Savaşın Türkiye ve Kürdistanı yangın yerine çevirdiði, halklar arasındaki kutuplaşmanın giderek derinleştiði, AKP Hükümetinin güvenlik konseptinin iflas ettiði ve barışçıl çözüm taleplerinin yükseldiði bir dönemde Türkiyenin Ana Muhalafet partisi CHP de kalkmış Oslo Görüşmelerinin hesabını soruyor!
CHP Sözcüsü Haluk Koç,Türkiye için hayati önemde olan Kürt sorununun demokratik çözümü yolunda; Türkiyenin gerçek manada demokratikleşmesi, halkların ortak ve özgür bir gelecek etrafında birleşmesi amacıyla hazırlanmış Oslo Mutabakatını kameraların önünde ihanet metni gibi sallıyor.
Anlaşıldıðı kadarıyla şiddetlenen ve bölgesel bir krize dönüşme eðilimi gösteren savaş CHPyi pek ilgilendirmiyor.
Türkiye için hayati önemde olan Kürt meselesini ve Türkiyenin tarihi boyunca attıðı tek olumlu adım olan Oslo Görüşmelerini pespaye bir siyasete malzeme yapması bunu gösteriyor.
Bu kadarla kalsa iyi!
Kürt sorununun altında ezilen Türkiyenin Ana Muhalefet Partisi CHP, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydarın da dikkat çektiði gibi yangına körükle gidiyor! Açık açık savaş kışkırtıcılıðı yapıyor.
Oysa Oslo Görüşmeleri de dahil yakın geçmiş, AKP Hükümetinin istese de Kürt sorununu tek başına çözemeyeceðini, dolayısıyla ontolojik devletin ve onun siyasal uzantısı CHPnin de sürece katılması gerektiðini göstermişti.
AKP Kürt sorununu çözmek istiyor mu, istemiyor mu bir yana ancak, CHP katılmadan Türkiyenin bu sorunu kalıcı bir biçimde çözmesi pek de mümkün görünmüyordu.
Herşeyden önce CHPnin inisiyatfi alması ve çözüm sürecine katılması gerekiyordu.
Ne var ki lideri ve yönetim kadrosu deðişen CHPde ciddi bir deðişim görünmüyor.
Bu parti sadece Kürt sorununa da deðil, Türkiyenin acil çözüm bekleyen yapısal her hangi bir sorununa geçerli çözüm üretemiyor.
CHP deðişiyor görünse de deðişmiyor! Oldukça tehlikeli Oslo çıkışı bunu açıkça gösteriyor.
CHPnin bu çıkışı açık bir provokasyon, olası yeni bir görüşme sürecini daha başlamadan baltalamak ve savaşı yaymak anlamına geliyor.
CHP sözcülerinin histerik bir biçimde, PKKyle görüştünüz, PKK ne istediyse verdiniz diye feveran etmeleri bunu gösteriyor.
CHP, AKPyi PKKyle görüştüðü ve uzlaştıðı için eleştiriyor!
Oysa tam tersini yapmalı; AKPyi Oslo Görüşmelerinden sonuç alamadıðı, akan kanı durduramadıðı ve verdiði sözlerin arkasında durmadıðı için eleştirmeliydi!
CHPyi böylesi bir tarihi sorumluluk bekliyordu.
AKPyi Kürt sorunun barışçıl bir çözümde çözemediði, memleketi yangın yerine çevirdiði için eleştirmesi, yerden yere vurması gerekiyordu.
Ne var ki CHP, bunun yerine, bir yıldır boş kalan ve tarafları beklemekte olan görüşme masasını ortadan kaldırmaya, varolan zayıf köprüleri de yıkmaya çalışıyor.
Neyse ki ve ne iyi ki Türkiyenin böyle bir lüksü bulunmuyor.
Kaldı ki CHPnin kendisi de Türkiyenin siyasi çözümden başka bir şansının kalmadıðını, Kürt sorunu kısa vadede çözemeyen Türkiyenin ayakta kalamayacaðını iyi biliyor.
AKPnin bunu yapamayacaðını; bu partinin Kürtler nezdinde inandırıcılıðını yitirdiðini de görüyor.
Barışçıl çözüm şansını önemli ölçüde yitirmiş olan AKP, yalnız Kürtlere deðil, artık kimseye güven vermiyor.
Bu durum CHP ye iktidar fırsatı da dahil önemli bir şans sunuyor ama onun, bunu deðerlendirecek basirete sahip olmadıðı da anlaşılıyor.
Kim bilebilir belki de geleneksel Kürt düşmanlıðı buna izin vermiyor.
Kürt meselesini pespaye siyaset tarzının aracı yapması, sorunun diyalog ve uzlaşmayla çözümüne karşı çıkması, Oslo çıkışıyla inişe geçen AKPye can simidi uzatması belki de CHPnin bir türlü yüzleşemediði Kürt düşmanlıðından kaynaklanıyor.
Olabilir mi? Olabilir.
Bu durumda Türkiye yeni partisini ve liderini buluncaya kadar CHP de AKPnin şamar oðlanı olarak kalmaya devam edecektir.
Kürt halkı ise CHPli ya da CHPsiz yoluna devam edecek, kendi kaderini tayin edecek, özgürlüðünü elde edecektir.
Savaşın Türkiye ve Kürdistanı yangın yerine çevirdiði, halklar arasındaki kutuplaşmanın giderek derinleştiði, hükümetin güvenlik konseptinin iflas ettiði ve barışçıl çözüm taleplerinin yükseldiði bir dönemde Oslo Görüşmelerinin hesabını sormaya kalkan CHP de kaderine boyun eðecektir
CHP ya yüz yıllık inkar ve imha politikasıyla yüzleşecek ve köklü bir biçimde deðişecek ya da tasfiye olup gidecektir