Darbe hükümeti gibi-YORUM

Belli ki Tayyip Erdoğan Yönetimiyle TC Devleti, artık CHP tarafından izlenen içe kapalı siyaseti aşmıştır. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan hükümeti TC sınırlarının içini etkilediği kadar, dışını da etkilemektedir.

Tayyip Erdoğan nihayet başkan oldu ve şatafatlı bir tören ardından ilk hükümetini kurdu. Şimdi herkes tarafından bu hükümetin niteliği tartışılıyor ve gerçekte neler yapacağı tahmin edilmeye çalışılıyor. Gerçi görünen köy kılavuz istemez derler, kurulan hükümetin isim listesine veya resmine şöyle bir göz atanlar bu hükümetin neler yapacağını anlamakta fazla zorlanmıyorlar. Çünkü orada Süleyman Soylu ve Hulusi Akar adlarını görüyorlar. Zaten Tayyip Erdoğan da yapacaklarını sürekli sıralamaktan pek hoşlanıyor. Ama yine de evdeki hesap çarşıya uymayabilir, bu nedenle tartışıp anlamaya çalışmakta yarar vardır.

AKP borazanları tarafından yeni sistemin ilk kabinesi olarak reklam edilen söz konusu hükümet, genel planda üç gruba ayrılmaktadır. Birincisi siyasetten gelenler, ikincisi burjuva sınıftan gelenler, üçüncüsü ise aile çevresi olarak tanımlanmaktadır. Kuşkusuz her grubun kendine has bir özelliği vardır ve Tayyip Erdoğan Yönetimine belli bir güç katacaktır. Örneğin işveren sınıfın temsilcileri ekonomiye yeni bir yapı kazandırmaya çalışacaklardır. Ancak herkesi ilgilendirecek olan ve hükümeti elinde tutan kesim birinci grup olmaktadır. Bunlar içişleri, dışişleri, savunma ve adalet bakanlıklarını elde tutmaktadırlar ki, buradan bakınca insan önceki hükümette ciddi bir değişiklik yapılmamıştır demektedir. Çünkü siyaseti belirleyen bu dört bakanlıkta bir değişiklik yoktur.

Neyse, bunları söylemenin veya yazmanın bizler açısından ciddi bir anlamının olmadığı açıktır. Fazla uzatmadan işin özüne gelmek daha yararlıdır. Bazı çevrelerin yeni hükümeti tanımlamalarını dinleyince ve bakanların resmine bakınca benim aklıma başlıktaki ifade geldi: Darbe hükümeti gibi! Çünkü hem nitelikleri ve hem de takdim edilişleri darbe hükümetlerini çağrıştırıyordu. Kuşkusuz 27 Mayıs 1960 darbesinin kurduğu hükümeti hatırlamıyoruz, çünkü o zaman daha küçüktük. Ancak 12 Mart 1971 darbesi ile 12 Eylül 1980 darbesinin kurduğu hükümetleri çok iyi hatırlıyoruz.

12 Mart darbesi ardından hükümeti CHP milletvekili Nihat Erim kurmuştu. Siyaset kulislerinde İsmet İnönü’nün adamı olduğu söyleniyordu. Milletvekili olarak sadece Nihat Erim vardı, diğerleri hep teknokrat kişilerdi. Bu nedenle adı “Teknokratlar Hükümetine” çıkmıştı. Ancak söz konusu bu teknokrat hükümet “Balyoz Harekatı” adı altında bir saldırı planı hazırladı, ülkede tam bir devlet terörü estirdi. Bugün yapılan tüm faşist baskı, terör, işkence ve benzeri uygulamaların temeli işte o zaman atıldı.

12 Eylül darbecisi Kenan Evren cuntasının, emekli edilen bir arkadaşları olan Bülent Ulusu’ya kurdurdukları hükümet de benzerdi. İşlerin ehillerine verildiği hükümet olarak lanse ediliyordu. Bu ehil hükümetin yaptıklarının dökümü hala çıkartılabilmiş değildir. Kenan Evren de kendisine, şimdi Tayyip Erdoğan’ın verdiği süsü veriyordu. Kurucu irade olduğunu ve devleti yeniden kurduğunu ifade ve iddia ediyordu. Aslında 12 Mart hükümetinin Balyoz Harekat planını sürekli hale getirdi.

Dikkat edilirse, Türkiye’de yeni başlangıç ve yeniden yapılanma çoktur. Bunun bir nedeni, iktidar olanların hırsının ve egosunun büyüklüğüdür. Dolayısıyla iktidarı her ele geçiren devleti kendisiyle başlatmak ve kendisini bir numara yapmak istemektedir. Bu durumun diğer bir nedeni ise, Türkiye’de cumhuriyet adıyla kurulan sistemin oturmamış olması ve gerçekten yeniden yapılanmaya ihtiyaç duymasıdır. Ancak bu durum demokratik cumhuriyet biçiminde yapılamayınca, ortaya işte böyle maskaralıklar çıkmaktadır.

Bugün Tayyip Erdoğan liderliğinde yapılandırılmaya çalışılan sistem, aslında 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin başlatıp kurumlaştırmaya çalıştığı, ancak tam başarılı olamadığı sistemdir. 12 Mart darbesi bazı anayasal değişikliklerle söz konusu işi başardığını sanmış, ancak gelişen devrimci mücadele karşısında başaramadığını anlamıştır. Bundan çıkardığı dersle 12 Eylül darbesi anayasayı tümden değiştirerek kurumları yeniden oluşturma yolunu seçmiş, ancak bu da 15 Ağustos gerilla atılımı temelinde gelişen Kürdistan özgürlük mücadelesi tarafından parçalanıp işlemez kılınmıştır.

Şimdi faşist şef Devlet Bahçeli desteğinde Tayyip Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı, aslında biraz da İkinci Abdülhamit ve Mustafa Kemal’i taklit etmeye çalışarak, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin yarattığı düzeni onarmak, yani restore etmektir. Buna tamamlamaya çalışmak da diyebiliriz. Dahası Tayyip Erdoğan biraz da kendi rengini katmak istemektedir. Ancak malzeme o kadar parçalanmış ve neredeyse temellerine kadar sarsılmıştır ki, onarma para etmemekte, deyim yerindeyse sıva veya makyaj tutmamaktadır.

Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarının bu kadar çiğ olması, bir bakıma buradan ileri gelmektedir. Bir de Tayyip Erdoğan kişiliğinin yapmak istediklerini yapacak kültürel birikimi yok, ancak egosu ise çoktur. Bu durum da yapılanların böyle hep taklit ve gösteriş düzeyinde kalmasına yol açmaktadır. Ama yaşanan boşluğu değerlendirmede ve elde ettiği gücü kullanmada belli bir ustalık kazanmış olan Tayyip Erdoğan, bütün bunlara rağmen yine de yoluna devam etmektedir.

Peki tek adam yönetimi denen yeni Tayyip Erdoğan hükümeti ne yapacaktır? Ekonomik krizi değil gidermek, hafifletmesi bile mümkün değildir. Ağırlaşan sosyal sorunlara çözümler bulması imkânsızdır. Ortadoğu’da yaşanan Üçüncü Dünya Savaşının Türkiye’de daha fazla odaklanmasını engelleme gücü kesinlikle yoktur. O halde yapacakları açıktır: İçte ırkçı-şoven propagandayı, faşist baskı ve terörü, Kürt düşmanlığını ve katliamlarını daha çok artırmak; dışta ise özellikle Kürdistan’ın Rojava ve Başûr parçalarına yönelik işgalci saldırılarını daha da yoğunlaştırmaktır. Zaten hükümetin değişmeyen bölümü bu işleri yürütenlerdir. Belli ki Tayyip Erdoğan bu süreçte de onların tecrübelerinden faydalanmak istemektedir. Elinde başka bir güç kaynağı da yoktur.

Demek ki, garp cephesinde yeni bir şey yok! Yani seçimden sonra Türkiye’de değişen fazla yeni bir şey bulunmamaktadır. AKP yardakçıları istedikleri kadar yeni diyerek cilalamaya çalışsınlar, Tayyip Erdoğan Yönetimi esas olarak eski bakanlarla ve eski siyasetini uygulamaya devam edecektir. Belki faşist baskı, terör ve katliam uygulamalarının dozunu biraz artırabilir ve dışa dönük savaşı biraz tırmandırabilir; o kadar.

Bu konularda da özellikle Efrîn işgali iştahını kabartmış olabilir. Ancak Efrîn halkının iki ay boyunca nasıl bir kahramanlıkla direnmiş olduğu da unutulmamalıdır. Böyle bir direnişin insanlık tarihinde bile bir benzeri yoktur. Dahası Efrîn’de direniş bitmemiştir, basına yansıyan bilgilere göre Efrîn gerillası eylemlerini sürdürmekte ve hatta son zamanlarda daha da artırmış bulunmaktadır. Yeni Tayyip Erdoğan hükümetinin Efrîn’de çökme olasılığı hiç de az değildir.

Aslında biz bu hafta 19 Temmuz 2012 Rojava Özgürlük Devriminin altıncı yıldönümü üzerine yazmayı, söz konusu devrim temelinde Rojava’da yaşanan gelişmeleri analiz etmeyi ve Suriye’deki son durumu değerlendirmeyi planlıyorduk. Ancak Tayyip Erdoğan hükümeti üzerine saçma sapan o kadar çok şey söylendi ki, fazla düzenli olmasa da bazı hususları yazmak zorunda kaldık.

Belli ki Tayyip Erdoğan Yönetimiyle TC Devleti, artık CHP tarafından izlenen içe kapalı siyaseti aşmıştır. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan hükümeti TC sınırlarının içini etkilediği kadar, dışını da etkilemektedir. Bu nedenle Rojava Devrimi ile ilişki ve çelişkileri sürekli olmaktadır. Tayyip Erdoğan Yönetimi sürekli Rojava Devrimini tehdit ederken, belli ki devrim de kendini savunmak üzere aktif tedbirlerini geliştirmektedir. Belki de Tayyip’in sonu Rojava yenilgisi temelinde olur.

Bu temelde 19 Temmuz 2012 Rojava Özgürlük Devriminin altıncı yıldönümünü kutluyor, kahraman şehitlerini saygıyla anıyor, özgür insanlığın umut ve heyecan kaynağı olan Rojava halkını selamlıyoruz!

Kaynak: Yeni Özgür Politika