Bilgen: Yeni kabine Trump’ın kötü bir örneği

HDP grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, Erdoğan'ın açıkladığı yeni kabinenin ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin kötü bir örneği olduğunu belirtti.

Tek adam kabinesini ANF’ye değerlendiren HDP grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, yeni kabinede İçişleri Bakanı’nın değiştirilmemesi ve Genelkurmay Başkanı’nın Savunma Bakanı olmasının savaş politikalarının daha da derinleşeceğine işaret ettiğini vurguladı. Bilgen, kabinede iş adamlarının çoğunlukta olmasının, siyasetin değil piyasanın karar alıcı olacağını gösterdiğini belirtti.

Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kabinesini ABD Genel Başkanı Donald Trump’ın kabinesine benzeten Bilgen, "Türkiye herhalde Amerikan rüyasını Trump üzerinden görüyor. Ancak Amerika’daki başkanlık sisteminin güçlü denge ve denetleme boyutunu, Anayasa ve yüksek mahkeme mekanizmasını değil de kabine oluşumundaki profilleri örnek almayı tercih etmiş gibi gözüküyor" diye konuştu.

SOYLU’NUN SÖYLEMLERİ ERDOĞAN NEZDİNDE PRİM YAPIYOR

"Yeni sistem" olarak lanse edilen yönetim şeklinde inisiyatifin tümüyle Erdoğan’da olacağını söyleyen Bilgen, oluşturulan kabinenin profiline bakıldığında iki temel hedef gördüğünü belirtti. İçişleri Bakanı’nın değiştirilmemesi ve Genelkurmay Başkanı’nın Savunma Bakanı olmasının savaş politikalarının daha da derinleşeceğine işaret eden Bilgen, kabinedeki iş adamı ağırlığının da devlet kaynaklarının daha çok özel sektörün işletme mantığıyla yönetileceğini gösterdiğini dile getirdi.

Bilgen, HDP’yi açıktan tehdit eden ve kriminalize etmeye çalışan Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı görevini sürdürmesinin özellikle yerel seçimlere kadar AKP ve Erdoğan’ın stratejisini ortaya koyduğuna dikkat çekti. Soylu’nun yerini korumasının tehditkar siyaset tarzının korunduğunun ve arkasında durulduğunun açık göstergesi olduğunu vurgulayan Bilgen, "Belli ki Soylu’nun söylemleri Erdoğan nezdinde prim yapıyor. Görünen o ki, yerel seçimlere kadar Soylu’nun söylemleri, yaklaşımları, siyaset yapma tarzı Erdoğan’ın da politikasını yansıtacak" dedi.

ORDUYU KONTROL ETMEK TAM TERSİ SONUÇLAR VERİR

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Savunma Bakanı olmasının ise öne sürüldüğü gibi askeri vesayetin sona erdiği anlamına gelmediğini kaydeden Bilgen, dünyada bunun tam tersi örnekler olduğuna işaret etti. Bilgen, Türkiye’de uzun süredir silahlı kuvvetlerde reforma gidilmesi arayışı olduğunu, ancak özellikle 15 Temmuz süreciyle ciddi bir yüzleşme, bir hesaplaşma olmadıkça darbelerle ilgili inandırıcı, güven verici ve kalıcı bir demokratikleşmenin de mümkün olmayacağını belirtti.

Türkiye’de vesayetin ancak siyasetin demokratikleşmesiyle biteceğinin altını çizen Bilgen, şunları vurguladı: "Mesele sadece orduyla cumhurbaşkanının veya hükümetin ilişkisi değildir; mesele toplumsal demokratikleşme konseptinin siyasette belirleyici olmasıdır ve bunun da dünyada standartları bellidir. Güvenlik politikalarının siviller tarafından izlenmesi, güvenlik politikalarının parlamenter denetimi. Bugün ise tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Yayınlanan son Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile neredeyse bütün yetki Erdoğan’a veriliyor. Bu demokratikleşme değildir. Dünyada, özellikle Ortadoğu’da ve Orta Asya’da örneklerini çokça bildiğimiz başka vesayetleri doğurduğu ve beslediği çok açıktır. Özellikle 15 Temmuz’un yıldönümü gelirken, o gün ne olduğu, sonrasında ne yaşandığı, öncesinde hangi hazırlıkların yapıldığı soruları artık cevaplarını bulmalıdır. Buna dair kararlı bir irade gelişmedikçe de böyle sembolik adımlarla askeri vesayet bitirilemez."

‘SİYASET DEĞİL PİYASA KARAR ALICI’

Genelkurmay Başkanı’nın Savunma Bakanı olmasının darbelere yol açabileceğine işaret eden Bilgen, bu yöntemle orduyu kontrol etmeye çalışmanın tam tersi sonuçlar doğurduğuna dair dünyada pek çok örnek olduğuna dikkat çekti. Bilgen, kabinede çoğunluğun iş adamlarından oluşmasının siyasetin değil piyasanın karar alma süreçlerinin tercih edildiğini gösterdiğini söyledi. Piyasanın kendine göre pratik bir tarafı olduğunu ifade eden Bilgen, bunun hantallığı, yavaş işlemeyi engellese de diğer taraftan denetimi de zorlaştırdığını aktardı.

Artık dünyada demokratik karar süreçlerinin “yönetişim” denilen kavramla birlikte ele alındığını dile getiren Bilgen, oysa Türkiye’ye dayatılan "yeni sistem"de bürokrasiyi azaltan ama yeni riskleri de karar alma süreçlerinin içine taşıyan bir yaklaşım olduğunu kaydetti. Bilgen, "Burada katılımcı bir demokrasi yok; burada bürokrasinin yerine serbest piyasayı, özel sektörü taşıma var” diye konuştu.

‘ÜLKEYİ YİNE DENEME-YANILMA YÖNTEMİYLE YÖNETECEKLER’

Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Berat Albayrak’ın getirilmesini de değerlendiren Bilgen, bu tercihin önümüzdeki dönemde hem şeffaflık, hem de yolsuzluklarla mücadele açısından ciddi tartışmaları beraberinde getireceğini kaydederek, “Merkez Bankası tayinlerinde alınan kararlar gibi, Maliye ve Hazine’nin damada teslim edilmesi de birbirini tamamlayan ve bütünleyen tercihler olarak gözükecek” dedi.

Bakanları aşan sistematik sorunlarla karşı karşıya kalındığına işaret eden Bilgen, bu bakanlıkları böyle çalıştırmayı tercih eden tek bir adam olduğunu vurguladı. Bilgen, bugün aynı kadroların korunmasının Avrupa Birliği ilişkilerinden, iç güvenlik politikalarına, yargıdan, hukukta yaşanan sorunlara kadar her şeyin bir kez daha test edileceğinin, ülkenin bir kez daha deneme-yanılma yöntemiyle yönetileceğinin göstergesi olduğunu kaydetti.

EKONOMİYİ YÖNETEMEDİKÇE GERİLİM SİYASETİNE YÖNELECEKLER

Erdoğan’ın kabinesini ABD Başkanı Donald Trump’ınkine benzeten Bilgen, Trump’ın yönetiminde bir taraftan emekli generaller, askerler, öbür tarafta yakından tanıdığı iş dünyasından isimlerin yer aldığını belirtti. “Adeta Trump’ın kötü bir örneğiyle karşı karşıyayız” diyen Bilgen devamla şunları kaydetti: "Türkiye herhalde Amerikan rüyasını Trump üzerinden görüyor. Ancak Amerika’daki başkanlık sisteminin güçlü denge ve denetleme boyutunu, Anayasa Mahkemesi ve yüksek mahkeme mekanizmasını ya da parlamentonun, senatonun, temsilciler meclisinin yürütmeyi atamalara varana kadar denetlemesini değil de kabine oluşumundaki profilleri örnek almayı tercih etmiş gibi gözüküyor."

Bu sistemde ülkedeki ekonomik krizin yönetilemeyeceğini vurgulayan Bilgen, ekonomiyi yönetemedikleri için de dönüp "güvenlikçi" politikalar ve savaş konseptiyle toplumu kontrol altında tutmaya, denetlemeye yöneleceklerini belirterek, "Sahici sorunları, özellikle de ekonomik sorunları çözemeyince, militarizme, milliyetçiliğe, düşmanlaştırmaya, ötekileştirmeye ve kavga, gerilim siyasetine yönelmeyi tercih edecekler" diye konuştu.

DEMOKRATİKLEŞMEDİKÇE OHAL KALKSA DA MANTIĞI DEVAM EDECEK

OHAL kaldırılır ihtimali ile KHK’lerin meclisten alelacele geçirilme arayışı olduğunu kaydeden Bilgen, iktidarda meclisteki dengelerin aleyhlerine işlemesi konusunda kaygılar olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle noktaladı: "Eğer MHP muhalefet partisi gibi davranırsa, Türkiye siyaseti ciddi bir kaosla karşı karşıya kalabilir. Belli ki MHP’nin elindeki bu koz yerel seçimlerde de pazarlıkta belirleyici olacak. Yani Türkiye’nin OHAL’i sadece kağıt üzerinde mi kaldırılacak, aynı mantığın bir tür makyajla değiştirilerek yürürlükte tutulduğu, ekonomik öngörülemezliği, siyasi krizi derinleştirdiği bir döneme mi tanıklık edeceğiz? Yoksa gerçekten bir demokratikleşme arayışı mı olacak?

Seçimler bittiğinde ülkede normalde yeni bir sayfa açılır ama ne yazık ki Türkiye’de ciddi bir demokratikleşme iradesi ortaya çıkmadığı müddetçe, yeni bir sayfanın açılmasının imkanı da olmayacak. OHAL kalksa da OHAL mantığı devam edecek. Türkiye Kenan Evren anayasasıyla ve tüm darbeleriyle yüzleşmedikçe, hesaplaşmadıkça ve demokratik bir anayasa yapmadıkça, şekli değişiklikler asla özde bir değişiklik doğurmayacak. Bu anlamda Türkiye için yeni olan bu sistem değil ancak demokratikleşme olabilir; onun dışında her şey eskimiştir, her şey çürümüştür, yozlaşmıştır."