CHP ve Dersim Soykırımı-Mehmet Bayrak

CHP ve Dersim Soykırımı-Mehmet Bayrak

Bir atasözü vardır; “Bir müsibet bin nasihatten iyidir“ diye. Yine bir atasözü vardır; “Şecaat arzederken merd-i Kıpti sirkatin söyler” diye… CHP Grup Başkanvekili Onur Öymen’in, birkaç yıl önceki Meclis konuşmasında tam da bu gerçekleşti ve Ýttihad Terakki’nin devamı olarak kurulan Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti, bir yetkilisinin aðzından kendini ele verdi. Kimi bilgisizlikten, kimi korkudan, ‘Sol’dan gelen kimileri kendilerine bir övünme payı çıkarmak için, Dersim 37-38’in bir isyan olduðunu; katliama uðrayanların çocuklarıysa bunun bir isyan deðil katliam olduðunu; ancak olup bitenlerden M. Kemal Atatürk’ün haberdar olmadıðını iddia ederlerdi.

Açıktır ki, bunların tümü yanlıştı. Çünkü Dersim 37-38, gerçek anlamda bir soykırım eksenli katliam ve tasfiye hareketidir. Ben Dersim’le ilgili yaşanagelenleri; Te’dib (askeri yollarla edeplendirme, hizaya getirme), Tenkil (cezalandırma), Taqtil (katletme), Tehcir (göçürtme), Temsil (asimile etme) ve Tasfiye (etkisizleştirme ve yoketme) politikası olarak nitelendiriyorum. Dersim/37-38 katliamının, tam teçhizatlı iki kolordu ve bir tümen tarafından yürütüldüðünü, bizzat dönemin Başbakanı Celal Bayar söylüyor.

Katliam tamamlandıktan sonra, dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk’e çektiði müjde telgrafında; bu hareketle 16 yıl önce 1922’de Yunanlılar’a karşı kazanılan zafer arasında bir paralellik kurar ve M. Kemal de, başarılarından dolayı Çakmak’ın şahsında Orduyu kutlar… Bu nedenle, Onur Öymen’in Çanakkale, Milli Mücadele ve Kıbrıs ile bu Hareket arasında bir benzerlik kurmasına şaşmamak gerekir. Çünkü, konuşan aynı zihniyettir…

DERSÝM SOYKIRIMININ ÝDEOLOJÝK NEDENLERÝ

Türkçü Ýttihad ve Terakki Hareketi’nin mirası üstüne kurulan Kemalist rejimin, daha 1925’te önüne koyduðu bir yol haritası vardır. Amaç, Ýttihad- Terakki’den miras alınan „tek tip toplumu“ yaratmaktır. Bunun için, 1925’te Takrir-i Sükun (Susturma Yasası) ve Ýzale-i Şekavet (muhalefeti yoketme) kanunları çıkarılarak; önce emek cephesini “imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitle” sloganıyla etkisizleştirme operasyonu gerçekleştirilmiş; Alevilikle birlikte, Alevi kimliði ve kurumları resmen yasaklanmış ve sıra etnik planda en büyük güç olan Kürtler’e gelmiştir. Bunun için de, 1925’te gizli bir Şark Islahat Planı hazırlanmış ve derhal uygulamaya konmuştur. Burada, Kızılbaş-Kürt

2

kimliðiyle Dersim’e ilişkin de hükümler yer almaktadır. Diðer Kürt kesimleri, 1925-27 ve 1930 hareketleriyle etkisizleştirilmiş ve sıra ‘son çıban başı’ olarak görülen Dersim’e gelmiştir. Nitekim, 1933’de Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamalarından sonra kendisini tümüyle güvencede gören Kemalist rejim, hazırlıklara başlamış ve 1937’de Dersim’i vurmaya başlamıştır. Tüm olup- bitenlerin M. Kemal’in ve tek parti CHP’nin bilgisi ve yönlendirmesi dahilinde yapıldıðını, bugün hem belgeleriyle hem de resimleriyle biliyoruz.

M. Kemal’in Kasım 1937’de Dersim’e yaptıðı inceleme gezisi öncesinde Ankara’dan giderek, düzmece bir mahkemede Seyid Rıza ve arkadaşlarını idam ettiren Milli Emniyetçi Ýhsan Sabri Çaðlayangil’ in sözlü ifşaatleri ise, kanları donduracak niteliktedir. Çaðlayangil, maðaralara sıðınan Dersimliler’in, içeriye zehirli gaz salınarak nasıl ‘fare gibi’ zehirlendiðini ve 7’den 70’e katledildiðini açıkça söylüyor…Aslında, bu uygulama daha ilkel biçimde 1921’de Koçgiri katliamında gerçekleştirilmişti.

ALEVÝLER VE CHP

Osmanlı döneminde çok çekmiş Aleviler, Saltanat’ın kaldırılmasının ardından Cumhuriyet rejiminin gelmesi ve Hilafetin kaldırılmasının ardından ‘Laiklik’ iddiasıyla ortaya çıkılması üzerine, artık kurtuldukları ve özgürleşecekleri zehabına kapıldılar. Onlar, başlangıçta Ýttihadçı mirası reddeder görünen Kemalist hareketi bu oluşumun sahibi olarak görüyor ve CHP’nin, Ýttihad ve Terakki’nin devamı olduðunu kavrayamıyordu… Dahası, Kur’an’ı ‘Türk- Ýslam’ geleneðine göre yeniden tefsir ve tercüme ettiren Kemalist rejimin; kendi kimliklerini yoksayarak, ‘Hanefi Müslümanlıðı’ ekseninde yeni bir Devlet dini yaratmaya çalıştıðını ve burada kendilerine yer olmadıðını kavrayamadı. Çünkü tüm bunlar, onların gözlerinden uzakta ve bilgisi dışında cereyan ediyordu. Bu nedenle de, son Sivas ve Gazi katliamlarına kadar hem Kemalist rejime, hem de onun partisi CHP’ye ‘tek yanlı bir aşk’ yaşadı.

Maraş katliamı dolayısıyla Ecevit’in gizli kasasından çıkan raporlar ve gün geçtikçe ortaya çıkan yeni belge ve görsel ürünlerle; 1921’deki Koçgiri, 1937/38’deki Dersim başta olmak üzere, yakın döneme kadar uzanan tüm Alevi katliamlarında doðrudan Devletin veya onun derin yapılanmasıyla, maşaları konumundaki faşizan Türk- Ýslamcı unsurların bu katliamlardaki rolü tüm çıplaklıðıyla ortaya çıktı. Bunun son örneði ise, 1980 Cuntasının Lideri Kenan Evren’in arşivinde ele geçen, dönemin Emniyet Genel Müdürü Refet Küçüktiryaki’nin gizli mektubudur…

O halde, Aleviler’in önündeki en önemli görev, CHP’yi yeniden sorgulamak ve felsefesine uygun olarak mazlumlar cephesinde yer almaktır