Davutoğlu’nun kırmızıçizgileri 24 saat dayanmıyor…-Cahit Mervan

Radikal değil, vahşet anlamından yöntemlere sahip, Ortaçağ karanlığından fırlamış yapılarla iş tuttu.

Türk cumhurbaşkanı ve başbakanı hemen hemen her konuda açıktan yalan söylüyorlar.  Son günlerde Türkiye kamuoyunu Suriye savaşı ve Kürt düşmanlığı için aldatmaya çalışıyorlar. Kendilerini hiç bir ahlaki, insani değerlere bağlı hissetmiyorlar.  Onlara göre söz konusu Kürtler ve haklarıysa eğer, her türlü yalan, yol ve araç mubahtır. Öyle bir noktaya geldiler ki, Kürt düşmanlığında söylemeyecekleri yalan, yapmayacakları kalleşlik yoktur artık.  

DAVUTOĞLU’NUN KIRMIZIÇİZGİLERİ 24 SAAT DAYANMIYOR

Ama her şeye rağmen sonuç alamıyorlar. Kendisini başbakan sanan Ahmet Davutoğlu her sabah Rojava Kürdistanı ve Suriye’ye ilişkin bir ‘’kırmızıçizgi’' açıklıyor. Ancak gün batmadan ortada çizgi-mizgi diye bir şey kalmıyor.  Yani kırmızıçizgilerin ömrü 24 saati bile bulmuyor. Çünkü sahadaki gelişmeler Türkiye açısından çoktan kontrol edilemez duruma gelmiş bulunuyor. Tekrardan oyuna dâhil olmak için Türk devleti en iyi bildiği işi yapıyor, provokasyona başvuruyor.

2011 yılında Suriye’de kriz patladığında Türk devleti meselenin iç savaşa dönüşmesi için kışkırtıcı bir rol oynadı. Açıktan mezhepçilik yaptı. Radikal değil, vahşet anlamından yöntemlere sahip, Ortaçağ karanlığından fırlamış yapılarla iş tuttu. Krizin çözümü yerine, kendi istihbarat elemanları aracılığıyla kanlı bir hesaplaşmaya dönüşmesi için birçok operasyon yaptı. Bu nedenle gelecekte halklara karşı işledikleri suçlardan dolayı Erdoğan başta olmak üzere bugünkü yönetimin başındakiler uluslararası bir mahkemede yargılanabilirler. Bunu kimse yabana atmasın. 

Ancak Türkiye istediğini Suriye’de elde edemedi. Ne Kürtlerin bir aktör olarak tarih sahnesine çıkışını önleyebildi, nede DAİŞ, El-Nusra, Ehrar-ul Şam gibi örgütler aracılığıyla Suriye’de siyasi sonuçlar elde edebildi; İzlediği Kürt düşmanı politika ile dünyada tecrit olmakla yüz yüze geldi.

DÜNYA ERDOĞAN’IN AHLAKSIZ VE YALANCI OLDUĞUNU BİLİYOR

Aralarında NATO üyesi de olan birçok devlet gayri resmi olarak Türk cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı, ‘’istenmeyen adam’’ ilan etti. Zorunlu kalmadıkça kimse Erdoğan’la el dahi sıkışmak istemiyor. Hatta son sığınmacı krizinden dolayı İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Times, Erdoğan'la yapılacak olan işbirliğinin Avrupa'yı ahlaki bataklığa sokacağını yazmıştı. Durum bu kadar net ve açık.

Türk devleti bu durumu aşmak ve izlediği Kürt düşmanı politikayı başarıya götürmek için ‘’jeo-politik yerini’’ ve devlet olmanın bütün avantajlarını tam bir şantaj malzemesine dönüştürdü.

Milyonlarca mülteciyi Avrupa kapılarına yığdı.  Yığmaya da devam ediyor. Bu şantajında kısmen sonuç aldı. Avrupa Birliği ile kirli pazarlıklara oturdu. Bir yandan sığınmacıları para karşılığı utanmadan pazarlarken,  diğer taraftan mülteci akınını gerekçe yapıp Suriye ve Rojava’yı işgal etmek için onay peşinde koştu. Rus savaş uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesinden sonra bu hayalde tümden suya düştü.

KÜRT DÜŞMANLIĞI GÖZLERİNİ BÜRÜMÜŞ

Şimdi Türk devleti açıktan Kürt düşmanlığı yaparak saldırıyor. Kendi sınırları içinde olmayan bir bölgeyi bombalıyor. Gerekçesi ise çok açık: Kürtler herhangi bir statü elde etmesinler. İşin özü budur.

Davutoğlu veya Erdoğan’ın açıkladığı gerekçeler ise kısmen değil, külliyen yalandır. 

Mesela: YPG’nin Türkiye’ye saldırdığı, Azez ve El Rıfat bölgesinde El-Nusra gibi örgütlerin olmadığı, YPG’nin Şam rejiminin bir uzantısı olduğu,  YPG’nin kendisinde olmayan Kürtlere ve diğer halkalar baskı uyguladığı, hatta soykırım yaptığı gibi iddialar kısmen değil, külleyen yalandır.  

Bunların tersini ispatlamaya kalkmak bile gereksizdir. Katil ve soykırımcının istediği de budur zaten. Dikkat ederseniz bu coğrafyada katil ve soykırımcılar hep mağdurları nasıl öldüğünü ispatlamaya davet ediyor. Bu nedenle Türk devletinin Rojava’ya saldırıları konusunda ileri sürüdüğü ‘’gerekçeleri’’ tartışmak bile bir anlamda onun tuzağına düşmek olacaktır.  

Türk devletinin şu anda tek istediği şey Rojava’dan Türkiye’ye yönelik tek bir el ateş edilmesidir. Çünkü işgal senaryosu bunun üzerine kurulmuştur. Zaten bu senaryo yeni değildir. Ses kayıtları iki yıl önce basınına yansıdı.  Türkiye’nin provokasyon ve işgal planını boşa çıkaran ise Rojava yönetiminin izlediği kararlı, ama bir o kadarda usta politikadır. Bu nedenle Türk devletinin son saldırıları istenilen sonucu elde etmekten çok uzaktır. 

ABD, QSD GÜÇLERİNİN İLERLEMESİNDEN RAHATSIZ DEĞİL

Suriye Demokratik Güçleri Türk devletinin provokasyonlarını boşa çıkaracak kadar dirayetle ve kararlıdırlar. Davutoğlu istedi diye geri adım atmaları, ele geçirdikleri mevzileri katiller sürüsüne terk etmeleri beklenmemelidir.

Kaldı ki sahadaki askeri operasyonlar başını ABD’nin çektiği koalisyonun bilgisi dahilinde gerçekleşmektedir.  ABD başta olmak üzere hiçbir küresel gücün YPG, QSD ve Ceyş El Suwar savaşçılarının DAİŞ, El-Nusra, Ehrar-ul Şam gibi terörist ve kanlı örgütleri Rojava ve Suriye topraklarından söküp atmasına itirazı yoktur.

Örneğin en son Efrin’in doğusunda Halep-Türkiye sınırı ararsında son derece stratejik öneme sahip  Tel Rıfat (Arpêt)’ın Ceyş El Suwar savaşçıları tarafından özgürleştirilmesine ABD ve koalisyonunun diğer büyük ortakları tarafından olumsuz bir tepki gelmemiştir.  Aksine bu güçler, yani başta ABD ve koalisyonun batılı ortakları, Türkiye’den DAİŞ, El-Nusra ve Ehrar-ul Şam gibi çete örgütlere ulaşan lojistik koridorunun kesilmesi için Mare’nın da özgürleştirilmesinden memnunluk duyacaklardır.

Çünkü Türkiye’nin iddia ettiği gibi bu koridorun insanı yardımla uzaktan-yakından bir ilişkisi yoktur. Bu koridor çetelerin şah damardır. Türkiye bu koridor sayesinde katiller ordusuna her türlü lojistik desteği sunmakta. Bir anlamda Azez-Halep arasında El-Rıfat’tan sonra Mare’nında alınması savaşın bitmesi konusunda ciddi bir hamle olacaktır.

Bu hattın düşmesiyle birlikte Efrin-Kobanê arasında kalan ve ABD’nin ısrarla kapatılmasını istediği 98 km’lik alanın önemli bir bölümü güvenlikli bölge haline gelecektir. Böylelikle Türkiye’nin tampon bölge kurma bahanesiyle Rojava Kürdistanı’nı ve Suriye topraklarını işgal girişimi de tümden hayal olacaktır.

TC’NİN İŞGAL GİRİŞİMİNE DESTEK VEREN YOK

Türk devletinin Kürt düşmanlığını merkeze alan son saldırılarına dünyada destek veren kimse yok. Aksine ABD, Rusya, AB ve İran gibi bölge devletleri Türk devletinin YPG mevzilerini ateş altına almasına karşı çıkmaktalar. Bir an önce Türkiye’nin provokasyondan vazgeçmesi için çağrı yapmaktalar.  Ancak Türkiye bildiğini okuma, burnunun dikine gitmeye devam ediyor.

Bunu yaparak alınca QSD güçlerinin ilerlemesini bölgenin tümden çetelerden arındırılmasını önleyebileceğini düşünüyor. Bu mümkün değil. Mümkün olan tek şey Erdoğan yönetiminin son bir çılgınlık yaparak askerini fiili olarak Rojava Kürdistanı’na sürmesi olur.  Bu sadece bir askeri macera olmaz. İşte o zaman  “Cehennemin Kapıları”nı aşmış olur.

Buna cesaretleri var mı işte orası belli değil. Görünen o ki, Erdoğan ve kendisini başbakan sanan Davutoğlu  “Cehennemin Kapıları”nı aşmak için sonuna kadar sahte bir kararlılık gösterecekler. Daha çok algı operasyonuna başvuracaklar. Her dönemin karanlıklar prensi Deniz Baykal’ı da cepheye sürdüklerine göre bu konuda ‘’kararlı’’ görünüyorlar. 

Ancak bu kendi narasından cesaret alan sahte kabadayıların kararlığı kadardır.

Onlarda çok iyi biliyorlar ki, ne Ortadoğu, ne Suriye ve ne de Kürdistan sahipsiz değil.