Duran Kalkan: Kürtler askerliði-memuriyeti bıraksın

Duran Kalkan: Kürtler askerliði-memuriyeti bıraksın

KCK Yürütme Konseyi üyesi ve HSM Başkanı Duran Kalkan 15 Aðustos Atılımı’nın 28. yıldönümü vesilesiyle yaptıðı açıklamada tüm Kürtleri askere gitmemeye, memuriyeti bırakmaya ve çocuklarını okula göndermemeye çaðırdı. Kalkan önümüzdeki senenin Güneybatı Kürdistan’da tam zafere, Kuzey’de ise demokratik özerklik çözümünün gelişmesine sahne olacaðını söyledi.

Kürt hareketinin 12 Eylül rejimine karşı gerçekleştirdiði 15 Aðustos Atılımının 28. yıldönümünde KCK Yürütme Konseyi üyesi Kalkan, atılımı bir Kürt miladı olarak nitelendirdi. PKK ile başlayan tarihsel dönemecin 15 Aðustos atılımıyla ete kemiðe büründüðünü ifade eden Kalkan “bugün Kürdistan adına yaşayan canlı, diri, yeni, özgürlükçü olan ne varsa hepsinin 15 Aðustos atılımının ürünü olarak ortaya çıktıðını ifade etmek kesinlikle hatalı deðil, doðrudur” dedi.

SOYKIRIMI DURDURDU

“15 Aðustos’tan önce inkâr ve imha sistemi temelinde geliştirilen soykırım sürecini durduran, ona karşı özgürce var olma, yaşama bilincini, iradesini ve direncini ortaya çıkaran, böyle bir birey ve toplum yaşamını geliştiren, kuşkusuz 15 Aðustos tarihi atılımı oldu” diyen Kalkan bu anlamda 15 Aðustos atılımının bütün gelişmelerin temeli olduðunu dile getirdi.

15 Aðustos atılımı ve güncel gelişmeleri ele alan Duran Kalkan’ın deðerlendirmeleri şöyle:

“Her günü büyük bir emek ve çabayla ilmik ilmik örülen 28 yıllık onurlu bir tarihsel süreç yaşanmıştır. Bu dönemi Kürt tarihinin kahramanlık dönemi, ulusal başkaldırı, ayaða kalkış ve şeref kazanma süreci olarak tanımlamak, deðerlendirmek yerindedir. Her şeyden önce Kürt insanının, Kürt bireyinin 15 Aðustos atılımı temelinde yaşadıðı deðişim-dönüşümü kazanımlarını görmek lazım. PKK’nın kuruluşundan ve 15 Aðustos atılımından önce, asimilasyon politikaları çerçevesinde kendi kültüründen, kimliðinden utanan, başkası olmak için adeta yarışırcasına koşan, ulusal yok oluşu, inkarı, teslimiyeti iliklerine kadar yaşayan, bilinçsiz, örgütsüz, iradesiz, işsiz, kendisi olmaktan çıkmış Kürt gerçekliði vardı. 15 Aðustos irade ve bilinç kazanmış, kimlik kazanmış, özgür yaşam tutkusuna sahip, ortak yaşamı oluşturan,sözü açık, duruşu net, bilinci, iradesi güçlü, onurlu, şerefli, başı dik, yaşam sevinciyle dolu bir Kürt insanını yaratmıştır. Ulusal devrimin bireysel düzeydeki kazanımları bu temeldedir. Soykırım rejiminin Kürt toplumunu getirdiði nokta kendi toplumsal gerçekliðini inkâr eden, ulusal kültürel deðerlerinden kaçan, asimilasyonu yaşayan, bilinçsiz, örgütlülüðü daðıtılmış, kapitalist modernitenin ve soykırım rejiminin daðıtıcı, parçalayıcı etkisinde tükenmiş bir toplumsal gerçeklikten yeni demokratik bir toplum ortaya çıkarılmıştır. Bir toplumsal gerçeklik olarak bir arada yaşamanın gereklerini, ortak çalışma ve paylaşım temelinde gerçekleştirmiştir. Ulusal, kültürel düzey açısından da 15 Aðustos atılımının yarattıðı gelişmeler tarihidir. Aslında Kürt halkı daha uluslaşamadan yok edilmek, katliam ve kültürel soykırımlarla tarihten silinmek istenmiştir. Ortaya çıkartılan Kürt Statüsünün temel özeliði budur”

ULUSAL DÝRÝLÝŞ BAYRAMI 15 AÐUSTOS

“15 Aðustos Ulusal diriliş bayramıdır. Ulusal bilinci, ulusal kültürü, ulusal birliði ve örgütlülüðü yaratmıştır. Bir demokratik ulus olma gerçeðini ortaya çıkartmıştır. Demokratik toplum ulusunu şekillendirdi. Ulusal kültürü, demokratik deðerlerle direniş temelinde yaratıp geliştirdi. Yeni bir kültürel deðerler sistemi olarak, 15 Aðustos tarihi atılımı temelinde sanatı, edebiyatı yarattı. Birey ve toplum için yaşam ölçülerini ortaya çıkardı. Red-kabul ölçülerini geliştirdi. Yeni bir ahlaki deðer toplamını yarattı. Demokratik ve ulusal boyutlar çerçevesinde demokratik toplumu, yaşam gerçekliðiyle yoðurarak ortaya çıkardı. Bunlar siyasal, askeri kültürel kazanımlardır. Hepsinin kurucu gücü olarak 15 Aðustos eylemi, siyasi, askeri ve kültürel olarak her türlü örgütlülüðü, siyasal bilinci, güvenliði ve özgürlük bilincini bu temelde yaratmıştır.”

PARÇADAN BÜTÜNE YAYILDI

“Kuzey Kürdistan’da başlayıp gelişen bu süreç, bütün Kürdistan’ı etkisi altına almıştır. Yurt dışındaki Kürtlerin hepsini ideolojik, kültürel, ulusal, siyasi, toplumsal gelişme içine çekmiştir. Bir parçayla sınırlı kalan bir durum deðildir bu. Kürdistan birliðini, Kürt toplumsal birliðini yaratmayı bilmiştir. Bütün Kürtlerdeki yeni toplumsal gelişme, modern Kürtlük, ulusal birlik, demokratik duruş, 15 Aðustos atılımı temelinde gelişti ve gelişmektedir.”

KÜRDÝSTAN’DA BÜYÜK BÝRLÝK

“Bugün eðer Güneybatı Kürdistan’da örgütler bir olabiliyorlarsa, kendi iradeleriyle yaşamaya çalışıyorlarsa, bütün bunlar 15 Aðustos atılımının sayesinde olmuştur. Varlıkları boyunca hep birbirleriyle kavga etmiş Kürt örgütleri bir araya gelip bir irade ortaya çıkarabiliyorlarsa, Batı Kürdistan kendi iradesi ile sistemini yaratabiliyorsa, bütün bunların altında 15 Aðustos tarihi atılımının önemli payı vardır. Kuzey’de Türkiye cumhuriyeti devletinin ve hükümetlerinin her türlü imha ve tasfiye saldırılarına karşı büyük bir cesaret ve fedakarlıkla zindanda, şehirde, mahallede direnen bir halk gerçekliði varsa, bu 15 Aðustos diriliş atılımının yarattıðı deðerlerdir. Yine Doðu Kürdistan’da her türlü baskı ve zulüm karşısında ulusal demokratik deðerleri ile ulusal demokratik örgütlülüðü geliştirme çabaları sürüyorsa, bütün bunlar 15 Aðustos dirilişinin büyük kazanımlarıdır. Bütün parçaları etkileyen, birleştiren, ortak demokratik ulus bilinci, örgütlülüðü, birliði yaratan, temelde 15 Aðustos atılımıdır. Gerilla Kürdistan’ın dört parçasında Kürt halkının diriliş kuvveti, güvenlik kuvveti, halk savunma gücü haline gelmiştir. Güney’de, Doðu’da, Batı’da; bütün parçalardaki Kürt halkının temel savunma ve güvenlik güvencesidir. Ýşte 15 Aðustosun kahramanca mücadelesi temelinde, demokratik ulus gerçekliði, parçalanmış olmasına raðmen, her parçasında yaratmayı bilmiştir. Ortak bir demokratik ulus bilinci, yaşamı, güvenliði 15 Aðustos atılımı üzerinden şekillenmiştir. Kürdistan’daki bu gelişmelerin tabi ki, Ortadoðu toplumlarında köklü, deðiştirici, dönüştürücü etkisi olmuştur.”

DEMOKRATÝK KÜRT ULUSALLAŞMASI DEMOKRATÝK ORTADOÐU’NUN ÇEKÝRDEÐÝ

“Demokratik Kürt uluslaşması, demokratik Ortadoðu toplumunun halkların kardeşliði temelinde yaratılmasını ifade ediyor, demokratik Ortadoðu birliðinin çekirdeði oluyor. Bugün 15 Aðustos atılımı, Kürdistan’ın yaşadıðı bu büyük deðişim-dönüşüm temelinde, kendisini Türkiye ve Ortadoðu’nun dönüşümü, demokratik gelişmesi temelinde var ediyor. Yeni Türkiye ve Ortadoðu bu temelde özgürlük deðerleriyle yeniden şekilleniyor.”

BU ATILIM OLMASAYDI YOK OLUŞ OLURDU

“15 Aðustos atılımı, 12 eylül askeri rejimini paramparça ederek, bilinçte ve pratikte Kürdistan’ı aydınlatıp yeniden var etti. Bu direnişler olmasaydı, soykırım rejimi tam zafer kazanırdı. Büyük zindan direnişi olmasaydı ne olabilirdi? 12 eylül faşizmi ideolojik zafer kazanırdı. Var olma, özgür olma, özgür yaşama bilincinin, iradesinin başarısızlıða uðraması ve ezilmesi anlamına gelirdi. Var olmayan bir toplum, özgür yaşama bilincini, iradesini kaybeden bir toplumun başına ne geleceðini anlamak lazım. Toplum elbette ki varlıðını sürdüremezdi. Zira kürdün var olma, özgür olma, özgür yaşama bilinci, iradesi gerçekleşemeyen, yani ideolojik zafer kazanamayan gerçeði buna yol açmaktadır. Bu baðlamda 12 Eylül askeri faşist rejiminin zafer kazanması kürdün özgürce var olma iradesini, bilincini felç ederdi, yenilgiye uðratırdı. Parti yenilirdi, PKK yok olurdu, Önderlik gerçeði yok edilirdi. Bilinç ve örgütlülük olarak Kürt halkının varlıðı ve özgürlüðe çekecek bir öncü kuvvet ortadan kalkardı. Zindan direnişi PKK’nin çizgisinin ideolojik zaferini yarattı. Daha sonra en zor koşullarda 12 eylül faşizmine karşı daha güçlü temelde direnerek zafer kazandı. Savaşçılık, ideolojik zaferle şekillenmiş parti öncülüðü ile yaratılmıştır. Böyle bir parti öncülüðü olmasaydı, 15 Aðustos atılımı olamazdı. 12 Eylül askeri rejimi karşısında zindan direnişi olmasaydı, zafer kazanılmasaydı PKK yenilip yok olurdu. Zindanda direnemeyen bütün partiler, önderler, 12 Eylül 1982’den sonra yok olup gittiler, tarih sahnesinden silindiler. Zindanda ideolojik zafer kazanan PKK, siyasi ve askeri mücadele yürütme hakkını, iradesini elde etti. Bu gerçeklik iyi anlaşılmalı. Bu bakımdan sözde bazı liderciklerin, partilerin, “PKK’nin direnişi bizi geriletti” demeleri bir sahtekârlıktır, gerçeklikle hiçbir alakaları yok, yalancılıðın ta kendisidir.”

SAHTEKAR VE OYALAYICI SÝYASET ÇÖZÜMÜ ERTELEDÝ

“1 Haziran 2004’teki gerilla hamlemiz yalancı, sahtekar ve oyalayıcı AKP’ye karşı bir tutum olarak gelişti. Ancak 1 Haziran 2004’ten sonraki sürecin bir stratejik atılım düzeyinde yürütülmesinde de ciddi zayıflıklar yaşandı. Bilindiði gibi AKP, hep yalan, dolan ve süreci uzatma ve Ýmralı’yı çürütme politikasını derinleştirme, içten tasfiyecilikle bölüp parçalama çabasıyla bizi tasfiye etmeye çalıştı. Hareketimiz tasfiyeci etkilemelerin yönlendirmesinden dolayı böyle bir direniş sürecine giremedi. Tersine tasfiyeciliðin müdahalesi sonucu dış güçlerin etkisi altında kalan bir parçalanma, tasfiyeci saldırılar ve zorlanma dönemi yaşandı. Bu bakımdan tarihsel süreç doðru okunarak onun gereklerine uygun bir politik taktikle karşılık verilemedi. Hareketimiz o dönemde zor ve kritik bir süreçten geçiyordu. Bu kritik süreci aşma, tasfiyeciliði tasfiye etme, gelişmeleri yeniden yönlendirme ve dış müdahaleyi boşa çıkartacak bir özgürlük iradesini geliştirmek için 1 Haziran 2004 hamlesi gerçekleşti. Hem bu tarzda başlayış, hem daha sonraki süreçteki AKP’nin yaklaşımları hamlenin bir taktik hamle mi olacaðı, yoksa stratejik bir hamleye mi dönüşeceði konusunda hep bir muðlaklık yarattı. Yeni bir stratejik hamle olmak yerine 3. Stratejik dönemin, yani demokratik siyasi mücadele stratejisi, taktiði olma özelliðini taşıdı. Hemen hemen herkesin nabzına göre şerbet vererek bu temelde etkilenmeye ve yönlendirmeye çalıştı. O nedenle AKP gerçeðinin anlaşılıp çözümlenmesinde bir zorluk yaşandı. Bu muðlaklıðı aştırmak için AKP gerçekliðini bir ret olarak ortaya koyma, Kürt halkına, demokratik güçlerine kavratma ve özümsetme temelinde, AKP’ye karşı stratejik düzeyde bir hamle başlatmaya zorlandık. Bunda AKP’nın beklenti yaratma, oyalama siyaseti etkili oldu. Siyasal bir çözüm olacakmış gibi bir beklenti yarattı. Bunlar da 1 Haziran2004’ün yeni bir stratejik direniş hamlesi olma koşullarını ortadan kaldırdı. Bu çerçevede de geçen süreç 15 Aðustos tarihi atılımı gibi yeni bir stratejik direnme süreci olamadı. 1 Haziran 2004’ten 1 Haziran 2010’a kadar geçen altı yıllık süre içerisinde yürüttüðümüz mücadele ile AKP gerçeðini netçe açıða çıkardık. AKP’nin yalanla, hileyle, askeri ve siyasi saldırılarla hareketimizi bölme, parçalama, tasfiye etme, marjinalleştirme politikalarına karşı büyük bir halk serhildanını geliştirdik ve başarımızı saðlamlaştırmaya çalıştık. Bu süreç boyutlanarak devam etmektedir.”

‘YEŞÝL ERGENEKONCULUÐUN MASKESÝNÝ DÜŞÜRDÜK’

“Halktan yana ve dinci söylemine karşı AKP hükümetinin Türk-Ýslam sentezli bir faşist rejim olduðu gerçeðini bu direniş süreci içerisinde netçe açıða çıkardık. Aslında bu yönüyle CHP ve MHP’den çok farklı olmadıðını, beyaz Türkçü Ergenekonculuðun yerine Yeşil Türkçü Ergenekonculuðu geçirmeye çalıştıðı gerçeðini açıða çıkardık, herkese gösterdik. Bu konuda AKP gerçeðini açıða çıkaran, aydınlatan tarihi bir süreç yaşadık. Bunlar tarihi gelişmeler oldu, büyük önem taşıdı. Ama elbette ki uzun bir sürecin de yaşanmasına yol açtı. AKP bundan yararlanarak ömrünü uzattı. Türkiye'yi yeşil Ergenekonculuk temelinde yeniden yapılandırmaya, devlet iktidarını tümden ele geçirerek Türkiye cumhuriyetini tümden AKP cumhuriyeti haline getirmeye çalıştı. Bu konuda belli bir mesafe de katetti. Yetersiz ve zayıf kalan yanlarımızı özeleştiriyle düzeltmeye çalışıyoruz. Ama bu mücadelede yalnız kaldıðımız, tek kaldıðımız da bir gerçektir. Bu nedenle de biz AKP gerçeðini görsek bile halkı ve demokratik güçleri bu konuda aydınlatamadık, ikna edemedik. Dolayısıyla da AKP'ye karşı etkili bir direniş geliştirmenin zeminini hazırlayamadık. Geçen sürecin temel karakteri böyle tanımlanabilir. Öncü, kendi başına yürüteceði mücadeleyle başarı kazanamaz. Mücadeleye herkesi katabilmesi gerekir. Müttefiklerini katabilmesi, en geniş bir demokratik ittifakla bu mücadeleyi yürütmesi gerekir. Böyle bir ittifak oluşturabilmek, geniş toplumsal kesimleri mücadeleye çekebilmek için de onları aydınlatmak, ikna etmek, bilinçlendirmek gerekir. Öyle olmazsa öncü yalnız kalır ve yenilmeye mahkum olur. Bu nedenle biz gerçeði görebilmiş olsak bile deðişik toplumsal kesimleri, demokratik güçleri ikna edemediðimiz için aktif mücadele içine giremedik.”

2004’TEN BU YANA NELER YAŞANDI NELER DEÐÝŞTÝ?

“AKP’nın oyalama siyasetine karşı 1 Haziran 2004 hamlesi bir taktik hamle olarak kaldı. Bu süreç de, AKP ile yoðun bir boðuşma süreci oldu. Dolayısıyla geçen sürecin mücadelesinin iki temel özelliði oldu. Bir; AKP'nin imha ve tasfiye amaçlı saldırı planlarını boşa çıkarmak. AKP başka alanlarda başarı elde ettiyse de PKK karşısında, Kürt Özgürlük Hareketi karşısında umut ettiði başarıyı hiçbir dönemde elde edemedi. Her zaman planları boşa çıktı, saldırıları kırıldı, başarısızlık yaşadı. Bu dönemin ikinci özelliði ise; AKP gerçeðinin daha çok açıða çıkarılması, toplumun ve demokratik güçlerin AKP gerçeði konusunda aydınlatılmasıydı. Fakat büyük bir sabırla, fedakarlıkla bu sürece yaklaştık. Biz bu politikanın bilincinde olduk ve böyle bir konuma düşmemek için büyük bir sabırla, dirayetle hareket ettik. AKP'nin her dönemdeki oyunlarını bozmayı, AKP'nin maskesini düşürerek gerçek yüzünü halka ve demokratik güçlere göstermeyi esas aldık. Bunun için her türlü mücadele yaşandı. Sert askeri müdahaleler oldu, yoðun ideolojik mücadeleler yaşandı. Ýmralı’da, dışarıda kıran kırana bir ideolojik mücadele süreci oldu. 29 Mart 2009 yerel seçimleri, referandum niteliðinde sayıldı. Ardından 2010’da 12 Eylül referandumu oldu. Açılım söylemi adı altında toplumu aldatmayı ifade eden bir ikiyüzlü, sahte politika yürüttü. 1 Haziran 2010’dan itibaren AKP'nin yalancı, ikiyüzlü, sahtekar, soykırımcı, imha ve tasfiye amaçlı saldırılarına karşı yeni bir stratejik direnme hamlesi içine girdik. Son iki yıldır AKP saldırılarına karışı bu temelde direniyoruz. 1 Haziran’da başlayan süreç son iki yıldır gerçek stratejik boyuta ulaşıyor.”

4. DÖNEM DÝRENÝŞ ÇÝZGÝSÝNE GÝRÝLMÝŞTÝR

“15 Aðustos stratejik hamlesi gibi yeni bir stratejik direniş süreci içine girmiş bulunuyoruz. AKP saldırılarını bu direniş temelinde iki yıldır daha fazla kırıyoruz. Gerçekten de 1 Haziran 2004’ten 1 Haziran 2010’a kadar geçen süreç, AKP'nin çeşitli oyunları, politikaları temelinde bizi aldatarak imha ve tasfiye etme saldırılarına karşı bunları bozma amaçlı bir direniş süreci oldu. 1 Haziran 2010’dan itibaren bu direniş sürecinin stratejik boyut kazanmasıyla sadece AKP oyunlarını bozmakla kalmıyoruz, AKP'yi yenilgiye uðratacak bir mücadele süreci içine girmiş bulunuyoruz. Dikkat edilirse son dönemde bu gelişmeler çerçevesinde AKP ciddi bir biçimde zorlanıyor. Sadece maskesi düşmüyor, gücü kırılıyor, etkisi azalıyor. Artık AKP iktidarı ciddi bir biçimde sarsılır, yalpalar, yenilgi sürecini yaşar hale gelmiştir. Direniş mücadelesinin stratejik boyuta ulaşmasıyla birlikte mücadelenin AKP üzerindeki etkileri de bu oluyor. Öncesi, demokratik siyasi çözümün zeminini güçlendirerek önünün açılması süreciydi. Biz bu konuda elimizden gelen çabayı harcadık; siyasi çözüm sürecinin önünü açmak için her zaman özveride bulunduk, sayısız çözüm projesi yayınladık. Defalarca tek yanlı ateşkes ya da eylemsizlik ilanında bulunduk. Yapabileceðimiz her şeyi fazlasıyla yaptıðımız inancındayız. Aslında siyasi çözüm anlamında yapılabilecek her şeyi yaptık, gösterilebilecek her türlü tutumu gösterdik. Bu konuda en küçük bir eksikliðimiz kalmadı. Bu bakımdan da geçmişe dair dönüp baktıðımızda rahatız. Büyük bir sabırla yaklaştıðımızı, yine cesaret ve fedakarlıkla süreçleri ele aldıðımızı görüyoruz. Dolayısıyla Kürt sorununun siyasi çözümünün gerçekleşmemesinden kesinlikle PKK ve Kürt halkı sorumlu deðildir. Eðer demokratik siyasi çözüm gerçekleşmemişse bunun tek sorumlusu TC devleti ve AKP Hükümetidir. Bütün demokratik çevreler, liberaller, özgürlükçüler, devrimciler bu gerçeði böyle görmeli, doðru anlamalıdır. Geçen son iki yılda birçok çevre bu konuda yalpalama yaşadı. Şimdi AKP gerçeði daha çok açıða çıkmıştır, herkes bu gerçeði görsün. Bu bakımdan da bizim hiçbir eksiðimiz yoktur. Ýmralı’dan Oslo’ya kadar birçok görüşmeler oldu. Demokratik siyasi çözümün gerçekleşmesi için inançla, istekle çalıştık. Fakat AKP’den bu tutarlılıðı, gücü ve cesareti göremedik; güven vermedi, cesur deðildi. Sadece içeride oy kazanmak ve iktidarını güçlendirmek için her şeyi kullanıyor. Kürt sorununa da böyle yaklaşıyor. Kürt halkı üzerinde soykırım uygulanıyor, dolayısıyla Kürt halkının direnişi, bir varlık-yokluk direnişidir.”

GÜNEYBATI VE KUZEY KÜRDÝSTAN DEVRÝMÝ YAŞIYOR

“Büyük 15 Aðustos atılımının 28.yıldönümünü yaşadıðımız bu günlerde Kürdistan'ın Kuzey ve Batı parçalarında büyük, tarihi gelişmeler gerçekleşiyor. Öncelikle Batı Kürdistan devrimini selamlıyorum. Batı Kürdistan halkının gösterdiði cesaret ve fedakarlık nedeniyle kutluyorum. Batı Kürdistan gençlerine, kadınlarına, emekçilerine, geliştirdikleri tarihi özgürlük hamlesinde üstün başarılar diliyorum. Onlar Arap milliyetçiliðinin kolunu kırarak Rojava’da devrim yaptılar. Arap milliyetçiliðinin bir kolu kırılarak Kürdistan’ın en küçük parçası dünyanın en özgür alanı olma durumunu yaşıyor. Bunun sevinci ve gururu içerisindeyiz. Yine aynı biçimde Şemdinli’den başlamak üzere Dersim’e kadar uzanan hatta, büyük bir direniş gerçekleştiren Kuzey Kürdistan halkını, gerillasını selamlıyor, kutluyorum. 15 Aðustos ruhunun atılım diyarında 28. Yıldönümünde daha görkemli, daha canlı olması, daha büyük direniş ve mücadeleye sahne olması bize mutluluk veriyor, kıvanç veriyor. Buda tarihe Şemdinli Kuşatması-Devrimi olarak geçecek. Bu gelişmelerin tümünü Kuzey ve Güneybatı devrimi olarak deðerlendirmek doðrudur.”

28 YILDA BÜYÜK MESAFE KATLEDÝLDÝ

“Büyük davalar, derin acılar yaşanarak başarıya götürülüyor. Özgür ve demokratik yaşam, aðır bedeller verilerek kazanılıyor. Biz de bu bedelleri böyle yüce ve büyük amaçlar uðruna veriyoruz. Eðer çok tarihi, yüce amaçlar söz konusu olmasaydı, Kürt halkının varlıðı ve özgürlüðü gibi yüce amaçlar için olmasaydı, bir damla bile kan akıtmazdık. Bu, Önder Apo'nun çizgisidir. Ancak varlık-yokluk gibi tarihi bir soruna çözüm aradıðımız için ve başka bir çare olmadıðı için savaşmak, direnmek, kan akıtmak zorunda kalıyoruz. Bunu herkes bilmeli. Bunun derin bilincinde olmak, acılarımızı biraz daha hafifletiyor. Onların şehadetinin büyük amaçlar uðruna gerçekleştiðini bilmek, bizde her türlü acıya karşı dayanma gücünü yaratıyor. Tabii biz şu gerçeði çok iyi biliyoruz: bu kahramanlıklar olmazsa, bu tarihi direnişler yaşanmazsa gerçekten de Kürt’ün var olma ve özgür yaşama gücü ortaya çıkmayacak. Bu hakkını kullanamayacak. Aðır bir imha ve tasfiye saldırısı altında hiçbir halk üzerinde uygulanmayan türden bir soykırım uygulanıyor. Bu birkaç yıllık uygulama da deðil, yüz yıllık bir uygulamadır. Düşünelim, yüzyıllık soykırım altında olmak, yüz yıl fiziki ve kültürel olarak yok edilmek istenmek ne kadar aðır bir durum? Diðer yandan bu soykırımı bir devlet, iki devlet, şu veya bu parti de uygulamıyor. Bütün kapitalist sistem uyguluyor, dünya sistemi buna göre şekillenmiş. Kapitalist modernite sistemi, dünya hegemonyası Kürdistan’ı parçalayarak ve yok sayarak kurulmuş. Yok edebilmek için de yüzyıldır bölgedeki ajanları tarafından Kürt halkı üzerinde fiziki katliam ve kültürel asimilasyon uygulatıyor. Böylece Kürtler yok edilmek, tarihten silinmek isteniyor. Tarihin en eski halkı, toplumsallaşmaya öncülük etmiş, neolitik devrimini yaşamış en kadim halkı tarihten silinmek isteniyor. Bu kadar büyük bir tehlike var. 28 yıllık mücadeleyle mevcut parçalanmışlıðın, inkar ve imha rejiminin etkisini önemli ölçüde kırdık, maskesini düşürdük, yüzünü açıða çıkardık.Nasıl bir insanlık suçu olduðunu özgürlükçü demokratik tüm insanlıða gösterdik. Bu açıdan 28 yılda önemli gelişmeler saðladık. Güneybatı’da bu etkiler daha çok kırıldı ve halk özgürlüðünü yaşıyor.”

YENÝ DÖNEM SÝYASETÝ: “KÜRT KÖKENLÝ VATANDAŞLARIM!”

“Kuzey Kürdistan'da Türkiye Cumhuriyeti devletinin o katı inkar ve imhacı sistemi kırıldı. Beyaz Türkçü Ergenekonculuk yenilgiye uðratıldı. Fakat onun yerine gelen de onun gibi kaba olmasa da daha sinsi, daha hilebaz, aslında inkar ve imha rejiminde özde bir deðişiklik yapmıyor; aldatıcı, biçimsel deðişiklikler yapıyor. Eskisi gibi Kürt yoktur demiyor. Kürt vardır, ama tarihte vardı, şimdi Türkleşmiştir o Kürtler, diyor. Başbakan Tayyip Erdoðan’ın “Kürt kökenli vatandaş” demesi bu anlama geliyor. Yani kökeni Kürt’tür, bugün Kürt deðildir artık! Ne olmuş peki? Türkleşmiş, yani asimile edilmiş, soykırımdan geçirilmiş anlamına geliyor. Diðer yandan da dillerini konuşsun, bir de televizyon verdik diyorlar, bunların hepsi özel savaş kapsamındadır. Aslında PKK'nin geliştirdiði Özgürlük Hareketini darbeleyebilmek, zayıflatabilmek, başarısız kılabilmek için geliştirilen oyunlardır. Kürtleri ve demokratik insanlıðı aldatarak Kürt soykırımını sürdürmek istiyor. Bu gerçeði herkesin iyi görmesi gerekiyor. Bu bakımdan da şimdiki politika oldukça tehlikeli, en az önceki kadar tehlikelidir. Yeni anayasa yazıyorlar, Kürt’ün adı bu anayasada olacak mı, olmayacak mı, beli deðil. Bütün Kürtler duyarlı olmalıdır. Sormalılar, anayasa yazan komisyon Kürt’e ne diyor, Kürt’ün adı ve kimliði burada var olacak mı, yoksa geçmişte yapıldıðı gibi yok sayılarak yok edilmek mi isteniyor? Bu Lozancı zihniyetin ve politikanın sinsi bir biçimde sürdürülmesinden başka bir şey olur mu, Kürt’ün adını geçirmemek? Olmaz. Lozan’da da öyle yaptılar. Şimdi de çok sahtekârca AKP aynı şeyi yapmak, Lozan’ı maskeli bir biçimde yenilemek istiyor. Kimi kandıracaklar bu durumla. Bu bakımdan Kürtler çok daha uyanık, duyarlı, örgütlü ve mücadeleci olmalıdır. Yoksa tehlike geçmiştekinden az deðildir, daha fazladır. AKP hükümeti geçmiş Türk hükümetlerinden az soykırımcı deðil, az şiddet kullanmıyor. Orduyu tüm gücüyle gerillanın üzerine, polisi tüm gücüyle halkın üzerine seferber etti. On bin tane Kürt aydınını, siyasetçisini tutuklamış durumda. Ýmralı’da Önder Apo üzerinde önceki hükümetlerin göstermediði baskıyı uyguluyor. Kürt iradesini Ýmralı’da kırmak, ezmek istiyor. Bunların hepsi topyekün savaş konsepti temelinde yapılıyor; soykırım siyasetinin gereði olarak yapılıyor. Ama bütün bunları söylerken yüzünü maskeleyerek, sanki Kürt sorununu çözüyormuş gibi göstererek aldatıcı bir biçimde yapmaya çalışıyor. Türkiye'nin bütün imkanlarını NATO’ya ve ABD'ye pazarlayarak, NATO’nun ve ABD'nin bütün gücünü arkasına alıp Kürt Özgürlük Hareketi'ne saldırtarak yapıyor. Hiçbir Türk hükümeti AKP kadar işbirlikçi olmadı. Hiçbir Türk hükümeti AKP kadar Kürtlere karşı başka devletlerle, dış güçlerle ilişki ve ittifak içinde olmadı. Hiçbir Türk hükümeti Türkiye'nin imkanlarını Kürtlere karşı savaş için AKP kadar dış güçlere satmadı, pazarlamadı.”

AKP ÝTTÝFAK GÜÇLERÝNÝ KÜRTLERÝN ÜZERÝNE SALDIRTIYOR

“AKP'nin bütün umudu, Suriye'de savaş olacak, ABD Suriye'ye askeri müdahalede bulunacak, NATO’yu arkasına alacak, böylece bir NATO gücü olarak Türkiye de bu savaşın önünde yer alacak, dolayısıyla ABD ile PKK'yi savaşır hale getirecek. Kürt halkını, Kürt Özgürlük Hareketi'ni ABD'nin teknik gücünün, asker gücünün önüne sürerek ezdirtecek. Şimdi AKP'nin bütün çabası bunun içindir. Geçen yılda da bir taraftan ABD'yi, bir taraftan Ýran’ı yanına alarak dünyada birbirine karşıt olan bu iki gücü PKK'ye karşı mücadelede müttefik hale getirerek savaştırdı. Bu kadar Türkiye'nin imkanlarını pazarlayıp dış güçleri birleştirerek üzerimize geldi. Şimdi de tüm gücüyle Türkiye'nin imkanlarını ABD'ye satıyor, pazarlıyor, ABD'nin tüm gücünü hareketimiz üzerine, Kürt halkı üzerine sürmek istiyor. Böylece uluslararası sistemin askeri gücüyle Kürt gerillasını, Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezdirtmeyi hedefliyor. Bu bakımdan durum ciddidir. Soykırım tehlikesi varlıðını ciddi bir biçimde sürdürüyor. Soykırıma karşı mücadeleyle bunun bir insanlık suçu olduðu açıða çıkartıldı. Ciddi biçimde soykırım rejimi darbelendi ve kaba biçimde yürütülmesi imkansız kılındı. Fakat hala soykırım rejimi yenilmiş deðil, inkar ve imha aşılmış deðil. Kürt’ü yok sayan ve yok etmek isteyen zihniyet ve politikalar tümden ortadan kalkmış deðil. Bu anlamda da soykırım tehlikesi hala var. Kürdistan'ı içine alacak bir bölgesel savaş tehlikesi var. Suriye’deki durum bu tehdidi açıkça gösteriyor. Tehdit sadece Batı Kürdistan'daki halkımıza dönük deðildir. Savaş tehdidi, tehlikesi bütün Kürdistan'a dönüktür. Soykırım tehlikesi, inkar-imha ve tasfiye saldırısı devam ediyor. Bu Kuzey’de olduðu gibi, Batı’da da, Doðu’da da vardır. Dikkat edilirse; Güney Kürdistan bölgesel yönetimi de ciddi bir tehlike altında. Bir taraftan Türkiye baskıyla tehdit ediyor, bir taraftan Ýran tehdit ediyor, bir taraftan Baðdat yönetimi tehdit ediyor. Bu mücadeleler olmazsa Güney Kürdistan da ayakta kalamaz. Bu bakımdan Kürtler üzerinde savaş ve soykırım tehdidi var. Bunlar geçmiş deðildir. Önümüzdeki haftalar, aylar bu konuda tehdidin ve tehlikenin çok daha büyük olacaðı bir durumu gösteriyor. Çünkü süreç kritiktir. Büyük bir dünya savaşı yaşanıyor, artık kılıçlar kınından çekilmiştir. Dolayısıyla tam bir çatışma ortamı var. Aktif bir mücadele süreci var. Bu bakımdan herkes duyarlı olmalı.”

ASKERE VE OKULA GÝTMEYÝN DÝRENÝŞE GEÇÝN

“Kürt gençliði dört parçada, yurtdışında, metropollerde, nerede olurlarsa olsunlar büyük bir savaşın olacaðı, soykırımın yaşanabileceði tehlikesini görerek şimdiden dikkatli, duyarlı ve hazırlıklı olmalılar. Kürt gençliði; kızı, erkeði, bu gerçeði görerek gerilla saflarına katılmalı. Öyle pasif kalmak, geride kalmak, yurtsever ve demokrat genç insana yakışmaz. Hele hele bir de düşman safında olmak, Türk ordusunda askere gitmek, devlete memurluk yapmak Kürtlüðe yakışmaz. Gençliðin dinamizmiyle, ruhuyla kesinlikle baðdaşmaz. Türk devletine hizmetten bütün Kürtler çekilmeliler. Kürt gençliði artık hiçbir ferdini Türk ordusunda askere göndermemeli. Türk polisi içerisinde bir tane Kürt bile yer almamalı. Kürt gençleri, çocukları asimilasyon kurumlarında, Türk okullarında okuyarak kendini geliştireceði, kurtaracaðı hayalinden kendisini kurtarmalı. Böylece gerçek bir yurtseverlik ve Özgürlük Mücadelesini geliştirmek için herkes örgütlenip direnişe geçmeli. Herkes olduðu yerde kendini savunmak, halkı savunmak, devrimci deðerleri savunmaktan kendini sorumlu görmeli. Bunun bilinciyle dolmalı, bunu nasıl yapacaðına dair planlama geliştirmeli, kendini buna göre eðitmeli, örgütlemeli ve donatmalı. Hangi araçla mücadele edecekse o araçla donatmalı ve sonuç almalıdır.”

GÜNEYBATI VE KUZEY’DE DEVRÝM COŞKUSU VAR

“Biz büyük 15 Aðustos Atılımının 28. Yılının zafer yılı olacaðını ifade etmiştik. 28. Yıldönümü bu büyük zaferin coşkusu ve sevinciyle geçiyor. Başta Rojava olmak üzere Kürdistan'ın dört parçasındaki Kürt halkı, gençleri ve kadınları Rojava devriminin coşkusunu ve heyecanını yaşıyor. Onu anlamaya, sahiplenmeye ve bu temelde daha büyük görev ve sorumluluklar üstlenmeye koşuyor. Tarihinin en büyük coşkusu, heyecanı, bilinç ve örgütlenmesini yaşıyor. Bundan daha büyük bir gelişme olamaz. Bundan daha çok umut veren, coşku veren bir durum kesinlikle söz konusu olamaz. Biz 29. büyük atılım yılına bu temelde giriyoruz. Kuzey’de devrimci halk savaşını büyük bir hamle halinde geliştirdik. Güneybatı’da ise özgürlük devriminin yüzde ellisi başarılmış olarak giriyoruz. Büyük 15 Aðustos atılımının 29.yılına giriş bu temelde yaşanıyor. Bu giriş, 29. yılın nasıl geçeceðini gösteriyor. 28 yılda Güneybatı Kürdistan’da özgürlük devrimini yarı yarıya başaran atılım 29. 15 Aðustos yılında Batı’daki özgürlük devrimini tamamen zafere götürdüðü gibi, Kuzey’de de devrimci halk savaşı temelinde özgürlük devrimini büyük bir zafere taşıyacaðı, kalıcı adımlarla taçlandıracaðı kesindir. Bugün Şemdinli’den Cizre’ye, Serhat’tan Dersim’e kadar gerillanın ve halkın birlik halinde yürüttüðü savaşın bu temelde geliştiði ve bunu başaracak güçte olduðu nettir. Türk ordusu tarihinin en büyük bozgunlarından birini yaşar durumda. AKP hükümeti bütün siyasetiyle iflas etmiş. Dolayısıyla 29. 15 Aðustos atılım yılının Kuzey’de ve Batı’da büyük bir devrim yılı, özgürlük mücadelesinde zafer yılı olacaðı tartışmasızdır.”

29. YILINA DEMOKRATÝK ÖZERKLÝKLE GÝRECEÐÝZ

“29. zafer yılında Kuzey’de ve Batı’da devrimi zafere taşımak, Demokratik Özerklik çözümünü devrimci direniş temelinde, halkın gücü ve öz savunmasıyla adım adım gerçekleştirmek, bu temelde Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü hedefini gerçekleştirmek temel hedeftir. 29. 15 Aðustos yılı Önder Apo'nun özgürlük yılı, Kürdistan'ın statü kazandıðı yıl olacaktır. Batı’da özgürlük devriminin tam zafer kazandıðı, Kuzey’de ise demokratik özerklik çözümünün Kürt halkının ve gerillasının gücüyle adım adım gerçekleştirildiði yıl olacaktır. Hedefimiz budur. Bu gerçekleştirilebilir bir hedeftir. Bu hedefi gerçekleştirmek için hareket ve halk olarak tüm gücümüzle mücadele ediyoruz. Koşullar her zamankinden uygundur, hazırlıklarımız her zamankinden güçlüdür. Direnmekte kararlıyız. Zafer kazanacaðımıza dair inancımız her zamankinden büyüktür. 15 Aðustos atılımının 28. Yıldönümünün bu temel üzerinden tüm halkımıza kutlu olmasını diliyoruz. 15 Aðustos atılımının 29. Mücadele yılında büyük hedefleri başarmak üzere Özgürlük Mücadelesi yürüten herkese, tüm halkımıza ve dostlara, bu kutsal mücadelede rol ve misyon alan herkese üstün başarılar diliyoruz.”