KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, AKPnin sözde anketlerle gerçeði ters yüz etmek istediðini belirterek referandum çaðrısı yaptı: Kendinize güveniyorsanız, buyurun uluslar arası kuruluşların gözetiminde referandum yapalım. Halka demokratik özerkliði isteyip istemediðini soralım, hodri meydan!
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan gündemdeki konulara ilişkin ANFnin sorularını yanıtladı.
Karayılan, PKK lideri Abdullah Öcalandan haber alınamamasının ciddi bir kaygı yarattıðını belirterek, Bu tarz bir yaklaşım çok riskli ve tehlikelidir. Herhangi bir durumun gelişmesi halinde sorumluluk tamamen kendilerine aittir diye uyardı.
Türk ordusunun kapsamlı bir operasyon hazırlıðı içinde bulunduðuna dikkat çeken Karayılan, bu yöntemlerin sonuçsuzluðuna işaret etti. Olası bir sınırötesi operasyon konusunda Karayılan, Türk ordusu artık Kürdistanda istediði yere giremez. Bu ilerleyişi durduramazlar dedi.
Türkiye Başbakanı Erdoðanın vekillere Kandil yolunu göstermesine ilişkin de, Başbakan bu sözü aslında gençliðe söylemiştir. Kürt gençliði Vekiller Deðil, Gençler Kandile! diyerek Başbakana gereken cevabı vermelidir ifadesini kullandı.
Karayılan, Kürt parlamenterlerin Meclisten atılması durumunda HPGnin de Kürdistanda AKPnin tüm siyasetçi ve parlamenterlerini tutuklama hakkının doðacaðı uyarısında bulundu.
Sayın Öcalan üzerindeki aðırlaştırılmış tecrit işkencesinin 14. ayına girdiði bugünlerde Öcalana Özgürlük Ýnisiyatifi tarafından Öcalanın özgürlüðü için bir imza kampanyası başlatıldı. Aralarında dünyaca ünlü yazar, düşünür ve bilim insanlarının da bulunduðu kalabalık bir çaðrıcı grubun başlattıðı girişimi nasıl deðerlendiriyorsunuz?Bu sorunuza yanıt vermeden önce dün (önceki gün) akşam üzücü bir olay yaşanmış. BDP milletvekili Sayın Sırrı Sakıkın oðlu Sidarın, 5 katlı bir binadan atlayarak yaşamını sona erdirdiðini öðrendim. Başta Sırrı Sakık olmak üzere tüm aile fertlerine başsaðlıðı diliyor, üzüntülerini paylaştıðımızı ifade etmek istiyorum.
Sorunuza gelince; öncelikle Abdullah Öcalana Özgürlük Ýnisiyatifi tarafından uluslararası düzeyde başlatılan imza kampanyasını ve yine Strasbourgtaki nöbet eylemini selamlıyorum.
Önder Apo Türkiyede herhangi bir tutuklu veya hükümlü deðildir. Önder Apo, Kürdistan halkının halk olmaktan kaynaklı doðal hakları için özgürlük mücadelesinin önderliðini yapan, kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite paradigmasını geliştiren ve çaðı çözümleyen bir liderdir. Evrensel hukuk kuralları çiðnenerek uluslararası bir komployla kaçırılarak Türkiyeye teslim edilmiştir. Dolayısıyla uluslararası bir saldırı sonucu esir alınan bir liderliktir. Aynı zamanda bölgesel ve uluslararası bir niteliði de bulunan Kürt sorununda düðümü çözmek için uluslararası kamuoyunun desteðine de ihtiyaç vardır. Bu açıdan Abdullah Öcalana Özgürlük Ýnisiyatifinin başlattıðı uluslararası kampanya çok önemlidir.
ÖNDER APONUN ÖZGÜRLÜÐE KAVUŞMASININ ZAMANI GELDÝ
Yurt dışındaki tüm Kürdistanlılar ile insan haklarından, demokrasiden, eşitlik ve özgürlükten yana olan Kürt halkının dostlarının bu kampanyanın başarısı için ciddi çaba göstermeleri gerekmektedir. Latin Amerika, Afrika, Asya ve dünyanın daha birçok bölgesinde başlatılmış bulunan bu kampanyaya katkı gösterecek tüm deðerli dostlara ve barışsever çevrelere şimdiden teşekkürlerimi iletiyorum. Artık Önder Aponun özgürlüðüne ve Kürt halkının da yeryüzündeki diðer halklar gibi haklarına kavuşmasının zamanı gelmiştir. Hem çaðımızın yükselen deðerleri hem de soykırım kıskacındaki Kürt halkının sömürgeci zulüm politikalarına ve her türlü asimilasyona karşı yükselttiði direniş mücadelesinin vardıðı aşama bu günün artık gelmiş olduðunu ortaya koymaktadır. Bu açıdan başlatılan bu kampanya çok doðru ve çok yerinde bir kampanya olduðu kadar, çok isabetli bir zamanda başlatılmış olmaktadır. Umarım önemli başarılar ve sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Önder Apo üzerinde 416 günden bu yana aðır bir tecrit ve psikolojik işkence sistemi uygulanmaktadır. Bunun hiçbir ahlaki ve hukuki temeli yoktur. Bu tamamen TC Başbakanı Tayyip Erdoðanın talimatıyla uygulanan keyfi bir idari durumdur. Etikten uzak, onurlu bir devlet duruşuyla alakası olmayan, kirli yöntemlerle sonuç almayı isteyen çirkin bir tutumdur. Halklar gerçeðini ve insan iradesini hiçe sayan AKP yönetimi, çirkin yöntemlerle amacına ulaşmayı hedeflemekte, Önder Apo üzerinde baskı oluşturma ve iradesini kırmaya dönük bir uygulamadır. AKP devleti Önderliðimizin hareketimizle ve toplumla ilişkisini keserek sürdürdüðü bu keyfi uygulamayla birlikte topyekün bir savaş yürüterek sonuç almayı önüne koymuş bulunmaktadır. Sözüm ona bu uygulamayla hareketin komuta kontrol merkezini işlevsiz ve perspektifsiz kılmayı hedeflemektedir. Bu çok yanlış bir tespittir. Çünkü kırk yıla yakın bir tecrübeye sahip olan bu hareketin perspektifsiz kalma gibi bir durumu söz konusu olmaz. Hem PKK hareketinin hem de Kürt siyasetinin göstermiş olduðu performans bunun açık göstergesidir.
AKP hükümeti bu uygulamalarla uluslararası savaş ilkelerini de çiðnemiş olmuyor mu?Evet. Savaşın da bir ahlakı ve dayandıðı etik ilkeleri olmak zorundadır. Hiçbir kaide-kural tanımayan, pervasızca yürütülen bir savaş, insanlıktan çıkma olacaðı gibi hiç kimseye de bir yararı olmayacaktır. Haysiyetli hiçbir güç, karşı taraftan esir aldıðı kişilere böyle yaklaşamaz. Hele hele bir liderliðe!.. Bizim de Türk tarafından almış olduðumuz esirler vardır. Biz öyle yaklaşmıyoruz. Biz nasıl yaşıyorsak onlar da öyle yaşıyor. Ama AKP devletinin bu zihniyeti Ýmralıdaki mevcut durumu yaratmıştır. Özellikle 6 aydan bu yana Önderliðimizden ve yanındaki 5 arkadaştan hiçbir bilgi alınamamaktadır. Bu bizlerde ve toplumumuzda ciddi kaygılara yol açan bir durumdur.
Açık ki bu durumun yaratacaðı her tülü sonuçtan doðrudan Başbakan ile AKP hükümeti sorumlu olacaktır. Nasıl böyle uzun bir süre ilişkisizlik içinde bırakılıyor, anlayamadım. Bu tarz bir yaklaşım çok riskli ve tehlikelidir. Herhangi bir durumun gelişmesi halinde sorumluluk tamamen kendilerine aittir. Önderliðimizin bu biçimde tecrit içinde tutulması bir risktir. Yani devlet için de bir risktir. Bu durumda yaşanacak doðal bir durumda bile Başbakan sorumlu olacaktır. Bu nedenle hiçbir savaş hukukunda ve etiðinde yeri bulunmayan bu aðır tecrit koşullarına son verilmelidir. Bunun için Önder Aponun avukatları ile görüş yapması için ileri sürdüðü şartların gerekleri yerine getirilmelidir. AKP hükümeti, uluslararası kurumlara, biz tecrit uygulamıyoruz, kendisi görüşmek istemiyor diyerek sorumluluktan kaçma taktiðini uyguluyor. Halbuki Önder Apo Türk devletinin ulusal ve uluslararası hukuka uymasını istemekte, bunun için avukatların bırakılması, avukatlık mesleklerinden dolayı yakalanmayacaklarına dair güvence verilmesi ve görüşmelerin açıkça dinlenilmesinin, kayıt altına alınmasının kaldırılmasını istemektedir. Bu, Türk devletine, ulusal ve uluslararası hukuka uymalısınız anlamına gelmektedir. Buna uymayıp tamamen hukuksuz bir biçimde keyfi uygulamalarla hiçleştirici tutumlara prim verilmeyeceði açıktır.
AKP TÜRKÝYENÝN BÝRLÝÐÝNÝ DÝNAMÝTLÝYOR
AKP mevcut politikalarıyla sonuç alabilecek bir zemin yaratabilir mi?Topyekûn bir savaşla her şeyi önüne katan ve özellikle savaş dışında -cezaevi ortamında bulunan Kürt Halk Önderliði ile tüm tutsaklara dönük geliştirilen bu faşizan ve insanlık dışı uygulamaların hiçbir sonuç vermeyeceði açıktır. Hatta bugün yürütülen savaş bu denli derinleşmiş bir şekilde gelişiyorsa AKP hükümetinin ve Erdoðanın Ýmralıda uyguladıðı politika ile Kürt siyasetine karşı geliştirilen soykırım siyasetinin belirgin bir rolünün olduðu ve hatta belirleyici olduðu çok açık ortadadır. Şunu da belirteyim ki eðer bugün hala Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı Türkiyenin birliði içerisinde bir çözüm arayışında ısrar ediyorsa bilinmeli ki bunun tek nedeni, Kürt siyasetinin Önder Aponun geliştirdiði ideolojik çözümleme ve perspektife dayalı olarak geliştirdiði siyasal zemindir.
Şimdi AKP, çok ciddi ve stratejik doku anlamına gelen bu her iki alana da yoðun bir biçimde yönelerek aslında hızla, Türkiyenin birliðini dinamitleyen bir doðrultuya doðru gitmektedir. Ve açık ki, bu, Türkiye açısından çok ciddi tehlike arz eden bir siyasi anlayıştır. Neredeyse Ýttihat-Terakkici politikaların bir benzeri anlamına gelecek olan bu denli gözü kara, hiçbir toplumsal ve siyasal özelliði dikkate almayan, tek yönlü dayatma ve saldırılar kesinlikle derin yaralar açacak ve Türkiyeyi karanlıklara doðru sürükleyecektir.
KÜRT HALKI CEZAEVÝ DÝRENÝŞÝNÝ SAHÝPLENMELÝ
Geçtiðimiz günlerde cezaevindeki Kürt tutsaklar yaptıkları bir açıklama ile yeni bir direniş sürecini başlattıklarını ve bu çerçevede açlık grevi, görüşlere çıkmama, vb. bir dizi eylemselliði geliştireceklerini duyurdular. Bu eylemsellik sürecini nasıl deðerlendiriyorsunuz? Evet. Cezaevindeki arkadaşların açıklamalarını biz de izledik. Geliştirdikleri tutum doðru, yerinde ve zamanında bir tutumdur. Ben cezaevinde direnişi başlatmış bulunan tüm arkadaşları selamlıyor, kendilerine başarılar diliyorum. Tüm halkımız cezaevinde gelişen ve her sahada yükselen bu direnişe daha güçlü sahip çıkmalı ve katılım göstermelidir. Özellikle tüm cezaevi yapısının Ýmralıda devletin uyguladıðı tecridi kendi kendilerine uygulayarak Ýmralıyı genelleştirmeyi esas almaları daha uygun olur. Yani bugün nasıl ki Ýmralıda bir tecrit var, o zaman tüm cezaevlerindeki arkadaş yapısının da devlet sisteminin işlettiði uygulamaları reddederek aynı Ýmralı sistemini tüm cezaevlerinde uygulaması da önemli bir eylem olacaktır. Devlet, Önderliðe böyle bir yaklaşım içerisindeyken diðer arkadaşlara farklı yaklaşımlar geliştirebilmektedir; dolayısıyla gücümüzü bölmekte ve parçalamaktadır. Buna karşı tüm cezaevleri tıpkı Ýmralıdaki sistem gibi bir vaziyet almalı, bir direniş geliştirmeli. Nitekim yapılan açıklama da sanırım bu çerçevededir. Bu şekliyle devlete, Önder Apoya dönük geliştirdiði uygulamaların kabul edilmediðini, protesto edildiðini daha güçlü göstermek imkan dahiline girmiş olacaktır. Arkadaşların da öngördüðü tarz herhalde bu çerçevededir. Bu açıdan doðru ve yerinde bir çıkış olmuştur. Kendilerini tekrardan selamlıyorum.
BÝR HALKI TEKNOLOJÝYLE ORTADAN KALDIRAMAZSINIZ
Tüm bu saldırı ortamında AKPnin dışarıdan, özellikle de Batıdan aldıðı desteði nasıl yorumlamak gerekiyor?AKP devleti, bugün Batının Ortadoðu üzerindeki amaçları doðrultusunda bir pozisyon alarak ve taşeronluðu kabul ederek Kürt politikasında rahat hareket etmenin olanaklarını saðlamış bulunmaktadır. AKP yöneticileri ABDnin kendilerini desteklediðini, bu nedenle istedikleri tekniði verdiklerini, yine Avrupanın da aynı şekilde ses çıkarmadıðını, o zaman diledikleri gibi Kürtleri hizaya çekebileceklerini zannediyor. Halbuki Kürtlerin bir özgücü ve direnişi vardır. Bu nedenle dış destekli olan bu politika sonuç vermeyecektir. Çünkü her şey ABDde veya Avrupada bitmiyor; bir de Kürt halk gerçekliði vardır. Kimse tarihin derinliklerine dayanan bu gerçekliði uluslararası ittifaklarla ve gelişmiş teknolojiyle ortadan kaldıramaz. Ýşte AKPnin anlayamadıðı gerçeklik budur. Bunun dayandıðı derin tarihsel ve toplumsal gerçekliði göz ardı etme vardır.
Dikkat edelim; bugün Ýmralıda evrensel hukuku ayaklar altına alan insanlık dışı bir uygulama vardır. Avrupa ve ABD buna ses çıkarmamaktadırlar, halbuki sorumlulukları vardır. Hakeza KCK operasyonlarının bu kadar geliştirilmesi karşısında hiçbir tepki göstermemeleri de aynı biçimde bir ortaklıðı işaret etmektedir. Yani bugün AKP, çeşitli Batılı devletlerin dileklerine göre hareket etmekte, bunun karşılıðında onlar ise AKPnin, Kürt Halk Önderliðine ve Kürt siyasetine karşı olan uygulamalarına karşı ses çıkarmamakta ve göz yummaktadırlar. AKP bundan yararlanarak bazı sonuçlar elde etmek istemektedir.
Bu konuda biz zaman zaman Avrupaya seslenirken, bu çifte standartlı tutumu bırakın diyoruz ama aslında çifte standartlı da deðildir. Açıkça Türkiyeyi bu konuda destekleyen bir pozisyonu vardır. Yine ABD bölgede bir dizayn geliştirmek istemekte ama Kürt halkını göz ardı ederek, Kürtlerin bir kısmını iyi, bir kısmını kötü tanımlayarak; bu çerçevede bir kısmını yanına, bir kısmını ise karşısına alarak bunu yapamaz. Böyle bir siyaset Ortadoðuda başarılı olmanın zeminini yakalayamaz. Dolayısıyla ilgili güçlerin bu politikadan vazgeçmeleri gerektiðini, ancak bölge gerçekliðine uygun politikalarla sonuç alabileceklerini vurgulamak istiyorum.
Biz haksızlıklara karşı hiçbir zaman boyun eðmeyeceðiz. Kürt halkı şimdi deðil, tam 90 yıldır dışarıdan hiçbir destek almadan direnen bir halk olarak kendi özgücüyle bu direnişini bu düzeye getirmişse, başarıya da götürecektir. Bu gerçeðin herkes tarafından görülmesi büyük önem taşımaktadır. Gerçek olan şu ki, ortada haklı bir dava var; onların belirttiði gibi bir terör durumu yok, uygulanan soykırım politikalarına ve devlet terörüne karşı halkımızın savunma savaşı ve direnişi vardır.
Gelişen politik atmosfer içerisinde Türk Başbakanının Kürt siyasetine dönük verdiði sert demeçler, onları baskılama politikaları, yine ya meclis ya Kandil biçimindeki açıklamaları geçen haftanın en çok tartışılan konularındandı. Siz bu ortamı ve Başbakanın tutumunu nasıl deðerlendiriyorsunuz?
Bütün bunlar, demin belirttiðim siyasal zihniyetin bir sonucu olarak herkesi bastırma, teslim almanın histerisiyle yapılmış saldırılardır. Açık ki Kürt siyasetini zorlamak istiyor. Ya teslim ya da tasfiye olursunuz demek istiyor. Bu, Kürt halkıyla Türkiye arasındaki köprüleri uçurma girişimidir. Tıpkı 1925lerden sonra gelişen tümden bastırma, toplumun hiçbir siyasal, toplumsal özgünlüðünü dikkate almadan, tüm kesimleri sindirerek sonuç alma zihniyetinin bir tasavvurudur. Belki farklı üsluplarla ve farklı koşullarda gerçekleşiyor ama nihayetinde aynı kapıya çıkan bir tutumdur. Tümüyle Kürt siyasetini tasfiye etmeyi hedefleyen, ya kendi gerçeðine ihanet edip benim gibi olacaksın, ya da karşımda olacaksın diyen bir politikadır.
VEKÝLLER DEÐÝL GENÇLER KANDÝLE CEVABI VERÝLMELÝ
Burada AKPnin artık MHPlileştiðini, Kürt politikasında AKP ile MHP arasında çok ciddi bir farkın olmadıðını, Başbakanın bu son 2-3 ayda Kürt siyasetine ilişkin yaptıðı açıklamaların hemen hemen tümünün arkasında MHPnin de durduðunu, bunu resmen açıkladıklarını da herkes izliyor. Çünkü AKP, MHPleşmiştir. Yani başlangıçtaki o liberal görünümü giderek aşılmış ve gerçek yüzü açıða çıkmıştır. Milliyetçi-ırkçı şiddet ve bastırmayla sonuç almayı önüne koyan bir siyasal duruş durumu söz konusudur. Devleti ele geçirdikçe, güçlendikçe daha fazla sertleşme ve daha fazla milliyetçileşme süreci bu biçimde gelişmiş ve bugün en katı, ırkçı, faşizan bir politika haline gelmiş bulunmaktadır.
Erdoðan, Kürt parlamenterlerine daða çıkın demektedir. Ya meclis ya Kandil, yani ya teslim olacaksınız, ya da Kandile gideceksiniz demektedir. Ben de buradan tüm Kürt gençliðine şunu söylüyorum; Başbakan bu sözü aslında gençliðe söylemiştir; Yüreðiniz varsa daða çıkın demektedir. Kürt siyasetinin daða gelmesine gerek yok ama Kürt gençliði Başbakanın bu sözlerine karşılık daða çıkarak cevap olmalıdır. Vekiller Deðil, Gençler Kandile! diyerek Başbakana gereken cevabı vermek gerekmektedir. Mademki daða çıkılmasından çekinmiyorsun, o zaman biz çıkıyoruz diyerek tutum almanın her yurtsever Kürt gencinin bir görevi olduðunu belirtmek istiyorum. Erdoðanın bu sözlerine karşılık Kürdistan gençliðini mücadeleye katılmaya, gerillaya katılmaya çaðırıyorum.
Açık açık, ben yargıyla konuştum, yargı gerekenleri yapacak, Meclise geldiðinde biz de gerekenleri yapacaðız diyerek nasıl bir demokratik sistemin işlediðini bizzat Başbakan ortaya koydu. Belli ki Kürdistan Özgürlük Hareketini ezme politikaları çerçevesinde Kürt siyasetini parlamentodan atmayı karar altına almışlardır. Sanki Kürt halkı parlamentodan çok şey kazanıyor da bunları kaybedecekmiş gibi bir yaklaşım var. Oysa 8 bin Kürt siyasetçisini tutuklayarak, geriye kalmış parlamenterleri de kuşatma altında tutarak en ufak bir gelişmeye imkan vermemişlerdir. Şimdi de siz siyaset yapmayın, daða çıkın, elinize silah alın anlamına gelen şeyler söylüyorsa, bizden ziyade kendileri kaybedecektir. Erdoðan zaten Çilleri okuyarak uygulamalarını yapıyor; amacı aynı ama bazı deðişiklikler yapıyor. Amaç etkisizleştirmedir. Çiller öldürerek ve tutuklayarak etkisizleştirmek isterken, Erdoðan kişiliksizleştirerek ve tutuklayarak bunu yapmak istiyor. Aslında her ikisi de aynı kapıya çıkmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etme, etkisizleştirme amacı Türk devletinin baki ve deðişmeyen bir amacıdır.
DEMÝRTAŞ HAKKINDAKÝ ÝNCELEME GALÝLENÝN DURUMUNA BENZÝYOR
Haziran ayından beri gerillanın içinde bulunduðu askeri hareketlilik, son yılların en kapsamlı devrimci hamlesine evrilmiş durumda. Yüksekova, Şemdinli, Çukurca ve Beytüşşebapta gerillanın hakimiyeti saðladıðı ve bölgenin kontrolünü büyük oranda ele geçirdiði biliniyor. Bu gerçek gün yüzünde olmasına raðmen, Türk devleti ve hükümet yetkilileri hakimiyet sanki TC Ordusundaymış gibi göstermeye çalışıyor. Siz devletin içine girdiði bu durumu nasıl deðerlendiriyorsunuz?
Türk devletini yöneten AKP hükümeti özellikle Kürdistan konusunda ve hareketimize karşı yürüttüðü politikalarda gerçekleri gizleye gizleye bugün çok ilginç bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. AKPnin geniş ve kapsamlı bir biçimde örgütlediði yandaş medyanın yardımıyla gerçek dışı senaryoları tamamen gerçekmiş gibi yansıtmakta ve gerçekleri de gizlemektedir. Bu, aynı zamanda Türkiye toplumuna karşı çok saygısız bir konuma düşme anlamına da geliyor. Ancak bugün gerçekleri çarpıtma bir tarz haline de gelmiş bulunuyor.
Belirttiðiniz alan hakimiyeti konusunda BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da bir demecinde deðinmiş. Çukurca ve Şemdinli arasındaki alanların PKK denetiminde olduðu yönündeki söylemine karşı savcılık inceleme başlatmış. Bu durum, tarihte dünyanın yuvarlak olduðunu ve güneşin etrafında döndüðünü ilk kez söyleyen bilim adamı Galileiye Romanın Engizisyon Mahkemesinin verdiði ceza durumuna benzemektedir. Yani burada Selahattin Demirtaş yanlış bir şey söylememiş ki inceleme başlatılıyor! Ancak Demirtaş ve partisi belli düzeyde doðru olan şeyleri söyledikleri için Başbakan bu kadar saldırganlaşıyor ve kendilerini hedefliyor. Açıkça, niye yalan söylemiyorsunuz diyor. Çünkü Türkiyenin Kürt politikası yalana dayalı bir politikadır. Sürekli üç maymunu oynayacaksınız; görmedim, duymadım, bilmiyorum diyeceksiniz. Eðer buna gelmezseniz hedeflenirsiniz.
Daha önceden de bir röportajda belirtmiştim; şurası bizim, burası onların gibi bir tartışmaya çok girme yanlısı deðilim. Fakat söylenen şeyler gerçek şeylerdir. Eðer öyle deðilse siz niye gece gündüz oraları bombalıyorsunuz? Eðer öyle deðilse neden şimdi operasyon hazırlıðı yapıyorsunuz? Onlarca yeni aðır bombardıman uçaðını neden Amede getirdiniz? Yine asker yıðınaðı yapıyorsunuz. Niçin bu operasyonu yapacaksınız? Tabii ki, bu alanlarda devletin hakimiyetini tekrardan kurma amacıyla yapacaksınız. Çünkü şimdiye kadar bu amaçla geliştirdiðiniz operasyonların tümü sonuçsuz kaldı. En son Genelkurmayın da gelip Şemdinlide iddia ettiði, işte 7 Taburun Katıldıðı Büyük Operasyon da sonuçsuz kaldı. Şimdi daha kapsamlısına hazırlanıyorsunuz. Bunun en açık örneði de gerillanın daha dün operasyon yaptıðı Haruna Karakoludur. Gerillalar Şemdinlinin çevresindedir ve her tarafındadır, gerçekleri gizleye gizleye nereye kadar gideceksiniz? Açık ki mevcut yapılan operasyonla, daha çok hava tekniðine dayanarak hakimiyeti saðlama amacı güdülmektedir. Bu operasyonlar bunun için yapılmaktadır.
TÜRK ORDUSU ARTIK KÜRDÝSTANDA ÝSTEDÝÐÝ YERE GÝREMEZ
Peki, hazırlıkları yapılan operasyon Güney Kürdistanı da kapsayabilir mi? Kuzeyde denetim saðlanan alanlar dışında bir de gerillanın denetimindeki Medya Savunma Alanlarına yönelim söz konusu mudur?
Bir olasılık olarak düşünmek gerekiyor ama Türk devletinin, Türk ordusunun eskisi gibi her yere operasyon yapma durumu söz konusu olmaz. Çünkü gerillanın savaş performansı ve gücü, eskiye göre birkaç kat artmıştır. Örneðin eskiden Güneyde girdiði birçok alana şimdi giremez. Sorun sadece Şemdinli ile Çukurca arası deðil ki? Beytüşşebap ile Şırnak arasına girebiliyor mu ki, gelip Güneye girecek?
Şimdi bir gerçeði açıkça ifade etmek gerekiyor: Türk devleti bunu kabul etmiyor ama bu bir gerçek, Türk toplumu da artık bunu görmeli; Türk devleti ve Türk ordusu her şeye kadir deðil ve istediði her yere her zaman giremez. Çünkü karşısında bir gerilla gücü var ve bu gerilla gücü dayandıðı tarihsel-toplumsal gerçeklikle birlikte askeri olarak bir irade olduðunu da kanıtlamıştır. Açıkça söylüyorum; Türk ordusu artık Kürdistanda istediði yere giremez. Şimdi Bahçeli, sürekli bir biçimde Kandile bayrak dikmekten bahsediyor. Peki, acaba Kandile bayrak dikilebilinir mi? Kandile bayrak dikmek öyle kolay mıdır? Kandili bırakın, önce Herekola bir bayrak dikmeye çalışın. Şimdi artık gerçeklerin zamanıdır. Bu tür kaba, mekanik ve ajitatif tehditlerle hiçbir şey yapamazlar.
Mevcut durumda gerillanın alan hakimiyeti taktiði gelişiyor. Şimdi bu operasyon bu taktiðin önüne geçme çabası olarak pratikleşecek. Ýster Güneyi ister Kuzeyi kapsasın, bazı köşelerden ve daha çok da kapsamlı hava saldırılarıyla bu gelişen taktiksel hamleyi sözüm ona durdurmaya çalışacaklardır. Aslında AKP politikaları boşa çıktı, başarısız kaldı, ciddi bir sıkışmayı yaşıyor. Bu sıkışmadan kurtulmak için bir karşı atak yapmayı deneyecekler.
Başarabilirler mi?
Bu ilerleyişi durduramazlar. Kapsamlı hava saldırılarıyla halktan insanları katledebilirler ama 28 yıllık tecrübeye dayalı olan Kürdistan Özgürlük Gerillası, Türk devletinin her biçimdeki saldırısı karşısında gereken tedbirini alacak ve bu tarihsel süreçte gelişmesini-ilerlemesini sürdürecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Türk devleti, yeni geliştirdiði uzman-paralı ordusuna gerillaya karşı mücadelede çok güveniyor
Özel kuvvetler, uzman kuvvetler, bunların hepsi zaten denendi, her türlü teknik denendi. Aslında denenmeyen bir şey yoktur. AKP çevresinin sürekli gündemleştirdiði uzman kuvvetler 3-4 aydır deneniyor ama ne yaptılar ki? Hepsi pul gibi döküldü. Başarısızdırlar yani. Gerillanın başarısı karşısında herhangi bir gücün durabileceðini pek sanmıyorum. Kuşkusuz bu bir savaştır, bizim de kayıplarımız olabilir. Bunu yadsımıyorum. Onların tek avantajı teknolojidir. Şimdi bu avantajlarını sonuna kadar kullanmaya çalışacaklardır. Aksi takdirde arazide hakimiyet anlamında devletin sadece kendi üslenmiş olduðu kışlalarını koruma gibi bir pozisyonu vardır. Ama bundan kurtulmak ve daha fazla denetim sahasını geliştirmek için çeşitli çabalar sergileyebilirler. Bunun sonuçlarını pratikte göreceðiz.
Türkiyede Stratejik Araştırma Merkezi adı altında faaliyet yürüten birçok kurum, yapmış olduðu araştırmaların sonuçlarını yayınlanmakta. En son BÝLGESAM isimli kurum, Kürt toplumunun aslında Türkiyeden ayrılmak istemediðini, yüzde 90ının Türkiyeyle birlikte yaşamak istediðini, hatta yüzde 67sinin Siyasi Soykırım Operasyonlarını desteklediði yönünde kimi sonuçlar yayınladı. Bu konuda ne diyorsunuz?
Türk devleti, Kürdistandaki işgal ve sömürgeci gerçeðini gizlemek, Kürdistanda yürüttüðü asimilasyon ile soykırımı göz ardı etmek ve normalmiş gibi göstermek için her türlü yol ve yöntemi geçmişte denemiştir. AKP, bugün biraz daha zengin yöntemlerle aynı şeyi yapmaya çalışmaktadır. Geçmişte Kürt gerçeðini yok saymak için sözüm ona bilim adamlarına araştırmalar yaptırdılar. Ýşte, Kürt diye bir şey yoktur, karda yürürken kart kurt sesleri çıkmaktadır, oradan bu Kürt kelimesi ortaya çıkmıştır diyenler de profesördü, bilim adamıydı.
KENDÝNÝZE GÜVENÝYORSANIZ BUYRUN REFERANDUM YAPALIM
Türk devleti şimdi de aynı şeyi yapıyor. Bilimsel araştırma, bilim adamlarıdır adı altında yaptırdıðı çalışmalarla manüplasyon yöntemini kullanarak gerçekleri tersyüz etmeye çalışmaktadır. Bu anlamda Türk devleti Kürt ve Kürdistan gerçeðini inkarda geçmişte nasıl bilime kast etmişse ve bilim suçu işlemişse bugün de Kürt halkının PKKyle olmadıðı, Kürt halkının PKKye-KCKye karşı olduðu yönündeki tezini ispatlamak için bilim suçu işlemekte ve bilime kastetmektedir. Bunlar kesinlikle gerçekleri tersyüz eden psikolojik savaş amaçlı çalışmalardır. BÝLGESAMdır, bilmem ne samdır gibi birçok uzman kesilen Stratejik Araştırma Kurumu altında aslında psikolojik savaş daireleri çalışmalarını yürütmektedir. Bunların söylediklerinin hiçbir deðeri yoktur, gerçek dışıdır. Neymiş de, Kürtlerin yüzde 90ı Türkiyeyle birlikte yaşamak istiyormuş! Neymiş, Türklerle komşu olmak, evlenmek isteyen Kürtlerin oranı yüzde 78miş, buna karşı Türklerin de yüzde 24müş! Yani, Kürtler bizimle yaşamak istiyor, Kürtler bize muhtaçtır, Kürtler ikinci sınıftır, biz aslında Kürtleri kabul etmiyoruz, onlar bizimle yürümek istiyor imajını yaratmak istiyorlar. Burada yeniden bir ırkçılık, bir egemenlik, işte bu toplum bize aittir, bize tabiidir, bizden ayrılmak istemiyor demeye getiriyorlar. Bu, kesinlikle bir bilim suçudur, bilimi katletmedir, gerçekleri tersyüz etmedir. Alçakça yalan söylemektir, başka bir şey deðildir.
Kürt halkı o kadar onursuz bir halk deðil. Ýşbirlikçi kesimler olabilir. Beyaz olarak tanımlanan, işbirlikçi kesimler her toplumda vardır, Kürt toplumunda da vardır ama Kürt toplumunun büyük ekseriyeti kendi onuruna, kişiliðine, diline, kültürüne ve şerefine sahip çıkacak bir halktır. Kalkıp öyle internet yoluyla bilmem araştırma yapmış gibi gösterip, ondan sonra onun üzerinden kanal kanal dolaşıp propaganda yapıyorlar. Bununla kimseyi kandıramazlar.
Eðer siz doðru söylüyorsanız, söylediklerinize güveniyorsanız, yalan söylemiyorsanız, buyurun, BMnin gözetiminde en demokratik bir sistemle referandum yapalım. Halka; demokratik özerkliði isteyip istemediðini soralım. Madem Başbakan her gün çıkıp, BDP, PKK benim Kürt vatandaşlarımın temsilcisi deðildir, AKP Kürtlerin temsilcisidir diyorsa ve bu sözünde tutarlıysa, buyursun uluslararası kuruluşların gözetiminde referandum yapalım. Hodri meydan!
BAŞBAKAN SÖZ ÇARPITMA USTASI
Başbakanın BDPliler için söylediði Onların sine_i milletleri yoktur, sine_i PKKye giderler. Çünkü onların aldıðı oyların yarısı baskıyla alınmıştır sözleri için neler diyeceksiniz?
Başbakan büyük bir söz çarpıtma ustasıdır. Bravo kendisine! Her gün polisiyle askeriyle saðı solu bastırıp tehdit ediyor, sonra da dönüp BDPnin bizim tehdidimizle oy aldıðını söylüyor. Çarpıtma olur da bu kadar mı olur? Siz BDPli mi bıraktınız? Her gün baskı uyguluyorsunuz, her gün tehdit var. Ýnsanların banka kredilerini kesiyorsunuz, onları mahrum ediyorsunuz. Ýş vermiyorsunuz, Kürt halkı kapılarda süründürülüyor. Varlıklı olanlara top attırıyorsunuz. Her türlü baskı ve şiddet yöntemini kullandıktan sonra AKP oy alıyor diye övünüyorsunuz. Baskı kalksın bakalım hele Kürt halkı hangi kararı veriyor. Yani tehditle oy alan biz deðil kendisidir; ters çevirerek bunu söylüyor.
Aynı tersyüz etme durumu yaşanan çatışmaların sonuçları için de geçerli?
Evet. Yani, bir devlet bu kadar yalan söyleyemez. Şimdi mesela son olarak Şemdinlide bizim 75 kendilerinin de 4 kayıplarının olduðunu açıkladılar. Emin olun ki gerçek tam tersidir. Bizim 4 şehidimiz vardır ve muhtemelen onların kaybı -arkadaşlarımızın tekmilde verdiði rakamlara bakamadım ama tahminen- 75 civarıdır. Tam ters çevirerek yansıtıyorlar. Madem siz Şemdinlide bu kadar gerilla öldürdüyseniz, niye o zaman hakimiyet saðlamıyorsunuz? Yalan söylemeyin; burada halkın çocukları sizin denetiminizde ölüyor; gizleyerek evlerine gönderiyorsunuz. Bol para ve kredilerle aileleri susturuyorsunuz. Bir savaş var ve her türlü çabayla bu savaşı gizlemeye çalışıyorlar. Kısaca çok büyük bir manüplasyon faaliyeti vardır, çok büyük bir dezenformasyon vardır. Bu şekilde toplumu yanıltarak sonuç almayı hedeflemektedirler. Zaten öyle de yapıyorlar.
AKPnin diðer bir şeyi de, mesela kendisi toplumu yönlendiriyor, toplumun şovenist duygularını kamçılıyor. Bir şovenizm dalgası geliştiriyor, ardından dönüp anket yapıyor, siz Kürt veya PKK meselesi için ne diyorsunuz? diye soruyor. Sen zaten hepsini şişirdin, doldurdun, ne diyecekleri bellidir. Yani kendisi şişiriyor, biçimlendiriyor, sonra üzerinde anketle oyun oynuyor. Oysa gerçek bir Anadolu insanı, gerçek bir TC vatandaşına Kürt sorunu doðru anlatılsa tutumu farklı olur. Yani şimdi başka bir ulus gelip de Türkiyenin herhangi bir bölgesinde Türk tarihini ve dilini yasaklasa, insanlara sen farklı bir ulustansın dese bunu normal görürler mi? Bunu nasıl normal görmeyeceklerse Kürt halkı da kendisine dayatılan bu sistemi normal görmüyor.
KÜRDÝSTAN GERÝLLASI AYNI ZAMANDA BÝR TÜRKÝYE GERÇEÐÝDÝR
Kürt halkının deðerleri vardır. Deðerleri tarihin derinliklerine dayanan kültürel birikimidir, şehitleridir, Önderliðidir. Kendi Önderliðine baðlıdır tabii; şehitlerine her koşul altında sahip çıkacaktır ve çıkmaktadırlar.
Ýşte BDPli parlamenterler gitmiş, bir gerilla grubuna rastlamış ve merhaba etmiş. Vay siz niye merhaba edersiniz diye onları meclisten kovacaklar ve zindana atacaklar. O zaman siz bu halkla birlikte yaşamak istemiyorsunuz. Eðer siz bu halkla birlikte yaşamak niyetindeyseniz buyurun 10 bin gerilla vardır. Bu gerillaları ne yapaksınız? Yani bu gerillaya düşman gözüyle, öldürülmesi gereken kişiler olarak bakıyorsanız, o zaman nasıl bir arada yaşayacak ve nasıl çözüm bulacaksınız? Dayattıkları tamamen teslim olma ve şovenizmdir, ırkçılıktır. Kürdistan Özgürlük Gerillası bir Türkiye gerçeðidir, bir Kürdistan gerçeðidir. Sen eðer bu ülkenin birliðini savunuyorsan ve barış istiyorsan, elbette ki gerillaya hürmet göstereceksin. Gerilla, kendi amaçları ve iddiaları uðruna hayatını ortaya koyacak kadar dürüst ve samimi özgürlük militanıdır. En saygın insandır. Hiçbir bireysel çıkar gözetmeden kendi halkı için her türlü riski göze almayı, fedakarlık yapmayı önüne koymuş kimsedir. Bu kişi saygın bir kişidir tabii. Şimdi siz niye kucaklaştınız, niye merhabalaştınız diye parlamentodan atmayı düşünüyorlar.
KÜRT PARLAMENTERLER MECLÝSTEN ATILIRSA
Atsalar ne olur?
Atsınlar da görelim bakalım. Herhalde bu halkın da buna karşı vereceði bir cevabı vardır. Kürt siyasetinin ve Kürt halkının buna karşı alacaðı bir tutum vardır. Fakat şimdiden belli olan şey şu ki, böyle bir durum gelişirse o zaman HPGnin de Kürdistanda AKPnin tüm siyasetçi ve parlamenterlerini tutuklama hakkı doðar.
Şu bilinmeli ki; biz halk olarak kimseye muhtaç deðiliz. Önümüzde tek seçenek yoktur, birçok seçenek vardır. Bu halkı daha fazla zorlamayın. Asıl biz hala sabırlı yaklaşıyoruz. Biz şuanda savaşı halen kontrollü yürütüyoruz; savaş ilkelerini ve ahlakını gözeterek yürütüyoruz. Henüz devreye konulmayan daha keskin savaşabilecek güçler de vardır. Biz savaşı henüz zincirleri boşalmışçasına yürütmek durumunda deðiliz. Gelişen saldırılar karşısında bizim savunma savaşımız ahlaklı ve ilkeli olacak ve kontrollü bir direniş yürütülecektir. Zaten şimdiye kadar da öyle yürüyor. Ama bu savaşı çirkefleştiren, her türlü etik deðeri ayakları altına alarak sürdüren karşı tarafın zihniyet yapısıdır. Bu konuda halkımızın göstermiş olduðu büyük kararlılık vardır, direniş vardır. Biz, halkımızın bu büyük direnişine layık olmak istiyoruz.
Özellikle bu kadar baskı ve şiddete raðmen, en son Beytüşşebap halkının gerillaların cenazelerine sahip çıkmada gösterdiði cesaret ve kararlılık her türlü takdire şayandır.
Yine Bingölde, Karlıova halkımızın, kendi siyasi temsilcilerinin tutuklanmasına karşı göstermiş olduðu direniş, geliştirdiði tepki çok anlamlı ve deðerli bir duruştur.
AKP niçin Karlıovada böyle bir uygulama yaptı?
Çünkü Bingölde Kürt yurtseverliðinin gelişme sürecini hissetti, bunu görüyor. Ve bunu önlemek için Kürt yurtseverliðinin en çok geliştiði Karlıovada Kürt siyasetçilerini ve seçilmişlerini tutuklayarak ve yine toplumda bir korku yaratarak bu yurtseverliði geriletmek istemektedir. AKP Kürdistandaki oylarını kesinlikle şiddet, korku ve rüşvet temelinde almaktadır. Özgür bir seçim ortamında AKP Kürdistanda oy alamaz. Bunu çok iyi biliyor. Ýşte Bingöldeki operasyon bunun açık örneðidir. Ama bütün bu numaralar, bu baskılar ve şiddet ters tepecektir. Çünkü halkımız artık şiddetle sindirilemeyecek bir bilinçlenmeyi, örgütlenmeyi ve direniş sürecini yaşamaktadır. Bu nedenle AKPnin hiçbir çabası sonuç vermeyecektir, vermemektedir. Hareketimizin yükselişi ve gelişmesi bugün bu gerçeðe dayanarak gerçekleşmektedir.
Bingöl-Karlıova yolunda gerçekleşen eylemde 8 polisin öldüðü, 9unun ise yaralandıðı belirtiliyor.
Ben de az önce duydum. Henüz kimin yaptıðını bilmiyorum. Herhangi bir şey belirtmiyorum. Ama halkımız içinde bir söz vardır; eden bulur derler. KCK adı altındaki operasyonlara karşı bir cevap olmuş olabilir. Bunu bir ihtimal olarak belirtiyorum. Çünkü somut bir bilgi elimde yok. Zaten bu çatışmaların bu düzeye gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi KCK adı altındaki Siyasi Soykırım Operasyonlarıdır. Bu operasyonlar Kürt halkının genç, okumuş, bilinçli ve kimlikli duruşa sahip tüm kadrolarını hedefleyerek Kürt halkının geleceðini karartmak, dinamik gücünü tasfiye etmek istemektedir. Bu Kürt halkına karşı yapılmış bir zulümdür; bir vicdansızlıktır. Karlıovada o insanların legal-yasal siyaset yapmak dışında ne suçları vardır? KCK adı altında toplayıp tutuklamak adalete sıðar mı? Halkımızın yaptıðı bütün gösteri, miting ve çeşitli protesto eylemlerinde bunların hepsi ifade edilmedi mi? Bunlar bir yerde Kürt halkının çıðlıkları ve çaðrılarıydı. Ama AKP hükümeti bu haklı çıðlıkları cop ve gazla karşıladı. Hiçbir yolu bırakılmazsa elbette ki bu halkın adaletsizliðe karşı direnişi kendine başka yollar bulacaktır. Polise karşı gelişen gerilla eylemini de bu kapsamda düşünmek gerekiyor. Eðer birileri buna üzülüyorsa bunun sorumlusu KCK operasyonlarına karar verenlerdir. Kürt Özgürlük Mücadelesini güvenlik politikaları adı verilen katletmeyle ortadan kaldırmaya karar verenlerdir. Bu polislerin ve ölen askerlerin gerçek katilleri bu savaşa karar verenlerdir. Kürdistan Özgürlük Gerillalarını bombardımanla, savaşla ortadan kaldırmayı kararlaştıranlar, bütün bu kayıpların gerçek sorumlularıdır. Türkiyede yaşamını yitiren asker-polis aileleri haklı bir dava uðruna dili ve kültürü için büyük olanaksızlıklar ortamında direnen Kürt halkını suçlayacaklarına bu savaşa karar veren kendi hükümetlerini suçlamalıdırlar.
Geçtiðimiz hafta Ýstanbul Sultangazide bir polis karakoluna yönelik bir intihar eylemi gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen eylemi DHKP-C üslendi. Siz bu eylem hakkında kısaca neler söyleyeceksiniz?
Bir insanın kendi düşüncesine ve inancına, yaşamını feda edecek kadar samimi yaklaşması deðerli bir tutumdur. Bir örgüt olsun, bir insan olsun inançlarına samimi ve dürüstçe baðlıysa bu temelde amaçlarına kilitlenerek büyük fedakarlıkları göze alıyorsa, ister katılalım ister katılmayalım kendi başına bu duruş insani açıdan büyük bir duruştur. Bu eylemi gerçekleştiren Ýbrahim Çuhadarın duruşuna da bu çerçevede yaklaşıyor ve militanca bir duruş olarak görüyorum.
OKUL BOYKOTU SÝYASAL DEÐÝL, ULUSAL VE TOPLUMSAL BÝR YAKLAŞIM
Daha önce siz de açıkladınız, yine hareketinizin çeşitli organları açıklamalar yaptı. Okulların boykot edilmesi, devletle Türkçe konuşmama, askere ve mahkemeye gitmeme ve vergi vermemeye ilişkin halka çaðrılarınız oldu. Okulların açıldıðı bu günlerde özellikle okul boykotunu sormak istiyorum. Okul boykotlarına ilişkin çaðrınızı neye dayandırıyorsunuz?
Öncelikle şunu söyleyeyim: Doðru, bizler çaðrı yaptık ama Kürdistanda bir takım demokratik kurumlar bizden önce böyle bir kararı almışlar. Yine bizim çaðrımızdan sonra da bazı kurumlar da benzer açıklamalar yaptılar. Dolayısıyla bu konudaki söz konusu çaðrı sadece bizim çaðrımız olmaktan çıkıp, çok çeşitli kesimlerin çaðrısı haline gelmiş bulunuyor.
Sorunuza gelince; her şeyden önce tüm yurtsever halkımız şunu bilmeli ki, özgürlük mücadelemiz tarihinin en önemli bir aşamasına girmiş bulunmaktadır. Bu aşama normal bir aşamayı deðil, olaðanüstü bir dönemi ifade ediyor. Biz bu süreci, bir final süreci olarak karşılamak ve artık Kürt sorununu köklü bir biçimde çözüme kavuşturmak istiyoruz. Süreç öyle bir süreç ki, olmazsa olmaz bir biçimde başarıyı ve çözümü dayatan bir süreçtir. Böylesine tarihi bir süreçte artık her yurtsever Kürdistanlının elini taşın altına koyması gerekmektedir. Hem bölgede hem Kürdistanda yaşanan gelişmeler, gerek Batı gerekse de Kuzey Kürdistandaki hamlesel çıkış, bir devrimsel süreci dayatıyor. Batı Kürdistan halkımız bir özgürleşme ve devrim sürecini yaşamaktadır. Kuzeyde hareketimizin geliştirdiði hamlesel çıkış çok önemli sonuçları ortaya çıkartmış bulunuyor. Biz artık bu sürecin bir final süreci olması gerektiðini, Kürt sorununun olmazsa olmaz bir biçimde çözümü dayattıðını, çözümün gelişmesi için de sadece gerillanın savaşmasının deðil toplumun da sivil itaatsizlik biçiminde sömürgeci devlet sistemini reddeden bir tutum almasının çok önemli olacaðını düşünüyoruz.
Hakikaten, Kürt halkı kendi anadiliyle çocuklarının eðitim görmesini istiyorsa ve artık asimilasyonun baskısı altında kalmak istemiyorsa, okulların açılışında bir tutum almalıdır. Bunu sadece bir istem olarak söylemek, yine gerillanın başarılı bir süreci geliştirmesini seyretmekle elde etme biçiminde bir yaklaşımı geliştirmek doðru deðildir. Biz diyoruz ki, tüm yurtsever çevreler, hangi partiden olursa olsun kendine Kürdüm diyen samimi Ýslami çevreler, yine samimi Alevi çevreler ve kendi halk gerçekliðine sahip çıkmak isteyen bütün kesimler bu dönemde anadilde eðitim hakkını her biçimde gündemleştirmelidir.
Bugün bir taraftan bölge kaynıyor, herkes hak arıyor, öbür taraftan bir anayasa çalışması gündemde; Kürt sorununun çözümü kendisini dayatıyor. Burada anadilde eðitim hakkı çok önemli bir noktadır. Bir ülkede anadilde eðitim hakkı olmadıðı müddetçe orada asimilasyon olur. Bunun için bugün dünyada anadilde eðitim hakkı evrensel bir insan hakkı durumundadır. Ama bu gerçeðe raðmen Türk devleti hem bölgenin en demokratik ülkesi olduðunu iddia ediyor, ABye girme iddiasında bulunuyor hem de kendi içinde anadilinde eðitim görmek isteyen 15-20 milyonluk bir halka anadilinde eðitim görmesini yasaklıyor. Türkiye artık bunu daha fazla taşıyamaz. Bunun için Kürt halkı bu istemini toplumsal düzeyde ifade etmeli. Ýfade etmenin bir aracı olarak da okulları boykot etmelidir. Yani çocuklarını göndermemeli, gençler de okula gitmemelidir. Buna üniversite de dahildir. Varsın bir süre okula gidilmesin. Kürt halkı eðer gerçekten anadilde eðitim hakkını istiyorsa, hangi siyasal görüşten olursa olsun bir Kürt olarak artık böyle bir tutumu almalıdır. Bu okul boykotu bir siyasal yaklaşımdan ziyade bir toplumsal yaklaşım, bir ulusal yaklaşımdır. Kürtler anadilde eðitim hakkını talep ediyor. Bu meşrudur, bu doðal bir haktır.
Kürtçeyi seçmeli ders yapma, anadilde eðitim hakkını sabote etmek için geliştirilmiş bir taktiksel yaklaşımdır. Öbür yandan, bu topraklarda binlerce yılın temel bir dili olan Kürtçe dilini Kürdistanda seçmeli dil yapma tutumu Kürtçe diline ve Kürt halkına karşı bir hakarettir. Bizim Kürt olarak bu hakareti kabul etmemiz şerefsizliði kabul etme anlamına gelecektir. Bunun için hiçbir biçimde bunu kabul etmemeliyiz. Hiçbir Kürt bunu kabul etmemeli. Nasıl oluyor da Mezopotamyanın en eski dilini bu topraklarda seçmeli ders olarak kabul edip, bir de bunu bir nimetmiş gibi bize sunuyorlar. Bu, bizle alay etmedir, boşa çıkarmadır, başka bir şey deðildir. Bunun için tüm deðerli Kürdistan gençliði bu konuda diline, onuruna, haysiyetine sahip çıkmalı, tüm yurtsever halkımız bu konuda ortak bir tutum alarak ortak bir tavır geliştirmeli.
Şimdi barış toplumumuzun temel bir amacı ama biz onurlu bir barış istiyoruz. Teslim olma biçimindeki bir sessizlik barış deðildir. Eðer onurlu bir barış isteniliyorsa toplum olarak böyle bir sivil itaatsizlik eylemini yapmalıyız. Çünkü anadilde eðitim hakkı gündeme kapsamlı bir biçimde oturursa bununla birlikte Kürt sorununda demokratik çözüm süreci de gündeme girebilir ve yeni bir sürecin gelişme olasılıðını da beraberinde getirebilir. Bu açıdan şunu söylüyorum; kendine Kürdüm diyen tüm kesimler ile Türkiyenin birliðinden yana olan Kürt olmayan yurtsever ve demokrat kesimler, barıştan yana olan bütün kesimler ve Kürt sorununun diyalog yöntemiyle demokratik çözümünden yana olan herkesin anadilde eðitim hakkını savunması ve bu çerçevede geliştirilmesi gereken okul boykotunu desteklemesi gerekmektedir. Buna sahip çıkılmalıdır. Çünkü ortada bir evrensel insan hakkı vardır. Bu, Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı doðal hakkıdır ama devlet bu hakkı vermeye yanaşmamaktadır. Toplum olarak tutum almalı, demokrasiden yana olan bütün kesimler Kürt halkının bu tutumunu desteklemeli ve böylece sorunun çözümünde ciddi bir adımın gelişmesini hedeflemelidir.
OKUL BOYKOTU BARIŞI GETÝREBÝLÝR
Barıştan yana olan birtakım kesimler sürekli bazı çabalar geliştiriyorlar, bildiriler yayınlıyorlar. Fakat o türden çabalar şimdiye kadar bir sonuç almış deðildir. Bu konuda şunu söyleyebilirim: Barış için en pratik tutum budur. Toplumsal tutumun konulması, sivil itaatsizlik eylemiyle devletin asimilasyoncu şiddet politikasına dur denilmesi suretiyle sonuç almak mümkündür. O açıdan biz bu çerçevede anadilde eðitim hakkını istemek amacıyla okulların açılışında böyle bir tutumun alınması gerektiðini çaðrı olarak ifade ettik. Biraz önce belirttiðim gibi bizden önce de bazı kurumların karar aldıðını duyduk, bizden sonra da bazı kurumlar bu yönlü açıklama ve çaðrılar yaptılar. Açık ki, bu her kesimden olan bütün Kürdistanlıların ve bütün demokratik kurum ile kuruluşların bir talebi haline geliyor. Ben de diyorum ki; biz Kürtler olarak bu ortak talepte hepimiz birleşelim, herkes bu tutumu alsın, geliştirsin ve bu haklı istemi gündeme koysun. Bunun en uygun yöntemi de tabii ki toplumsal bir tutum almaktır, sivil itaatsizlik tutumuyla bunu yapmaktır. Bu muhtemel ki, devletin çözüme gelmeyen tutumunu da gerileterek yeni bir çözüm sürecini doðurabilir. Bu açıdan biz bunu önemli görüyoruz ve ben tekrar tüm Kürdistan halkını ve deðerli çocukları ile gençlerini böyle bir tutum almaya çaðırıyorum.
ABDde yapılmış olan bir filmin Ýslamiyete ve Hz. Muhammede hakaret etmesiyle birlikte gelişen olaylar var. Şuan birçok Ýslam ülkesinde şiddet tırmanmış durumda. Siz bu film ve protestolar hakkında ne diyeceksiniz?
Öncelikle şunu belirteyim: Zaman zaman ABD ve Batı kaynaklı olarak Ýslam dinine, Hz. Muhammede ve bir bütün olarak Ortadoðu kültürüne hakaret eden, onu küçümseyen çeşitli çıkışlar olmaktadır. Ýşte bazen kitap yazılmakta, bazen Kuran yakılmakta, bazen de bu filmde olduðu gibi hakaret edici tutumlar geliştirilmektedir. Bunun altında Batının o kibirlilik o egemenlik ve üstünlük psikolojisi vardır. Batı, Ortadoðuyu bir arka bahçesi gibi görüyor ve onun deðer yargılarını küçümsüyor. Bunun bir sonucu olarak bu tür şeyler çıkıyor. Kuşkusuz ki toplumun deðer yargılarına saygısız yaklaşım hiçbir zaman tasvip edilemez. Bu tutumu kınıyorum. Bu, egemenlikçi ve kendini üstün gören zihniyetin bir sonucudur ve bu zihniyet halklar arası düşmanlıðı geliştirmekten başka bir sonuç elde edemez.
Fakat buna karşı tepki de şiddet içerikli olmamalıdır. Tepki haklı bir tepkidir. Dolayısıyla şiddet geliştirerek, hele hele insan öldürerek deðil de barışçıl-demokratik protesto yöntemleriyle bu tepki gösterilebilinir. Esas olarak da Ortadoðunun daha kimlikli bir duruşu gerçekleştirmesi, AKP gibi taşeronculuða oynama deðil de kimlikli bir duruşa sahip olması ile Ortadoðunun kimlikli bir duruş kazanması temelinde bu tür şeylerin önüne geçmek mümkün olacaktır. Yani Ortadoðu halklarının kimlikli duruşu, kendi kültürel gerçekliðini temsil etmesi ve doðru-çaðdaş deðer yargılarıyla yoðrulmasıyla bunun önüne geçmek mümkündür. Bu da ancak halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesinin gelişmesiyle imkan dahiline girecektir.
KÜRDÝSTAN ÝSLAM KONFERANSINI ÖNEMSÝYORUZ
Yine geçtiðimiz hafta Kürdistanda bir Ýslam Konferansı gelişti. KCK Ýnanç Komitesi bu konuda bir açıklama yaptı ama Başkanlık Kurumundan bir açıklama gelmedi. Siz bu konferansı nasıl görüyorsunuz?
Doðru, Amedde Kürdistan Ýslam Konferansı gerçekleşti. Bizim herhangi bir açıklamamız olmamış olabilir ama biz samimi, dürüst Kürdistan dindarlarının geliştireceði her yaklaşımı onurlu ve yerinde görürüz. Saygı duyarız. Ýzlediðimiz kadarıyla bu konferansta ortaya konulan genel çerçeve Kürt ulusal gerçekliði ve onun dini bakış açısıyla bütünlük arz eden bir çerçevedir. O açıdan önemsiyoruz ve destekliyoruz. Özellikle birçok vurgusunun önemli olduðunu düşünmekteyim. Yani Ýslam dinini devletin bir aracı olmaktan çıkarma tutumu, Ýslami esaslara çok uygun bir tutumdur. Çünkü tarihin çeşitli aşamalarında çeşitli egemen devletler tarafından din istismarı temelinde zulümler ve katliamlar yapılmıştır. Ýslam dini, bir selamet dinidir, bir barış dinidir. Ona dayanarak katliam yapmak, hele hele başka bir halkın üzerinde soykırım politikalarını geliştirmek, dilini ve kültürünü yasaklamak Ýslam dinine aykırıdır. Zulüm yapmak Ýslam dinine aykırıdır ama bunlar yapılmıştır.
Bugün AKP hükümeti, hem de dini istismar etme yöntemiyle Kürdistandaki sömürgeciliði kalıcılaştırmak istemekte ve doðal bir sistem gibi göstermeye çalışmaktadır. Bu açıdan dini devletin dışına taşıma, devlet dışında dini topluma mal etme, gerçek samimi inançlı bir toplumsal gerçekliði geliştirme bakımından çok çok önemlidir. Ben bunun sadece Kürt halkı açısından deðil, dini deðerleri yaşatma açısından da önemli bir çıkış olabileceðini düşünmekteyim. Bu açıdan yakaladıðı perspektifi oldukça yerinde buluyor, hem toplumsal gerçekliðe hem de Ýslam dininin özüne uygun bir çıkış olduðunu düşünüyorum.
KÜRT GAZETECÝLER ONURLU BÝR DURUŞ SERGÝLEDÝ
Son olarak geçtiðimiz haftaya damgasını vuran diðer bir olay ise görülmeye başlanan KCK Davasının basın ayaðıydı. Yine olaylı geçen bir duruşma oldu. Gazeteciler savunmalarını Kürtçe olarak yapmak istediler. Bu dava hakkında neler söyleyeceksiniz?
Şimdi KCK operasyonunu biz bir siyasal soykırım operasyonu olarak deðerlendirdik. Bir kültürel soykırımdır. Yani Kürtleri kolsuz kanatsız bırakma girişimidir. Ýşte onun siyasetçilerini, hukukçularını, öðrencilerini, tüm aydın dinamiklerini, basın ve kültür çevrelerini tasfiye etmek için AKP ve Gülen Cemaati Koalisyonunun bu operasyonu, geleceðe dönük olarak Kürt halkını güçsüzleştirme ve egemenlik altında tutmada önemli bir ayak olarak gördükleri anlaşılıyor. Bu nedenle TC yasalarına göre yaklaşma gibi bir şey yoktur, sömürgeci hukuk anlayışı egemendir.
Zaten davaya başlanmasıyla birlikte herkes, çoðu zaman Başbakan ve çeşitli devlet yetkililerinin bunlar gazeteci deðil teröristtir sözlerinin ne kadar içi boş ve yalan sözler olduðunu gördü. Bunlar gazetecidir ama Kürt gazeteci oldukları için yakalanmışlardır. Zaten iddianamelerinde de bu ortaya çıkmakta; Sen filan haberi niye yaptın, filan yere niye gittin, filan konularda niye program yaptın? gibi konularda suçlama söz konusudur. Yani kimlikli Kürt duruşunu savundukları ve bu çizgide bir basın-yayın faaliyetini yürüttükleri için tutuklanmış ve yargılanmaktadırlar. Dolayısıyla bu davanın evrensel hukuk açısından hiçbir temeli yoktur. Tamamen sömürgeci amaçlarla yapılan siyasi bir yaklaşımdır. Kürt halkını güçsüz bırakma, dilsiz bırakma ve sindirmenin sömürgeci uygulaması sonucu bu davanın ve diðer bütün KCK davalarının gündeme geldiði bir kez daha 2-3 günlük dava günleri boyunca açıða çıkmış hususlardır. Bu açıdan devletin bu konuda haksız bir uygulamayla kendi hukukunu bile çiðneyerek yürüttüðü bir politika açıða çıktıðı kadar Kürt halkının da bunun karşısında yürüttüðü mücadelenin haklılıðı da açıða çıkmıştır. Yürütülen özgürlük mücadelesi haklı mücadeledir. En sıradan bir Kürt duruşu bile kabul edilmemekte ve bu duruşu gösterenler çeşitli gerekçelerle içeri atılmaktadır. Bunu en son görülen basın davası vesilesiyle bir kez daha herkes görmüş oldu.
Ben özellikle Kürt basın mensuplarının mahkeme süresi boyunca göstermiş oldukları saygın ve onurlu duruş ile kendi anadillerinde savunma yapmak isteme tutumlarını çok takdir ediyorum. Gerçekten Kürt basın-yayın çevresi, hukuk çevresi, siyaset çevresi bugün bir düzey kazanmış, onurlu bir duruşa ulaşmış, çok anlamlı bir tutumu yakalamış bulunmaktadır. Bu da halkımızın özgürlük davasının haklılıðını ve mutlak surette kazanacaðını da gösteren en önemli verilerden birisidir.