Düşman hukuku eşittir İmralı!

İmralı, bir cezaevinden çok fazlasını temsil ediyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan şahsında, rehine ve düşman hukuku üzerine inşa edilmiş, adeta bir savaş sahası gibi.

Türk devleti, Öcalan'ın toplumsal ve siyasi karşılığının önünü İmralı ile almayı kurguladı.

BAŞTAN BERİ TECRİT

Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), İmralı'daki işkence biçimini "Mahpusun 16 Şubat 1999’dan bu yana tabi tutulduğu tartışma götürmez tecrit durumu” şeklinde nitelendirdi. Bu tespite, Komitenin 19-22 Mayıs 2007 ziyaretinin ardından hazırladığı ve 2008’de yayımladığı raporunda yer verildi.

Öcalan, 16 Şubat 1999 ile 17 Kasım 2009 tarihleri arasında İmralı'da tek başına tutuldu. Daha sonra diğer cezaevlerinden 5 tutsak buraya sevk edildi ancak tek başına tutulmaya devam ediyordu. Haftada yalnızca beş saate kadar diğer tutsaklarla görüşme olanağı oluyordu. Bu, tecridin kaldırıldığı ya da esnetildiğini anlamına gelmiyordu; tecrit ve işkenceye başkaları da dahil edilmişti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) İkinci Daire, 14 Mart 2014 tarihli kararında bu hususu Sözleşmenin 3. Maddesinde düzenlenen işkence ve kötü muamele olarak kabul etmişti.

Asrın Hukuk Bürosu, "Sayın Öcalan, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun kendisine tanıdığı haklardan hiçbir şekilde yararlanmamış; bu haklar topyekûn engellenmiştir" diyor.

Yasa gereği, ayrıca AİHM kararları ile CPT raporlarında belirtildiği üzere kendisine telefon hakkı da asla tanınmadı.

Mektup alma ve yazma gibi haberleşme hakkı da sınırlandırıldı. Mektup yazmasına müsaade edilmezken, gelen mektuplar da sınırlanmış, sansürlenmiş ya da bilgi verilmeksizin el konulmuştur.

Aile ve ziyaretçi görüşü ayda iki kez olmak üzere yasal güvence altında olsa da, bu hak, ya sınırlandı ya da tanınmadı.

Öcalan'ın hakları gasp edilirken, buna karşı girişim ve talepler de ya reddedildi ya da cevapsız bırakıldı. Türk devleti, Öcalan'ın toplumdaki büyük rolünü fark ediyor ve bunun endişesiyle kendi hukukunu da tanımıyordu.

Yasal düzenlemenin aksine, Öcalan’ın avukatları ile görüşmeleri sayı ve süre sınırlaması getirilerek önceden izin alma şartına bağlandı. Görüşme günleri önceden izin almak koşuluyla ve icazete tabi olarak haftada bir gün ve bir saat şeklinde sınırlandırıldı. Ayrıca her görüşmede önceden görevlendirilen bir personel bulunmakta, kendisi görüşmeye müdahil olmakla beraber bütün görüşmeleri kaset kaydına almakta.

Avukat görüşü için değişmeyen bahane ise mütemadiyen “koster bozuk, hava muhalefeti” oldu. 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana İmralı Adası’nda avukat-müvekkil görüşmeleri engellendi.

BAŞVURULAR REDDEDİLDİ

Asrın Hukuk Bürosu, bu tarihten sonra yapılan görüşme talepleri ve sonuçlarına ilişkin verileri şöyle sıralıyor:

27 Temmuz 2011- 31 Aralık 2011 arası 43 kez başvuru yapıldı. 19 kez hava muhalefeti, 22 kez gemi bozuk ve 1 kez bayram tatili gerekçesiyle görüşme başvuruları reddedildi.

2012 yılında hiç görüşme yaptırılmadı.

(2012 yılı boyunca görüşme için 104 kez başvuru yapıldı. Görüştürmeme nedenleri; Gemi bozuk 73. Hava muhalefeti 14. Gemi onarımda 16. Bayram tatili nedeniyle 1.)

2013 yılında hiç görüşme yaptırılmadı.

(2013 yılı boyunca görüşme için 102 kez başvuru yapıldı. Görüştürmeme nedenleri; gemi bozuk, 82. hava muhalefeti, 12. Koster (gemi) bozuk, 4. Resmi tatil, 4.)

2014 yılında hiç görüşme yaptırılmadı.

(2014 yılı boyunca görüşme için 104 kez başvuru yapıldı. Görüştürmeme nedenleri; gemi bozuk, 86. Hava muhalefeti, 9. Gemi onarımda, 6. Resmi tatil, 3.)

2015 yılında hiç görüşme yaptırılmadı.

(2015 yılının başından 27 Temmuz 2015 tarihine kadar toplam 56 başvuru yapıldı. Görüştürmeme nedenleri; gemi bozuk, 49. Hava muhalefeti, 7.)

2016-2017'deki onlarca başvuruya da aynı 'gerekçeli' ret yanıtları alındı. Son dönemdeki başvurular reddedilirken OHAL de işaret edildi.

Başvurular da OHAL döneminde devam etti. Bursa İnfaz Hakimliği’nin son dönemlerde Öcalan hakkında yapılan başvuruları OHAL’i gerekçe göstererek reddetmesine karşı Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 6 Ekim'de Adalet Bakanlığı’na ‘Kanun yararına bozma’ başvurusunda bulundu.

5 Nisan 2015’te HDP heyeti ile gerçekleştirilen görüşmeden sonraki tek temas, ancak 50’ye yakın Kürt siyasetçinin gerçekleştirdiği açlık grevinden sonra, 11 Eylül 2016 tarihinde yapılan aile görüşmesi oldu. Bu görüşmeden sonra Öcalan ve diğer üç müvekkilden mektup, telgraf ya da faks dahil hiçbir şekilde haber alınamadı, aynı şekilde dışarıdan posta yoluyla da ulaşmak mümkün olmadı.

Avukatlarının Öcalan ile görüşmek için yaptıkları son başvuru ise Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından reddedildi. 704’üncü kez reddedilen başvuru 14 Kasım 2017'de yapılmıştı.

ULUSAL VE ULUSLARARASI HUKUK AYAKLAR ALTINDA

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6/3-c hükmü, Anayasa'nın 36. Maddesi, 5375 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 59. Maddesi, bu hakları içermesine rağmen uygulanmadı.

İmralı'ya ulaşımda sıkça "koster bozuk" bahanesi de göz önünde bulundurulursa, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Ceza İnfaz Alanındaki Tavsiye Kararları'ndan şu kısmı hatırlatmak gerekiyor: “Kaynakların eksikliği, mahpusların insan haklarını ihlal eden cezaevi koşullarını mazur gösteremez.” Zaten İmralı Adası'na ulaşımda tek kaynağın koster olmadığı, devlet görevlilerinin helikopter kullandığı biliniyor.

Bunu destekleyen bir görüş de 2014 tarihli ÖCALAN/TÜRKİYE İkinci Daire kararında Yargıç Pinto De Albuquerque’e ait:

“… adaya erişim zorlukları konusunda, Hükümet iki seçeneğe sahiptir: davacıyı bir adada tutmak istiyorsa gerekli ulaşım araçlarını da sağlamak zorundadır, örneğin mevcut gemiler kullanılamıyorsa daha fazla gemi temin etmeli ya da deniz yolu elverişli değilse bir helikopter bulundurmalıdır; bu ek taşıtları sağlayamıyorsa ya da sağlamak istemiyorsa, bu durumda davacıyı anakaraya transfer etmelidir. Hükümetin yapamayacağı şey ise davacıyı adaya ulaşım olanaklarını sağlamadan orada tutmaktır.”

İkinci Daire, söz konusu ceza infaz kurumunu uygun ulaşım araçlarıyla donatmanın hükûmetin görevleri arasında olduğunu bildiriyor.

AİHM, Öcalan’a ilişkin 2003 Daire kararı (Öcalan v. Türkiye, 46221/99, 12 Mart 2003) ve 2005 Büyük Daire kararında başvurucunun avukatlarıyla görüşmelerine sayı ve süre sınırlaması getirilmesinin savunmanın hazırlanmasını zorlaştıran faktörlerden biri olduğuna ve 6. Maddeyi ihlal ettiğine hükmetti.

Öcalan’ın halihazırda gerek ulusal gerekse de uluslararası mekanizmalarda devam eden birçok başvurusu söz konusu. İnfaz Hakimliği, Cezaevi Savcılığı, Adalet Bakanlığı, ilk derece mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi (AYM), AİHM ile farklıca birçok idari mekanizmada Öcalan’ın hak ve taleplerine ilişkin derdest dosyalar bulunuyor. Ancak başvuruların çoğu, avukatları Öcalan ile görüşemediği için bir üst aşamaya taşınamadı.

Yine AİHM'in İkinci Dairenin 14 Mart 2014 tarihli Öcalan/Türkiye kararına Yargıç Albequerque’ün karşı oy yazısında şunlar belirtiliyor:

“Avukatlar soruşturma ve dava aşamalarında son derece önemlidirler, ancak cezanın infazı sırasında bu önem daha da artar. Bir hapis cezası çekilirken avukata erişim elzemdir, nitekim uygulanan hapishane rejiminin, empoze edilen disiplin cezalarının, özel zorlayıcı tedbirlerin ve özel güvenlik tedbirlerinin, tutuklunun durumuna bağlı tüm yasakların, kısıtlamaların ve zorunlulukların bağımsız olarak denetimini yapabilir ve gerektiğinde tutuklunun temel haklarını yeniden tesis etmek için önlemler alabilir. Avukat, bir hapis cezasının infazı sırasında insan haklarına saygının vazgeçilmez koruyucusudur.”

Öcalan'ın, hukuk tanımayan uygulamaların kaynağına atıf niteliği taşıyan şu sözleri de hatırlanmalı: "Avrupa benim yasa dışı yollarla Kenya’ya kaçırılmama destek vermiştir. Çünkü Avrupa'da kalsaydım bana Avrupa hukukunun uygulanması gerekiyordu."

İmralı'da tecrit ağırlaşırken, 22 Kasım 2011'de ise Öcalan ile görüşmeye giden avukatlar tutuklandı.

CEZALAR

Öcalan'a tecrit içinde tecrit uygulayan Türk devleti, İmralı'da şu cezaları da hayata geçirdi:

1- 04.12.2005 tarihinde “idarenin uyulması gerekli kıldığı davranış ve tutumları ihlal etmekten” Kınama Cezası,

2- 12.12.2005 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası,

3- 17.03.2006 tarihinde “idarenin uyulması gerekli  kıldığı davranış ve tutumları ihlal etmekten Kınama Cezası,

4- 07.08.2006 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası,

5- 23.11.2006 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası,

6- 13.04.2007 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası,

7- 16.07.2007 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası,

8- 19.11.2007 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası,

9- 24.04.2008 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası,

10- 29.042008 tarihinde Kurum Görevlilerine hakaretten 10 Gün Hücre Cezası,

11- 27.05.2008 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası,

12- 17.09.2008 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak ve Yaptırmak Suçundan” 10 Gün Hücre Cezası,

13- 09.01.2009 tarihinde “Suç örgütlerinin Eğitim ve Propaganda Faaliyetlerini Yapmak  ve Yaptırmak Suçundan” 20 Gün Hücre Cezası.

Hücre cezası boyunca Öcalan’ın aile ile görüşmesi yasaklandı; elindeki radyosu alındı; kitap, gazete, dergileri verilmedi. 190 gün boyunca en ağır tecrit uygulandı.

ZİYARETÇİLERİ DE ENGELLENDİ

Yine 2011 yılı itibarıyla Öcalan'ın ziyaretçi görüşleri de engellendi. Bu zaman aralığında gerçekleşen ziyaretçi görüşleri şöyle:

1- 2011 yılında 2 kez,

2- 2012 yılında 1 kez,

3- 2013 yılında 11 kez,

4- 2014 yılında 8 kez.

5- 2015 yılında ise aileler, hiçbir şekilde görüştürülmedi. (Gerekçe; gemi bozuk)

AĞIR TECRİT VÜCUT SAĞLIĞINI BOZDU

Öcalan'ın, cezaevi koşullarında sağlık sorunları da ilerledi.

Öcalan, değişik yıllarda bu sorunlarını şöyle dile getirdi:

"Hareketsizlikten ötürü kalbim yoruluyor. Günde iki kere birer saat ya da 45’er dakika havalandırmaya çıkıyorum. Sağlık için tek kişilik koğuş sisteminin değişmesi gerekir. Bu tek koğuşta geceleri uyuyamıyorum. Sağlık raporunda da durumumun zorlaştığını söyledim, hastayım, uyuyamıyorum, gözlerim iyi görmüyor”

"Nefes alış verişimde büyük sorun var. Bahar geldi. Sanırım alerjik nezle var. Doktorlar uğraşıyor. Hatta en son kontrole gelen doktorlar, bu koşullarda yapacak bir şey yok diyorlar. Yani, kaldığım yer buna neden oluyor. Astıma yakın bir nefes sorunum var. Havasızlık artınca geceleri uyanıyorum. Hava durgun olduğu zamanlar çok yoğunlaşıyor. Sağlık sorunu nedeni ile havalandırma ve cezaevinin değiştirilmesi gerekir. Nefes darlığı, koku alamıyorum. Koku alma hiç yok. Eskiden terleyince koku alabiliyordum, şimdi o da yok. Dil ucu ve damaklarda tırtıklanma var. Yanmışlar gibi. Süreklileşen burun akıntısı var. Gözlerde yanma var. İlaçla sanırım giderilecek bir şey değil. Buradaki yer sisteminden kaynaklı olabilir. Yer değişikliği olsaydı, sanırım bu da mümkün değil, ama zorlanmalıdır. Enfeksiyon, kronik alerjik nezlenin sürekli ve ağırlaşmış bir durumu var."

"Solunum sistemimdeki olumsuzluklar, özellikle uykusuzluk ve geceleri kimi zaman nefes alamama nedeniyle uykudan ani uyanmalar biçiminde belirmekte, ayrıca, ağzımda ve boğazımda bir takım yanmalara yol açmakta ve bu nedenle de koku ve tat almakta güçlük çekmekteyim. Şu an ciddi sinizüt rahatsızlığım var. Bu hastalık ağır iltihaba yol açarak, tuzlu suyun ağzıma dolmasına neden oluyor. Bu nedenle de nefes almakta zorlanıyorum."

"Yapışkan, koyulaşmış, tuzlu bir sıvı boğaza akıyor, eskiden iki üç ayda bir oluyordu. Yutmamak için bir iki dakikada bir atmak gerekir. Yutmak istemiyorum mide içen zararlı. Neden bu kadar sık geliyor, o sistem iflas etmiş herhalde.. Başımda da dört yerde şişkinlik oluşmuş, basit bir ameliyatla alınabilir ama alınmıyor.”

"Kronik anjin var, boğazda iltihaplanmaya ve bir akıntıya yol açıyor. Son bir yıldır özellikle bu akıntı arttı, bazen dakikada bir temizlemek zorunda kalıyorum. İçteki sıvı akıntısı yoğunlaşıyor, şu an çok tehlikeli değil ama bazen uykuda sorun yaratıyor, ani uyanmalara yol açıyor. Nefessiz kalabiliyorum.

Ağızda şey birikiyor, mukoza iltihaplanması deniliyor, doku bezi iltihaplanmaları ağzımda birikiyor. Gözlere de yansımış, gözlerimi rahat açamıyorum.

Sağlık olarak üç döneme ayırabilirim. Birinci dönem, bir yıl öncesine kadarki dönem. Bu son bir yıldaki ikinci dönemde ağız, nefes ve burunda, üst solunum yollarında kendini hissettiren mukoza denilen iç bezdeki kanla temas eden bezciklerin iltihabı gelişiyor. İrin demeyeceğim, boğazda iltihaplı bir su geliyor. Yapışkan, beyaz, kirli değil. Bunların yarattığı bir sıkıntı var. Deri dökülüyor, hücreler ölüyor, daha da artarsa iç organlara yönelirse, üçüncü aşama olur, sanırım bu tehlikeli olur. İç organlarda yaygınlaşırsa sorun nereye götürür,  ölüme götürür mü,  götürmez mi,  iyileşir mi, ilaçla tedavisi mümkün mü, bilemiyorum. Gribe yol açıyor. Son bir yılda ağırlaştı, uykuyu bölüyor, günde iki üç bardak sıvıyı dışarıya atmak zorunda kalıyorum. Oda, mikroplu bir odadır. Doktorlarla da tartıştım. Kronik sinüzit, kronik anjin, kronik farenjit ve en son griple birleşince dört ana hastalık haline geliyor. Hepside boğazın üstü oluyor. Bunun kaynağı bulunduğum ortamdır.  Ortam mikrobik. Odada bu daha da yoğundur. Kapalı olması, az oksijen olması, pencere az açılıyor, istenilen oksijeni vermiyor. Gerçi klima çalışıyor ama klima çalıştığında sinüziti alevlendiriyor, rahatsız ediyor.  Açmayınca da oksijensiz kalınıyor. Buranın tek kişilik olması, alerjik bir bünyemin olması, gribal şeylerde eklenince tehlike gelişir.”

"Sağlık durumum aynı devam ediyor. Gece yarıları sanki boğuluyorum, akıntı var, geceler yarıları nefessizlikten uyanıyorum. Sanki nefesim kesiliyor, uyanmak zorunda kalıyorum. Bu nefessiz kalmanın nedeni kapalı yerde kalmamdır, ayrıca nem oranı çok yüksek. Ağzım kuruyor, ağzımın içinde yaralar çıkıyor, yanmalar oluyor. Boğazımdan akan sıvı yakıcı, boğazımı dilimi yakıyor. Her gece saat üçte uyanıyorum. Yakıcı, üst solunum yollarımı dolduruyor, uykumu zorluyor."

"Başımı her gün yıkamama rağmen baş derisi kaşınıyor, döküntü var. Yine bacaklarımda ve kasıklarımda yoğun bir kaşıntı var.

Doğru dürüst uyuyamadığım için dinlenemiyorum. Bu koşullara karşı dayanacağımı daha önce söylemiştim. Koşullar ne olursa olsun intihar gibi bir zayıflığa düşmeyeceğim. Burada ölürsem bu kesinlikle benden kaynaklı olmayacaktır. Burada ölümüm de yaşamım da devlete bağlı.  Ölürsem sorumluluk kesinlikle devlete aittir."

"Diz ve diz altındaki kaşınma ve dökülme, şimdi kollarımda da var. Hava ile temas ettiğinde kollarımda yanma ve kaşınma başlıyor. Kaşıntı çıban şeklinde değil, deriden dökülme şeklindedir. Bahsettiğim şikâyetlerden farklı olarak son zamanlarda kulaklarımın birinde çınlama oluyor. Bu çınlama çok yoğun bir şekilde oluyor.

Yani eskisi gibi pencereyi ayarlayamıyorum. Pencere açıldığı zaman tam açılıyor ve oda birdenbire soğuyor. Pencereyi kapatınca da oda havasız kalıyor, odamdaki karbondioksit oranı çok fazlalaşıyor, oksijen azalıyor, nefessiz kalıyorum.

Son dönemlerde vücudumda mantar olduğunu söyledikleri şeyler çıktı. Karın bölgesinde, kasıklarımda ve omuzlarımda ben tarzı lekeler var. Vücudumun değişik yerlerinde var. Büyüklüğü 1 cm kadar, ben tarzında, yayvan bir morartı şeklindedir.  Bunlardan vücudumda 7-8 yerde var.  "

"Sağlık problemlerim devam ediyor. Özellikle kol, bacak ve sırttaki kaşıntı beni uykusuz bırakacak seviyeye geldi, Üroloji problemim devam ediyor. "

FİZİKİ ŞİDDET DE UYGULANDI

Öcalan, tutukluluk süresi içerisinde kimi zaman gerginlik ve infiale yol açan fiziksel taciz ve hakaretlere de uğradı. Saçları kendi isteği dışında kazıtılan Öcalan, hücresinde arama yapılmak bahanesiyle yere yatırılarak fiziki şiddete maruz kalmıştı. 4 Temmuz 2008 tarihli avukat görüşmesinde Öcalan, şu bilgiyi verdi: "Saçlarımı kazıttılar. Devlet bunu ‘biz istediğimiz zaman seni kontrolde tutarız, istediğimizi yaparız, sen bizim elimizdesin, yirmi dört saat kontrolümüzdesin’ mesajını veriyor."

SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ TEHDİT ALTINDA

AKP/Saray rejiminin soykırımcı uygulamaları derinleşirken, İmralı'da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın sağlığı ve güvenliğine dönük tehdit ve kuşkular da arttı.

Öcalan'ın yaşamına ilişkin, 2017 Ekim'de kuşkulu ifadeler kamuoyuna yansıdı. Bunun üzerine 13 Ekim'de Bursa Cumhuriyet Basşsavcısı Uğurhan Kuş imzası ile yazılı açıklama yapıldı. Açıklama, bilgi açısından tatmin edicilikten, Öcalan'ı 'sıradan bir tutsak' gibi yansıtan dili sebebiyle de ciddiyetten uzaktı:

“Bazı sosyal medya hesaplarında Abdullah Öcalan isimli hükümlünün öldüğü yönünde haberler yer aldığı anlaşılmış olup, bu haberler tamamen asılsızdır. Bu tür asılsız haberleri yapan ve yayanlar hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca gereğine tevessül edilmiş olup, kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı ise gelişmeler üzerine 16 Ekim'de şu açıklamayı yaptı:

“Kaynağı tam bilinmeyen bazı haberlerle Önderliğimizin sağlık ve güvenliği konusunda kuşkulu ve çelişkili ifadeler kamuoyuna yansıtılmıştır. Kürt Halk Önderinin sağlık ve yaşamı konusunda halkımızın ve hareketimizin hassasiyetleri bilinmektedir. Bu açıdan bu tür haberlerin doğru olmadığının netleşmesi gerekmektedir. Bursa Cumhuriyet Başsavcısının böyle bir durum yoktur açıklamasıyla bu durumu geçiştirmek istemesi kabul edilemez. Ailesinin, avukatların ve kamuoyunun Önder Apo’nun sağlığı konusunda haber alması en temel haklarıdır. Bunun için de Kürt Halk Önderinin avukatları ve ailesiyle acilen görüştürülmesi gerekmektedir. Halkımızın ve kamuoyunun Bursa Cumhuriyet Savcılığının açıklamasına inanması mümkün değildir. 6 yıldır avukatlarıyla, yıllarca ailesiyle görüştürülmemesini “gemi bozuk, koster bozuk, hava bozuk” gerekçesiyle engelleyen bir savcının açıklamasına inanılmayacağı açıktır."

İmralı Heyeti de 19 Ekim'de yaptığı açıklamada, Öcalan'ın sağlığı ve güvenliğinin hayati önemine dikkat çekerek, derhal görüşme yapılmasını istedi.

Yarın: CPT raporlarında İmralı