Güven: Sayın Öcalan'a fazlasıyla ihtiyaç var

Açlık grevindeki HDP'li vekil Leyla Güven, "Ölçümüz nerede olursak olalım faşizme karşı direnmektir" diyerek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a fazlasıyla ihtiyaç olduğunu söyledi.

Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 21 gün önce Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük tecride karşı açlık grevine başlayan HDP Milletvekili ve DTK Eş Başkanı Leyla Güven, Yeni Yaşam gazetesinin sorularını yanıtladı. 

Sağlık durumunun iyi olduğunu vurgulayan Güven, "Bu cezaevinde yaşanan kahramanca direnişler bana büyük güç veriyor" dedi.

'ÖLÇÜMÜZ FAŞİZME KARŞI DİRENMEK'

Greve başlamasının ardından hakkında“1 ay süre işten yoksun bırakma” cezası verillmesine ilişkin Güven, şunları söyledi:

"En son iki kez üst üste 'Kurum içinde ücretli bir işte çalışamaz' cezası verilerek 'Sizi bir vekil olarak görmüyoruz' mesajı verildi. Bir itibarsızlaştırmaya dönüştürüyorlar kendilerince. Galiba anlamış değiller. Ben, biz faşizme karşı direniş içindeyiz. Direnenler itibarlı ve onurludur. Ölçümüz nerede olursak olalım faşizme karşı direnmektir."

NEDEN AÇLIK GREVİ?

Güven, talebini için eylem biçimi olarak neden açlık grevini seçtiğine dair ise şunları kaydetti:

Dışarıda olmanın çok fazla avantajları ve koşulları oluyor. Tabii içeride yapabileceğiniz şeyler çok sınırlı oluyor. Yaşananlara dair söylemek istediğim, yapmak istediğin o kadar çok şey oluyor ki yapamayınca boğulacak gibi oluyor insan. Sesini yeterince duyuramıyorsun. Eylem yapma dışında da alternatifin kalmıyor. Bedenini açlığa yatırma bir direniş biçimidir içeride. Bu uğurda yitip gitsen de amacına ulaştığını biliyorsun. En azından sesini herkese duyurabiliyorsun. Bedeni mücadele aracına dönüştürmek oluyor sanırım. Biraz böyle oluyor.

Güven, destek eylemlerine ilişkin ise şöyle konuştu:

"Her parçadaki Kürt halkının benimle aynı duygu ve düşünceler içinde olduğunu gönül rahatlığıyla belirtebilirim. Tecridin bir insanlık suçu olduğunu, bu tecridin Kürt halk önderi şahsında tüm Kürt halkına uygulandığı biliniyor. Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü için sayın Öcalan’ın rolü elzemdir. Eylemimin daha ilk gününden itibaren başta kadınlar olmak üzere tüm demokratik ve devrimci kurumların sahiplenmesi bunun bir göstergesi. Başta Avrupa, DTK, HDK, Barış Anneleri ve daha birçok kurum ve kesim tecridin sonra ermesi için düzenli çalışmalar yaptılar. Ancak çabalar sonuç vermiyor, sessizlik bozulmuyordu. CPT ve benzeri uluslararası insan hakları kuruluşları yeterince sorumluluk gösteremediler. Bunlar fazlasıyla üzücü oluyor. Fakat eylemi sahiplenme konusunda cezaevlerinden gelen yüzlerce faks ve mektup beni onurlandırdı. Hepsi; 'Eyleminin talebi bizim de talebimizdir' diyordu. Tabii önemli olan bu eylemin kamuoyunda yankı bulması ve doğru sahiplenilmesi. Bu sağlandığı müddetçe toplumsal muhalefet kayıtsız kalmayacaktır."

TECRİDE KARŞI NE YAPILMALI?

"Tecrit gündemi bizler açısından önemli, gündemler ortaklaştırılıp çalışmalar sürdürülebilir" vurgusunda bulunan Güven, "Tecridi daha fazla gündemleştirmek için mahallelerde halk toplantıları yapılabilir. Halka gitmek önemli. Halkın önerileri, görüşleri süreci belirlemede etkilidir. Tecridin tüm aşamaları, İmralı sisteminin geldiği düzey daha net aktarılabilir. AKP-MHP ittifakının tecridi ağırlaştırma politikaları, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Sayın Öcalan’ın rolü ve daha birçok konu halkla tartışılabilir. Bu çalışmaların yararlı olacağını düşünüyorum" dedi.

'SAYIN ÖCALAN'A İHTİYAÇ VAR'

Tecridin kaldırılmasının önemine işaret eden Güven, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Sayın Öcalan, uluslararası bir komplo ile Türkiye’ye getirildi. İmralı Cezaevi özel statüsü olan, özel bir sistem. İç hukuk ve evrensel hukukun işlemediği bir sistem. Kim tarafından, kimler tarafından ne kadar yönetildiği de şeffaf değil. Kuşkusuz ileri zamanlarda bazı yönleriyle daha da netleşecek hususlar olacaktır. Zaten sayın Öcalan, 20 yıllık esareti boyunca bu sistemi önemli boyutlarıyla açığa çıkarttı. Türkiye halkları demokratik mücadeleyle bu durumun hesabını soracaktır. Güvenlikçi politikaların kaybettirdiğini her geçen gün bir kez daha görüyoruz. 40 yıldır denenmeyen savaş yöntemi kalmadı. Cemaat ve AKP ortaklığıyla devreye konulan “çöktürme planı”nın sonuçlarının neler olduğunu gördük. “Sri Lanka modeli” olarak kamuoyuna sunuldu. Peki ne değişti? Türkiye halkları çözüm sürecinde sayın Öcalan’ın çözüme dair çabalarını, iradesini gördüler. Öcalan’ın toplum üzerindeki gücü görülünce tecrit daha da ağırlaştırıldı. Sayın Öcalan politik bir kimliktir. AKP’yi zorlayan tam da bu gerçekliktir. Söylediği sözlerin, verdiği mesajların toplumun gündemini nasıl belirlediğini biliyorlar. Tarihi değişim ve dönüşümleri yaratacağını bildikleri için mutlak tecrit uygulanıyor. Sayın Öcalan’a bugün fazlasıyla ihtiyaç var. Ondan gelecek mesaj çok önemli olacak. Avukat, aile görüşlerinin olması gerekiyor. Talebim ağırlaştırılmış tecridin son bulmasıdır. Anayasa ve yasalar her tutuklu ve hükümlünün İnfaz Yasası ile belirlenen hakları olduğunu ifade eder. Ancak 20 yıldır İmralı’da farklı ve özel bir uygulama söz konusu. Siyasi iktidar sayın Öcalan için her şeyi belirliyor. İsterse ailesiyle ve avukatlarıyla görüştürür, istemezse görüştürmez. Bin bir gerekçe ile hakları elinden alınıyor. Yıllardır bu hukuksuz ve keyfi uygulamaları sürdürüyorlar. Sayın Öcalan’ın ayda 3 kapalı, 1 açık görüş hakkı var. Haftada bir telefon görüşü ve avukatları ile düzenli görüş hakları var. Bu taleplerimiz siyasi değil hukuki ve ahlakidir. Bu durumun düzelmesi için bedel vermek gerekiyorsa onu da vermeye hazırım. Bu tecridin kırılması halkların ortak yaşamının teminatı ise, toplumsal barışın kalıcılaşması ise, sayın Öcalan’ın da Güney Afrika önderi Mandela gibi halkı ile demokratik mücadelesinin zeminlerinin yaratılması gerekiyor. Sayın Öcalan’ın mücadele yöntemleri zengindir. Düşüncelerinin pratikleşmesi sorunlara çözüm olacaktır."