Kanal İstanbul bir yıkım projesidir

Erdoğan ‘hayalim’ dediği Kanal İstanbul üzerinden İmamoğlu ile karşı karşıya gelirken HDP de birçok çevreden tepki alan projeyi bir yıkım projesi olarak değerlendirdi.

İstanbul’da yapılması planlanan Kanal İstanbul Projesi, AKP hükümeti ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında karşılıklı polemiğe dönüştü. Erdoğan’ın ‘hayalim’, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’un ise ‘Cinayet’ dediği proje Marmara Denizi ile Karadeniz’i birbirine bağlayacak yapay bir su kanalı ya da başka bir deyimle ikinci boğaz olması planlanıyor. İBB'nin protokolden çekildiğini açıklaması ardından AKP ve MHP kanadından çeşitli açıklamalar yapıldı.

Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın, bunun bir belediye değil devlet projesi olduğunu ifade etti. İmamoğlu ise yaptığı basın toplantısı ile “Ya Kanal Ya İstanbul” diyerek projeye şu sözlerle karşı çıktı: "Kanal İstanbul yapılırsa, İstanbul’un 8 bin 500 yıldır var olan yer altı ve yer üstü kaynakları yok olacak! En büyük tehlike Terkos Gölü’ne karışacak tuzlu su. Sazlıdere Barajı da devre dışı kalacak. 427 milyon metreküp içme suyu rezervi elden çıkar. Bu susuzluğa mahkumiyet demektir." Projenin deprem ve daha birçok felakete sebep olacağını vurgulayan İmamoğlu, ÇED raporunu da eleştirdi.

ÇOĞU ALAN KATAR SERMAYESİNE SATILDI

Son dönemde özellikle Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed el-Sani'nin annesi Şeyha Moza’nın Başakşehir’de 100 bin lira sermayeli şirket kurup 1,5 ay kadar sonra Kanal İstanbul güzergahında 44 dönüm arazi satın aldığının ortaya çıkması ile gündeme gelen proje, ilk olarak 27 Nisan 2011'de dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. AKP’nin mega projelerinden olan Kanal İstanbul, açıklanmasından bu yana tepkilere yol açıyor.

Doğal hayatın biteceğine ve İstanbul’un su sıkıntısı çekeceğine, ekolojik ve şehrin birçok dengesini değiştireceğine dair eleştiriler var. Fakat buna karşın AKP yetkilileri ve Erdoğan, İstanbul Boğazı’nın yükünü azaltacağını, tehlikeli madde taşıyan gemilerin risk taşıdığı gibi argümanlar ortaya koyuyor. Zira hazırlanan rapora göre 2071’de geçmesi tahmin edilen gemi sayısı 86 bin olarak veriliyor.

Fakat Artı Gerçek yazarı Pelin Cengiz “Kanal İstanbul ile Montrö’ye aykırılığın maliyeti ne kadar?” başlıklı yazısında bu rakamın neye dayanılarak ortaya atıldığının bilinmediğinin altını çizerken boğazdan geçen gemi sayısının 12 yılda düştüğüne dikkat çekiyor: “Oysa, 12 yıldır sürekli olarak İstanbul Boğazı’ndan geçen gemi sayısında düşüş var. Örneğin, 2018’de son 12 yılın en düşük geçiş sayısı 41 bin 103 adetle gerçekleşmiş. Günlük ortalama geçiş sayısı ise 113.”

TMMOB DEFALARCA UYARDI

Peki proje içeriği nedir? Planlanan kanalın uzunluğu 40 kilometre, genişliği 150 metre, derinliği ise 25 metre. Her ne kadar Montrö Antlaşması’na aykırı olsa da eğer proje hayat geçerse İstanbul Boğazı tanker trafiğine tümüyle kapanacak. AKP Montrö’yü tartışmaya açmayacağını ifade etse de planlanan bu. İstanbul'da iki yeni yarımada, yeni bir de ada oluşacak. Oluşacak adaların Katar sermayesine satılacağı da proje ile konuşulanlar arasında.

Kanalın çevresine 453 milyon metrekareyi bulan yeni yerleşim alanı inşa edilecek. Zira Erdoğan’ın ihalelerin yakında başlayacağını duyurması bile çimento hisselerinin ani yükselişe geçmesine yetti. Emlak fiyatlarının ise bölgede arttığı biliniyor. Kanal İstanbul’un yaratacağı “Yeni Şehir” riskleri de beraberinde getiriyor. Aktif bir fay hattı üzerinde kurulacak yerleşim alanına dair gerek İBB Başkanı İmamoğlu gerekse de defalarca bu konuda uyarıda bulunan TMMOB açıklama yaptı.

“Yeniden uyarıyoruz!” başlıklı açıklamada TMMOB daha önceki açıklamalarını da hatırlatarak şunları kaydetmişti: “Üç aktif fay hattının geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma baskısı yükleyerek afet riskini artıran bu projeyi kabul etmiyoruz. Bugün İstanbul, içme suyunun %70’ini başka illerden karşılamak zorunda bırakılmış bir şehir iken ve Cumhurbaşkanı Erdoğan daha yeni “İstanbul susuzluğa doğru yürüyor” demişken, mevcut su kaynaklarımızın yok edilmesi söz konusu bile olamaz. 1600 sayfalık ÇED Raporu okunup incelendiğinde, bunun çevresel etkileri değerlendiren bir rapor olmadığı, bir tür proje tanıtım raporu olduğu açıkça anlaşılmaktadır.”

HDP OLARAK BAŞINDAN BERİ KARŞIYIZ

Konuyla ilgili ANF’ye konuşan HDP Ekolojiden Sorumlu Eş Başkan Yardımcısı Murat Çepni, parti olarak projeye başından beri karşı olduklarını dile getirdi ve risklere dikkat çekti: "Kanal İstanbul hem bir rant hem de doğa tahribatı projesidir. Aynı zamanda AKP’nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı için de çözüm olarak gördüğü bir şey.

Şöyle bir şey ver tıpkı Karadeniz Yeşil Yol Projesi’nde olduğu gibi bunun da bitmeyecek bir proje olduğu kanaatindeyim. Ayrıca yapılacak bölge bir tarım arazisi hem tarımı hem de canlı hayatını olumsuz etkileyecek. Şimdiden orada kurulması planlanan alanların parsel parsel satıldığını, özellikle Katar sermayesine peşkeş çekildiği tartışmaları da sürüyor.

HDP olarak bu projenin hem ekolojik hem ekonomik hem de siyasi bir yıkım projesi olduğunu düşünüyoruz. Bilim insanlarını konu ile ilgili açıkladığı birçok risk var. Bu bölge deprem açısından tehlikeli. Ayrıca tuzlu ve tatlı suyun karışmasının canlılar üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler var. Orada çıkan hafriyatın adalara dönüştürüleceği planlanıyor. Peki biz soruyoruz bu adacıklara kime satacaklar?"