadelesinin dünya çapında gerektiği kadar tanındığını düşünüyor musunuz?

Kürt halkının nesillerdir farklı güçler tarafından maruz bırakıldığı haksızlıklar ve kahramanca yürüttüğü özgürlük mücadelesi, dünya çapında artık daha fazla tanınıyor ve saygı görüyor. Türkiye ve dünyanın herhangi bir yerinde sivillere karşı aşırı şiddet uygulamaktan kaçınmaya devam etmeliler.

Avrupa ve Avustralya'da barışçıl demokrasilerde yaşayan Kürt toplulukları şiddetli gösterilerden kaçınmalı, Türkiye'nin diplomatik personel, mülkiyet ve faaliyetlerine saygı gösterilmelidir. Masum bir insan veya esir bir savaşçıyı öldürdüğünüzde, sizin savaşçı olmayan insanlarınızı öldüren düşmanınızdan daha iyi olmazsınız, uluslararası sempatiyi kaybedersiniz.

Benim tavsiyem; masum insanlara karşı asla şiddet uygulamayın; kadın, erkek, çocuk ve yaşlılar gibi masum insanların ölümüne sebep olacağını bildiğiniz halk alanlarında bomba yerleştirip patlatmayın.

'KÜRTLER BANA, NAZİ ORDULARINI PÜSKÜRTEN RUSLARI HATIRLATIYOR'

DAİŞ’e karşı Kürtlerin mücadelesi sizin için ne ifade ediyor?

Aralarında kahraman kadınlarının da bulunduğu Kürt savaşçılar dünya çapında bir hayranlık kazandılar. Kürtler bana II. Dünya Savaşı'nda Nazi ordularını püskürten, Avrupa ve Rusya'daki birçok savaşta yer alan kahraman Rusları hatırlatıyor. Bunlar içinde en fazla bilineni ise, insanlık tarihindeki en büyük kahramanlık destanlarından birisi olarak kalmaya devam eden Stalingrad savaşıdır.

Bir başka konu da; Müslüman olmayan masum insanlar DAİŞ ve diğer aşırı gruplar tarafından zulme uğrarken, Afganistan, Pakistan, Nijerya, Libya, Irak ve Suriye'de, Müslümanlar diğer dinlerdeki insanlardan çok daha fazla bir şekilde mezhep çatışmasında öldüler.

Bu, öncelikle İslamiyet içinde yürüyen bir savaş, ikinci olarak da aşırı unsurların Batı'ya karşı yürüttüğü bir savaştır. Onlarca yıl süren din savaşlarına yüzyıllar boyunca hep rastlanmıştır. Avrupa din savaşlarına yabancı bir yer değil. İslamiyet içindeki savaşlar, milyonlarca Avrupalının bugün dünyanın en güçlü ulusu olarak bilinen ABD'ye kaçmasıyla sonuçlanan Avrupa Hıristiyan savaşlarından yüzyıllar sonra meydana geliyor.

Arapları ve Müslümanları genel olarak yaftalamaktan kaçınmamız gerekiyor. Dünyanın farklı yerlerinde yaşamını sürdüren, inançları ve dünyaya dair düşünceleri aynen bizimki gibi olan milyonlarca ılımlı Müslüman, bunun iki katı bir mağduriyet yaşıyor. Aşırı unsurlar tarafından baskı ve şiddete maruz bırakılan bu insanlar, Batı'da ise sadece Müslüman oldukları için şüphe, ayrım ve dışlanma ile karşılaşıyorlar.

Müslüman olmayanlar, ılımlı Müslümanlardan aşırıcılığa karşı daha fazla ses çıkarmasını bekliyor, bunu sayısız kez yaptılar. Fakat, Müslüman olmayanlar olarak bizlerin de ABD, Avrupa, Kanada, Avustralya ve diğer yerlerde yaşayan Müslüman azınlıklara yönelik daha fazla sempati ve dayanışma göstererek, onları kucaklamamız gerekiyor; özellikle de gençleri. Batı'da yaşayan Müslümanların dışlanmış ve ayrıma uğramış hissettikleri, suiistimal ve şiddete maruz kaldıkları bir gerçek.