Türkiye’deki cezaevleri, hak ihlallerinin yaşandığı işkence merkezleri haline geldi. Tutsakların esir olarak görüldüğü ve her türlü insani haktan mahrum bırakıldığı cezaevleri, sistematik işkence ve ölümlerle gündemdeki yerini koruyor. Hak savunucuları ve hukukçular, cezaevlerinde yaşan hak ihlallerini hazırladıkları raporlarla kamuoyunun gündemine taşımaya çalışıyor.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi Hapishaneler Komisyonu üyesi Avukat Ahmet Güler, cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin ajansımıza şunları aktardı:
"ÖHD olarak Amed, Erzincan, Erzurum ve Elazığ hapishanelerini ziyaret ettik. Yapmış olduğumuz ziyaretler ve saha çalışmalarında yaşam hakkı başta olmak üzere; haberleşme hakkı, mahpusların dilekçe ve şikâyette bulunma hakkı, insan onuruna yaraşır bir şekilde muamele görme hakkı ve sağlığa erişim hakkı gibi birçok hakkın ihlal edildiğini tespit ettik.
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin temelinde, son dönemde yapılan S ve Y Tipi hapishanelerinin fiziksel koşullarının kötü olması, mahpusların bu hapishanelerde bir nevi tecrit ve izolasyon altında tutulmaları söz konusu ve bu da hak ihlallerinin yoğun bir şekilde ihlal edilmesi anlamına geliyor. Mahpuslara politik bir tavırla yaklaşılması ve mahpusların dış dünyayla bağlantılarının kesilmek istenilmesi, yaşam hak ihlallerini gittikçe artırmaktadır."
‘HASTA MAHPUS SAĞLIĞA ERİŞEMİYOR’
Türkiye'nin ceza infaz sistemi içerisinde hasta mahpusların yaşadığı sorunların en yakıcı ve önemli sorunlardan biri olduğunu vurgulayan Güler, "Hasta mahpusların revire ve hastaneye sevklerinin geciktirilmesi, hastane sevkinden sonra yeterli derecede ilaçlara ulaşamamaları veya bazı hastalıkların teşhisinin geç yapılması, hapishanelerin fiziki yapılarının hasta mahpuslarının yaşamlarını idame ettirmelerine uygun olmaması, yetersiz sağlık hizmetleri, hapishane koşullarında yeterli düzeyde hekimlerin, hemşirelerin ve sağlık çalışanlarının bulunmaması hasta tutsakların durumunu ağırlaştırıyor.
Hasta mahpusların sadece Adli Tıp Kurumu’ndan rapor aldırılarak infazlarının ertelenmesi, açıkçası çok ciddi problemler barındırıyor. Bu, temelde yaşam hakkının da ihlal edildiği anlamına geliyor. Son dönemde, hastalığı ağırlaşan ve tek başına yaşamını sürdüremeyen mahpusların infazlarının ertelenmemesi, doğrudan yaşam hakkının ihlali anlamına geliyor" diye belirtti.
‘CEZASIZLIK PRATİĞİ İHLALLERİN ARTMASINA NEDEN OLUYOR’
Ahmet Güler, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine neden olan kişiler hakkında yargı tarafından herhangi bir cezai işlem uygulanmadığına dikkat çekerek şunları söyledi:
"Türkiye'de yaygın olan idari ve cezasızlık kültürü nedeniyle, söz konusu ihlalleri gerçekleştiren görevliler hakkında etkili soruşturmalar yürütülmüyor. Açılan soruşturmalar ise yüzeysel kalıyor ve bir netice alınamıyor. Bağımsız denetim mekanizmalarının eksikliği, hapishanelerde yerinde tespitlerin engellenmesi gibi bir anlayışın oluşturulması nedeniyle, cezasızlık pratiği yaygın hale gelmiş durumda. Yargı bağımsızlığı sorunu ve siyasal baskılar, bu ihlalleri gerçekleştiren görevliler hakkında etkin bir soruşturma yürütülmesini engelliyor. Bu görevliler, devlet itibarının zedelenmemesi adına cezasızlık zırhıyla korunuyor.
Bu durum, hak ihlallerinin yoğun bir şekilde yaşanmasına neden oluyor."