Sedat Özen, (Rustem Hemdem) Mûş’un Tîlê ilçesine bağlı Xarsê köyünde yurtsever bir ailede dünyaya gelir. Her Kürt çocuğu gibi, çocukluk döneminde düşman gerçeğini ve iktidarın faşist sistemini tanır. Toplumsal gerçeklerle yüzleştikçe, adaletsizliklere karşı çıkar ve özgür bir yaşam arayışıyla yola koyulur. Üniversite sürecinde PKK ile bazı yoldaşları aracılığıyla tanışır. Bu tanışma, onun hayatında yeni bir başlangıç olur. Önder Apo gerçeği ve özgürlük mücadelesi, Sedat Özen’in kişiliği üzerinde derin bir etki bırakır. Bu süreçte, bir Kürt genci olarak örgütsel çalışmalarda aktif bir şekilde yer almaya başlar. 2007 yılının Aralık ayında Êdî Bese Hamlesi çerçevesinde gerçekleştirilen bir eylemde gözaltına alınır ve cezaevine konulur. 2010 yılında cezaevindeyken katılım kararı alır ve bu amaçla harekete geçer.
Dağlara ulaşmak ve gerilla saflarına katılmak artık onun en büyük hayalidir. Ülke sevgisi ve özgürlük arzusu her geçen gün daha da güçlenir. Cezaevindeki zor koşullara ve insan psikolojisini etkileyen baskılara rağmen, düşmanın tüm saldırılarına karşı büyük bir cesaret ve fedakârlıkla direnir ve özgürlüğün sesi olur. Mazlum ve Kemal’lerin izinden gider. Düşmana boyun eğmeden, cezaevinde 9 yıl geçirir. 2018 yılında cezaevinden çıktığında, yönünü gerilla yaşamına döner ve Kürdistan dağlarına ulaşır. Gerillacılığına ve mücadelesine Garê alanında başlar ve orada tecrübeler elde edinir. Yoğun bir pratik sürecinden sonra orta düzey silah eğitimi alır ve pratiğe katılır. Tekrar partinin talebi üzerine Şehit Haki Karer Akademisi’ne gider ve ardından Medya Savunma Alanları'na geçer. Burada bir komutan olarak yaşamda ve pratikte yoldaşlarına öncülük eder ve aktif rol oynar.
Gerilla Rustem Hemdem, 20 Haziran 2024 tarihinde Metîna bölgesinde yoldaşı Yekbûn Şoreş ile birlikte düşmanla çatışmaya girer ve bu çatışmada her iki yoldaş da şehit düşer. Gerilla yaşamı boyunca büyük değerler yaratan, emek ve mücadelesiyle yoldaşlarına örnek olan gerilla Rustem, kaleme aldığı günlüğünde, asla unutulmaması, her zaman hatırlanması ve yaşatılması gereken bir direniş mirası bırakmıştır.
DÜN VARDIK, BUGÜN VARIZ VE YARIN DA VAR OLACAĞIZ!
Şehit Rustem Hemdem, günlüğünün bir bölümünde eylem öncesi hazırlıklarından şu şekilde bahsediyor: “Yaz mevsimi sona doğru yaklaşıyordu. Diriliş Bayramı'nın günleriydi. 15 Ağustos 1984 yılında başlayan ve daha sonra halk devrimine dönüşen hamlenin yıl dönümü yaklaşıyordu. Düşman bu özel günlerde bizi yok etmek ve 15 Ağustos ruhunu silmek istiyordu. Ama Diriliş Bayramının direniş ruhu, halkımız üzerinde büyük bir etki bırakarak yeni bir bilinç inşa etti. Bir kez daha yiğitlik ve direniş ruhu Kürdistan’da hayat buldu. Bugün de bu direnişçi ruh en üst düzeyde yaşıyor. Bu ruh Kürdistan’da var oldukça, onu yok etmek mümkün değildir. Düşman bilmelidir ki; bizi yok etmek onlar için ancak bir hayal olarak kalabilir. Dün vardık, bugün de varız ve yarın da var olacağız. Her yıl gerillalar, Diriliş Bayramını kutlamak için Egîdlerin ruhuyla birçok farklı eylem gerçekleştiriyor. Bu da bizim zafer coşkumuzu ve kararlılığımızı daha da güçlendiriyor.
Birlik olarak düşman saldırılarına karşılık vermek ve onları engellemek amacıyla araziye çıkma talebi oldu. Bu talep doğrultusunda taktik ve eylem tarzlarını geliştirme açısından kendimizi her zaman hazırlıyorduk. Talebimizin onaylanmasının ardından sabahın erken saatlerinde kampta bir hareketlilik başladı. Timler halinde araziye dağıldık. Diğer arkadaşlara göre fazla deneyimim yoktu. Timimizde yer alan tüm arkadaşlar eski ve tecrübeliydi. Özellikle düşmanın gelişmiş saldırı ve tekniklerine karşı hareketimizin nasıl önlem alabileceğini iyi biliyorlardı ve buna göre de önlem alıyorlardı. Ben de gerilla hareket tarzında kendimi geliştirmeye ve öğrenmeye çalışıyordum. Bu araziye çıkmak benim için çok değerliydi. Artık arazinin sıcağı kırılmıştı, akşam serinliği başlamıştı. Gideceğimiz yer çok uzak değildi. Ama aramızda sadece heval Diren yolu biliyordu. Yolun her iki tarafı yokuşlu ve sıralıydı. Çevremizde bizi saran ve koruyan muazzam bir doğa vardı. Biz de bu doğayla bütünleşiyorduk.
Öncümüz olan heval Diren çok hızlı yürüyordu ve biz ona yetişemiyorduk. Her defasında ona seslenerek ancak yetişebiliyorduk. Bazen ben ya da heval Dersim yere düşüyorduk. Cezaevinde uzun süre kaldığım için dağ tecrübem fazla yoktu. Bu da bana doğal olarak zorluk yaşatıyordu. Kadın arkadaşlar defalarca silahımı taşımayı teklif ettiler, fakat içimdeki feodal utanç duygusu beni engelliyor ve “hayır, kendim taşımalıyım” diyordum. Geç saatlerde varış noktamıza ulaştık. Bu yolculuk beni oldukça etkilemişti. İlk kez böyle bir yürüyüşle yüz yüze kalmıştım. Ne kadar zorlayıcı olsa da yılmadım ve devam ettim. Şüphesiz bu deneyim insana birçok şey kazandırıyor. Arkadaşların coşkusu ve kararlılığı, tüm zorluklara rağmen bana güç veriyordu. Bu anı, pratik yaşamımın başlangıç hatıralarından biri oldu.
BAŞARACAĞIMIZI BİLİYORDUM
Her zaman önce eylem yapılır, ardından eyleme ilişkin notlar alınır ya da sonuçlar paylaşılır. Fakat ben bu geleneği tersine çevirmek istiyorum ve bu yazıyla, eylem öncesi yaşadıklarımızı kaleme almak istiyorum.
Ağustos ayının son günleriydi. Bir grup yoldaş harekete geçtik. Yaklaşık iki saatlik yürüyüşten sonra eylem bölgesine ulaştık. Yanımızda birkaç sırt çantası ve malzeme bırakmıştık. Yürüyüşün yorgunluğu bizi fazla etkilemesin diye coşkuyla ve keyifle keşif bölgesine doğru ilerliyorduk. Yavaş yavaş gün batıyor ve yeryüzü karanlığa gömülüyordu. Güvenli bir noktada durduk ama orası gece kalmak için pek uygun değildi. Düşman riski nedeniyle, sabaha kadar yarı uyanık bekledik. Bu yürüyüş, sıradan bir yürüyüşten daha fazlaydı. Sırtımızdaki ve ayaklarımızdaki ağrı bizi çok etkilemiyordu. Tüm yoğunluğumuz, eylemin gerçekleştirilmesi ve bölgenin keşfi üzerindeydi.
Ertesi gün güneş ışınlarını yaymaya başladığında kalktık ve keşif noktasına doğru ilerledik. Özellikle keşif çalışmasının nasıl daha verimli yapılabileceği konusunda birbirimizle görüş alışverişinde bulunuyorduk. Dört kişiydik; iki erkek, iki kadın yoldaş. Keşif sonrası biraz daha güvenli bir yere döndük. Geceyi geçirmek için daha uygun ve korunaklıydı. Yerimizi hazırladık ve keşif sonuçlarını, düşmanın hareketliliğini analiz ettik. Her yoldaş, düşmanın hareket tarzı ve eylem biçimi üzerine düşüncelerini ve önerilerini sundu.
O an kendimi daha güçlü hissediyordum; kolektif zekayla hareket etmek bana güç veriyordu. Bu gibi durumlarda insanın iç dünyasında birçok şey netleşiyor. Bir yandan düşmanın keşfiyle uğraşıyor, diğer yandan eğer bir eylem gelişirse ona nasıl katılacağımı düşünüyordum. Gerçekten de kafamda onlarca soru dolaşıyordu. Ama kalbimde en ufak bir tereddüt bile yoktu. Kendime ve yanımdaki yoldaşlara güveniyordum. Biliyordum ki bunu başaracağız.
Bu yoldaşlık ve yaşam gerçeklikleri, insanın kendi varlığını daha iyi kavramasını sağlar. Çünkü orada sadece sen yoksun; seninle birlikte gelecek nesillerin yürekli savaşçıları da var. Onlara öncülük etmek istiyorsan tereddüt etmeden yaşamalısın. Kendine, yoldaşlarına ve zafere inanmalısın. Bu bilinç bende güçlü bir etki yarattı ve bana “bu keşif görevini başarıyla tamamlayacağız” dedirtti. Her ne kadar temel hedefimiz keşif olsa da, kendimi bir eylemin içinde gibi hissediyordum. Bu ciddiyet beni eyleme yakınlaştırıyordu. Gerillada eylemden önceki hazırlıklar çok önemlidir. Bir eylem başarıyla sonuçlandığında düşmana daha büyük bir darbe vurulabilir. Elbette sadece keşif çalışması bu kadarla sınırlı değildir, tüm gerilla hareketi belli bir amaç doğrultusunda ilerler. Gerilla dediğinde disiplin, gizlilik, dikkat, yaratıcılık, cesaret ve birçok özellik insanın aklına gelir. Bu yüzden her koşulda kendini ona göre örgütlemeli ve hareket etmelisin.
Sonuç olarak bu görev bana birçok tecrübe ve anı kazandırdı. Şüphesiz, başarılı bir keşif, başarılı bir eylemin temelini oluşturur. Burada rahatlıkla söyleyebilirim ki, gerçekleştirdiğimiz keşif görevi başarıyla sonuçlandı.”