Dersim '37-38 Soykırım Karşıtı Komite ve Dersim'i Yeniden Ýnşa Cemiyeti, 23 Kasım'da Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulunacak. Avukat Erdal Doðan tarafından hazırlanan başvuru dilekçesinde temel tez, soykırım ve insanlıða karşı suçların 1937-38'le sınırlı kalmadıðı ve bugün de devam ettiði. Türkiye mahkemenin yargı yetkisini tanımasa da, başvurudan umutlu olan Avukat Doðan, "Mahkemenin hem savcısının hem de yargı organlarının bir noktadan sonra taraflık şartını aramadan süreci işletebilmesinin mümkün" olduðunu söylüyor.
Başvuru dilekçesinde, Dersim halkının 1980, 1990 ve 2000'li yıllardaki devlet politikaları nedeniyle sürgün edildiðine dikkat çekilerek, soykırımın bugün "anadilde eðitim hakkının gasp edilmesi, inanç özgürlüðünün tanınmaması ve yaşam güvenliðinin saðlanmaması" şeklinde devam ettiði belirtilecek.
Kızılbaş/Alevilik inancını taşıyan Dersim halkının, kutsal tapınak olarak gördükleri doðal yaşam alanlarının HES ve barajların yanı sıra "güvenlik" gerekçesiyle çıkartılan orman yangınlarıyla yok edilmesinin de insanlıða karşı suçların devam ettiðinin kanıtı olarak sunulacak.
23 Kasım'da sunulacak dilekçede, Başbakan Erdoðan'ın 23 Kasım 2011 tarihinde Dersim soykırımı için özür diledeði ancak özrün gereklerini yetirmediði de vurgulanacak.
Başvuru öncesinde ANF'nin sorularını yanıtlayan Avukat Erdal Doðan, başvuruda Dersim'de 1937-38'de yaşananların soykırım olduðu tespitinin yer aldıðını belirtti, "Bu suç, BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasıyla ilgili 1948 tarihli sözleşmesinin 5 tanımının tamamını kapsıyor" dedi.
ASKER MÜDAHALE ETTÝ
Türkiye'nin Uluslarası Ceza Mahkemesi'nin kurucu sözleşmesi olan Roma Statüsü'nü kabul etmemek için 10 yıldır direndiðine dikkat çeken Avukat Doðan, şöyle konuştu: "Türk hükümeti, önce iç hukukun sözleşmeyi imzalamaya müsait olmadıðını söyledi. Ancak, 2005 yılında iç hukuk düzenlemesi yapılarak, TCK'nın 76 ve 77. maddelerinde 'soykırım ve insanlıða karşı suçlar' düzenlediler. Türkiye, 2008 yılında Roma Statüsü'ne taraf olacakken, Genelkurmay Başkanlıðı ve Milli Savunma Bakanlıðı'ndan itiraz geldi. Çünkü, askeri operasyonlar sırasında işledikleri suçların, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin gündemine gelme olasılıðını gözönüne aldılar. Roma Statüsü, savaş suçlarını, insanlıða karşı suçları ve soykırım suçlarını düzenliyor. Askeri operasyonlarda, iç hukuk ve evrensel hukuk düzenlemelerini aşan durumlar söz konusu olduðu zaman Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin gündemine gelebilir. Örneðin, Roboskî Katliamı. Bu insanlık suçunun faillerinin Başbakan Erdoðan ve kendisine baðlı Genelkurmay Başkanı ile Milli Savunma Bakanlıðı olduðu kesin. Roma Statüsü'ne Türkiye taraf olsaydı, bu saydıðım yetkililerin, bu mahkemede yargılanma olasılıkları yüksekti."
'ÝNSANCIL HUKUK SÝSTEMÝ SÜREKLÝ GELÝŞÝYOR'
Avukat Erdal Doðan, Türkiye'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yargı yetkisini tanımamasına raðmen başvuru yapmalarını ise şöyle açıkladı: "Ýnsancıl hukuk sistemi gelişen bir sistemdir. 50-60'la başlayan taraf ülke sayısı bugün 160'a çıkmıştır. Bu mahkemenin çalışmasını by-pass etmeye çalışan ABD bile, Libya konusunda bu mahkemeyi çalıştırmak için geçen yıl devreye girdi. Libya Başbakan'ı, öldürülen Kaddafi ve oðlu ile istihbaratçıları hakkında yakalama kararları çıkartıldı. Eski savcının, Suriye Devlet Başkanı Esad ile ilgili olarak 'Yakalatma kararı çıkartılabilir' diye görüşü var. Üstelik Libya ve Suriye, Roma Statüsü'ne de taraf deðil. Yani yeni bir durum yaratılabiliyor. Mahkemenin hem savcısının hem de yargı organlarının bir noktadan sonra taraflık şartını aramadan süreci işletebilmesi mümkün."
'AKP HÜKÜMETÝ DE SORUMLU'
Avukat Erdal Doðan, bir soru üzerine 1937-38 dönemi faillerinin hayatta olmadıðını ancak "devletteki süreklilik esası" nedeniyle sorumluluðu hem o dönemin, hem de o günden bu yana görev alan tüm hükümetlerin taşıdıðını belirtti. Doðan, AKP Hükümeti'nin aynı sorumluluðu taşımasının yanı sıra "Türkleştirme ve Ýslamlaştırma" politikasını bugün de devam ettirdiðini söyledi, "Aynı zamanda zorunlu göçe tabi tutuyorlar. Bunu 1980 ve 1990'larda köy boşaltmalar ve köy yakmalarla yaptılar. 2002'den sonra ise HES ve barajlarla yapıyorlar. Ýki gün öncesinde ortaya çıktı, Dersim'de çocuklar ve ihtiyarlar da dahil olmak üzere herkes 'terör' suçlusu olarak fişleniyor. Bu bir insanlık suçudur" diye konuştu.
'TAPINAKLARI YOK EDÝLÝYOR'
Kızılbaş inancına sahip Dersim halkının, tapınak olarak gördüðü doðanın yok edildiðini vurgulayan Avukat Erdal Doðan, "Bir halkın tapınaklarını su altında bırakırsanız, inancını da yok saymış olursunuz. Bu insanlıða karşı suçtur ve Roma Statüsü'nün 7. maddesinde yazılıdır" diye konuştu.
Avukat Doðan, başvuruların hemen sonuçlanmasını beklemediklerini söyleyerek, şöyle konuştu: "BM'de ve Türkiye'nin dahil olduðu siyasi konseptlerde tüm bunlar gündeme getirilecek. Türkiye artık lokalize, dünyadan baðımsız bir ülke deðil. Avrupa Konseyi üyesi, AB aday ülkesi ve BM üyesi. Ayrıca uluslararası bir çok sözleşmenin de tarafı. Dolayısıyla tek başına hareket edip, 'Bunları tanımıyorum' diyemez."