DAİŞ Kobanê'de hezimete uğradı

DAİŞ Kobanê'de hezimete uğradı

Kobanê direnişi ikinci ayını geride bıraktı. Yani savaş, altmış gündür aralıksız bir şekilde sürüyor. Savaşın ilk başladığı günlerden bu yana Kobanêdeyim. Amed'ten Pirsus'a doğru yola çıkıncaya kadar savaşın bu kadar şiddetli olduğunu düşünmemiştim. Pirsus'a kadar tüm il ve ilçe giriş-çıkışları Türk devletinin asker ve polislerince tutulmuş, OHAL'e rahmet okutacak kadar askeri yığınak yapılmıştı. Ben de gazeteci arkadaşım Murat Çiftçi ile beraber sınır kapısındaki gelişmeleri takip etmek üzere görevlendirildik. Eylül ayının sonlarından itibaren Kobanê'deki birçok yaşlı, çocuk ve kadın sınırı geçerek Pirsus'a gelmişti. Ailelerini güvenli bir yere ulaştıran kadın ve erkekler tekrar Kobanêye dönmek istiyordu. Türk devleti ise Kobanê'den zorunlu olarak ayrılan halkın dönmemesi için elinden geleni yapıyor, işleri olabildiğince ağırdan alıyordu. Hedeflenen, Kobanê'nin insansızlaşması ve tamamen bir savaş alanına dönüşmesiydi. 
VE KOBANÊDEYİM …
Sınırda yüzlerce insan Kobanê'ye dönmek için bekleyişteydi. Sınır kapısı adeta sırat köprüsüne dönüşmüştü. Cehennem zebanileri gibi kapıya dikilen asker ve polis, gençleri engelliyor, hakaret ve saldırılarda bulunuyordu. Geçişler bir işkenceye dönüştürülmüş, insanlara onur kırıcı muameleler yapılıyordu. Gördüğüm tüm insanların yüzünde topraklarını bir-iki günlüğüne de olsa terk etmenin burukluğuyla beraber tekrardan dönme umudunun yarattığı heyecan vardı. DAIŞ çetelerinin Şengal ve çevresinde yaptığı katliamlar yediden yetmişe tüm toplumu etkisi altına almıştı. Savaş, köyleri aşıp Kobanê sınırına dayanınca buralardaki halkın çoğu yaşanan panik ve kaostan kaynaklı yüzünü Pirsus'a çevirmişti. Uluslar arası ve bölgesel güçler, birkaç günde Kobanê'nin düşeceğinden emindi. Bununla beraber toplumda da YPG-YPJ'nin böylesine bir güce karşı direnebileceğinden kuşku duyuluyordu…
Burada insan aklını zorlayan öyle şeylere tanıklık ettik ki mucizeler gerçekten var diyebiliyorum rahatlıkla. Sınırda gördüğüm ve beni en çok etkileyen olaylardan biri toprağını terk etmenin ağırlığına dayanamayarak felç geçiren 103 yaşındaki nineydi. Torununun sırtında kendi toprağında son nefesini verme vasiyetiyle sınırda objektiflerimize yansıyordu. Tek isteği toprağında ölmekti. Nine, can çekişerek üç saat boyunca öylece bekledi sınırda. Gençler ise sınır kapısına dayanmış, bir an önce Kobanê'ye dönmek ve savaşmak için can atıyordu. Bu kadar heyecan ve sevinçle savaşa gidenleri ilk defa görüyordum. Nihayet tek tek geçişler için izin verilmeye başlanınca ben de bu durumu fırsat bilerek Kobanêli olduğumu söyleyip sınırı geçtim. Bu durumdan kaynaklı fotoğraf makinamı gizleyerek olsa dahi yanıma aldım. Zaten Kobanêli yurttaşlar dışında kimsenin geçişine izin verilmiyordu. Asker ve polisin ısrarlı ve şüpheli bakışları altında sınırı geçmeyi başardım. 
Artık Kobanêdeydim. Sınırın hemen öbür yakası Kobanê… Burada da sınırların suniliği kendini hemen gösteriyor. Sınır hattı boyunca aynı isimde ikişer köy var. Yarısı Pirsus'ta diğer yarısı da Kobanê'de. Arapça ve Türkçe isimler Kürtçe isim gerçeğini değiştirmeye yetmemiş. Ne Kobanê Ayn-el Arap ne de Pirsus Suruç oldu. Bu arada DAİŞ çeteleri de sömürgecilere özenerek hemen yeni bir isim bulmuş: Ayn El İslam (islamın aynası) Ne var ki, bu doğmamış çocuğa verilen ad gibi oldu...
Kobanêye ilk ayak bastığımda savaşın ağır izleri yansıyordu. Aynı zamanda ilk defa Kobanê'ye gelişimin heyecanını yaşıyordum. Kobanê asayişinin yardımıyla, boşaltılmış bir okulda çoğunluğu kadınlardan oluşan gazeteci arkadaşlarıma ulaşmayı başardım. Kobanê'nin çevresinde yaşanan çatışmaların sesleri gece boyunca devam etti. Israrlı görüşmeler sonucu doğu cephesine gitmeyi kabul ettirdim. Sabahın ilk saatlerinde doğu cephesinden Mehran arabayla beni almaya gelmişti. Yol boyunca bana savaşın geldiği aşamayı anlattı. O da kısa bir süre önce çatışmada yaralanmış, yaraları daha iyileşmeden tekrardan cepheye dönmüştü. Kaldığım süre boyunca bir an olsun beni yalnız bırakmadı. Kısa bir süre sonra Mehran, doğduğu köyde bir pusuda yaşamını yitirdi… 
Savaş artık Kobanê'nin sınır köylerine dayanmıştı. YPG-YPJ ve halktan oluşan savunma güçleri, doğuda Alişeran, Tılejbe, Şeran, Helince ve oradan güneyde Mıştenur tepesiyle birleşen bir hat oluşturmuştu. Bu hat Batı'ya kadar devam ederek şehri yarım ay şeklinde kapatmıştı. Kuzey sınırı da zaten Kuzey Kürdistandı. Burada da Pirsus sınırı boyunca halklar sınır nöbetindeydi. Buradaki nöbet önemliydi çünkü DAİŞ çoğu zaman bu sınırlardan cephane ve eleman alıyordu. 
Doğu cephesine giderken fotoğraf makinesi, kamera vb. kullanmamız sınırlandırılmıştı. Bu sürede sadece gözlem ve not alma imkanı vardı. Çok şiddetli çatışmalar yaşanıyordu. Kuşkusuz hiçbir savaş normal değil. Her savaşın bir dengesi var. Ama ilk gözlemlediğim şeylerden biri bu savaşın bir dengesinin olmadığıydı. Çünkü DAIŞ çetelerinin elinde sadece savaş uçakları ve helikopterler eksikti. Tanklar, toplar, havanlar, doçkalar, jemırlar ve her türlü silahları mevcuttu. Rojava Devrimi iki yıldan fazladır bu çeteci güçlere karşı savunma savaşı veriyordu. Suriye'nin birçok bölgesini hiçbir direnişle karşılaşmadan ele geçirmişlerdi.
DAIŞ çeteleri, Kobanê saldırısından önce birkaç günde, Musul ve Şengal gibi kentleri bile ele geçirmiş, Şengal'de Ezidi Kürtleri katliama uğratmış ve Mahmur kasabasının sınırlarına dayanmıştı. KDP'nin izlediği siyaset ve peşmergelerin direnmeden bu alanlardan çekilmesi katliamın önünü açmıştı. Tabi YPG-YPJ'nin son andaki müdahalesiyle katliamlar kısmen de olsa boşa çıkarılmıştı. Ardından HPG ve peşmergelerin devreye girmesiyle DAIŞ'in ilerleyişi durdurulmuştu.
HEDEF ROJAVA DEVRİMİ
Başta Türkiye devleti olmak üzere Suriye ve uluslar arası emperyalist güçlerin tümü savaşın ilk günlerinde üç maymunu oynuyordu. Öte yandan Türk devletinin DAIŞ'e desteğini gizlemediği de kamuoyuna yansıyordu. Rojava devrimi başta emperyalist güçler olmak üzere Türk devleti ve diğer bölge devletlerinin politikalarıyla ters düşüyordu. Ortadoğu gibi uluslar arası ve bölgesel savaşların merkezi haline getirilen bir yerde tüm halkların, inançların, kültürlerin bir arada yaşadığı bir coğrafya, dünyaya ütopya gibi geliyordu. Ama Rojava Devrimi bunu başarmıştı. Bu durum başta uluslar arası ve bölgesel güçler olmak üzere tüm emperyalist, sömürgeci ve statükocu güçlerin oyunlarını boşa çıkarıyordu. Buna DAIŞ de dahildi. Kobanê'nin kısa bir sürede düşeceği hesaplanıyor, buna göre politika belirliyorlardı. Yani Kobanê düşecek devrim boşa çıkacak ve belki de ondan sonra DAİŞ'e yönelik terbiye politikası devreye konulacaktı. Uluslar arası güçlerin Kobanê'de DAIŞ'e yönelik müdahalesinin gecikmesinin bir nedeni de buydu.
Başta Türkiye olmak üzere hiçbir güç, YPG-YPJ'nin ve Kobanê halkının böyle bir direnişi geliştirebileceğini tahmin bile edemiyordu. Tersine Kobanê'nin de Musul, Şengal ve diğer Suriye kentleri gibi bir-iki günde düşeceğinden neredeyse emindiler. Kobanê düşünce hem Özgürlük Hareketi'nin Şengal ve Mahmur direnişiyle dünya kamuoyunda edindiği itibar zedelenecek hem de TC ile yürütülen görüşmelerde Özgürlük Hareketi'nin eli zayıflayacaktı. PKK Önderliği bu gerçeği gördü. Daha Şengal ve Mahmur'daki saldırılar devam ederken Kobanê'ye dikkat çekmiş, önlemlerin alınmasını istemişti.
Savaş, Kobanê'nin sınır köylerine dayanmış on güne yakın bir sürede yüzlerce köy boşaltılmış ve talan edilmişti. YPG-YPJ güçleri bir taraftan amansız bir direniş sergilerken diğer yandan sivilleri güvenli bölgelere taşımaya çalışıyorlardı. Bu durum işlerini daha da zorlaştırıyor, savaş taktiklerini sekteye uğratıyordu. Aksi bir durum, ikinci bir Şengal katliamına sebebiyet verebilirdi. Bu nedenle daha çok köylerdeki sivillerin güvenli bir şekilde Kobanê merkezine taşınması en hayati işleriydi. Bunda DAIŞ'in elinde bulunan ağır silahların da etkisi vardı. Arazinin ovalık olması ve tank, jemır gibi zırhlı araçlarının olması DAİŞ'in işlerini kolaylaştırıyordu. Birkaç saat içinde tüm köyü yerle bir edecek askeri donanıma sahiplerdi. Bu duruma Kobanê sınırındaki köylerde tanıklık ettik. Havan ve füzelerle vurulan köyleri yerle bir ediyor ardından da zırhlı araçlarla (tang ve jemır) köyün içine girip bütün evleri yıkarak ilerliyorlardı. Tılejbe tepesinden seyrettiğimiz köyler artık ovanın bir parçası haline gelmişlerdi. Böyle bir askeri üstünlüğe karşı köylerde kalmak imha anlamına geliyordu. Bunu bilmek için asker olmaya gerek yoktu... En amansız direnişlerden biri de Serzore köyünde oldu.
Serzore'de yaşanan kahramanca direniş burada en çok konuşulan olayların başında geliyor. Yoğun saldırıların yaşandığı köyde 13 YPG-YPJ savaşçısı kalıyor. En son bir ev kalana kadar köyü bırakmıyorlar. İki gün boyunca savaş aralıksız devam ediyor. Son gece aralarında en genç olan ve hafif yaralanan arkadaşlarını köyden çıkardıktan sonra direnmeye devam ediyorlar. Havanlar ve roketlerle ev dövülüyor. Yine sonuç alamayınca artık son çare olarak zırhlı araçlarla evi yıkıyorlar. Evde kalan 12 YPG-YPJ militanı telsizlerden arkadaşlarıyla vedalaşıp son ana kadar savaşıyorlar. Bu kahramanca direnişler olmasaydı köylerdeki yüzlerce sivil insan DAIŞ'in katliamlarıyla yüz yüze kalacaktı. DAIŞ'in ilerleyişini geciktirmek ve köylüleri güvenli bir şekilde boşaltmak için her şey göze alınmıştı. 
Kısa bir süre sonra yani savaş Kobanê sınırlarına varınca savaş uçakları dolaşmaya başlamıştı. Koalisyon güçlerinin hava saldırıları DAIŞ köylerde ilerlerken başlasaydı durum bu aşamaya gelmeyebilirdi. DAİŞ güçleri tanklar, toplar, füzeler ve doçka araçlarıyla ovadan konvoylar halinde ilerleyerek köyleri viraneye çeviriyordu. YPG-YPJ güçlerinin elindeki silahlar bunların yanında oyuncak gibi kalıyordu. Zaten elde ettikleri silahların çoğu da bu çetelerle ve Suriye ile yapılan savaşta elde edilmişti. Ayrıca kendi ürettikleri zagros adında bir doçka ve dozerlerden yapılan zırhlı araçları vardı. Bunlar kendi üretimleriydi. Fakat karşıdevrim güçlerinin tekniğine göre çok zayıftı. Tank ve jemırlara karşı hiçbir etki gücü yoktu. Buna kameralara yansıyan birçok görüntüde tüm dünya tanıklık etti. Tanklara karşı sıfır mesafede kaleşnikof ve bisivinglerle mücadele ediyorlardı. Ama tanklar zarar görmüyor, YPG-YPJ'lilerin mevzilerini yıkana kadar ilerleyebiliyordu. Çoğu tank aslında YPG-YPJ'lilerin fedai eylemleri sonucunda imha edilmişti. Yoksa ellerindeki teknikle bunu başarmaları imkansız gibiydi. Ellerindeki silahların zırhlı araçlara hiçbir etki gücü yok gibiydi. 
Uçaklar ilk vurduğunda DAIŞ çeteleri Kobanê kent sınırına varmıştı. Alizeran, Tılejbe, Şeran, Helince ve oradan da Mıştenur tepesine varan bir savunma hattı oluşturulmuştu. Fakat artık saldırılar en üst aşamaya gelmiş, DAIŞ bütün gücüyle şehre doğru ilerliyordu. Doğu cephesinde ilk etkili hava harekatı Kobanê'de kentin bitişiğinde olan Helince de yapılmıştı. Fakat artık DAİŞ çeteleri şehre girmişti. Tank, jemır ve ağır doçka silahlarına karşı YPG-YPJ'lilerin buralarda kalması artık imkansızlaşmıştı. 
KOBANÊ HALKI KATLİAMLA YÜZYÜZE
Binlerce insan şehirde mahsur kalmıştı. Kobanê, dört taraftan kuşatma altındaydı. Doğu, Batı ve Güneyden DAIŞ saldırıları olurken kuzeyden de Türk Devleti Kobanê'ye gelmek isteyen halka saldırıyor, sınır kapılarını kapatarak ambargo uyguluyordu. Pirsus'a geçişlere sınırlı izin verirken Kobanê'ye gidişler ise yasaklanmıştı. Türk devletinin başbakanı ve cumhurbaşkanı Kobanê düştü düşecek diye açıklamalar yapmaya devam ediyordu... 
Savaş artık inanılmaz boyutlara varmıştı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve KCK Başkanlığının ulusal seferberlik çağrısıyla artık Kürdistan, Türkiye ve dünyanın dört bir yanından Kürtler ve diğer halklardan insanlar Kobanê'ye akın etmeye başladı. Kobanê savaşı artık Kürtlerin ulusal bir savaş olmaktan da öteye bir insanlık mücadelesine dönüşmüştü. Bütün dünyanın gözü artık YPG-YPJ ve halk direnişindeydi. Yaşanan savaşın sadece Kürtler ve Kobanêyle ilgili olmadığı tüm dünya kamuoyuna yansımaya başladı. Devrimci halk savunma direnişi başta askeri, siyasi ve sosyal olarak yeni dengeler açığa çıkarmaya başladı. Bu savaş, insanlığı savunma savaşı haline gelmişti. Tüm dünyanın gözü artık Kobanê'deydi.
DAIŞ'in yaptığı katliamlar Şengal, MaWmur ve Kobanê direnişiyle gün yüzüne çıkmış, bütün dünyaya yansıtılmıştı. Bölgesel ve uluslar arası güçlerin bu savaşa müdahil olmaya başlaması da bundan kaynaklanıyordu. Nasıl ki sosyalistler Almanya'da Hitler faşizmine karşı dünyayı bir beladan kurtarmışsa bugün Kobanê direnişiyle günümüzün en faşist, yobaz ve katliamcı gücüne karşı YPG-YPJ ve halklar savaşıyordu. 
Devletsiz ama örgütlü bir toplumun çok sınırlı imkan ve olanaklarla DAIŞ gibi bir güce karşı koyabilmesi dünya açısından şaşırtıcı olduğu kadar inanılmazdı da. Kuşkusuz son bir aydır uluslar arası güçlerin yapmış olduğu hava harekatının da bundaki etkisi tartışılamaz. Ama bu savaşın başından beri buna tanıklık eden biri olarak şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim: Hava saldırıları başladığında DAiŞ en nitelikli savaş gücünü kaybetmişti. Artık saldırıları durmuş ve savunma hattı oluşturmuştu. Önceki kadar etkili saldırılar gerçekleştiremiyordu. Yeni takviyelere ihtiyacı vardı. İşte tam da böylesi bir zamanda hava harekatı devreye girdi. Bundan sonrası artık DAIŞ için bir baş aşağı gidişti. Bırakalım bayram ve Cuma namazı kılmalarını cenaze namazlarını bile kılamadan püskürtülmüşlerdi...
Kısa bir süre önce peşmerge güçleri de uzun bir bekleyişten sonra Kobanê topraklarına geldi. Hava harekatı ve ardından da peşmerge ve ÖSO'ya ait güçlerin de gelişiyle beraber inisiyatif tamamen YPG-YPJ güçlerinin eline geçti. 
DAİŞ, yıllardır uluslar arası ve bölgesel güçlerin savaş alanına dönüşen Irak ve Suriye'ye aktarılan tüm ağır silahları ya ele geçirmiş ya da bizzat bu devletlerden teslim almıştı. Saddam ve Esat rejiminden geriye kalan askerler de bu güce eklenmişti. Bu karma yapıda başta ABD olmak üzere İsrail ve Avrupa'daki birçok devletin istihbarat elemanı olarak yetiştirdiği örgüt üyeleri de vardı. Çoğu daha önce yüksek güvenlikli cezaevlerinde kalmış, çıktıktan sonra bu örgütlere katılmışlardı. Aslında başta Afganistan olmak üzere çoğu üyesi Çeçenistan, Azerbaycan, Katar, Suudi Arabistan, Irak, Suriye gibi yerlerde yıllarca savaşmış ve deneyim kazanmışlardı. Kent savaşında profesyonelleşmiş bir güçtü. İntihar saldırıları ve bombalamada uzmandı. Fakat yine de sonuç alamadılar. Artık YPG-YPJ de kent savaşında deneyim kazanmış ve gerilla taktiğiyle ummadıkları zaman ve mekanlarda etkili eylemler yapmaya başlamıştı... 
Gelinen aşamada kentin yüzde ellisi harabeye dönmüş durumda. DAIŞ kentin doğusunda dar bir alanda sıkıştı. Fakat kent savaşında ev ev sokak sokak temizlik yapılması gerektiği için Kobanê'nin bu çetelerden tamamen temizlenmesi zaman alabiliyor. Kobanêye gelen DAIŞ üyelerinin ölmek dışında bir seçenekleri kalmamış. Geri çekilemiyorlar çünkü verilen fetvada Kobanê'den geri çekilenlerin başının kesilmesi emrediliyor. Ya sonuna kadar savaşacaklar ya da kaçıp başka yerlere gidecekler. Nitekim son günlerde Kobanê'deki bu çete üyelerinin kaçışlarında gözle görülür oranda artış var. Kısacası artık DAIŞ'in Kobanê'yi talan etmesi olanaksız. Ama bu, savaşın bittiği anlamına gelmiyor. Kentin tamamen kurtarılması biraz zaman alacağa benziyor. Görüştüğüm YPG-YPJ komutanları bunu kent savaşının özgünlüğüne bağlıyorlar. DAİŞ'in Kobanê yenilgisi aynı zamanda baş aşağı gidişin de başlangıcı oldu. Kobanê'de savaşı kaybetmelerinin tüm cephelerde savaşı kaybetmeleri anlamına geldiğini biliyorlardı. Bu nedenle de tüm güçleriyle Kobanê'ye yöneldiler. Buna rağmen DAIŞ Kobanê'de tam bir hezimete uğradı. Kürtlerin deyimiyle "Siwar hatin peya çûn".