GÖRÜNTÜLÜ

Hottinger: DAİŞ, Irak ve ABD’nin istihbarat birimidir

Deneyimli Ortadoğu Uzmanı Arnold Hottinger “DAİŞ kesinlikle bir dini oluşum değil, din kılıfı giydirilerek güç ve iktidar yapılmaya çalışılan eski Irak ve ABD’nin o dönemki istihbarat birimleridir” dedi.

Deneyimli Ortadoğu Uzmanı Arnold Hottinger, DAİŞ’in Saddam’ın istihbarat güçleri tarafından kurulduğunu ifade ederek, Uluslararası güçlerin varlığının bölge halklarına bir özgürlük getirmeyeceğini söyledi. Hottinger “DAİŞ kesinlikle bir dini oluşum değil, din kılıfı giydirilerek güç ve iktidar yapılmaya çalışılan eski Irak ve ABD’nin o dönemki istihbarat birimleridir” dedi.

Deneyimli İsviçreli Ortadoğu Uzmanı Gazeteci-Yazar Prof. Arnold Hottinger, Irak savaşı başlayıp ardından Arap Baharı adı altında Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri, son olarak 3 yılı aşkın bir süredir Suriye’de devam eden iç savaşı ve yine bu bölgede yaşanan gelişmelerde uluslararası güçlerin rolünü ANF’ye değerlendirdi.

Ortadoğu’yu çok yakından analiz etme şansı olan bir uzman olarak, Irak savaşı ile başlayıp ardından Arap baharı adı altında Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendirirsiniz?

Öncelikle şunu söylemek isterim devletler kendi halkı üzerinden var olmak yerine istihbarat birimleri üzerinden varlıklarını korumaya çalışırlar. Bu durum Ortadoğu özelinde çok daha yaygındır. Irak’ta Saddam, Suriye’de Esad kendi hükümetlerini kendi kurdukları istihbarat sistemleri üzerinden yönettiler.

Bu ülkelerde kurulan istihbarat birimleri Amerika tarafından her zaman desteklendi. Amerika bu sistemleri desteklerken bir beklenti içerisindeydi ve bu beklenti karşılığında ise her iki ülkeye de “istikrar” imajı kazandırıyordu.

Amerika ve iç istihbaratın dinamik gücü sayesinde bu iki ülkede de yönetimler aynı kişiler veya aileler tarafından 20-30 yıllık bir iktidar sürecine sahip olmuşlardır.

Örneğin Yemen bu şekilde yönetilmiştir. Halklar bu yönetimlerden ve hükümetlerden çok çekmiş ve en sonunda infilak noktasına gelmişlerdir. Var olan sistemlere karşı tahammülsüzlük durumu bir hastalık gibi birçok Arap ülkesinde benzer zamanlarda halklarda isyana dönüşmüştür. Tunus, ardından Mısır, Yemen, Bahreyn de başlayan halk ayaklanmaları ardından Suriye’de kendini göstermiştir.

Suriye’de bu durum tam olarak bu şekilde yaşanmadı. Çünkü Suriye’de devlet yönetimi diğer Arap ülkeleri gibi sadece İstihbarat sistemleri tarafından değil aynı zamanda inanç topluluğu olan Alevi kesimi tarafından destekleniyordu.

Arap Baharının yaşandığı tüm ülkelerde halkların en büyük beklentisi demokrasiye bürünmesi ve demokrasi koşullarında yönetilmesiydi. Ama demokrasiye geçiş veya demokrasinin uygulanması ve bu sistemin inşası hakkından çok fikirleri yoktu.

Mısır askeri yönetimle iktidarını devam ettirirken, diğer ülkelerde çoklu parti sistemi olmadığı için yâda bu ülkeler aşiret, aile vb. gruplar tarafından yönetildiği için muhalif olabilecek siyasi partiler oluşmamıştır.

MEZHEP AYRILIĞI HALKIN DAYANIŞMA BİLİNCİNİ KIRMIŞTIR

Dediğininiz gibi tüm bunlar yaşanırken bu ülkelerde yaşanan halklar arasında büyük bir dayanışmanın da olduğunu göremedik sanki değil mi?

Arap ülkelerinde halklar arası dayanışma iki nedenden ötürü gelişmemiştir. Birincisi “Ulus Devlet Kavramı” Arap ırkı üzerine şekillendiği için ırk üzerine bir ulus devlet yönetimi çıkmamıştır. Arap ırkını tüm ülkelerde birbirinden ayıran koparan ve dayanışmaya engel olan ikinci ve asıl ayrım ise, Şii ve Sünni mezhep ayrımı olmuştur.

Mezhep ayrımı ülkelerde içinde ve dışında dayanışma bilincini kırmıştır. Fakat mezhep farklılıkları ailelerin hangi mezhebe bağlı olursa olsun zengin olmasına ya da ülke yönetiminde yer almayan mezhebe dahil olmasa bile ekonomik güç olmasına engel olmamıştır. Çünkü ekonomik çıkarları her şeyin önüne geçecek gücü kendi içinde her zaman var etmişlerdir. Bu bağlamda ekonomik çıkar işbirliğinin hem ulus, hem de mezhepsel dayanışmanın ötesinde bir dayanışma oluşturduğunu söylemek çok isabetsiz olmaz.

DİKTALAR YIKILSADA HALK ÖZGÜR OLMAMIŞTIR

Diktatörlerin yıkılması ile birlikte nasıl bir süreç şekillendi bu ülkelerde peki?

Rejim ve devlet dağılmalarının ardından yeniden inşa süreçleri zorlu olmuştur. Çünkü yönetim için ortak fikir ve istekler çıkmamış aksine her kesim kendi isteklerini dayatmıştır. Her ülkede ayrı ayrı sonradan oluşturulmaya çalışılan yönetimleri incelersek başarısızlıkların nedenlerini görebiliriz. Öncelikli olarak hala klanlar veya aşiretler olarak bir ülke çatısı altında yaşayanların ortak bir ilke ve prensiplerinin olmaması en başlı nedendir. Irak dış bir güç olan Amerika’nın belirlediği ve istediği bir yönetim biçimine sahip edilmeye çalışılsa da dış bir gücün ürettiği bir yönetim modeli, teorik olarak hayata geçmedi. Çünkü dışarıdan dikte edilerek ve iç ihtiyaçları gözetmeden oluşturulan bu yönetim başarılı olamazdı ve olmadı da.

DAİŞ, ABD VE SADDAM’IN İSTİHBARAT BİRİMLERİDİR

Bölgede son dönemde ortaya çıkan ve kısa sürede büyüyen DAİŞ terör örgütünü varlığını hakkında ne demek istersiniz?

Saddam döneminde Irak’ta var olan istihbarat birimleri aşırı İslami bir grubu oluşturdular bunların devamı olan DAİŞ bugün ortadadır. DAİŞ dediğimiz bu grup, insanlar üzerinde korku uyandırarak o bölgede güç olmayı hedefliyor. Korku üzerine iktidar kurma Irak istihbaratının yıllarca Saddam ile uyguladığı bir yöntemdi bu yöntem şimdi DAİŞ tarafından uygulanıyor.

DAİŞ yöneticileri arasında Saddam’a hizmet etmiş olan istihbarat yöneticileri de yer almaktadır. DAİŞ kesinlikle bir dini oluşum değil din kılıfı giydirilerek güç ve iktidar yapılmaya çalışılan eski Irak ve ABD’nin istihbarat birimleridir.

DAİŞ Saddam’a hizmet eden istihbarat birimleri ile aynı yöntemleri kullanıyor. Örneğin DAİŞ bir yeri işgal etmeden evvel oraya ajanlarını gönderiyor. Bu ajanlar o bölgede ekonomik gücü olan insanları, birbirlerine düşman olanları, insanların hangi inançlara sahip olduklarını, o bölgede ki iç, dış ve dine dayalı tüm sorunları tespit ediyor. Bu bilgiler çerçevesinde işgal edilmesi planlanan o bölgede kiminle işbirliği yapılabileceği, kimlerin devre dışı bırakılması gerektiği, kiminle sonuna kadar işbirliği içerisinde olunabileceği tespit ediliyor.

DAİŞ bu yöntem ile hem Irak hem de Suriye’nin bir kısmında kendi iktidarını kurdu.

DAİŞ’in uyguladığı bu yöntem bölgedeki diğer güçler tarafından bilinmiyor mu?

Suriye’de Esad’a karşı savaşan diğer muhalif gruplar böylesi yöntemleri bilmiyorlar ve kullanmıyorlar. Rakka işgal edilirken DAİŞ El Nusra çatısı altında diğer muhalif gruplarla beraber savaştı. Rakka’nın denetime alınmasıyla beraber DAİŞ El Nusra çatısı altında toplanan grupları sistematik olarak elimine ederek gücü eline aldı.

Bu gelişmelerle birlikte Esad’a karşı savaşan gruplar hala Esad’ı devirmeye odaklıyken, DAİŞ birçok noktada iktidar olmayı başardı. DAİŞ’in bu yöntemi El Nusra çatısı altında toplanan diğer gruplar için çok şaşırtıcı ve beklenmedik bir gelişmeydi.

Zaman içerisinde diğer gruplar DAİŞ’in bu yöntemini öğrendikleri için artık DAİŞ karşısında şaşkınlığa düşmüyorlar. Bu yöntem artık bilindiği için DAİŞ’in Şam ve çevresinde hâkimiyet kurması engellenebiliyor.

DAİŞ’i hangi Arap ülkelerinden destek alıyor veya neden destekleniyor?

Bu ülkelerin başında Suudi Arabistan geliyor. Suudi Araplar İran’a karşı her zaman iyi bir askeri donanıma sahip Irak ordusunu destelemiştir. Çünkü Irak ülke olarak coğrafi acıdan Suudi Arabistan’ı koruyan bir güvenlikli bölge olmuştur. Şiilerin Irak’ta iktidara gelmesi Suudi Arabistan açısından güvenlikli bir bölgenin kaybı anlamına gelmiş ve korkularının çoğalması neden olmuştur.

Bu korkular Suudi Arabistan’ı, başta DAİŞ olmak üzere Sünni grupların tüm bölgede desteklenmesine ve özellikle Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan güçleri desteklemesine itmiştir.

BÖLGEDE EMPERYALİST GÜÇLER HEP VAR OLDU

NATO ülkelerinin bölgedeki varlığını nasıl yorumluyorsunuz?

Başta Amerika olmak üzere diğer güçler hep kendi çıkarları için bu bölgede var oldu. Yeni olan Ruslardır. Aslında Rusların etkisi hep vardı bu bölgede. Ruslar BM içerisinde her zaman Saddam’ı korumuştur. Bunun yanı sıra Rusya’nın etkisiyle BM Güvenlik Konseyi Esad’a karşı çıkamadı. Ruslar bugün artık bölgeye inmiş durumda. Ruslar aktif bir şekilde Esad’a askeri koruma da bulunuyorlar.

Bu bölgede etkin iki güç vardır bunlar Amerika ve Rusya. Bu iki gücün bölgedeki varlığı ve arasındaki rekabet bölgede bir yenilenmeye engeldir. Bu güçler bu bölgede bir yenilenmeye karşı olmasalar da ama ortaya koydukları siyaset bunu engelliyor.

Yine diğer taraftan birçok kesim DAİŞ’in bölgede varlığının olmasını istiyor veya ona hizmet eden bir siyaset içerisinde.

Bu güçlerin Ortadoğu’da varlığı Ortadoğu’nun genel sorunları diye genelleştirebiliriz. Öncü güçlerin varlığı ve gücü, Ortadoğu ülkelerinin varlığından bu güne kadar hep o bölgede var olmuştur. İngilizler, Fransızlar sonra Amerikalılar hep orada var olmuştur.

Amerikalılar Irak’ta yaşadığı kötü tecrübeden kaynaklı bölgede çok istenilecek bir durumda değil artık. Amerika’nın bölgede yaşanan halk ayaklanmalarına karşın bölgede etkin bir gücü yok artık.

SİSTEMLERİN VARLIĞI HALKLARI İRADESİZ KILMIŞ DURUMDA

Bölgenin bu güçlere karşı tavrı nasıl peki?

Bölgede var olan güçler daha çok Ruslara dayanmak istiyorlar. Örneğin Esad buna en iyi örnektir. Esad Ruslar olmadan ayakta kalmayacağını iyi biliyor. Diğer taraftan ise bazı bölgesel güçler Amerikalılara dayanmak istiyorlar. Buna örnek verecek olursak Suudiler. Bundan kaynaklı bu güçler bölgede var olması için hep birileri tarafından çağırılıyor.

Şunu demek istiyorum bölgede halka dayanacak bir güç kurmak isteyen bir devlet yok. Bundan kaynaklı bu güçler bu bölgede hep kendine yer bulmuştur.

Bölge için en iyi durum hem Rusya’nın hem de Amerika’nın buradan geri çekilmesi gibi gözüküyor ama bunlar çıktığı zaman nasıl bir durum şekillenir orasını kestiremiyorum.

Çünkü bu ülkelerin halkları her zaman bu büyük güçlerin varlığı ile yaşamaya alışmış durumdalar. Hiçbir güç bunlar olmada bir sistem inşa edilebilir anlayışı içerisine girmemiştir.

Ben bu durumu Libya’da yaşadım. Libya’da secim döneminde insanlar Amerikan elçiliğine gelerek gidip kime oy vereceğini soruyorlardı. Yani şunu demek istiyorum buradaki toplumları var olan sistemler iradesiz kılmış durumda.

Uluslararası bu güçlerin bölgeyi terk etmesi gerektiğini söylüyorsunuz bu güçler bir anlamda bugün o bölgede DAİŞ’e karşı savaşmıyor mu bunların oradan çekilmesi DAİŞ’in işine gelmez mi?

Bunu biraz daha genelleyerek ele almamız gerekir. Her iki ülkenin yani Rusya’nın ve Amerika’nın oradan gitme aşaması tabi bu bölgeyi DAİŞ’e terk etmek anlamına gelmemeli bir düzen oturduktan sonra oranın yönetimi halka bırakılarak oradan çekilmeli diyorum ama tam anlamıyla bir çekilme olmalı. Diğer türlü bölgede var olacak her kaosta bu güçlerin parmağı hep var olacaktır. Bu güçler oradaki halkın iradesi bir noktada belirdiği aşamada kendisini geri çekmek zorundadır.

Peki, orada bir halk iradesi nasıl oluşacak kolay bir durum mu sizce?

Dediğim gibi bu uzun bir süreç. Avrupa’ya bakalım burada demokrasinin oluşması yüzlerce yıl aldı. Önce şehirler ve toplumlar özgürleşti sonra bunların birlikteliği sağlandı. Bu sürede birçok şey yaşandı. Bir anlamda bir şeylerin oturması 400 yıl aldı.

Bir toplumda tartışmayı yasaklarsanız ise entelektüel bir gelişimi elde edemezsiniz. Bu ülkelerde yaşananlar bir süreç bu toplumlara yıllardan beri verilmek istenenlerden vazgeçilmeli. Toplumlar özgür kılınmalı insanlar din özgürlüğünü kendine göre yaşamalı ekonomik baskılardan kurtulmalı.

Bir kişinin söz hakkı olduğu ataerkil bir sistemden, herkesin fikrini beyan edebileceği bir sisteme geçiş büyük bir süreçtir. Ne yazık ki bu halklara bunu sunacak büyük bir gücün varlığı da yok şimdilik ortada. Ama ben inanıyorum bu halkların yıllardan beridir iradesini kıran güçlere karşı halkın iradesini ve özgürlüğünü esas alan bir sistem var edilecek.

Arnold Hottinger kimdir?

89 yaşındaki deneyimli İsviçreli Ortadoğu Uzmanı Gazeteci –Yazar Dr. Arnold Hottinger, yaşamını büyük bir kısmını Ortadoğu’da geçirerek bu bölgede hem araştırmalarda bulunmuş hem de Ortadoğu muhabirliği yapmış. Ortadoğu üzerine 10 üzerinde kitap yazan Hottinger, İsviçre’nin Journal 21 adlı gazetesin de köşe yazarlığa devam ediyor.

Yarın: Deneyimli Ortadoğu Uzmanı Hottinger ile röportajımız Ortadoğu çıkmazında Kürtlerin geleceği ve Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ile devam edecek.