'KCK' İstanbul ana davada Kürtçe savunmaya red
'KCK' İstanbul ana davada Kürtçe savunmaya red
'KCK' İstanbul ana davada Kürtçe savunmaya red
118'i tutuklu 205 kişinin yargılandığı 'KCK' İstanbul ana davasında Kürtçe savunma talebi yine reddedildi. Müvekkilleri adına söz alan avukatlar, görüşmelere dikkat çekti, "Bugün yeni bir süreç yaşanıyor. Burada Öcalan'ın projelerini tartıştıkları için siyasetçileri yargılıyorsunuz. Bu tutuklamalar anlamsızlaşmıştır" diyerek siyasetçilerin serbest bırakılmasını istedi.
İstanbul'da 2011 yılının Ekim ayında yürütülen "KCK" operasyonları kapsamında tutuklanan ve aralarında BDP'li siyasetçiler, insan hakları savunucuları, yazar ve akademisyenlerin de bulunduğu 118'i tutuklu toplam 205 kişinin yargılandığı davanın 4'üncü duruşmasının 7'nci oturumu Silivri Cezaevi Yerleşkesi'nde bulunan İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başladı. Duruşmaya tutsak Kürt siyasetçilerden 5'i sağlık sorunları nedeniyle katılmazken, onlarca avukat savunma için hazır bulundu. Duruşmayı tutsakların yakınları ve siyasetçiler de izledi. Duruşma başlangıcında savunma avukatlarından Sinan Zincir söz alarak, tutsak Kürt siyasetçilerin savunmalarını gelecek duruşmada yapacaklarını; fakat tüm tutsaklar adına BDP MYK üyesi Mustafa Avcı'nın Kürtçe tercüman eşliğinde konuşmasını talep ettiklerini söyledi. Savcının reddedilmesini istediği talebi değerlendiren mahkeme heyeti, talebe ilişkin ara kararında "henüz sözlü savunmalara geçilmediği" gerekçesiyle anadilde savunma hakkını bir kez daha reddetti.
ÖCALAN'LA GÖRÜŞÜYOR, O'NUN PROJELERİNİ TARTIŞAN SİYASETÇİLERİ TUTUKLUYORSUNUZ
Anadilde savunma talebinin reddinin ardından tutsak Kürt siyasetçilerin avukatları söz alarak tahliye taleplerinde bulundu. Kürt siyasetçilerden Çiğdem Kılıçgün Uçar'ın ve Ayşe Hacı Mirzaoğlu'nun avukatı Meral Hambayat, iddianamede yasal bir parti olan BDP'nin tüm faaliyetlerinin illegalize edilmeye çalışıldığını söyledi. Örgüt üyeliği ve yöneticiliği gibi suçlamalara Kürt siyasetçilerin BDP içerisinde yürüttükleri demokratik ve yasal faaliyetlerin suç unsuru olarak sunulduğuna dikkat çeken Hambayat, "Bugün yeni bir süreç yaşanıyor. Daha önce Öcalan ile görüşen avukatlar, Öcalan ile görüştükleri için tutuklandı. Gazetecileri Öcalan'ın fikirlerini yansıttıkları için tutukladınız. Burada yargılanan siyasetçileri ise Öcalan'ın projelerini tartıştıkları için yargılıyorsunuz. Artık bu süreçte bu tutuklamalar anlamsızlaşmıştır. Bu haksız tutukluluğa derhal son verilmelidir" diye konuştu. İddianamede BDP'nin kadın sorunu ile ilgili yürüttüğü çalışmaların da "sözde kadın sorunu" diye nitelendirildiğinin altını çizen Hambayat, "Bu iddianame erkek egemen zihniyetle hazırlanmıştır. Müvekkillerimin kadın sorunu ile ilgili yaptıkları çalışmalar kamuoyunca da çok iyi bilinmektedir. Ama iddianamede geçen bu nitelendirmeler iddianamenin nasıl bir anlayışla yazıldığını ve hukuksal bir metin olmadığını da kanıtlamaktadır" dedi.
TÜM SİYASETÇİLER TAHLİYE EDİLMELİ
Kürt siyasetçilerin avukatlarından Feyzi Çelik de iddianamenin hazırlanış ve kabulü sırasında gerçekleşen hukuksuzluklara dikkat çekti. İddianamede Kürt siyasetçilerin üzerine atılı suçlamaların hiçbirisinin, dosyadaki delil olarak sunulan demokratik siyasi faaliyetlere bakıldığında, suçlamalara koşul olamayacağını belirten Çelik, "İnsanlar yargıya güvendikleri için örgütlenirler. Ama örgütlenen ve siyasi faaliyet yürüten insanlar yargı tarafından operasyonlarla tutuklanıp yargılanıyorlar. Bu iddianame bir Ceza Muhakemeleri Kanunu faaliyeti bile olamaz. Suçlamaların dosyadaki delillere bakıldığında koşulları bile oluşmamıştır. Bu sebeple tüm Kürt siyasetçilerin tahliyelerini talep ediyorum" dedi.
YARGILAMANIN SİYASİ OLDUĞUNU ATALAY İTİRAF ETMİŞTİR
Avukat Kadir Tunç ise, iddianamede delil olarak sunulan ve Kürt siyasetçilerin bu çerçevede faaliyet yürüttükleri iddia edilen "KCK Sözleşmesi" üzerine değerlendirmelerde bulundu. Uluslararası insan hakları sözleşmeleri, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Sözleşmesi gibi birçok sözleşmeden örnekler veren Tunç, "Dosyaya delil olarak sunulan KCK sözleşmesi o kadar geniş hazırlanmıştır ki birçok uluslararası sözleşme ile benzerlikler gösterebilir. Bu açıdan ne KCK sözleşmesi ne de müvekkillerimizin talep ettikleri ve suç olarak nitelendirilen demokratik özerklik talebi uç şeyler değillerdir. İddianamede KCK sözleşmesine göre kurulduğu iddia edilen İl Konseyleri, Demokratik Kent Konseyi gibi oluşumlar BDP program ve tüzüğünde net bir şekilde tarif edilmiştir. BDP'li siyasetçiler olan müvekkillerimizin bu oluşumların içinde yer almaları kadar doğal bir faaliyet olamaz" dedi. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın KCK operasyonları hakkında kullandığı "Operasyonlar koordine içinde planlanmıştır ve uygulanmaktadır" ifadelerini hatırlatan Tunç, "Buradan da anlaşılıyor ki bu yargılama hukuki değil siyasidir. Tüm müvekkillerimiz derhal salıverilmelidir" dedi.
Tutsaklardan İstanbul Kürt Enstitüsü eğitmenlerinden Mülazım Özcan'ın avukatı Emine Şeker ise, müvekkilinin Kürtçe üzerinde önemli çalışmaları olduğunu ve bu çalışmalarının çeşitli yayın organlarında yayınlanmış olduğunu söyledi. Özcan'ın BDP Siyaset Akademisi'nde Kürtçe üzerine yaptığı sunumun tutukluluğunun tek gerekçesi yapıldığını ifade eden Şeker, bunun hukuk açısından bir delil sayılamayacağını, müvekkili Özcan'ın Kürtçe üzerindeki çalışmalarının böylesi bir şekilde yargılanmaya çalışılmasının anlaşılamayacağını kaydetti. Kürt siyasetçi Tacettin Karagöz hakkında da tahliye talebinde bulunan Şeker, müvekkilinin isminin iddianamede sadece 9 satır ve 4 cümleden ibaret olduğunu söyledi. Karagöz'ün telefon numarasının tutuklu gazeteci Yüksel Genç'in telefon rehberinde kayıtlı olmasının delil olarak sunulduğunu kaydeden Şeker, "Bu bir suç olamaz. Çünkü Genç hakkında herhangi bir yasal hüküm bulunmamaktadır. Bu sebeplerle müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum" dedi.
Duruşma verilen öğle arasının ardından avukatların taleplerinin alınmasıyla devam edecek.