PKK’nin 5-7 Mayıs tarihlerinde yaptığı 12. Kongresi sonrasında aldığı silahlı mücadeleyi bırakma ve fesih kararının yankıları devam ediyor. Türkiye kamuoyu, PKK’nin fesih kararının ardından devletin atacağı adımları beklerken, bir yandan da bundan sonra neler yaşanacağını tartışıyor.
Fesih kararının, çözülmesi gereken sorunların çözümü için önemli bir aşama olduğunu vurgulayan AKP kurucularından, siyaset bilimci ve insan hakları savunucusu Fatma Bostan Ünsal, PKK’nin kararını ve AKP’nin tavrını ANF’ye değerlendirdi.
‘FESİH KARARI ÇÖZÜME DÖNÜK SÜRECİN ÖNEMLİ BİR SAFHASIDIR’
Normal demokratik bir yönetim altında olunsaydı, bu kararın onlarca yıl önce alınması gerektiğine dikkat çeken Fatma Bostan Ünsal, önemli bir safhada olduğumuzu belirterek şunları söyledi:
“Türkiye, sorunlarını çözme noktasında becerikli değil. Sorunları ne kadar ertelediğini, bir başka sorunu göz önüne alırsak daha iyi anlaşılır sanırım. Artık yasak kalktığı için sorun olmaktan çıkan başörtüsü meselesini nasıl da akıl almaz biçimde çözemediğimizi, bu sorunu nasıl kangrenleştirip karmaşık hale getirdiğimizi; mesele uluslararası hak arama mekanizmalarına taşındığında anlatmakta nasıl zorlandığımızı hatta çözüm için Anayasa değişikliğine gidildiğini, birkaç partinin bu nedenle kapatıldığını hatırlamak; toplumu, siyasetçileri, üniversiteleri ve basınıyla birlikte Türkiye'nin sorun çözme kapasitesinin ne kadar düşük olduğunu bize anlatır.
O zamanlar da Türkiye’nin bu sorunu er ya da geç çözmesi gerektiğini biliyor ve bu konuyu sürekli gündemden düşürmeyen bir azınlık grubu içinde yer alıyordum. Şimdi ‘fesih açıklaması’yla bahsedilen konunun çözülmesi, yani barışın gelmesi için özgürlüklerin sağlanması ve çatışma çözümü disiplininin yol göstericiliğinde çok da zor olmadığı bilinen hususları çeşitli vesilelerle hatırlatan, yine çok kalabalık olmayan bir grubun içindeyim.
Kısaca, ‘fesih açıklaması’ çoktan çözmemiz gereken problemimizi, çözmeye dönük sürecin önemli bir safhasını oluşturmaktadır.”
‘SÜREÇ SABOTE GİRİŞİMLERİNE KARŞI ÇOK TEMKİNLİ YÜRÜTÜLÜYOR’
Önceki süreçlerin aksine, bu sürecin daha temkinli yürüdüğüne dikkat çeken Fatma Bostan Ünsal, birkaç kez sabote edilme girişimlerinin de olduğunu belirterek, “Önceki süreçler, barış çabalarının akamete uğraması ve sonrasında çok daha şiddet içeren bir döneme geçilmesi açısından, haklı bir temkinliliğe yol açmaktadır. Bu sefer, çeşitli sebeplerle sürecin aslında birkaç kez sabote edilmesine rağmen bozulmadan devam ettiğini düşünüyorum. Bölgesel gelişmelerin, bölgedeki hâkim güçlerin Türkiye yöneticilerini, normal bir demokraside zaten çözmemiz gereken bu problemimizi çözme konusunda yeniden sevk ettiğini düşünüyorum.
Tıpkı pek çok kez çok partili hayata geçiş denemeleri olmasına rağmen tek partili hayatın uzun süre devam etmesi ve ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra, liberal demokrasiler kulübüne girmek için artık daha fazla erteleyemediğimiz çok partili hayata geçişimiz gibi, bu konuyu da çözmemiz uluslararası/bölgesel gelişmelerin katalizör etkisiyle olacak gibi görünüyor” dedi.
‘TÜRK HALKI UZUN SÜRE TEK TARAFLI PROPAGANDAYA MARUZ KALDI’
Türk halkının uzun süredir tek taraflı bir propaganda ile büyüdüğünü söyleyen Fatma Bostan Ünsal, barış sürecine de bu propagandaların etkisiyle karşı çıkacak kesimlerin olacağını belirtti. Fatma Ünsal, şöyle devam etti:
“Uzun yıllar tek taraflı propagandanın etkisiyle, Kürt olmayan toplum kesimleri için bırakın ‘PKK’yi, ‘Kürt’, ‘Kürtçe’ gibi doğal olarak nötr olması gereken ifadeler, toplumda ‘şiddet’, ‘isyan’, ‘nankörlük’… gibi olumsuz nitelikleri çağrıştırıyordu. En hafifi, eskiden ‘Kürt mü vardı, nereden çıktı?’ ifadeleri duyulurdu.
Tıpkı eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in başörtüsü yasağını meşrulaştırmak için, ‘Bizim zamanımızda üniversitede başörtülü kadınlar yoktu’ diyerek, üniversite öğrencileri için başörtü yasağını kaldırmak isteyenlere, yasağın olmasını bu ifadelerle savunması gibi, barış sürecine de bu şekilde karşı çıkılır.”
‘ARTIK SİYASİ TARİHİ YENİDEN OKUMAK LAZIM’
Türkiye’nin bu tek taraflı propaganda yüzünden, ulus devletin tek doğru siyasi yönetim şekli olduğuna dair bir eğitim sistemini kabul ettiğini, bunu üniversiteler dahil her yerde kitlelere empoze ettiğini söyleyen Fatma Bostan Ünsal, bu sürecin özellikle tarihi yeniden okumak açısından önemli bir şans olduğunu belirtti.
Fatma Bostan Ünsal, “Türkiye bu problemi yüzünden, sanki bütün dünyada ‘üniter ulus devlet’ tek doğru ve geçerli yönetim şekliymiş gibi bir fikrini zihinlere kazımak için tarih, siyasal tarih, siyaset bilimi, yerel yönetimler gibi alanlarda son derece kısıtlayıcı bir eğitimi üniversiteler dahil bütün eğitim kurumlarında okuttuğu için ne dünyayı ve Türkiye’yi ne toplumsal gelişmeleri doğru okuyacak bir üniversite ve yazın dünyasından yoksun olmuştur.
Ezberlere karşı çıkıp özgün tezler geliştirenler, İsmail Beşikçi örneğindeki gibi hapis cezaları ile karşılaşırdı. Bu yüzden dünya çapında eserler veren üniversite hocalarımız Daron Acemoğlu, Kemal Karpat, Niyazi Berkes gibi ancak yurt dışında çalışma fırsatı bulanlar olabildi.
İşte şimdi bu süreç, soğukkanlı ve rasyonel biçimde Türkiye toplumu, siyasi tarih gibi alanları yeniden okuma; hamasetten uzak şekilde müzakere etme fırsatını sunuyor bize. Bu durum, bize dünyayı ve Türkiye’yi incelerken uzun yıllar kasıtlı olarak gözden kaçırılan pek çok hususu artık gündeme alma, değerlendirme fırsatı verdiği için daha doğru bir şekilde anlamamıza vesile olacaktır kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.
‘MEDYA, DİLİNİ DEĞİŞTİRMELİDİR’
Halkın bu sürece dahil olması için özellikle medyanın iktidar yanlısı dilden kurtulması gerektiğine işaret eden Fatma Bostan Ünsal, “Halkın sürece hazır olmasında serbest müzakere ortamının sağlanması çok önemli olacaktır. Medyaya yönelik son dönemdeki benzeri görülmemiş, çok çeşitli yönlendirme yöntemleriyle çok geniş bir ‘yandaş medya’ yaratıldığı için doğal akışında medya, bu konulara serbestçe yaklaşamayacağı için ya aceleyle bu müdahale yöntemlerinden vazgeçilmesi ya da bu medyanın bu tür konuları tartışmaya açmaya sevk edilmesi gerekiyor” dedi.
‘HAKİKAT VE ADALET KOMİSYONLARI TOPLUMUN YÜZLEŞMESİNİ SAĞLAYACAKTIR’
Fatma Bostan Ünsal, barış süreçlerinin toplum tarafından kabulünün en önemli aşamasının ‘Hakikat ve Adalet Komisyonları’yla toplumun yüzleşmesinin yapılması olduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Barış sürecine girdiği için artık Türkiye toplumunun bu meseleye yönelik kutuplaşmış bakışını değiştirmesi gerekiyor, ama isimlendirilmesinden itibaren farklı toplum kesimlerinin neredeyse birbirine zıt olan farklı bakışı devam etmektedir.
Genelde barış süreçlerinde, Hakikat ve Adalet Komisyonları gibi çok çeşitli kurumlarla toplum, yaşadıklarını muhatabının gözünden görme, anlama, affetme, pişmanlık duyma, tazmin etme gibi metotlarla yeni bir evreye geçer. Siyasi konjonktürün maalesef Türkiye’de ne kadar belirleyici olduğunu biliyoruz.
Bugünün ‘demokrasi şehitleri’ olan Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşı, darbe mahkemeleri tarafından darağacına gönderilmiş ‘mücrimler’di. Parlamentoya her zaman taktığı başörtüsüyle gelen Merve Kavakçı, birden ‘devlete meydan okuduğu’ için linçe uğrayıveriyordu siyasi konjonktür nedeniyle.
Başka dönem ve alanlarda ‘devletluların’ ve ‘muktedirlerin’ bu uygulamalarını hatırlatmak, Türk milliyetçisi muhafazakâr ahalinin, şimdi artık muktedirlerin de tavır değiştirdiği algısı ile birleştiğinde, konuya yaklaşırken daha fazla empati duyacağını düşünüyorum.”
‘AKP’NİN BASKI YÖNTEMLERİNİ DEĞİL, BAŞKA YÖNTEMLERİ ARAMASI GEREKMEKTEDİR’
AKP’nin süreci istemediğine dair tartışmalara da değinen Fatma Bostan Ünsal, AKP içerisinde iki zıt politik yönelimin olduğunu dile getirerek, AKP’nin artık sadece zora ve güce dayalı politikalardan vazgeçmesi gerektiği uyarısında bulundu.
Fatma Bostan Ünsal, şunları ekledi:
“AK Parti birbirine zıt iki politika yönelimi arasındadır. Bir taraftan, artık daha fazla ertelenemeyecek bir dönemde süreci başlatma ve devam ettirme durumundadır, bunun doğal sonucu demokratik kanalların açılmasıdır. Diğer taraftan, 2015’ten beri git gide toplumsal desteğinin azaldığı bir ortamda iktidarını sürdürmesi, Sedat Peker’in de ifade ettiği gibi ancak ‘korku ortamı’, baskı ile olabildi.
Şimdi bir taraftan demokratik kanalların açılması gereği artarken, bu açık kanallar iktidar gücünün azalmasına yol açabileceği için baskı gereği de artmaktadır. Bu yüzden artan kayyım uygulamaları, protestoları yasaklama, bu yasağı aşan protestoculara çok şiddetli müdahale, kitlesel gözaltılar uygulamakta, muhaliflere ve rakibe yönelik yargısal müdahaleler gündeme gelmektedir. Bu da AK Parti’nin barış sürecini istemiyor mu acaba diye düşünülmesine yol açıyor.
Durum, barış sürecini isteyip istememekten çok, iktidarı sürdürmekle ilgilidir. İktidarı sürdürme yönündeki ısrar, ‘güce’ aşırı yüklenmeyi getirmiştir. Bu durum da bütün dengeleri alt üst ettiği için, gelinen noktada halkın desteği daha da azalmıştır. Artık bu noktada AK Parti başka yöntemler, ittifaklar hatta kurumsal değişiklikler aramak durumundadır. Duayen bir siyasetçimiz, ‘demokrasilerde çözümler tükenmez’ demişti. Çok aşikâr biçimde yeni çözümlerin eşiğinde olduğumuzu düşünüyorum.”