CPT raporlarında İmralı

CPT Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu koşulları yerinden gözetlemek ve aile ile avukat görüşünde yaşanan engelleri tespit etmek için İmralı'yı çeşitli yıllarda (1999, 2001, 2003, 2007, 2010, 2013) ziyaret etti.

CPT'nin son dönemdeki İmralı performansı ise Kürtlerin ve demokratik çevrelerin tepkisini çekiyor. Tepkiler dünyanın her yerinde protestoya da dönüştü. Öcalan'ın avukatları da mütemadiyen CPT'ye rolünü hatırlatıyor. İmralı'daki işkenceye dair etkili bir pratikte bulunmayan CPT, en son İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi'ni Nisan 2016'da ziyaret etti. Bu ziyaretin sonuçları ise kamuoyu ile paylaşılmadı. 29 Ağustos ile 6 Eylül 2016 tarihleri arasında Türkiye'yi bir kez daha ziyaret eden CPT heyeti, yoğun taleplere rağmen İmralı Cezaevi'ne gitmedi.

CPT'nin İmralı ziyaretlerin tarihleri şöyle:

27 Şubat-2 Mart 1999

14 Eylül 2001

16-17 Şubat 2003

19-22 Mayıs 2007

26-27 Ocak 2010

16-17 Ocak 2013

28-29 Nisan 2016 (Henüz raporu açıklanmadı)

Asrın Hukuk Bürosu, CPT'nin ziyaretlerinde elde edilen izlenimleri şöyle özetliyor:

1999 Yılı Ziyareti

Bu incelemelerin ilki 2 Mart 1999 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu ziyaret sonucunda Komite tarafından düzenlenen rapor kamuoyuna açıklanmıştır. Komite raporunda; içinde bulunulan koşulların Öcalan’ı potansiyel olarak negatif yönde etkilediğini, Öcalan’ın karşılanması gereken birincil ihtiyaçları; radyo, televizyon, kitap. Ayrıca başvuranın yakınları ile geciktirilmeksizin görüşmesine izin verilmesi gerekmektedir. Bu arada CPT’nin takipçisi olacağı en önemli nokta da Öcalan’ın gerekli olan sayıda ve zamanda avukatları ile görüştürülmesidir. Türk yetkililerinin aldıkları yüksek güvenlikli önlemlerinin tutukluyu oldukça fazla kısıtladığını ve etkilediğini gördük.

Zihinsel olarak da, tutukluyu etkileyen koşulların iyileştirilmesi gerekir. Öcalan’ın daha rahat hareket etmesi için yapılacak değişiklikler bizce güvenliğe zarar vermeyecektir. (Öcalan zaten askeri yasak bölge ilan edilen bir ada da olduğuna göre güvenlik sorunu kalmamıştır. Dolayısıyla amaç güvenliği bahane edip Öcalan’ın sahip olduğu hakları kısıtlamak veya ortadan kaldırmak olduğu açıktır). Ek olarak Öcalan’ın; radyo, kitap, dergi gibi ihtiyaçlarının sağlanması, yakınları ile görüştürülmesi, hobileri ve tercih ettiği sportif ve benzeri aktivitelerini yerine getirmesi için imkânlar sağlanırsa daha pozitif bir sonuç ortaya çıkacaktır. Görüşme esnasında Öcalan’ın dışarıya çıkarıldığı bölmenin daha az kapalı bir hale getirilmesini istedik. Delegasyon tekrarla, Öcalan’ın zaman zaman daha büyük bir mekâna çıkarılmasını tavsiye eder.

2001 Yılı Ziyareti

CPT heyeti, Eylül 2001 ziyaretinde de duyusal ve sosyal tecrit olgusuna dikkat çekilmiş ve bu raporlar AİHM, Öcalan v. Türkiye davası kararına da konu olmuştur. Mahkeme CPT raporlarını esas alarak kararında “aynı zamanda tam bir duyusal tecrittin sosyal tecritle birleştiğinde kişiliği yıkacağına ve bunu güvenlik ya da başka herhangi bir gerekçenin haklı gösteremeyeceğini, insanlık dışı muamelenin bir biçimi olduğuna” dikkat çekmiştir. Devamla yüksek mahkeme bu davada, İşkenceyi Önleme Komitesinin başvurucunun göreli sosyal tecridinin sürmesine çok uzun süre izin verilmemesi ve bu tecridin etkisinin ona televizyon verilerek ve avukatları ve yakın akrabalarıyla telefonla görüşmesi sağlanarak hafifletilmesi yönündeki tavsiyelerinin dikkate alınmasını not etmektedir. Ancak bu tavsiyelere uyulmamış, Öcalan’ın tecrit veya izolasyonunu aile ve avukat görüşüne kadar genişletilmiştir. Aile ve avukat görüşünün çeşitli bahanelerle uzun süre yaptırılmaması nedeniyle yoğunlaşan ihlaller karşısında CPT heyeti, 16-17 Şubat 2003 tarihinde Türkiye’yi iki kez daha ziyaret etmiştir.

2003 Yılı Ziyareti

Bu ziyaretlerin ardından hazırlanan Raporun “Ziyaret Sırasında Elde Edilen Bulgular ve Önerilen Uygulamalar” başlığı altında 10. paragrafta; “Yukarıda açıklanan konular CPT açısından önemli meseledir. Ziyaret hakkının üç aydan fazla bir süre için kesintiye uğraması her hükümlü için ciddi bir konudur ve uzun bir süredir tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan açısından tamamen kabul edilmezdir” denilmektedir.

Avukatları ve ailesi ile olan görüşmelerin sık sık “hava muhalefeti”, “araç bozuk” gibi gerekçelerle engellenmesi konusunda da Rapor ’un 15.paragrafında; “CPT elindeki bilgiler ışığında İmralı Kapalı Cezaevi ziyaretlerinin Türk yetkililerine ağır bir yük yüklemeden gerçekleştirilebileceğine ikna olmuştur. Abdullah Öcalan’ın istisnai cezaevi koşulları ve özellikle de İmralı Adası’ndaki uzun süreli tecriti açısından akrabaları ve avukatları tarafından ziyaret edilmesi hakkının tümüyle uygulamada etkili olması kesinlikle gereklidir. CPT Başkanı’nın Türk yetkililerine gönderdiği 27 Ocak 2003 tarihli mektupta da belirtildiği gibi bunun Türk yetkilileri tarafından proaktif önlemlerin alınabileceği belirtilmiştir... CPT Türk yetkililerinin Abdullah Öcalan’ın akraba ve avukatları tarafından ziyaret edilmesi hakkının tamamen uygulamada etkili olmasını sağlayacak yolları bulmak için acil adımlar atmasını tavsiye etmektedir. Uygun talimatlar yeniden belirlenmelidir ki –eğer gerekliyse- İmralı-10 Abdullah Öcalan’ın yakınları avukatlarını İmralı Adasına taşıyabilsin ya da eğer bu gemi olmuyorsa bir sahil güvenlik aracı bunu yapabilsin. Bundan da öte ziyaret günleri hakkında bir esneklik gösterilmelidir ki eğer verili bir haftada olumsuz hava şartları bütün ulaşım araçlarının o gün adaya ulaşmalarını engelliyorsa ziyaretler diğer gün yapılabilsin” denilmekte ve Öcalan’ın ailesi ile anadiliyle konuşmasının engellendiği de ayrıca belirtilmektedir. (Bu raporda belirtilen tecridin hafifletilmesi tavsiyelerinin tersine daha da ağırlaştıran ve Öcalan’ın sağlık durumunu da açıkça bozacağı belli olan havalandırma süresi bir saate indirilmiştir. Bununla da yetinilmeyerek Öcalan’ın havalandırmaya bakan penceresi yarıya kadar elekle kapalı hale getirilmiştir. Dolayısıyla neredeyse tamamen kapalı ve Adalet Bakanı’nın da bir demecinde ifade ettiği gibi “tabutluk” olarak nitelendirilen odasında bulunan pencere sistemiyle de oynandığında açıldığında içeri tamamen buz gibi soğumakta, kapatıldığında ise içerideki oksijen kısa zamanda tükenmektedir. Bu duruma doğal teneffüs imkânını ortadan kaldıran klimanın çalıştırılması zorunluluğu eklendiğinde tamamen yapay teneffüse yol açtığından Öcalan’ın sağlığı üzerinde daha da olumsuz etkilerde bulunmuştur.)

Öcalan hakkında verilen 12 Mayıs 2005 tarihli AİHM Büyük Daire Kararı’nın p.195. de Mahkeme, “CPT’nin, başvuranın sosyal izolasyonunun çok uzun sürmesine izin verilmemesi ve bu izolasyonun etkilerinin başvurana bir televizyon ve avukatları ve yakın akrabalarıyla iletişimi için telefon temin edilmesi suretiyle azaltılması yönündeki tavsiyelerini not etmektedir” demiştir. Mahkemenin de not ettiği, CPT’nin 2001 yılında İmralı Cezaevi’ne yaptığı ikinci ziyaretin sonunda, 14 Eylül 2001 tarihinde yapılan açıklamada, Öcalan’ın tutukluluk koşullarına ilişkin delegasyonun yaptığı ilk gözlemleri CPT Başkanı ortaya koymuştur. Açıklamanın ilgili paragraflarına göre; “Delegasyon kendisine verilen radyonun daha geniş radyo dalgaları ve özellikle de kısa dalga sunmasını önerir. Ötesinde, kendisinin bir televizyon almasına izin verilmesi arzu edilen bir şeydir. Bu tedbirler istisnai tutukluluk koşullarının potansiyel olumsuz etkilerini gidermede yardımcı olacaktır. Türkiye’deki tüm diğer tutuklular gibi, Abdullah Öcalan’ın da düzenli bir şekilde telefona ulaşımına izin verilmelidir; İmralı Cezaevinin uzak mekânı göz önüne getirildiğinde sadece akrabalarına telefonla ulaşım değil, avukatlarına da telefonla ulaşması uygundur. Ziyaret esnasında bir araya getirilen bilgiler ışığında, delegasyon kendisinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve avukatları ile gizlilik içinde mektuplaşabilmesine izin verilmesi gerektiğini vurgulamak zorundadır. Türk yetkililerinin cevabında Sayın Öcalan’a daha geniş radyo kanallı bir radyo verilmesi önerisine bir yanıt verilmemiştir; bu sadece önerinin reddi olarak algılanabilir. Dahası, delegasyon Sayın Öcalan’ın bir televizyon “elde etmesine” izin verilmesinin arzu edilen bir şey olduğunu açıklamıştır; bu öneriye karşı getirilen argümanlar ikna edici değildir. F-Tipi cezaevlerindeki mahpuslar, yüksek güvenlik riski teşkil edenler de dahil (ve böylece tek başlarına tutulanlar), kendi hücrelerinde kullanılmak üzere televizyon satın almalarına izin verilmektedir.

CPT Sayın Öcalan’a neden daha farklı davranılması gerektiğinin nedenini görememektedir. Televizyona ulaşımı ve radyoya daha iyi ulaşımı bir noktaya kadar hücre dışı toplumsal aktiviteler programının F-Tipi cezaevlerinin aksine İmralı’da olmayışını telafi edebilir. Delegasyon aynı zamanda Abdullah Öcalan için yapılan mevcut, istisnai tutukluluk düzenlemelerinin müddetsiz bir biçimde devam etmesine izin verilmeyeceğinin altını da çizmek ister. CPT’nin standart tavsiyelerine paralel olarak kendisi en yakın mümkün olan bir fırsatta başka tutuklularla ilişkiye geçebileceği ve daha geniş aktivitelerin mümkün olabileceği bir ortama entegre edilmelidir. 19 Aralık 2001 deki yanıtlarında delegasyon tarafından neredeyse ortaya konan tüm noktalara karşı Türk yetkililerinin muhalefet yaklaşımı gösterdiğini CPT esefle belirtir. Böylesi bir yaklaşım Sayın Öcalan’ın istisnai tutukluluk koşullarını ve bunların sağlığı üzerindeki potansiyel olumsuz etkilerini göz önünde bulundurmamaktadır. … Sayın Öcalan şu anda hücre hapsinde üç yıldan uzun bir süreden beri tutulmaktadır… böylesi bir tedbir ilgili kişi açısından çok zarar verici sonuçlar doğurabilir. Hücre hapsi, bazı durumlarda, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele anlamına gelebilir. Senelerce kişileri hücre hapsinde tutmak hiçbir koşul altında izah edilemez…. CPT delegasyonu ziyaret sonunda Sayın Öcalan’ın en yakın bir fırsatta diğer başka tutuklularla ilişkiye geçebileceği ve mümkün olan daha geniş aktivitelerin olduğu bir ortama entegre edilmesi gerektiğini netçe ortaya koymuştur. Eğer Türk yetkilileri belirttikleri nedenlerden dolayı onun başka bir cezaevine transfer edilmesinin şu an mümkün olmadığına yönelik kesin bir sonuca ulaşmışlarsa o zaman yukarıda bahsedilen ortamın İmralı Kapalı Cezaevinde yaratılması için gerekli adımları atmalıdırlar.

CPT Sayın Öcalan’a uygulanan hücre hapsi rejiminin yukarıda bahsedilenler temelinde gözden geçirilmesini tavsiye eder….

Uygulama ve Tutukevi Kanununa yapılan yeni düzenlemelerin kabulü ile(Madde 155a) bütün mahpuslar, statüleri ve kategorileri ne olursa olsun, haftada bir kez akrabaları ile telefonla konuşabilirler. Bu hak en azından belli F-tiplerinde uygulanmıştır. Delegasyonun Sayın Öcalan ile yaptığı tartışmalar ışığında kendisinin telefon ulaşımından memnun olacağı kesindir. Bundan da öteye, İmralı Kapalı Cezaevinin çok uzak mekânı da göz önünde bulundurulduğunda böylesi bir ulaşımın sağlanması yukarıda belirtilen kanunun deklere ettiği amaçları çerçevesinde olacağı açıktır. Sayın Öcalan’ın avukatları ile telefon üzeri ulaşımı ise hem İmralı Kapalı Cezaevinin uzak mekânı ve hem de adaya ulaşımın hava koşulları nedeniyle mümkün olmadığı durumlarla tamamıyla izah edilebilir…

2007 Yılı Ziyareti

Raporunun içeriği özetle şöyle; “Mayıs 2007 tarihindeki ziyaret CPT’nin İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevine gerçekleştirdiği dördüncü ziyarettir. 2 Mayıs 199 tarihinde – Abdullah Öcalan’ın bu kuruma getirilmesinden sadece iki hafta sonra- gerçekleştirilen ilk ziyaret CPT’ye mahpusun ilk tutukluk koşullarını ve aynı zamanda mahpusun fiziksel ve psikolojik sağlığını teyit etme imkânı sunmuştur. Bu ziyaretin ardından CPT özellikle: kitaplara, gazete ve radyoya ulaşım, mahpusun hücresi ve bitişik oda arasında dolaşım serbestisi; dışarı etkinlikleri; kendi düzeni ve aktiviteleri; mahpusun dış dünya ile irtibatı ile tıbbî bakımı ile ilgili bir dizi tavsiyelerde bulunmuştur.

CPT ayrıca Türk makamlarının İmralı Adasına diğer mahpusların sevk edilmesi olanağının araştırılması tavsiyesinde bulunmuştur.

6 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilen ikinci ziyaretin ardından CPT özellikle mahpusa bir televizyon seti sağlanması ve mahpusun telefonla irtibattan yararlanabilmesi olanakları hususunda ek tavsiyelerde bulunmuştur. İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevinde bulunan tıbbî bakım hizmetleri kuruluşu da tavsiye konusu olmuştur. Ek olarak, CPT Abdullah Öcalan’ın ilk fırsatta diğer mahpuslarla ilişkilenebileceği ve daha çeşitli aktivitelerin mümkün olduğu bir ortama katılması gerekliliğini vurgulamıştır. Şubat 2003’te üçüncü ziyaretin sonunda CPT Türk makamlarına ‘Abdulah Öcalan’ın akrabaları ve avukatlarından ziyaret kabul etme hakkının tümden etkili olmasını sağlamak amacıyla derhal gerekli tedbirlerin alınması ve İmralı-10’un ve bu bot mevcut değilse bir sahil güvenlik botunun Abdullah Öcalan’ın akrabaları ve avukatlarının İmralı adasına ulaşımında kullanılabilmesi için ilgili komutlar, gerekirse, değiştirilmelidir tavsiyesinde bulunmuştur. Bundan başka, ziyaret günleri ile ilgili olarak bir derece esneklik sağlanarak hava koşullarının o gün tahsis edilen hiç bir taşıma aracının adaya ulaşımına izin vermediği haftalardaki görüşlerin başka bir günde gerçekleşmesi sağlanmalıdır.’ tavsiyesinde bulunmuştur.

Buna ek olarak, CPT Türk makamlarını ‘Abdullah Öcalan’ın akrabalarının avukatına uygulanan koşullar altında yani aynı odada, mahpus ve ziyaretçilerinin bir masanın zıt taraflarında oturarak gerçekleşmesine izin vermeye’ çağırmıştır. Bununla birlikte, Komite ayrıca açıkça belirtmiştir ki ‘Abdullah Öcalan’ın şimdiden dört yıldır devam eden tecridinin sona ermesi için yollar bulması CPT için büyük bir önem arz etmektedir.’ 2006 yılında mahpusun aile fertlerinin ve avukatlarının İmralı adasına ulaşımının (tekrardan) çok zorlaşması ile ilgili bilgi verilmesinin bir sonucu olarak CPT, 19 Haziran 2006 tarihinde Adalet Bakanlığı ile bu meselenin çözülmesi umuduyla bir görüşme gerçekleştirmiştir.

Sağlanan bilgiye göre, 2006 yılı Temmuz ayından Ekim ortalarına kadar muhtemel 15 ziyaretten sadece 6’sı gerçekleşmiştir. Bunun üzerine, CPT 18 Ekim 2006 tarihli bir mektupla Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında sağlanan prosedürü başlatmıştır. Bununla beraber, durumda daha sonra belirgin bir düzelmenin gerçekleşmesinin ardından Komite Mart 2007’deki kurul toplantısında bu prosedürün kapatılmasına karar vermiş ve 16 Mart 2007 tarihli bir mektupla bunu Türk makamlarına bildirmiştir. Mektubun gönderilmesinin hemen ardından CPT Abdullah Öcalan’ın aile fertlerinin ve avukatlarının İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevine gerçekleştirdikleri ziyaretlerin sıklığında belirgin bir düşüş gözlemlemiştir. Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki maddî koşulları CPT’nin dört yıl önceki ziyaret zamanı ile karşılaştırıldığında, ya hiç bir şekilde değişmemiş ya da çok az değişmiştir. Mahpusun yeterli büyüklükteki hücresi (yaklaşık 13 m²), bir yataktan (ve yatak takımından), küçük bir raf, bir masa ve iki sandalyeden mücehhezdir. Ve tümü temiz ve bakımlı olan kısmen bölmeli ihtiyaç eklentileri (duş, tuvalet ve lavabo) hücreyi tamamlamaktadır. Doğal ışığa ve elverişli yapay ışığa yeterli erişim mevcuttu. Hücre pencere açılarak havalandırılmaktaydı –ki mahpus bunu kendisi yapmaktaydı-  ve hücrede ayrıca bir havalandırma sistemi de mevcuttu. Kısmen daha büyük bir bitişik oda avukat ziyaretleri için kullanılmaktaydı.

Aile üyelerinin ziyaretleri, kendi tarafları için, bir ayırıcı panel ile gerçekleşmekteydi: mahpus avukat ziyaretleri için kullanılan bölümde aile ise bitişik bir odada oturmaktaydı. Son olarak, mahpusun ulaşmasına günde bir saat izin verilen (biri sabah diğeri de öğleden sonra olmak üzere 30’ar dakikalık iki devreye ayrılmış tamamen boş olan bir egzersiz avlusu (yaklaşık 45 m²) mevcuttu. Mahpus günlük egzersiz saati dışında, yalnız kalmakta (ve bu nedenle bitişik odaya serbest ulaşımı olmaksızın) hücresinde tutulmaktaydı.

CPT’nin 2003 yılındaki önceki ziyaretinden bu yana yapılan birkaç değişiklik, 26 Şubat 2004 yılında hücre ve bitişikteki ziyaretçi odasının duvarlarının birçoğunun üstüne, görünüşe göre duvarları nemden korumak amacıyla, karton paneller yerleştirilmesinden ibarettir. Aynı bağlamda, heyet mahpusun hücresinin (karton paneller de dâhil olmak üzere) ve bitişik alanların çok düzenli olarak yeniden boyandığı konusunda bilgilendirilmiştir (yaklaşık olarak her altı ayda bir). Boyama işlemi sırasında mahpus, avukat ziyaret odasının diğer tarafında bulunan (olağan hücresinden farksız) başka bir hücrede tutulmuştur.  Rejim de benzer şekilde sadece çok az değişmiştir.  (CPT’nin Kasım 2005 raporunda da zaten işaret ettiği bkz. CPT/Inf (2006) 30) yeni Ceza İnfaz Kanununun (CİK) yürüklüğe girmesi İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi ‘dâhili mevzuatına’ yansıtılmıştır. Söz konusu mahpusla ile ilgili olarak, bu yönetmeliklerin uygulanmasının, genel olarak, bir dizi yasak ve kısıtlamalar anlamına geldiği söylenebilir. Mahpusun odasında (cezaevi kitaplığından) üç adet kitap ile (kendisine bir kaç gün hatta haftalarca geç olarak verilmiş) üç adet gazete ve (sadece bir istasyonu çeken) bir radyo mevcuttu.

Demektir ki, Türk makamlarından CPT tarafından ilk olarak 1999’da bulunulan ve sonradan genişletilerek mahpusun İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tek başına tutulmasının zararlı etkilerinin hafifletilmesi yönündeki tavsiyelere uygun bir karşılık gelmemiştir.

Özellikle, mahpusun gün boyunca hücresi ve bitişik odalar arasında serbestçe dolaşmasına izin verilmemekte ve mahpusun –zaman zaman bile olsa- temel olanakların bulunduğu daha büyük bir egzersiz alanına ulaşımı, başka etkinlikleri ve (ne kira ne de satın alınmış) bir televizyon seti mevcut değildi. Ayrıca, mahpus ve cezaevi personeli arasındaki etkileşim oldukça sınırlıydı zira personelin mahpus ile sadece kesinlikle vazife ile ilgili nedenler ile konuşmasına izin verilmekteydi. Daha da önemlisi, 1999 yılında CPT tarafından önerilen diğer başka mahpusların da adaya nakledilmesi yönündeki çözüm taslağı hayata geçirilmemiştir. Mahpusun maddî koşullarının ve rejimin yanı sıra, dış dünya ile irtibatı –uzak bir yerde tutulan bir hükümlü için- hayati bir önem taşımaktadır. Bu irtibatın önemi CPT’nin Şubat 2003’te gerçekleştirdiği hususi bir ziyaretin nedenini oluşturmaktaydı. Avukatlar ve aile fertlerini adaya götürmek için kullanılan kosterler ile ilgili olarak, CPT ‘Tuzla’nın 2006 yılında hizmete sokulduğunu belirlemiştir. Bu koster daha elverişsiz hava koşullarında İmralı 9 ve 10’a göre deniz taşımacılığına daha elverişli olsa da yine de bir kısmı haftalarca süren (örneğin Mart 2007) birçok arıza ile güçsüzlük belirtileri gözlenmektedir. Dahası, ziyaretlerin aylık gözlemi göstermiştir ki adaya ulaşım çok düzensiz kalmaya devam etmiştir. CPT özellikle 10. maddenin 2. bendindeki prosedürün sonlandırılmasından sonra ziyaret sıklığında meydana gelen belirgin düşüşü tespit etmiş olmaktan kaygı duymaktadır. Bu gidişat Mayıs ve Haziran 2007’de iyi eski haline dönmüştür.

CPT bu elverişli gidişatın devam edeceği yönünde büyük bir beklenti içerisindedir: Komite şunu açıkça belirtmek ister ki mahpusun ailesinin ve avukatlarının adaya düzenli ulaşımları garanti altına alınmazsa yukarıda sözü edilen prosedürü yeniden başlatmakta tereddüt etmeyecektir.  Aile fertlerinin ziyaretleri ile ilgili olarak, hatırlanması gerekir ki İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nin İç Yönetmeliği’nin 32. bölümü uyarınca ziyaretlerin Çarşamba günleri (sabah 9 ve öğleden sonra 4 saatleri arasında) gerçekleşmesi ve en fazla bir saat sürmesi gerekmektedir. Ayda bir ‘masa ziyareti’ ve bir ‘ayırma paneli’ ile ziyarete izin verilmektedir. ‘Ayırma paneli’ ile ziyaret eşler, çocuklar, ebeveynler, kardeşlerin yanı sıra gardiyanlar ile mümkün olmaktadır. ‘Masa’ ziyaretleri ise ebeveynler, eşler, çocuklar ve torunlar ile sınırlıdır. Bu kısıtlayıcı bölüm etkin bir şekilde Abdullah Öcalan’ı böylesi ziyaretleri kabul etmekten yoksun bırakmaktadır zira görünürde kendisinin şimdiki halde yukarıda belirtilen sınıflandırma kapsamına giren hiç bir bağı yoktur. Bu bağlamda, hatırlanmalıdır ki 2003 yılındaki ziyaretin ardından CPT, Abdullah Öcalan’ın masa ziyaretlerini kabul edebilmesini için [gerekli] tedbirlerin alınması yönünde tavsiyelerde bulunmuştu. Aşikâr bir surette, bu tavsiyelerin peşinden gidilmemiştir. Buna ek olarak, kanunlar ve yönetmeliklerde aile fertleri cezaevinden çok uzakta yaşayan bir mahpus için ziyaret sürelerinin birleştirilmesine izin verecek bir hüküm bulunmamaktadır. Aile fertleri ve diğer kişiler ile yazışma sansüre tabi tutulmaya devam etmektedir.  Avukat ziyaretleri kural olarak iş günlerinde mesai saatlerinde özellikle bu amaçla tayin edilmiş diğer kişilerin duyma alanı dışında –fakat görüş alanı dışında olmayan- bir alanda gerçekleştirilebilmektedir. (CİK madde 59(2)). Ancak, Abdullah Öcalan’ın avukatları bir kısıtlamaya maruz kalmaktadırlar zira İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ne ziyaretlerin Çarşamba günleri gerçekleşmesi öngörülmüştür. Avukatların müvekkilleri ile görüşmelerime dayanan savunma belgeleri, dosyaları ve notları incelenmektedirler. [görülmektedirler] (CİK Madde 59 (4)) Aynı durum mahpus ve müdafileri arasındaki mektuplar, fakslar ve telgraflar için de geçerlidir. (CİK Madde 68 (4)). Fakat CİK 59 (4)’te belirtilen belirli koşullar altında mahpus tarafında avukatlara veya avukatlarca mahpusa verilen belgeleri inceleme ve bu belgeleri kısmen veya tamamen kendisinde saklama yetkisine sahip resmi bir görevli Cumhuriyet Başsavcısının talebi ve infaz hâkiminin kararıyla mahpus ve avukatlarının görüşmesi esnasında hazır bulunabilmektedir. Söz konusu mahpus 4675 sayılı kanun uyarınca yine de bu karara itirazda bulunabilir. Heyete İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ni ziyareti sırasında 1 Haziran 2005’te yeni mevzuatın yürürlüğe girmesiyle birlikte Bursa Mahkemesi sicil dairesinden bir yetkilinin Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşmesinde sistematik bir şekilde hazır bulunduğu bilgisi verilmiştir. Bununla birlikte, mahpus ve avukatlarının görüşmeleri kaydedilmiştir. CPT mahpus ve avukatlarının görüşmelerinin kaydedilmesi uygulamasının dayandığı hukukî temellerin tam olarak ne oldukları konusunda bilgilendirilmek istemektedir.

CPT daha genel olarak, bir mahpus ve avukatları arasındaki irtibatın gizliliğinin kötü muameleye karşı en temel güvence olduğunu ve dolayısıyla böylesi irtibatların sadece ex post facto (olgu sonrası) incelemeye tabi tutulması gerektiğine ve avukatlar için geçerli deontolojik (tıp etiği ile ilgili) ve etik kurallının uyulmadığı durumlarda gerekli önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini düşünmektedir. Söylendiğine göre, söz konusu mahpusun İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde avukatlarına erişiminin gerçekleştiği koşulların tamamı hali hazırda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılmış bir başvuruya konu olduğundan CPT bu konu ile ilgili daha fazla bir değerlendirme yapmayacaktır.

CPT 2001 yılında mahpusun telefona erişiminin bulunması tavsiyesinde bulunmuştur. İlgili her iki kanun ve yönetmelik ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezası çeken mahpuslara bu olanağı sağlamaktadır; fakat bu olanak bazı şartlara bağlanmıştır. Bu tarihe kadar, İdari Komisyon Abdullah Öcalan’a telefona erişimi için yapılan izin taleplerini sistematik olarak reddetmiştir. Böylece, bu tavsiye ile ilgili olarak hiç bir adım atılmamıştır. CPT şu görüşünü sürdürmektedir ki, İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nin uzak bir yerde olduğu da dikkate alınarak Abdullah Öcalan’a telefon erişimi izni verilmesi CİK Madde 25 (1) (f) kapsamında ‘uygun’ olacaktır. Elbette böylesi telefon görüşmeleri izlenebilir ve gerekli görüldüğünde kesilebilir.  2007 yılındaki ziyaret, 2005 yılında CİK ile getirilen yeni disiplin prosedürüne daha yakından bakma fırsatı sağlamıştır. Disiplin hükümlerini CİK’in 8. bölümünde düzenlenmiştir ve CPT bu hükümlere özel bir yorum getirmemektedir. Bu hükümler cezalandırılabilir hareketleri, bu hareketler ile ilgili cezaları ve disiplin prosedürünü (mahpusun suçlandığı hareket ile ilgili dinlenmesi ve kendisine uygulanan disiplin tedbirlerine itiraz etme olanağını da dâhil olmak üzere) listelemektedir.  Yeni mevzuatın yürürlüğe girmesinden itibaren, Abdullah Öcalan iki uyarı ve üç defa 20’şer günlük hücre cezası da dâhil olmak üzere altı defa disiplin prosedürüne tabi tutulmuştur. Söz konusu prosedürler ile ilgili yapılan detaylı incelemede büyük bir sorun tespit edilmemiştir; kanunda öngörülmüş olan prosedür takip edilmiş ve yapılan çeşitli itirazlar yetkili yargı makamları tarafından incelenmiştir.

Fakat CPT disiplin prosedürü ile ilgili yani avukatların disiplin prosedürü ve prosedürün sonucunda yer almaları ve avukatların müvekkillerinin disiplin dosyalarına erişimleri ili ilgili iki soruyu gündeme getirmek istemektedir. Abdullah Öcalan’a karşı uygulanan en son disiplin prosedüründe, avukatları disiplin dosyalarına erişim talebinde bulunmuştur. (ve özellikle mahpusun itiraz sürecindeki yazılı savunmasına). Yetkili yargı mercii bu talebi (dava dosyasına erişim ve bu dosyadan bir kopya alınmasını devam eden soruşturmaya zarar vereceği gerekçesiyle kısıtlanabileceğini öngören) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 153 (2). Maddesi uyarınca reddetmiştir. Ceza Muhakemeleri Usulünün bu hükmü cezai soruşturmaların selameti için düzenlenmiş ve temyizi kabil değildir. Fakat CPT’nin görüşüne göre, bir disiplin bağlamında bu tür hükümlerin kullanılması, en azından, şüphe götürmektedir. Daha da ötesi, CPT CİK’in mevcut hükümlerinin bir avukatın disiplin prosedürüne dâhil olmasını reddedip etmediği hakkına bilgi talep etmektedir. Bu bağlamda, Komite, Avrupa Cezaevleri Kurallarının ‘disiplin ceza ile suçlanan mahpus: c. adaletin yararının gerektirdiği durumlarda kendisini kişisel olarak ya da bir yasal yardımcı aracılığıyla savunabilmelidir’ hükmünü getiren 59. kuralına atıfta bulunmaktadır. CPT önceki raporlarında tıbbî meseleler ile ilgili birçok soruyu gündeme getirmişti. İlk olarak 1999 yılında, CPT İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi sağlık hizmetlerinin yeterli hayat kurtarma ekipmanları (intübasyon cihazı ve defibrilatör) ile donatılması ve personelin bu cihazları nasıl kullanacağı konusunda eğitilmesi tavsiyesinde bulunmuştu. 2007 yılındaki ziyarette sağlık hizmetlerinin bu ekipmanlara sahip olduğu gözlenmiştir; fakat larengoskopi cihazı kullanıma hazır bulunmamaktaydı ve larengoskopi ve defibrilatör cihazlarının her ikisi için nöbetçi doktorun gerekli eğitimi aldıklarının teyit edilmesi gerekmektedir. 

2001 yılındaki ziyaret daha da temel sorunlara dikkati çekmişti: mahpus ile ilgilenen farklı bakım hizmetlileri arasındaki koordinasyon eksikliği; mahpusun her gün uzun vadede patojenik bir etki yaratabilecek yüzeysel bir sağlık kontrolünden geçirilmesi, pratisyen hekimlerin devamlı rotasyonu (ki anlamlı bir doktor hasta ilişkisinin kurulmasına engel olmuştur.). CPT özellikle bu noktaya ilişkin bir tavsiyede bulunmuştu. 2007 yılındaki ziyarette, heyet bu tavsiyenin hiç bir etki yaratmadığını not etmek zorunda kalmıştır. Abdullah Öcalan’ın fiziksel sağlık durumu ile ilgili olarak, mahpusun yapılan klinik muayenesinde kulak-burun-boğaz (KBB) alanındaki önemli bir istisna dışında ciddi bir sağlık sorunu tespit edilmemiştir. Mahpusun akciğerlerinde yapılan dinleme sağ akciğer ile ilgili olarak belirsiz kalmıştır. Göğüz röntgenin çekilmesi gerekmektedir. Abdullah Öcalan’ın psikiyatrik muayenesinin sonuçları psikolojik durumunda 2001 ve 2003’ten bu yana açık bir bozulma olduğunu göstermiştir. Bu bozulma terk edilmişlik ve hayal kırıklığı duygusu ile katlanarak kronik stres, uzun süren sosyal ve duygusal tecrit ile bağlantılıdır. Şu da not edilmelidir ki bu semptomların bazıları yukarıda değinilen KBB rahatsızlıkları ile bağlantılıdır. Mahpusun psikolojik durumunun psikiyatrik bir yaklaşımla önemli ölçüde iyileştirilmesi güç olsa da mahpusun psikolojik durumundaki gelişmenin ve diğerlerinin arasında mahpusun yakındığı KBB rahatsızlığı ile ilgili tedavinin gelişiminin gözlenmesi amacıyla düzenli psikiyatrik konsültasyonlar tavsiye edilmektedir. Şu anda ilerleyen sürecin geri çevrilmesi ancak mahpusun insan çevresinde yapılacak köklü bir değişim ve kendisine uygulanan sosyal ve duygusal tecridin sona erdirilmesi ile devamlı bir şekilde başarılabilir. Mahpus, özellikle, iletişim kurabileceği ve spor/boş zaman ve sosyal aktiviteler paylaşabileceği diğer kişiler ile düzenli ve devamlı irtibatının olacağı bir tutukluluk rejimine yerleştirilmelidir.  Son olarak, Abdullah Öcalan’ın avukatları tarafından 1 Mart 2007’de Roma’da düzenlenen bir basın toplantısında bulunulan ağır metallerle zehirleme iddiaları (özellikle kromium ve stonsiyum) ile ilgili olarak, mahpusun klinik muayenesinde bu tür maddelerden kaynaklı ne akut ne de kronik zehirlenme ile ilgili patognomik belirtilere rastlanmıştır.

5 ve 8 Mayıs 2007’de, Türk makamlar saç, kan ve idrar örnekleri almış ve bunları toksikolojik [zehirbilim] tahlillerin yapılması amacıyla İstanbul Adli Tıp Kurumuna göndermiştir ki tahlil sonuçlarında ağır metaller ile zehirlenme tespit edilmemiştir. Fakat CPT mahpusun (kendi rızası ile) saç örneklerini almayı gerekli görmüştür. Özellikle ICP-MS analiz teknikleri kullanılarak CPT tarafından atan uzmanlar tarafından daha ileri toksikolojik tahlillerin yapılması için harekete geçmiştir. Abdullah Öcalan yaklaşık sekiz buçuk yıldır İmralı -ulaşılması güç olan bir ada- Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan tek mahpus durumundadır. Mahpusun 16 Şubat 1999’da bu yana tabi tutulduğu tartışma götürmez tecrit durumu yıllar boyunca ters etkiler ortaya çıkarmasına rağmen, CPT’nin önceki ziyaretlerinde mahpusun fiziksel ve psikolojik durumunda belirgin zararlı neticeler tespit edilmemişti. Bu yaklaşımının Abdullah Öcalan’ın fiziksel ve psikolojik durumunun ışığında yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Türk makamları şu anda bir dönüm noktasında bulunmaktadır: Türk makamları ya mahpusun durumunda hiç bir değişiklik yapmaz (ki bu durum 1999’dan bu yana kasten ve bilerek yukarıdaki neticeler ile seçtikleri durumdur), ya da Abdullah Öcalan’ın durumunu gözden geçirme kararı alarak, kendisine özellikle temel sosyal ve duygusal bağlarını devam ettirebileceği imkanlar sağlanır. Bu bağlamda, vurgulanması gerekir ki 2001 yılında CPT Türk makamlarına açıkça belirtmiştir ki Abdullah Öcalan ‘ilk fırsatta diğer mahpuslar ile birlikte [bulunacağı] ve daha geniş bir faaliyet alanının mümkün olduğu bir ortama yerleştirilmelidir. Eğer Türk makamları … bulunulan zamanda mahpusun başka bir cezaevine nakledilmesinin mümkün olmadığı gibi kesin bir sonuca varmışlar ise bunun sonrasında yukarıda bahsedilen alanın İmralı Kapalı Cezaevinde yaratılması için gerekli adımları atmalıdırlar. Tavsiyeler: CPT kesinkes inanmaktadır ki, koşullar ne olursa olsun, bir mahpusu sekiz buçuk yıl boyunca böylesi tecrit koşullarında tutmanın haklı bir gerekçesi olamaz. CPT Türk makamlarına Abdullah Öcalan’ın durumunun tümden gözden geçirilerek diğer mahpuslar ile ilişkilenebileceği ve daha geniş bir faaliyet alanının mümkün olduğu bir ortama yerleştirilmesi çağrısında bulunmaktadır.

Buna ek olarak, CPT Türk makamlarına şu hususların yerine getirildiğinden emin olmak için gerekli adımları atma tavsiyesinde bulunmaktadır: Tıbbî alanda: Mahpus derhal (uzmanlaşmış bir endoskopik muayene ve gerekirse bir CT Scan dâhil olmak üzere) kapsamlı bir KBB muayenesinden geçirilmesi ve uygun görüldüğü takdirde hafifletici/tedavi edici bir cerrahi müdahelede bulunulması; Mahpusun derhal bir göğüs röntgeninin çekilmesi; Mahpusa psikolojik durmunun iyileştirilmesi için gerekli psikiyatrik konsültasyonun sağlanması; Mahpusa uygulanan mevcut günlük tıbbî tetkiklerin daha az sıklıkta ve aynı doktor tarafından gerçekleştirilen tıbbî konsültasyonlar ile değiştirilmesi, uzman doktorun mahpusa müdahalesinin bu doktor ile koordineli olması, bu yeni yaklaşımın türü ve nedenlerinin tümünün muayeneyi yapmakla görevlendirilen doktor tarafından mahpusa önceden açıklanması; Larengoskopi cihazının çalışır hale getirilmesi ve görevli doktorların hem larengoskopi hem de defibrilatör cihazını kullanabilmek için gerekli olan eğitimi almış olmaları; Mahpusun maddî koşulları ve rejim ile ilgili: Mahpusun gün boyunca kendi hücresi ve bitişik oda arasında serbestçe dolaşmasına izin verilmesi; Mahpusun –zaman zaman- temel imkanlara (ör: unsurlardan korunmak için barınak, oturma bankı, spor gereçleri) sahip daha büyük bir egzersiz alanına ulaşması; Mahpusun hücresinde (kiralanmış veya satın alınmış) bir televizyona sahip olabilmesi ve temel faaliyetlerden yararlanabilmesi; … Dış dünya ile irtibat ile ilgili olarak: Gerekirse ilgili hukukî hükümler değiştirilerek mahpusun ayda bir defa aile fertleri ile ‘masa ziyaretleri’ni kabul edebilmesi ve bir miktar esneklik sağlanarak (İmralı adasına ulaşımdaki zorluklar nedeniyle) kulanılmamış ziyaret dönemlerinin toplanmasına izin verilmesi; Mahpusun aile fertleriyle telefonda görüşebilmesi (aramalar izlemeye tabi tutularak, gerektiği durumlarda, kesilebilecektir.) CPT Türk makamlarından üç ay içerisinde bu tavsiyelerin hayata geçirilmesi için atılan adımlar ile ilgili bir cevap talep etmektedir.”

2010 Yılı Ziyareti

CPT, 26-27 Ocak 2010 tarihlerinde İmralı Cezaevini ziyaretinde; yeni tutukluluk tesisi sonrası tüm hücrelerde gün ışığına az erişim olduğunu, mahpusların hücrelerinde ışık veren bir araç olmadan okumalarının mümkün olmadığını, özelde Abdullah Öcalan’ın talebi üzerine hücresinde spor/havalandırma alanına bakan kapısının bazı yerleri yakın zamanda cam boşluklarla değiştirilse bile gün ışığına erişiminin yetersiz olduğunu tespit etti. Bunun büyük oranda her hücrenin önünde yer alan uzun bir duvarla çevrelenen (yaklaşık 7 m.) dış spor/havalandırma alanından kaynaklandığını belirtti. Bu dizaynın bir diğer sonucu da mahpusların (en azından kış ayları süresince) güneşi göremeyecek ve güneş ışığından yararlanamayacak olmasıdır; bu durum uzun vadede mahpusların sağlığı üzerinde zarar verici etkilere neden olabilir. CPT bu temelde İmralı Cezaevindeki tüm hücrelerde gün ışığına erişimin iyileştirilmesi için gerekli adımların atılmasını tavsiye etmiştir. Bu adımlar spor/havalandırma alanlarını çeviren duvarlara değişiklik yapmayı gerektirecektir. Ancak bu tavsiyeye bugüne kadar uyulmamıştır.

Rejim başlığı altındaki bölümde ise şunlar belirtiliyor; İmralı Cezaevindeki diğer mahpuslar açısından kendilerine daha önce Bolu ve Kırıkkale F-tipi Cezaevlerinde uygulanan rejimle karşılaştırıldığında daha sıkı bir rejim oluşturmaktadır. Daha önceki cezaevlerinde tutulan mahpuslar, İmralı Cezaevine nakledilmeden önce her gün doğrudan bir gözetim olmaksızın diğer iki mahpusla birlikte ortak egzersiz alanında dört saat hücre egzersiz yaptıklarını belirtmiştir. Buna ek olarak, haftada üç saat on mahpusa kadar olan grupla hücre dışı aktivite (konuşma, spor ve kütüphane) yapmalarına izin verildiğini de belirtmişlerdir. CPT tarafından 2009 yılında Türkiye’ye gerçekleştirilen son periyodik ziyarette gezilen Kırıkkale’deki F-tipi cezaevindeki durumun daha iyi olduğunu tespit etmiş ve İmralı Cezaevinde tutulan tüm mahpuslar için rejimin daha da iyileştirilmesi (örneğin daha fazla iletişim ve daha geniş faaliyet olanakları) tavsiyesinde bulunmuştur. Hükümet, 24 Şubat 2010 tarihli mektubunda, daha önce iki saat olan havalandırmaya çıkma süresinin dört saate çıkarıldığını ancak Öcalan’ın aldığı ve henüz infaz edilmemiş iki hücre cezası nedeniyle bu uygulamaya dahil edilmediğini bildirmiştir. CPT, nakledilen tüm mahpusların daha önce kaldıkları diğer F-tipi cezaevlerinde hücre dışındaki egzersizde birbiriyle görüşmesine izin verildiğinden bu kişilere burada da izin verilmesini tavsiye etmiştir. Ancak Komite, Abdullah Öcalan’ın hücre dışında gerçekleştirilen egzersiz süresince diğer tüm mahpuslarla her türlü temasına/görüşmesine neden izin verilmediğini anlayamadığını ifade etmektedir. CPT bir kez daha Abdullah Öcalan’ın televizyon erişim konusunu dile getirmektedir.

İmralı Cezaevindeki diğer tüm mahpusların hücresinde bir televizyon bulunmasına rağmen, Komite tarafından geçmişte spesifik olarak bu tavsiye tekrar tekrar yapılmasına rağmen Abdullah Öcalan’ın televizyon kiralamasına veya satın almasına hala izin verilmemektedir. Abdullah Öcalan, aile üyeleriyle “masa ziyareti” gerçekleştirmekten hala etkin bir şekilde mahrum bırakılıyor. Ve Komite tarafından önceki ziyaretlerin ardından tekrar tekrar yapılan spesifik tavsiyeye rağmen kendisinin kullanmadığı ziyaret sürelerini biriktirmesine izin verilmiyor. CPT tüm mahpusların ayda bir yaşayan en yakın akrabasıyla (Abdullah Öcalan’ın durumunda ise kendisinin erkek veya kız kardeşi) “masa ziyareti” (Açık görüş) gerçekleştirmesi için (gerekiyorsa mevzuat düzeyinde) gerekli adımları atmaya çağırmaktadır. Komite ayrıca (İmralı Adasının izole coğrafi koşullarını akılda tutarak) İmralı Cezaevinde tutulan tüm mahpusların kullanamadıkları ziyaret süresinin biriktirilmesine izin verilmesini tavsiye etmektedir. CPT 2007 yılı ziyaret raporunda Abdullah Öcalan ve avukatları arasındaki mahrem/gizli olması gereken görüşmelerle ilgili (Ceza İnfaz Kanunun 59. maddesinin 4. paragrafındaki) sistematik yasaklamaya ilişkin kaygılarını açıkladı. Yeni tutukluluk tesisinde görevlilere göre “teknik problemlerden” dolayı henüz çalışmayan bir telefon bulunmaktadır. CPT yeni nakledilen tüm mahpusların artık ayda iki defa on dakikalık telefon görüşmesi yapabildiğinin teyidini almak istemektedir. Daha spesifik olarak Abdullah Öcalan’ın bir mahpus olarak akrabalarıyla telefon görüşmesi yapmasına izin verilmemesine ilişkin Türk yetkililer tarafından öne sürülen iddialar CPT açısından net değil. Çünkü böylesi bir görüşme daima gözlemlenebilir. Bundan dolayı CPT Abdullah Öcalan’ın aile üyeleriyle telefon görüşmesi yapmasına izin verilmesi (görüşmelerin gözlemlenmesi ve gerekli durumlarda kesilmesi) konusundaki tavsiyesini bir kez daha tekrar etmektedir. Tüm mahpusların giden gelen mektupları kurumun mektup inceleme komisyonu tarafından sistematik olarak kontrol edilip sansürlenmektedir. Bu bağlamda CPT, Türk yetkililerden İmralı cezaevindeki tüm mahpusların mahremiyet temelinde mektup göndermelerine izin verildiğinin teyidini Komiteye bildirmesini istemektedir.

Sağlık Meseleleri hakkında CPT, İmralı Cezaevinde mevcut olan sağlık hizmetleriyle ilgili olarak adada her zaman pratisyen bir doktorun bulunduğunu ancak genellikle adaya kısa süreliğine atanan doktorlar anlaşıldığı kadarıyla her zaman acil bakım konusunda eğitimli olmuyor. Bu bağlamda Komite, tıbben acil olarak tanımlanan durumlara müdahale edebilecek durumda olan tıbbi olanakları (doktor ve diğer olanaklar) adada daima bulunması dileğini hatırlatır. Bundan başka, böylesi bir durumda mahpusların hızlı bir en yakın hastaneye götürülebilmesini sağlayacak adımlar atılmalıdır. Ayrıca delegasyon yeni gelen mahpusların bir kaçının adada gerçekleştirilmeyecek özel tıbbi müdahalelere ihtiyaç olduğunu tespit etti. Delegasyon ziyaret sırasında Abdullah Öcalan’ın sağlık durumunu gözden geçirdi. Genel olarak mahpusun sağlık durumu 2007 yılındaki ziyaretten beri ilerlemiş. Hala nükseden geniz ve diğer alerjik semptomlar var. Dahası, delegasyonun 2007 yılındaki ziyaretinin bulgularıyla gösterildiği gibi temel hastalığa karşı korumasızlık varlığını sürdürmektedir. Abdullah Öcalan’ın sağlık durumuyla ilgili CPT, sağlık bakım hükmüyle ilgili tekrar tekrar yaptığı çeşitli spesifik tavsiyelerin uygulanmamış olmasıyla ilgili kaygılanmaktadır. Birincisi, Abdullah Öcalan her gün yüzeysel tıbbi kontrole (nabız, kan basıncı ve kilosu ölçülüyor) maruz kalmaya devam ediyor ki bu sadece gereksiz değil aynı zamanda ters etki yapıyor.   İkincisi, ziyaretçi doktorların devamlı olarak değişmesi nedeniyle anlamlı bir doktor/hasta ilişkisinin kurulması imkânsızlığını sürdürüyor. Uygulamada, genel pratisyen her hafta değişiyor ve aynı kişi bir daha asla gelmiyor. Üçüncüsü, ziyaretçi doktorların birbiriyle iletişim halinde olmaması bilhassa endişe verici ve bir şekilde tıbbi konsültasyon koordinasyonu bulunmamaktadır. Genellikle doktorlar ziyaretin ardından bir rapor yazıyor ve bu da daha sonra cezaevi yöneticisine yönlendiriyor. Bu durum ayrıca tıbbi mahremiyeti ihlal etmektedir. CPT’nin görüşü, Abdullah Öcalan’ın konumundaki birinin (ayrıca adada tutulan diğer mahpuslar için) tıbbi durumunu takip etmek için en uygun biçim aynı genel pratisyenle yapılan düzenli konsültasyonlardır. Bu pratisyen temel iç hastalıkları ve psikiyatri konusunda deneyimli bir doktor olmalıdır. Aylık konsültasyonlar yeterli olacaktır. Pratisyen ihtiyaç halinde uzman doktor ziyareti (iç hastalıkları, psikiyatri, ENT yani KBB) isteyebilmelidir. İlgili mahpuslara bu konsültasyonların gizli kalacağı konusunda güvence verilmeli ve cezaevi yönetimine yazılı rapor hazırlanmamalıdır. Herhangi bir nedenden ötürü aynı genel pratisyen tarafından ziyaretler ayarlanamazsa, bir doktorun yetkin sağlık otoriteleri tarafından tıbbi koordinatör olarak atanması çok büyük önemdedir. Bu doktor düzenli olarak mahpusları görmese bile, ziyaretçi doktorlar tarafından hazırlanan tıbbi raporları toplama ve analiz etme ve diğer doktorlara öneri sunup, kılavuzluk etmekten sorumlu olmalıdır. Bu temelde CPT, İmralı cezaevindeki sağlık hükümlerinin yeniden değerlendirilmesini önermektedir. Sadece tıbbi görevlilerin erişimine izin verilecek şekilde her mahpus için ayrı ayrı kapsayıcı tıbbi dosyanın hazırlanması için hızlı adımlar atılmalıdır.

2013 Yılı Ziyareti

CPT 16-17 Ocak 2013 tarihlerinde Türkiye’ye gerçekleştirilen ziyaretinde; Gün ışığına erişimin hala eksik olduğunu, diğer mahpuslara tanınan günde dört saat havalandırma olanağının Abdullah Öcalan’ın tanınmamaya devam ettiğini tespit etti. Gerekçe Öcalan’ın aldığı hücre cezaları gösterilmiştir. Aynı şekilde Öcalan’ın hücre dışı faaliyetlerden (iki defa birer saat olmak üzere) günde yalnızca iki saat yararlanmasına izin verilmesi durumu devam etmekteydi. CPT, Abdullah Öcalan’ın açık hava izninin artık İmralı Cezaevinde tutulan diğer mahpuslarla ayrı süreye (günde dört saat) uzatılmasını tavsiye etmektedir. Ayrıca ek faaliyetlerin yakın gelecekte tüm mahpuslara (haftada iki saat olarak) kolektif şekilde sunulması yönündeki planın asla uygulanmadığı eklenmelidir. Dahası, Türk yetkililer Komite’nin Ocak 2010 tarihindeki ziyaretinin ardından mahpusların dışarıdaki egzersizleriyle ilgili yaptığı spesifik tavsiyeleri de uygulamada başarısız olmuştur.

Birincisi, mahpusların hücrenin yanındaki havalandırma alanında gerçekleştirilen dışarı egzersizini yalnız olarak yapmaya mecbur bırakılması durumu devam ediyor ve ikincisi mahpusların fiziksel enerji harcamak için kullanılmasına izin verilen bireysel hücrelere ait havalandırma (altı metre yüksekliğinde duvarla çevrili 24 metrekare alanıyla) çok küçük. Özetlenecek olursa, mahpuslar haftanın toplam 168 saatinin 36 saatine kadar (Abdullah Öcalan için 22 saatini) hücreleri dışında kalabiliyorlar fakat diğer mahpuslarla haftada yalnızca sekiz saat iletişim halinde olabiliyor; diğer bir ifade ile haftada 160 saat tek kişilik cezalandırma şeklinde tutuluyorlar. Bu bağlamda CPT, son ziyaretinde var olan paradoksal durumun kalıcı hale geldiğini not eder. Diğer beş mahpusun 2009 yılında adaya nakledilmesinin önceki F-tipi cezaevlerinde uygulanan rejimle karşılaştırıldığında ciddi bir kısıtlama olduğu açık. Diğer mahpuslarla bir araya gelme süresi açısından, bu durum neredeyse gündüz ile gecenin karşılaştırılması gibi olacaktır. Örneğin bahse konu mahpuslar İmralı’ya nakledilmelerinden önce ortak egzersiz avlusunda günün birçok saatinde komşu hücrelerden genellikle diğer iki mahpusla birlikte olabiliyordu. Ancak, İmralı Cezaevinde egzersiz avlusundayken böyle bir iletişime geçmeleri önlenmekte ve günün büyük çoğunluğunda da hücrelerinde yalnız olarak kilitli tutulmaktadırlar.

CPT 2009 yılında İmralı Cezaevine nakledilen tüm mahpusların dışarıdaki egzersizleri sırasında daha önceki F-tipi cezaevlerinde olduğu gibi bir araya gelmelerine izin verildiğinin teyidini almak istemektedir. Ayrıca, Komite geniş avlunun bu amaçla kullanılmasını tavsiye etmektedir. CPT ayrıca, 2010 yılı ziyaret raporunda belirttiği gibi, Abdullah Öcalan’ın da dışarıdaki egzersizi sırasında diğer mahpuslarla temas halinde olmasına izin verilmesi gerektiğini tavsiye etmektedir, böyle bir temasın reddedilmesi herhangi bir şekilde gerekçelendirilemez. Ayrıca hücre dışı faaliyetlerinin verilmesinde katılabilen mahpus gruplarının kapasitesini genişletmesi konusunda teşvik eder. Daha genel olarak, CPT’nin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası çeken mahpuslara uygulanan rejimin temel bir kusuru bulunmakta olduğunu ve revize edilmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizmektedir. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 25. Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca rejim faaliyetleri ve bir araya gelme bakımından bu kategorideki tüm mahpuslar ağır kısıtlamalara tabidir. Komite mahpusların ceza içinde ceza için gönderilmediğini vurgulamak ister. Ayrıca CPT, Avrupa Konseyinin Rec (2003) 23 sayılı tavsiye kararını hatırlatarak, Ağırlaştırılmış müebbet mahpuslarının salt cezaları gerekçe gösterilerek diğer mahpuslardan ayrı tutulmaması gerektiğine dikkat çekmektedir. Komite bu temelde Türk yetkililerin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış mahpuslarla ilgili politikasını gözden geçirmesi ve ilgili mevzuatı buna göre değiştirmesi yönündeki tavsiyesini tekrar eder. Dış Dünya ile temas; Mahpusların dış dünya ile teması için yeterli aracın sağlanması onların kötü muameleye karşı toplamda korunmasının kilit bir bileşenidir. Bu bağlamda Abdullah Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukat görüşü gerçekleştirememiş olması ciddi bir kaygı unsurudur. Bu husus CPT ve Türk yetkililer arasında Şubat ve Haziran 2012 tarihlerindeki yüksek düzeyli toplantıların konusuydu. Bu konsültasyonlardan ve CPT ve Türk yetkilileri arasındaki ilgili yazışmalardan Türk Hükümeti tarafından Abdullah Öcalan’ın avukat ziyareti hakkının tekrar tekrar suiistimal ettiği düşünüldüğünden bu ziyaretlerin gerçekleştirilmesinin, en azından şimdilik, önlemesi için bir politik kararı aldığı belli olmuştur. CPT ayrıca son yıllarda Abdullah Öcalan’ı ziyaret eden 35’den fazla avukatın Kasım 2011’den beri hapiste tutulduğu ve diğerlerinin yanı sıra örgüte yasadışı mesajları iletme davasıyla karşı karşıya olduğu konusunda bilgilendirilmiştir. Bununla birlikte ziyaret sırasında, Abdullah Öcalan delegasyona avukatlarıyla istişarede bulunmak istediğini belirtmiştir. İmralı cezaevinde tutulan diğer beş mahpus, Nisan 2011’den beri avukatlarıyla görüşmelerinin cezaevi idaresi tarafından izlenmesi ve kaydedilmesini protesto etmek için sürekli olarak reddediyordu. Adalet Bakanı ile gerçekleştirilen toplantıda bakanın, avukata erişimin çözümü konusunda aktif olarak çalıştığını beyan ettiğini söylese de bugüne kadar bu yönlü bir gelişme olmamıştır. CPT, Sözleşmenin 3. Maddesi ve 10. Madde 2. Paragrafına atıfta bulunarak Türk yetkilileri -daha fazla herhangi bir gecikme olmadan- İmralı Cezaevindeki mahpusların avukat ziyaretini istemeleri durumunda bu görüşmeyi gerçekleştirebilmeleri için gerekli adımları atmaya çağırmaktadır.

Akraba görüşü bakımından genel durum tatmin edici gözükmemektedir. Mevcut kurallara göre, mahpuslar 30 ile 60 arasında ayda (bir kapalı bir “açık görüş” olarak) iki görüş gerçekleştirebiliyor. Ancak uygulamada bu ziyaretlerin süresi 30 ile 45 dakika arasında değişebilmekte iken 2010 yılı ziyaret döneminde mahpuslar aylık birer saatlik ziyaretlerinin tamamından yararlanabiliyordu. Delegasyon bazı mahpusların geride kalan iki yıl süresince herhangi bir görüşü gerçekleştirmeyi reddettiğini gözlemledi. Mahpuslar görüşlerinin çeşitli defalar son dakika iptal edilmesini ve bir saatlik görüşün tamamından yararlanmasına izin verilmemesini protesto etmek istediklerini dile getirmiştir. 2012 yılının belirli bir döneminde, Abdullah Öcalan da aile görüşü gerçekleştirmek istemediğini belirtmiştir. Bu mesele cezaevi yönetimi ile görüşüldüğünde, delegasyona görüşlerin süresinin azaltılmasının lojistik ve organizasyona dair nedenlerin sonucu olduğu söylendi. Bir yandan Bursa ve İmralı adası arasındaki feribot seyahati toplamda beş saat sürüyor ve diğer yandan da kalan sürede (açık ya da kapalı) yalnızca bir görüş ayarlanabiliyor. Bunun bir sonucu olarak, ziyaret gününün geri kalanının tüm mahpuslara bir tam saat görüş yaptırmak için yetersiz olduğu söylendi. CPT’nin görüşüne göre, bu açıklamalar ikna edici değil; Komite, bilhassa da, neden aynı anda iki ya da daha fazla görüşün yaptırılmasının mümkün olmadığını anlamamaktadır. Ayrıca akrabaların (adaya giden feribota binmeden önce) sıklıkla yüzlerce kilometre seyahat etmek zorunda kaldıkları akılda tutulursa, mahpusların gerçekleştirmedikleri biriken ziyaretlerini kullanmalarına izin verilmesi oldukça önemlidir. Bu bağlamda CPT, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a ilişkin 1 Nisan 2013 tarihinde yürürlüğe girecek olan ve iyi hal sergileyen mahpusların üst üste kullanılmayan en fazla üç haftalık ziyaret süresi toplu olarak kullandırılabilir diyen 51. Maddenin 3. Paragrafındaki değişikliği not etmektedir. Komite bu hükmün İmralı Cezaevinde tutulan tüm mahpuslara etkin bir şekilde uygulanacağı teyidini almak istemektedir. Prensipte İmralı Cezaevinde tutulan tüm mahpusların iki haftada bir on dakikalık telefon görüşmesi yapma hakkı bulunmaktadır. Ancak, Komite tarafından tekrar tekrar yapılan spesifik tavsiyeye rağmen Abdullah Öcalan’ın telefona erişiminin engellenmesi devam etmektedir. CPT Abdullah Öcalan’ın aile üyeleriyle telefonda görüşmesine izin verilmesi (aramalar izlenebilir ve gerekliyse müdahale edilebilir) tavsiyesini bir kez daha tekrar etmek durumundadır. Sağlık Hizmetleri; Komite tarafından tekrar tekrar yapılan spesifik tavsiyeye rağmen tıbbi gizlilik prensibine hala riayet edilmemesi bir kaygı unsurudur. Bilhassa cezaevi görevlileri tıbbi dosyalara erişebiliyor ve tıbbi raporlar sıklıkla cezaevi idaresine yönlendiriliyor. Cezaevi görevlileri sağlık konsültasyonu sırasında fiziksel olarak o odada bulunmalarına karşın sonuna kadar açık tutulan kapının yakınında duruyorlar. Bu nedenle, görevlilerin doktorlar ve mahpuslar arasındaki konuşmaları duyabilir. CPT İmralı Cezaevinde tıbbi gizlilik prensibine tam olarak riayet edilmesinin sağlanması için Sağlık Bakanlığı ile işbirliği içerisinde gerekli adımları derhal atması yönündeki tavsiyesini tekrar eder. Daha spesifik olarak, adımlar aşağıdaki şu hususları sağlamak için atılmalıdır; 1-Kural gereği tıbbi bilgiler bu alandan olmayan personelce erişilmez; 2-Mahpusların tüm sağlık muayeneleri cezaevi görevlilerinin duymayacağı şekilde gerçekleştirilir. Hücre Cezaları; Delegasyona 2011 yılı boyunca disiplin cezalarının tek seferde uygulandığı ve bunun sonucu olarak Abdullah Öcalan’ın aralıksız olarak 240 gün hücre cezasında tutulduğu bilgisi verildi. Böyle bir durum tamamıyla kabul edilemez. CPT Türk yetkililere İmralı Cezaevinde herhangi bir mahpusun bu kadar uzun süre hücre cezası çekmesinin tekrar edilmemesi için gerekli önlemleri alması gerektiği tavsiyesinde bulunmuştur. CPT’nin görüşüne göre, disiplin cezalarında ara verilmeksizin uygulanan hücre cezası asla 14 günü aşmamalıdır. Bununla birlikte Bursa Cezaevi İzleme Kurulunun İmralı Cezaevine ziyareti yasanın gerektirdiği şekilde daha sık olarak gerçekleştirilmemesi üzücüdür. CPT 14 Haziran 2001 tarihli Cezaevi İzleme Kurulları Kanunun 7. Maddesi uyarınca her cezaevi yetkin kurullarca her iki ayda bir en az bir defa ziyaret edilir hükmünü hatırlatmak ister.

Yarın: Avukatlarından 'tecrit' raporları