İHD EŞBAŞKANI HÜSEYİN KÜÇÜKBALABAN
İHD Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban, Ortadoğu’daki dengelerin hızla değiştiği bir ortamda devletin sürece ilişkin artık somut adımlar atması gerektiğini vurguladı.
Kürt meselesinde başlayan süreçte iktidarın somut adım atmamasına tepki gösteren İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Hüseyin Küçükbalaban ANF’ye konuştu.
İNFAZDA EŞİTLİK İLKESİNİN ÖNÜ KAPATILDI
Süreci başlıklar şeklinde ele alan Hüseyin Küçükbalaban, büyük tepki toplayan 10. Yargı Paketi’nin hiçbir beklentiyi karşılamadığını hatırlattı. Hüseyin Küçükbalaban, siyasi ve hasta tutsakları kapsamayan bu paketin infazdaki eşitlik ilkesinin önünü kapattığını belirtti. Özellikle hasta tutsaklar için değişen bir şey olmadığını ifade eden Küçükbalaban, infazların ertelenmesi veya tahliyelerin sağlanmasında yine Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) vereceği raporların ve Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları kararlarının etkili olduğunu söyledi.
İKTİDARIN AJANDASININ OLMADIĞI GÖRÜLÜYOR
İç infaz sürecini doldurmuş ve tahliye edilmesi gereken 4 bine yakın ağırlaştırılmış müebbet almış insan olduğuna dikkat çeken Küçükbalan, bunların 800’ünün tahliye zamanları gelmiş olmasına rağmen İdare ve Gözlem Kurulları’nın keyfi kararları nedeniyle serbest bırakılmadıklarını paylaştı. Küçükbalan, şunları ifade etti: “Şimdi bir yandan elinde silah olan insanlar silahsızlansın, gelsin topluma katılsın diye yapılan çağrılar var ama öte yandan infazı tamamlanmış olmasına rağmen tahliyesi hukuksuz bir biçimde engellenen siyasi mahpuslar var. Bu çelişki, devletin bu konuda kafasının karışık olduğunu; idari ve hukuki anlamda, siyasi anlamda bu sürece hazırlıklı olmadığını gösteriyor. Toplumsal anlamda da bir tıkanma var, çünkü iktidarın tutumuna göre tavır alan bir toplum yapısı var Türkiye'de ne yazık ki. İnsan hakları örgütleri, sivil toplum örgütleri, bu sürecin başından itibaren birtakım çalışmaların yapılması gerektiğini ifade etmesine rağmen halen iktidar bu konuda adım atmaktan imtina etmekte. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat'taki ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısında demokrasinin gelişebilmesi ve toplumun ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, yine Kürtlerin hakları konusunda birtakım adımların atılması bekleniyor ama şu ana kadar iktidarın bu konuda henüz bir ajandası olmadığını görmekteyiz.”
DEVLET ASKERİ OPERASYONLARI DA SÜRDÜRÜYOR
PKK’nin 12. Kongresini toplayıp silahsızlanma kararı almasına karşın devletin adım atmadığı gibi Güney Kürdistan’da operasyonlarını da devam ettirdiğini belirten Küçükbalaban, “PKK, silahsızlanma kararı almışken ve Abdullah Öcalan sürecin bizzat yürütücüsü konumundayken tek bir adım atmayan devletin halen Güney Kürdistan’da askeri operasyonları devam ettirmesi çelişkiden de öte bir durum. Bu da tabii ki süreç hakkında hem Kürt halkında hem de Türk halkında ciddi kaygılara neden oluyor. Bu kaygıyı giderecek adımların PKK tarafından kısmen de olsa atıldığını görüyoruz ama devlet tarafından bu güvensizliği ortadan kaldıracak herhangi bir adım atılmıyor” şeklinde konuştu.
DÜNYA ÖRNEKLERİNİN AKSİNE
Türkiye'de işleyen sürecin dünyadaki barış ve çözüm süreçlerinden çok farklı bir şekilde yürütüldüğünü belirten Küçükbalaban, dünyadaki örneklerde silahsızlanmanın en son adım olduğunu anımsattı. Küçükbalaban, dünya örneklerinde önce ateşkes ve operasyonların durdurulması gibi bir negatif barış süreci sağlandığını, sonra demokratik adımlar atıldığını ve en son aşamanın ise silahsızlanma süreci olduğunu hatırlattı. Meclis’te komisyon kurulmasının da geciktirildiğini belirten Küçükbalaban, şöyle devam etti: “Bugüne kadar bir komisyon kurulması gerekirdi. Meclis bu ayın sonunda tatile girecek. Komisyonun alt komisyonları, sorun alanlarında çalışacak birimleri, sivil toplum çalışmaları, halk çalışmalarının olması gerekirdi. Şu ana kadar bu konularda hiçbir adım atılmış değil. Tüm bu adımlar Ekim ayına ertelenmiş durumda. Bu erteleme durumu topluma güven vermiyor. Bu da Kürtlerin haklarının teslim edilmesi ve Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda devletin ajandasının olmadığını düşündürüyor.”
TOPLUMSAL BİR BARIŞ HAREKETİ ORTAYA ÇIKMALI
Süreci sadece devletin insafına bırakmamanın önemli olduğuna işaret eden Küçükbalaban, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ne yazık ki Türkiye’de 40 yıldır savaşa rağmen güçlü bir barış hareketi gelişmedi. Sadece Kürtlerin dostları ve insan hakları savunucuları bu savaşın acımasızlığına değindi ama genel bir toplumsal duyarlılık ortaya çıkmadı. Bu büyük bir eksik. Hiç olmazsa silahsızlanma kararı alındığı bir ortamda sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, siyasi partilerin ve meslek örgütlerinin, insan hakları örgütlerinin, kadın örgütlerinin barışı daha güçlü bir şekilde sahiplenmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı geçtiğimiz Mayıs ayında yaptığı açıklamada, 40 yıllık savaşın maliyetinin 2 trilyon dolar olduğunu söyledi. Şimdi bu ne demektir? Bu ülkenin kaynaklarının savaşa gittiği anlamına gelir. Ülkenin işçilerinden, emekçilerinden, emeklilerinden kesilen paraların savaşa aktarıldığı anlamına gelir. Şimdi buradan bakıldığında bile toplumsal bir barış hareketinin ortaya çıkması gerekiyor.”
‘UMUT HAKKI’ SADECE HUKUKİ BİR MESELE DEĞİL
Ortadoğu’daki dengelerin hızla değiştiği bir ortamda sürece ilişkin devletin somut adımlar atması gerektiğini vurgulayan Küçükbalaban, Güney Kürdistan’a yönelik askeri operasyonların sonlandırılması, ‘Umut Hakkı’nın uygulanması ve hasta mahpusların serbest bırakılması gerektiğinin altını çizdi. ‘Umut Hakkı’nın zaten devletin uluslararası yükümlülüklerinin gereği olduğunu hatırlatan Küçükbalaban, bunun için herhangi bir anayasa değişikliğine gerek olmadığını kaydetti. ‘Umut Hakkı’nın sadece hukuki değil, aynı zamanda insani, vicdani, ahlaki ve siyasi bir mesele olduğunu ifade eden Küçükbalaban, şunları söyledi: “Türkiye’de idam cezası kaldırıldığında yerine getirilen ağırlaştırılmış müebbet cezasının hedefi doğrudan Abdullah Öcalan’dı ve onun şahsında Kürtlerdi. Şimdi 40 yıllık bir Kürt meselesini çözmek istiyorsunuz ama bu meselenin en temel aktörlerinden birisi olan Abdullah Öcalan’ı 26 yıldır tecritte tutuyorsunuz. Kurban Bayramı vesilesiyle ailesiyle görüştü ancak İmralı’ya avukatların gitmesi hâlâ engelleniyor. Mesela Güney Afrika'da Nelson Mandela 27 yıl hapishanede kaldı ve orada diyalog süreci başladığında ev hapsine geçti. Bugün Adalet Bakanı, ‘Umut Hakkı’nın gündemlerinde olmadığını söyleyebiliyor. Oysa Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye'nin ağırlaştırılmış hapis cezası düzenlemesini derhal değiştirmesi gerektiğine hükmetti.”
DEMOKRATİK HAYAT ESİR ALINMIŞ
İHD olarak 2023’ten beri her ay İmralı’da görüşme talebiyle Adalet Bakanlığına başvuruda bulunduklarını söyleyen Küçükbalaban, ancak şu ana kadar kendilerine hiçbir geri dönüş olmadığına işaret etti. Dünya çapında “Abdullah Öcalan ile görüşmek istiyorum” kampanyası başlatıldığını anımsatan Küçükbalaban, devletin bu konuda kısıtlamaları sürdürmesinin anlaşılır bir durum olmadığını vurguladı. Küçükbalaban, “Abdullah Öcalan ile neredeyse 6 yıldır görüşme yapılamıyordu. Ekim ayından itibaren görüşmeler başlamış oldu ama bu, tecridin kaldırıldığı anlamına gelmiyor. Hukuk işlemiyor. Türkiye’de zaten Kürt meselesi üzerinden bütün demokratik hayat esir alınmış durumda. Basın ve ifade özgürlüğü esir alınmış durumda. Toplanma özgürlüğü esir alınmış durumda. Terör yasası (TMK) halen ortada dururken, bir süreç yürütüyoruz demek aldatıcıdır. Bu terör yasasını değiştirmeden hiçbir meseleyi çözme şansınız yok. Çünkü yürürlükte olan bu kanuna göre en ufak bir hak arama eyleminde ya da açıklamada gözaltına alınıyorsunuz. Bu yasanın öncelikle değiştirmesi gerekir” diye konuştu.
11. YARGI PAKETİ ÇIKARILMALI
Barış ve demokratik toplum inşası için hasta ve siyasi tutsakları kapsayacak 11. Yargı Paketi’nin çıkarılması gerektiğinin altını çizen Küçükbalaban, ayrıca sivil toplum örgütlerinin, insan hakları örgütlerinin ve savaşın mağdurlarının hızlıca yan yana gelip barışla ilgili devletin atması gereken adımlar konusunda bir basınç oluşturmasının önemini vurguladı.