DAİŞ’in Türkiye’deki hücreleri ve birkaç soru…-Amed Dicle

Bu kirli ilişkinin belki binde birini bile ifade edemeyecek şu soruları soralım ve İstanbul’dan Kilis’e, oradan Konya’ya, Ankara’dan Akçakale’ye kadar DAİŞ elemanlarının nasıl cirit attığını bir kez daha hatırlayalım.

Haziran ayında Tel Abyad’ın düşmesi, Türkiye DAİŞ ilişkileri açısından da bir dönüm noktası oldu. DAİŞ, Akçakale Sınır Kapısı'ndan dünyaya açılıyordu. Buna karşılık Türkiye, Cerablus Sınır Kapısı'ndan Halep’e ve dolayısıyla Suriye’ye açılıyordu. Cerablus’taki trafik halen devam ediyor. Tel Abyad ise düştü ve DAİŞ büyük bir darbe almış oldu.

Türkiye, Akçakale Sınır Kapısı'nı DAİŞ’e açarak, Rojava Devrimi'ni çökertmek ve buna karşılık Cerablus üzerinden kendisine bağlı Halep bölgesindeki grupları idare ediyordu. Türkiye-DAİŞ ilişkisinin ağırlıkta yoğunlaştığı bölge Tel Abyad idi. Burası YPG kontrolüne geçince bölgedeki grupların bir kısmı Rakka tarafına yöneldi, bir kısmı ise Türkiye tarafına geçti. Ve bu durum büyük bir tehlikenin de işaretini vermiş oldu.

TEL ABYAD SONRASI...

Tel Abyad operasyonunun sürdüğü günlerde, 11 Haziran 2015 günü ANF’de yazdığımız yazıda bu tehlikeye şu cümlelerle işaret etmiştik:

"…Ve gelen çok önemli bilgilere göre, Tel Abyad’daki birçok çete, Türkiye tarafına geçmiş bulunuyor. Hakeza Türkiye’nin bazı kurumlarına bağlı olarak bölgede faaliyet gösteren gruplar kıstırılınca Türkiye’ye kaçmak dışında yapacakları bir şey de yok.

Görünen o ki DAİŞ ve ortakları bu yenilgiyi sindiremeyecekler. O yüzden Türkiye’ye giren mensupları yoluyla kimi saldırılarda bulunmaları olasıdır. Mevcut tablo Rojava’yı aşan, bölgesel fotoğrafı değiştiren bir niteliktedir. 5 Haziran’da Diyarbakır’da HDP mitingine yönelik saldırı, ondan önce Mersin ve Adana HDP il binalarına yönelik saldırılar sadece seçimlerle sınırlı değildir. DAİŞ ve AKP, Rojava’daki yenilginin hesabını Diyarbakır’a ödetmekten çekinmeyeceklerdir. Bu yüzden tüm Kürt kurumlarının ve savaş karşıtı güçlerin bu tehlikeyi görmelerinde fayda vardır…"

Bu yazıdan 2-3 gün sonra, yani Haziran ortalarında Tel Abyad özgürleştirildi. Kameralara gülerek Türkiye’ye geçen DAİŞ elemanlarının fotoğrafları halen hepimizin hafızasında yer almaktadır. Peki bu elemanlar nereye gittiler, ne yapıyorlar? Haklarında herhangi bir işlem yapıldı mı?

Tabii ki hayır.

Maalesef sonrasında acı olaylar oldu. 25 Haziran'da DAİŞ grupları Mürşitpınar Sınır Kapısı'ndan Kobanê’ye sızarak 250’den fazla insani katlettiler. Sonra Suruç ve en son Ankara katliamı…

Peki Tel Abyad düşünce Türkiye ne yaptı?

Türkiye Cerablus’un düşmemesi için sınıra 55 bin asker yığdı. "DAİŞ’e savaş açtım" diyerek aksine DAİŞ’e en büyük kalkan oldu.

Çünkü; 1- Ankara Rojava ve Suriye’de Kürtleri ancak DAİŞ üstünden bastırabilirim diye düşünüyor. 2- Türkiye eğer Cerablus Sınır Kapısı'nı da kaybederse Suriye’de hiçbir etkisi kalmaz, tek bir adam içeri sokamaz. Eskiden DAİŞ nasıl Akçakale Sınır Kapısı'na muhtaçsa, bugün aynı oranda Türkiye Cerablus Sınır Kapısı'na muhtaçtır ve bu muhtaçlık durumu karşılıklıdır. Bu sebepten dolayı Türkiye, Rojava yönetimine "Sakın Fırat’ın batısına geçmeyin" diye mektup gönderiyor. DAİŞ’e savaş açan bir devlet gizliden "DAİŞ’e operasyon yapmayın" diyor. Zaten aynı AKP, DAİŞ’in kendisine zarar verdiğini düşünmüyor. Suruç, Ankara vb. katliamları "PKK, HDP, Kürtlere yapılmış saldırılar" olarak görüyor. Ankara yönetimi; söz konusu katliamları PKK ve DAİŞ savaşının Türkiye’ye kontrollü şekilde sıçraması olarak değerlendiriyor. Bu yüzden ne DAİŞ saldırıları üstleniyor nede AKP buna karşı tedbir alıyor. Bu sebepten olmalı ki, Türkiye kendi topraklarındaki DAİŞ hücrelerini koruyor. DAİŞ ise, Suriye’de Türkiye’nin istediği şekilde Kürtlere saldırıyor, Türkiye’nin Halep’teki gruplarını ‘korumaya alıyor.’

Bu kirli ilişkinin belki binde birini bile ifade edemeyecek şu soruları soralım ve İstanbul’dan Kilis’e, oradan Konya’ya, Ankara’dan Akçakale’ye kadar DAİŞ elemanlarının nasıl cirit attığını bir kez daha hatırlayalım.
 
AKÇAKALE’DE TEDAVİ EDİLEN DAİŞ ELEMANİ ŞAKİR ALİ NEREDE?

10 Ekim 2014’te Kobanê savaşında yaralanan, sınırda polis eskortuyla Akçakale Devlet Hastanesi'ne getirip tedavi edilen ve DAİŞ emiri olarak bilinen Şakir Ali hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı? Büyük harflerle HAYIR!

Peki bu Şakir Ali şimdi nerede ve ne yapıyor? Türkiye’ye gelmiş, polis koruması altında tedavi edilmiştir. Bu kişi Norveç’ten değil Kobanê’nin doğusundan Akçakale Hastanesi'ne götürülmüştür. İstihbaratın bu konuda bir şey bilmemesi normal mi? Gerçekten bilmiyorsa o zaman tehlike daha büyük değil mi? Sınırdaki Kürt köylerine giden şeker torbalarının sayısından bile haberdar olan MİT, nasıl oluyor da DAİŞ trafiğinden haberdar değil? CHP’li Veli Ağbaba’nun bu kişi hakkındaki soru önergesine neden bir YPG’linin kimliği verilerek cevap verildi. Oysa Şakir Ali, DAİŞ bölgesinde yaralanmıştı ve o tarihlerde bir YPG’linin Akçakale Kapısı'ndan getirilmesi zaten mümkün değildi. Zira kapının diğer tarafında DAİŞ’in kocaman siyah bezi asılıydı.
 
TUTUKLU DAİŞ ELEMANI HÜSEYİN ALİ PERİ’NİN İFADELERİ

Şimdi başka bir kişinin ifadelerinden olaya bakalım. Hüseyin Ali Peri…

Kimdir Hüseyin Ali Peri?

Adıyamanlı bir DAİŞ elemanı ve şimdi Rojava’da tutuklu. Geçtiğimiz yıl YPG tarafından Tel Hemis’te tutuklandı. İfadelerini Haziran ayında yayınladık. Orada verdiği bazı bilgileri tekrar gündeme getirmekte fayda var.

Hüseyin Ali Peri, İstanbul Güngören’de DAİŞ’le irtibata geçmiş. Kendisi adresi tane tane anlatıyor.

İstanbul Güngören ilçesi, Haznedar Mahallesi, Şehitler Anısı Sokağı…
 
DAİŞ’İN GÜNGÖREN’DEKİ HÜCRE EVİ

Bu sokakta Hisader isimli sözde yardım kuruluşunun ofisi de var. Ve derneğin üst katındaki mescitte DAİŞ elemanları eğitiliyor. Bu mescide ‘Musa’nın mescidi’ deniliyor. Bunları örgütleyen kişini ismi Usama İbrahim. Muhtemelen kod isimdir.

Güngören’de yolculuk Antep’e doğru sürüyor. Antep’te onları biri bekliyor. Sonra minibüsle, hiçbir kontrol ve sıkıntıyla karşılaşmadan Kilis’e kadar gidiyorlar. Kilis’te bir sınır köyüne varıyorlar. Orada ne bir asker var, ne de bir nöbetçi. Tesadüfe bakın ki, asker mevzileri de her zaman boş!

Neyse bunlar araçtan iniyorlar, 50 metre yürüdükten sonra ver elini Suriye.

Olay bu kadar basit!

Kilis tarafındaki köyün ismi bilinmiyor ancak öte tarafta bir Suriye köyü var ve o köyün ismi Ray.

Yani; Türkiye’den DAİŞ’e giden elemanlar Kilis yakınlarında Suriye’nin Ray köyüne rahat rahat gidebiliyorlar. Ne kontrol ve ne de kimlik lazım. DAİŞ şebekesi sınırın her iki tarafında işi organize ediyor.

Hadi Kilis’teki köyde kimler var onu bilmiyorsunuz! Peki İstanbul Güngören ilçesi Güven Mahallesi'ndeki Çalışlar Sokağı'nda 26-A numaralı adreste de kimin yaşadığı bilinmiyor mu?

Biliniyor ve muhtemelen Hüseyin Ali Peri’nin ifadelerinden sonra bu adresin sakinleri başka bir yere taşınmışlardır.

Hüseyin Ali Peri’nin ifadelerinde söz ettiği Konya’daki Cemaatler, Alaaddin Pahlevi Cemaati, Diyarbakır’daki ‘İlyas Hoca’… Bu oluşumların hepsi, istedikleri zaman Türkiye’den Halep’e kadar adam gönderiyorlar ve hiç sıkıntı yok. Bir devlet her gün ‘cemaat toplantısı’ adı altında DAİŞ’e eleman gönderenleri nasıl bilmez?

Aynı soru, yine Konya’daki Alaattin Pahlevi Cemaati için geçerli. Bu tür ortamlara giren gençlere Suriye’de cihada gitme eğitimi veriliyor. Ve bunlar hiçbir sorun yaşamadan Halep’e kadar gidiyorlar. Ve devlet bunu bilmiyor! Ve biz de buna inanıyoruz öyle mi?

Tweet atanın 24 saatte gözaltına alındığı bir ülkede Sahi Merdan Sarı’nın DAİŞ propagandası yapan kitapları bu tür mescit ve ortamlarda rahatlıkla dolaştırılıyor.

Hüseyin Mustafa Peri’nin DAİŞ ve Türkiye arasındaki petrol ve su anlaşmasına ilişkin anlattıklarını da yazmıyorum artık.

Ve çokça sorduğumuz soruyu yine soralım. Geçenlerde Selahattin Demirtaş da ‘’Akçakale’deki kameralar kontrol edilsin’’ dedi.

TİGEM ÇİFTLİĞİNDEKİ KAMP

Örneğin TİGEM çiftliği.

Bu çiftlikte DAİŞ karargahı var mı, yok mu? Yoksa niye iki yıldır ‘yasak bölge’ ilan edilmiş durumda? 40 adedi 2 kilometre mesafe içerisinde yatay ve dikey tarama, hareket algılama, otomatik takip ve hareketli noktaya zoom özelliği olan toplam 142 kamera ile kontrol edilen Ceylanpınar ve Akçakale arasındaki çiftliğe niye örneğin bir milletvekili ve gazeteci ekibi gidemiyor? Temmuz 2013’ten bir kayıt edilen görüntüler niye paylaşılmıyor?

İşletme arazilerine 4 adet 50 metre, 5 adet 20 metre ve 10 adet 15 metrelik direklerin üzerine kurulan sabit kameralardan, sadece bir tanesinin son iki yıllık kayıtları incelemeye alınsa bile orada nelerin olduğunu öğreneceğiz.

Son soru; Kemal Kılıçdaroğlı, Davutoğlu ile yaptığı konuşmanın içeriğini kendi MYK üyeleriyle bile konuşmadığını söyledi. ‘Konuşursam Davutoğlu zorda kalır, kimin kimle ilişkisi olduğu ortaya çıkar’ dedi.

Acaba, Davutoğlu "Biz Kürtlere karşı kazanmak ve devlet çıkarlarımız gereği DAİŞ ile işbirliği yaptık" mı dedi? Bunun dışında Davutoğlu’nu zor durumda bırakacak ne tür bir ilişki olabilir ki?