Kubilay: Görüşme önemli ama tecrit hemen kalkmalı

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, İmralı'daki görüşmenin önemli olduğunu ancak tecridin tamamen ve bir an önce kaldırılması gerektiğini belirtti. Kubilay, yerel seçimlere ilişkin "HDP'nin ne yapacağı belli. Asıl siz ne yapacaksınız" dedi.

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

'ÖCALAN İLE AVUKAT GÖRÜŞÜ SÜRMELİ'

Kubilay'ın konuşmasından satır başları şöyle:

Bildiğiniz gibi 2 Mayıs’ta Sayın Öcalan avukatlarıyla, 27 Temmuz 2011 tarihinden beri 8 yıl sonra 810 başvuru sonrasında bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşme adımını biz HDP olarak geç kalınmış ama doğru ve önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Sayın Öcalan ile avukatları arasında yapılan bu görüşmeyi çok değerli ve önemli buluyoruz, bir kez daha altını çizerek söylemek isterim ki avukat görüşmesinin bundan sonra da devam etmesi gerektiği açık şekilde ortadadır. Sayın Öcalan’a bu zamana kadar uygulanan bu mutlak tecrit Anayasa’ya da yasalara da ilgili uluslararası sözleşmelere de aykırı bir uygulamaydı. 

Tecrit her şeyden önce insanlık suçu ve insanlık dışı bir uygulamadır. Kimi nasıl cezalandırıyorsanız cezalandırın ama bugün tutuklu ve hükümlülerin her düzeyde, uluslararası düzeyde kabul görmüş ve garanti alınmış hakları vardır. Ve burada da Sayın Öcalan de için istenen bu haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve ayrımcılığın ortadan kaldırılmasıdır. O bakımdan da Sayın Adalet Bakanı ve hükümet cesur bir adım atmıştır, bunu önemli buluyoruz ve bunun arkası getirilmelidir. Nitekim uzun zamandır süren bir yanlıştan dönülmüş, iyi bir şey olmuştur. Dolayısıyla Sayın Öcalan avukatları ile düzenli görüşmelere başladığı zaman, ailesi ile görüşmelerini düzenli olarak diğer tutuklu ve hükümlülerde olduğu gibi yaptığı zaman, görülecektir ki açlık grevcileri de eylemlerini sona erdirecektir. Zaten temel amaç da budur. 

AÇLIK GREVLERİ VE ÖLÜM ORUÇLARI

Sayın Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi 184. gününde. Avrupa’da, Hewlêr'de, açlık grevleri artık 170’inci günü aşmış durumda. 1 Mart’tan beridir binlerce siyasi tutuklu ve hükümlü açlık grevinde. Ve nitekim geçen günlerde ölüm orucuna başlayan 15 kişi de ölüm orucunun 11. gününde. Bugün ikinci bir 15 kişilik grup da ölüm orucuna başlayacağını duyurmuştur. Bizim isteğimiz odur ki Sayın Adalet Bakanı ve hükümet 2 Mayıs’ta attığı bu cesur ve olumlu adımı devam ettirmeli ve siyasetin gerilimlerinden bağımsız olarak HDP’ye bakışları nasıl bir karşıtlık içinde olursa olsun, hatta bunu düşmanlık düzeyinde çıta yükseltilmiş olursa olsun, bu ölüm oruçları, açlık grevleri ve tecrit konusu bunlardan bağımsız olarak değerlendirmelidir. Bu son derece insani ve hukuki bir konudur. Gerekli adımlar atılarak ölüm oruçları kırılma yaratmadan açlık grevinin sona ermesini, tecrit konusunun Türkiye’nin gündeminden kalkmasını bekliyor ve istiyoruz. 

'TECRİT CHP'NİN DE SORUNU'

Tecrit ve açlık grevleri sadece bizim ve hükümetin sorunu değildir. Bu sorun aynı zamanda CHP’nin ve diğer partilerin de sorunudur. Bütün STK’ların, emek örgütlerinin ve sendikaların sorunudur. Çünkü burada istenilen yeni bir yasa yapılması değildir, Anayasa’da olmayan herhangi bir maddenin Anayasa’da değişiklik yapılarak düzenlemesi değildir, uluslararası sözleşmelerde olmayan herhangi bir hakkın yeniden düzenlenmesi de değildir. Bütün bunların hepsinin sadece bu zamana kadar yasalara, Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı olan bir hakkın tekrar uygulanmasıdır. İstenilen budur. O bakımdan da bu konuya herkes eğilmelidir. 

SARAY DARBESİ

31 Mart yerel seçimleri sona erdikten sonra olağan dışı gelişmeler söz konusu oldu. Bu gelişmelerin en başında HDP’nin 6 belediye eşbaşkanı ve 56 belediye meclisi üyesi olmak üzere mazbatalarına el konuldu. KHKli oldukları için bu arkadaşlarımız mazbataları verilmedi. Dün akşam itibariyle gene Kürt illerinde 10 muhtarın mazbatasına el konulmuş. Bununla yetinilmedi, arkasından 6 Mayıs’ta İstanbul’da YSK eliyle İstanbul seçimlerinin yenilenmesini isteyen bir sandık darbesi yapıldı. İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi YSK eliyle yapılmış bir sandık darbesidir. Darbeler sadece üniformayla, silahla yapılmıyor. Bunların her biri kendi içinde farklı araç ve yöntemlerle gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla 6 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleştirilen Saray darbesi ne ise, bizim 6 belediye başkanımızın 56 belediye meclis üyemizin mazbatasına el koyan anlayış da aynıdır. Halkın sandıktan çıkmış siyasi iradesine saygı göstermeyen zihniyetin aynı olduğunu düşünüyoruz. Biz İstanbul kararının AKP ve MHP iktidar blokunun siyasi operasyonu olduğunu düşünüyoruz. YSK kararları bir kez daha hukuka ve YSK içtihatlarına ters, direktiflerle verilmiş siyasi kararlardır. Hukuksal dayanağı yoktur ve gayrı-meşrudur. 

YSK baskı sonucu kendi belirlediği sandık kurullarını yasa dışı ilan etti.

Gültan Kışanak’ın da İmamoğlu’nun da mazbatasına el koyan zihniyet aynıdır.

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Türkiye ekonomisi sadece görüntüyü kurtaracak peyzaj çalışmalar ile bu yapısal krize çözüm bulamaz. Burada çok köklü bir yapısal değişikliğe ihtiyaç vardır. Bakınız, işsizlik 7 milyonu aşmıştır. Haziran ve Maliye Bakanı binde 2’lik tüketici enflasyonunda düşüş oldu diye ayakları yerden kesiliyor, oysa bugün tüketici enflasyonu yüzde 30’un üzerindedir. Seçim öncesinde de görüldüğü gibi zabıta tedbirleriyle, tanzim satış kuyruklarıyla çözülebilecek mesele değildir. Çünkü buradaki sorun arz talep meselesi değil, maliyetlerin yüksek olmasıdır. Tarımda maliyetler yüksek olduğu için, yani mazot, gübre, nakliye pahalıdır. Dolayısıyla yüzde 30 üzerinde bir gıda enflasyonunun olduğu bir ülkede zabıta tedbirlerle enflasyonu geriletemezsiniz, krizi çözemezsiniz. O yüzden de köklü değişiklik şudur; bugün 3-5 büyük yandaş sermaye grubunun çıkarını temel alan ekonomi politikalarından vazgeçilmelidir. Toplumsal ihtiyaçları temel alan yeni bir dayanışmacı sosyal ekonomik modele hızla geçilmelidir. Türkiye üretim kapasitesini tüketmiş bir ülke haline geldi.

'HDP'YE YAPILANLARA RIZA GÖSTERENLER...'

İster kayyımlar olsun, ister mazbatalara el konulması olsun, ister sandık darbesi ile halkın iradesine saygısızlık edilmesi olsun, bütün bunlar dünden bugüne gelen süreçte belliydi. Ben burada bir serzenişte bulunmuyorum. Herkesi İstanbul realitesi ile birlikte bu gerçekliği düşünmeye davet ediyorum. Bugün HDP’nin bir yasal parti olarak hukuki talepleri reddedilirken seyirci kalanlar düşünmelidir. KHK'li arkadaşların bırakın sadece belediye başkanlığını, seçilme hakkı elinden alınmak istenirken bu konuda ses çıkarmayanlar düşünmelidir. Hep birlikte düşünmeliyiz, bugün Erdoğan ve hükümetin HDP’ye yönelik tehdit ve şantajlarına, karalamalarına rıza gösterenler bunları düşünmelidir. Dolayısıyla perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Burada zihniyet aynı. Sadece biçim değiştiriyor. 

'HDP'NİN NE YAPACAĞI BELLİ'

Herkes HDPye soruyor, yahu siz ne yapacaksınız? HDP’nin ne yapacağı belli değil mi? HDP’nin ne yapacağı bellidir. Belki de en az soru sorulması gereken HDP’dir. Bir otoriterleşme sürecinin, bir despotik siyaset tarzının uzun zamandan beri bu ülkeyi kasıp kavurduğunun altını sürekli çizen HDP’dir. Bunun karşısında demokrasiden, barıştan, özgürlükten, haktan ve hukuktan yana olacak HDP’nin bundan başka politikası ne olabilir? 

'Türkiye İttifakı' denilen bakış açısı Türkiye’yi kapsamıyor. Biz demokrasi kulvarındayız ve bununla ilgileniyoruz. Demokrasi kulvarındaki herkesle birlikte olmak istiyoruz.

'TECRİT KALKMALI, GÜNDEMDEN ÇIKMALI'

Sonuç olarak bizim gündemimizde tecrit ve seçim gündemi eş zamanlı duruyor. O yüzden de şunu söylemek isterim son olarak; Sayın Öcalan’la görüşmek geç de olsa doğru ve cesur bir adımdır. Avukatlarla görüşmeler yasalar, uluslararası sözleşmeler çerçevesinde sürekli kılınmalı, tecrit Türkiye’nin gündeminden çıkarılmalıdır. 

İşte Sayın Öcalan’ın verdiği mesajları hepiniz okudunuz. Ne söyleniyor? Türkiye’nin yakıcı ihtiyacı olan bir siyaset tarzından, yol ve yordamdan bahsediliyor. Biz eğer eşit koşullarda ve demokratik, çoğulcu anlayış içinde, Türkiye’nin çok kültürlü yapısına uygun bir yaşamı birlikte sürdüreceksek bundan başka çaremiz yok. Bunu geliştirip güçlendirmekten başka çaremiz yok. Dolayısıyla Sayın Öcalan böyle bir kapasiteye ve perspektife sahip olduğunu bu mesajla bir kez daha göstermiştir. Barıştan, müzakereden, toplumsal uzlaşmadan söz eden bir insanın, görüşleriyle siyasi hayata katılmasının ne mahsuru olabilir? Hükümetin izlediği politikalar ve stratejik yönelimler açısından ne sakıncası olabilir? O yüzden bu süreç işlemeli, bu adım mantıklı bir sonuca ulaştırılmalı, açlık grevleri ve ölüm oruçları sona ermelidir. Artık başta anneler olmak üzere hiçbirimizin başka acıya tahammülü kalmamıştır."