GÖRÜNTÜLÜ

Ayata: Herkes daha güçlü direnmeli

PKK Merkez Komite üyesi Muzaffer Ayata, “Bu kanlı iktidar oyunlarının sahipleri lanetlenmeli, çünkü suç ortağıdırlar, yasal hukuksal sorumlulukları var" dedi.

PKK Merkez Komite üyesi Muzaffer Ayata, “Bu kanlı iktidar oyunlarının sahipleri lanetlenmeli, çünkü suç ortağıdırlar, yasal hukuksal sorumlulukları var. Görevlerini yerine getirmemişlerdir. Türkiye’yi DAİŞ’e açmışlardır. Türkiye içinde gezmelerine izin vermişler, ön açmışlardır. Onun için onları da lanetleyerek yaşamlarını halkların birliği demokrasiye adamış, bu uğurda bedel ödemiş herkese daha güçlü direniş ve mücadele çağrısı yapıyorum” dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, Suruç katliamını ANF’ye değerlendirdi. 20 Temmuz’da Suruç’taki katliamı derin bir yara alarak öğrendiklerini belirten Ayata, “Böyle halklara, aydınlık yüzlere, çağın yüz karası olan bu karanlık güçlerin katliamla soldurma girişimlerine büyük bir öfkeyle, nefretle cevap olmamız lazım. Devrim şehitlerine halkların kardeşliğine köprü olan güler yüzlü çocuklarına, büyük bir minnetle, sevgiyle cevap vermemiz, onlara arkadaş yoldaş olmamız gerekiyor” dedi.

‘DİYARBAKIR’DAKİ SALDIRIYI DAİŞ’İN YAPTIĞI SAKLANIYOR’

“Tabii bu AKP’nin dışında ele alınacak bir olay değil. Diyarbakır mitingindeki katliamı da DAİŞ’in yaptığı söylendi. Ama dikkat edilirse kamuoyundan saklanıyor, kaçırılıyor. Doğal olarak bütün kamuoyunun tepkisinin çeken, kamuoyuna mal olan, televizyonda göz önünde canlı yayında sergilenen katliamlardı” diyen Ayata, kamuoyunu tatmin etmenin bilgilendirmenin, soruşturmanın, derinleştirmenin, bağlantılarını açığa çıkarmanın devletin, hükümetin görevi olduğunu söyledi.

Polisin, istihbarat teşkilatının yasaları uygulamaktan sorumlu olduğuna da dikkat çeken Ayata şunları belirtti: “Fakat söz konusu muhalif güçler, Kürtler oldu mu böyle bir istek duyma şeyi kalmıyor. Türkiye’nin kötü bir geleneği var. Maalesef devlet sıkıştığında, hükümetlerin çıkarları zarar gördüğünde iktidarlarını risk altında gördüğünde toplumsal muhalefeti kanlı katliamlarla bastırma, hedefinden saptırma, mecrasından çıkarma oyunlarına başvurdular. 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı bunun en iyi örneğidir. Yüzbinlerce işçi bir araya geliyor. Aydınlar, gençlik. Hak, hukuk, adalet, demokrasi talepleri var. Kitlenin üstüne kurşun yağdırıldı ve açığa çıkarılmadı. O zaman bir bakkal dükkanına dinamit atan gençler tutuklanıp süründürüldü, işkence gördüler ama bu katliamın sorumluları açığa çıkarılmadı.

Hareket güçlendikçe, muhalefet Kürdistan’da canlandıkça Maraş katliamı ile cevap verdiler. Hükümetin, devlet güçlerinin, askerin, polisin gözleri önünde günlerce süren, Alevi Kürtler katledildi, sol muhalif kesim bastırıldı, sıkıyönetime gerekçe yapıldı, sıkıyönetim sopasıyla da yine muhalif güçler hedef alındı. Türkiyeli sendikalar, sosyalist güçler, emek örgütleri, Kürdistanlı güçler, PKK ağırlıklı hedef alındı. Bugüne kadar bu gelenek çok daha kirli ve yaygın kullanıldı. 4 bin köy yakıldı. Şu anda kimse kamuoyu, öğrendi mi kim bu kararı almış. Kimse resmi üstlenmiyor. Sanki faili meçhule gitti. Binlerce faili meçhul cinayet, hizbulkontra eylemleri, JİTEM eylemleri, puslu havayı, kurdun sürünün içine dağıtılması gibi her gün insanlar köşe başlarında cenaze topluyordu. Açığa çıkarılmadı, hesap sorulmadı. Bazı davalar açıldı, dosyalar batıya götürüldü, tekrar örtbas edildi. Yani devletin içindeki uzantılar, karar mekanizmaları, bir türlü gün yüzüne çıkarılmadı, Türkiye hükümetleri, parlamentosu, kirli geçmişi tarihi ile yüzleşmedi, ondan hep kaçtı.”

‘AKP, HERKESİ YOK EDEN DAİŞ İLE ORTAKLIK KURDU ’

12-13 yıldır AKP iktidarının güçlü bir reform, halkların demokratik taleplerini karşılama, Kürt sorununu kökten çözme, Türkiye’deki ve diğer sınırlarda kalan Irak, İran, Suriye’deki Kürtlerle ittifak, dostluk tarihsel buluşma, kardeşlik köprülerini kurma yerine ya kullanma ya da Rojava’da yaptığı gibi karşı güçlerin, DAİŞ gibi vahşi, çağdan nasibini almamış, kendisi gibi düşünmeyen herkesi yok eden, düşman gören, kadınları ganimet olarak gören bir zihniyet ile işbirliği yaptıklarını, ortaklık kurduklarını ifade etti.

Kürtlere düşmanlık uğruna, Kürtleri ezme, enerjisini tüketme, dışarıda kırdırtma, Suriye’deki kanlı girdabın içine sokmak istediklerini de vurgulayan Ayata, “Kürtler kendini koruyunca, kendine yetince kabul edilemez ilan ettiler, kırmızıçizgi ilan ettiler. Kobanê düştü düşecek diye sevinçle anlattı. Kim düşürecekti, DAİŞ düşürecekti. DAİŞ Türkiye için daha mı iyi bir komşu, daha mı iyi bir alternatif. Herkes biliyor ki DAİŞ mevcut hukuku, mevcut devlet sınırlarını, mevcut iktidarı tanımıyor. Ne İran’ı tanıdı, ne Suriye’yi tanıdı. En son Arabistan bile bunlara operasyon yapmak zorunda kaldı. Şimdiye kadar göz yumanlar, destekleyenler biraz onlardı. Türkiye bunu yapmadı. Türkiye sınırlarında, Hatay’da bombalar patladı, Nevşehir’de asker, polisi öldürdüler, Mersin’de bomba koydular, katliam girişimleriydi hepsi. Diyarbakır’da yaşanan katliamdı” dedi.

‘AKP, DAİŞ’İ KOLLUYOR, KORUYOR, SUÇLARINI ÖRTBAS EDİYOR’

Hükümetin ciddiyetsiz, lakayt yaklaştığını vurgulayan Ayata, “Davutoğlu çıktı dedi ki bir DHKP-C’li yapmış bu saldırıları. Bu kadar DAİŞ’i kollayan, koruyan, suçlarını örtbas eden, o sınırları ona açan, dünyada gazeteciler diyor, burası ‘DAİŞ’in otobanı oldu’ diye. Dünyanın her yerinden militan geliyor, Suriye’ye sokuluyor. Binlerce TIR, silah, malzeme sokuldu. Bunlar sabit, görüntüleri yayınlandı. Erdoğan bunları yapanları, açığa çıkaranları ajanlıkla suçladı. Savcılar, jandarma komutanları bunun için hapislere atıldı. Niye deşifre ediyorsunuz, niye suçlarımızı dünyaya gösteriyorsunuz dediler. DAİŞ dünyaya deşifre olmuş bir güç” dedi. Ayata, bütün halklara, düşman, bütün kültürlere düşman, bütün değer yargılarına düşman olduğunu belirtti.

Kör bir mezhep anlayışıyla iktidara kilitlendiğini, bütün toplulukları kurban edeceğini, bütün tarihi izleri yok edeceğini, insanlık hafızasını sileceğini söyleyen Ayata şöyle devam etti: “Herkesi dehşete düşürdüler. Türkiye bu silahları, bu malzemeleri kime götürdü? Suriye rejimine mi veriyor, hayır. Rejime düşmanlık yapıyor, bir an önce yıkılsın diyor. Kürtlere mi verdi? Hayır, onlara da düşman. En son ilan ettiler, ne pahasına olursa olsun Kürtlerin bir statü sahibi olmasına karşı çıkacağız dediler. Onlara da verilmedi. Kim kaldı geriye DAİŞ kaldı. DAİŞ dışında şu anda Suriye’de DAİŞ dışında etkili bir muhalefet yok. Durum bu kadar açık ve net. İstediği kadar ‘bir terör örgütleriyle yan yana olmayız’ desin. Davutoğlu, pişkin, pişkin, sıkılmadan, utanmadan dünya alemi aptal sanarak hiçbir zaman AKP bu tür örgütlerin yanında olmamıştır diyor. Olmamış da bu adamlar gökten mi inmişler. Bu kadar adam nasıl Suriye’ye girip çıkıyor. Bu kadar malzeme nasıl sokuluyor. Herkes binlerce kişi devşirildiğini biliyor. Binlerce silah ve malzeme sokuluyor. Nerden sokuldu? Türkiye’den sokuldu. CHP milletvekilleri kamplara gittiler, kamplara sokulmadılar. DAİŞ burada adam örgütlüyor, üstleniyor dediler. Milletvekilleri sokulmadı. Şimdi diyorlar ki dört parti bir araya gelelim, mutabakat oluşturalım.

CHP, Türkiye’nin silah göndermesine karşı. Kamuoyunda biliniyor. Peki, kim yok bu mutabakatta, AKP’nin kendisi yok. Bugün bazı katiller var işte, izliyoruz, hikayelerini dinliyoruz. Öldürüyorlar, sonra da cenazeye gidiyorlar. AKP’nin yaptığı odur. Türkiye’de istihbarat, bütün muhalif güçlerin soluk alışlarını bile izlerken, herkesin yatak odası sırlarını bile depolarken, yeri geldiğinde bunları medyaya servis ederken, bu insanlar silahlanıyor, bombalar topluyorlar, şehir şehir geziyorlar, keşif yapıyorlar, insanların içinde kendilerini patlatıyorlar, o zaman devlet ortada yok. Elimizdeki bilgi çok sınırlı ama en son Diyarbakır’daki katliamı yapan şahsın daha önce polis ile görüştü, polisin kimlik sorduğu, kimliğini bildiği, asker kaçağı olarak arandığı, görüştüğü açığa çıktı. Diyarbakır’da Hizbullah adına birileri eline kalaşnikof aldı, sokaklarda silahla gezdi, insanları kovaladılar, tespit ettiklerini öldürdüler, Diyarbakır gibi bir yerde, olayın ardından tek bir şahıs yakalanmadı.”

Bunların başka yerde olmadığını, Davutoğlu’nun, Erdoğan’ın ülkesinde olduğunu söyleyen PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, “Onlar bu kirli suçlardan, kanlı katliamlardan kendilerini temizleyemezler. Evet, biz ulusal demokratik bir direniş hareketiyiz. Muhalefet geçtik, silahlı mücadeleye başvurduk. Ama biz amaçsız, kontrolsüz, iktidar hastalığı ve hırsıyla hareket eden bir hareket değiliz. Demokratik haklarımızı istiyoruz. AKP bakın seçim barajını ısrarla düşürmedi. 12 Eylül yasalarına sıkı sıkıya bağlandılar. 12 Eylül anayasalarıyla Türkiye’yi halen yönetiyorlar. Devletin ele geçirdikleri için değiştirme ihtiyacı duymuyorlar. Düşürmediler barajı, baraj ayaklarına dolandı. Halk cevap verdi. Bu kadar otoriter, bu kadar tekçiliğe cevap verdi. Seçim meydanlarını savaş meydanlarına çevirdiler. HDP’yi bastırmak için, Türkiye’ye partisi olmaması için, sol güçlerin Karadeniz, Ege, Marmara’ya açılmaması için linç girişimlerinden tut, her türlü barikatı önlerine kurdular. Baraj ayaklarına dolandı. Şimdi diyorlar ki biz barajı düşürelim. Niye düşürüyorsun ki? Halk barajı aştı. Ciddi bir demokrasi projesiyle çıkmıyorlar. İmralı’nın büyük girişimleri oldu, büyük sorumluluklar aldı. Bütün Türkiye’yi değiştirecek, demokratikleştirecek, bütün savaşların kökünü kurutacak 10 maddelik bir demokrasi projesi kurdu, Dolmabahçe Sarayı’nda kabul etti, açıklama yaptılar.

‘ERDOĞAN DEMOKRATİK DÖNÜŞÜMDEN KORKTU’

Erdoğan baktı ki gerçekten demokratik bir dönüşüm olacak ve bunun sorumluluğu altına girecekler, o zaman reddettiler, yok öyle bir şey dediler. Masayı tanımıyorum, protokolü tanımıyorum, bu işi meşru görmüyorum dediler. Irkçılık, tekçilik, otoriter bir sistem, istihbaratla oynayan, basınla oynayan, manipüle eden, iktidar uğruna herkesi kurban edebilecek bir zihniyet var. Şimdi AKP basını ateşle oynuyor. Aşağılık, kirli, bütün suçları örtbas eden, bütün hedefleri saptıran, sanki bütün dünya AKP’yi kafeslemiş, elindeki ekmeği alacak, sonradan görme, demokrasi kültürleri sıfır. Halkların kardeşliği kaygılar sıfır” dedi.

Türkiye’nin bu derece kan gölüne döndüğünü, bu basın açıklamasından bir gün önce on binlerce insanın Suruç’ta toplandığını, Rojava devrimini kutladığını da hatırlatan Ayata, şunlara dikkat çekti: “Oraya da bomba koyabilirlerdi, daha çok insan da öldürebilirlerdi. Ama o gün yapmadılar, ikinci gün yüzlerce genç İstanbul’dan, basının önünde, polisin kontrolünde, herkesin kimlikleri defalarca yazılmış. Suruç’a geldiler. Niye geldiler? Kürtlerle Türkler, doğu ile batı arasında, Türkiye devrimci hareketi ile Ortadoğu Kürdistan devrimci hareketi arasında bir bağ, bir köprü oldular. Halkların gülen yüzü, birleşme eli olarak geldiler. Çok adam öldürmek, insan öldürmek gibi dertleri varsa, bir önceki gün daha çok insan öldürebilirlerdi. Burada görüyoruz işte, Türk hükümeti, istihbaratının, derin güçlerin amaçlarıyla DAİŞ’inki çakışıyor. Ama diyor demokrasi mücadelesini, Türkiye’de yükselen halkların direniş kültürünü buluşturmayalım, altına bomba koyalım, gençler mi öldür, halkların güler yüzü mü solar hiç sorun değil. Bunlar zaten halkların bahçesini kuruta kuruta, halkların başına bela ede ede bugüne geldiler. Halkları kuruttular, kimliklerini unutturdular. Halkların en eski kültürlerinin, şehitlerinin isimlerini hepsini değiştirdiler. Böyle anlaşılmaz, çok da kimseye hayrı olmayan Türkçülük, tekçilik, iktidar anlayışı. Bunu terk etmek gerekir. Halklar bunu kabul etmiyor. Bunu manipüle ederek, çarpıtarak dünyadan gizleyemezsiniz. İnsanlar dağ başlarında da olsa, herkes şahittir, basında görüyor, ispatlayabiliyor, belgeleyebiliyor, anında dünyaya yayılıyor. Bu kirli işlerden, manipülatif zihniyetlerden, iktidar hastası… Değer mi yani? Erdoğan’ın birkaç yıl daha iktidarda kalması, bürokrasiden çantasını toplayıp gelmiş Davutoğlu’nun kendini kanıtlamış bir başbakan olmadan iktidara gelip, birkaç yıl daha kalması için değer mi bu kadar insanın ölmesi. Yazık, Türkiye’ye yazık. Türkiye halklarına yazık.”

‘SOSYALİSTLERİ KURBAN ETMEK DEVLET HASTALIĞI’

Türklerin, sosyalistlerin kurban edildiğini, bunun bir devlet hastalığı olduğunu söyleyen Ayata, Mustafa Suphileri katlederek, komünist tevkifatlarından vaz geçerek, 12 Mart’ta Denizleri idam ederek, işçi katliamları planlayarak, 12 Eylül’de işkencelerden geçirerek, Maraş’ta Kürtleri, Alevileri, bütün ezilenleri, sol güçleri, demokratik güçleri hep kurban ettiğini vurguladı.

“Hep eze eze bugünlere geldiniz” diyen Ayata, Türkiye’nin İslam’ı kullanan, ırkçı, faşist, demokrasiden uzak, var olan demokratik hakları da ayaklar altına alan, yozlaştıran, içini kurutan, hepsini iktidar amaçları için vantuz gibi emen otoriterleşen, parayı, çıkarı bir din haline getirmiş, basını bir tekçi organ, araç gibi kullanan hale getirildiğini belirtti.

Bütün bunlara karşı halkların direneceğini söyleyen Ayata, “Bir de kızıyorlar, diyorlar siz niye direniyorsunuz? Kobanê için halk sokağa döküldü, güvenlik yasaları çıkardı, halk sokağa döküldü, ‘taviz vermiyoruz, bastıracağız’ dedi, hikaye. Ayağa kalkmış halklara güvenlik paketleri sökmez. Yasalarınız sökmez, o silahlarınız sökmez. Anlamadınız mı? Mısır’da halk ayağa kalkınca, Tunus’ta Suriye’de ayağa kalkınca işe yaradı mı, yaramaz. Bundan vaz geçin. Halklar bırakın özgürleşsin. Serbest düşünsün, konuşsun, örgütlensin. Bu ülke sizin babanızın çiftliği değil. Burada yaşayan tüm insanların toplulukların geçmişi, kökleri, hakları, hukukları var. Bunlara saygılı olacaksın. Yoksa halk direnecek” diye devam etti.

‘HALK KENDİ GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMALI’

Devletin nasıl insanları tutuklama, yargılama hakkını kendinde görüyorsa otoriteyi bu kadar tekelleştirmişse, halkın canına kast eden, güçlere karşı halkın canını koruması gerektiğini de ifade eden Ayata şunları belirtti: “Kürdistan demokratik güçlerinin, halkının kendi güvenliğini, kendini sağlaması lazım. Hangi yolla olursa olsun. Veryansın ediyor. HDP halka çağrı yapmış silahlanın diyor diye. Hizbullah’ı silahlandırmadınız mı? Bunlar sokaklarda insanları kovalayıp öldürmediler mi. Niye birine serbest birine yasak? İnsanların içinde bombalar patlatılırken, ana kuzularının cenazeleri kaldırılırken… Bizim işimiz hep ağıt yakmak mı olacak. Hep bizim mi anamız ağlayacak? Biz mi hep acı çekeceğiz? Çoktan engellenmeliydi. Varsa bizim bu konuda özeleştiri vermemiz lazım. Kendimizi eleştirmemiz lazım.

Hem AKP-DAİŞ işbirliği yapıyor, silahlandırıyor, eğitiyor, sınırları açmış diyoruz tedbirimizi almıyoruz. Sokaklarda yürüyüş yapıyoruz, sanki her şey normal. Diyarbakır katliamından sonra dikkat etmeliyiz. Kendimizi savunmalıyız, mahallemizi, sokağımızı, köyümüzü korumalıyız. Bizi öldürülüyorlar, toplum öldürülüyorlar, canlı yayında öldürülüyor. Bunun hesabını vermeyenler, bunu işleyenlerin, bizi bastırmasına, demagoji yapmasına, bizi sıkıştırıp, teslim almasına izin verecek halimiz yok. Uzun yıllara dayalı deneyimimiz var. Türkiye sistemini tanıyoruz, halkları nasıl kurban ettiklerini biliyoruz. Muhalefetle ne kadar şiddet diliyle konuştuğunu, provoke ettiğini, parçaladığını biliyoruz. Uzun yıllardır tanıyoruz. Bunun mağduru, tanığıyız. Bizi ağır mahkeme süreçleriyle yargıladı. Çoğumuz 20-25 sene yattık. Türkiye solu da bunu ödedi. Ama Türkiye’yi mezhepçilerin, katillerin cirit attığı ülke haline getirdiler. Biz nasıl bunu kabul edebiliriz? Ülkemizin, topraklarımızın cinayet şebekelerinin ayakları altında çiğnenmesine, elini kolunu sallayıp, her yerde bizi kovalayıp öldürmelerine nasıl seyirci olabiliriz?”

‘BÜTÜN HALKLAR DİRENİŞİ GELİŞTİRMELİ’

Bütün halkların, sol sosyalist güçlerin, daha çok birlik, daha çok ittifak ve ortaklık, daha çok direnme geliştirmesi gerektiğini kaydeden Ayata, direnmenin meşru bir hak olduğunu, kendini savunmanın vaz geçilmez bir hak olduğunu söyledi.

“Hiçbir hukuk kendini savunma hakkını senden alamaz” diyen Ayata, başka bir güce devredemeyeceğini belirtti. “Güya devlet bizi koruyacak, güvenliğimizi sağlayacak. Bu saldırıları asker, polis, istihbarat yönlendiriyor. Katillerle iç içe” diyen Ayata, Türkiye’de bu kadar barış talepleri varken, destek varken, Türkiye kamuoyunun yüzde 80’ini çözümü ve demokrasiyi benimserken, onların DAİŞ üzerinden Kürtlere karşı savaş yürüttüklerini kaydetti.

Kuzey Kürdistan’da savaşı göze alamadıklarını ama Rojava’da savaştıklarını ifade eden Ayata, “Niye sınır boyları Kürtlere öyle açık değil. Niye PYD’liler Hatay’dan, Akçakale’den öyle rahat girip çıkamıyorlar? Kobanê’de insani bir koridor açın denildi, bari ilaç gitsin, yiyecek gitsin. Ama Akçakale’den Hatay’dan silahla dolu binlerce TIR geçti. Bunu devletin resmi görevlileri söylüyor. Şimdiye kadar iki bin TIR gönderdik diyorlar. Bu tırlardan bazıları yakalandı. Kameralar da çekti, basına verildi, silah yüklüydüler. Bunların DAİŞ’e gittiğini de dünya alem biliyor. Suriye ve PYD’ye vermediğine göre… Bunun saklanacak bir tarafı yok” dedi.

Bunun için de insanların, toplumun, kafasını karıştırmasına izin vermeden, kendini savunma hakkından vaz geçmeden, daha atak, demokrasiyi öne çıkaran, halkların birliğini öne çıkaran, örgütlenen, direnen bir politika netleştirmeleri gerektiğini de belirten Ayata, bunu pratikleştirmeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.

“Bu kadar cenaze üzerine insan ne konuşabilir? Söylenecek sözlerin ne hükmü olabilir. Hesap sorulmadıkça, tedbir alınmadıkça temenni olarak kalır. Serzeniş olarak kalır. Kimi kime şikayet edeceksin? AKP’nin eli içinde diyoruz. Yapıyor hükümet, istihbarat yapıyor. İstihbaratın hiç sesi çıkmıyor. Eskiden sürekli açıklama yapıyordu. Türk Genelkurmayı niye konuşmuyor? Sadece kınama mesajı yayınlıyorlar. Rusya da, ABD de kınama mesajı yayınladı, yabancı güçler de yayınladı. Bunlar sizin ülkenizin çocukları. Vicdanınız bunu kabul ediyor mu? Buna karşı sorumluluğunuz yok mu. O bölgede dünya kadar güç yığdınız, kime karşı yığdınız bu gücü? DAİŞ Türkiye sınırları içinde serbest gezsin, elini kolunu sallasın, toplantılara girsin, mitinglere gitsin, insanları havaya uçursun, öldürsün diye mi bunu yaptınız? Hiç mi sorumluluğunuz yok. Sesleri çıkmıyor. Uyduruk, kukla bir başbakan çıkarmışlar ortaya, onun da işi gücü herkesin haddini bildirmek” diyen Ayata, haddini bilen bir başbakan ölen vatandaşlarının kanından sorumlu olduğunu da belirtti. Başkasına bunu yıkamayacaklarını, başkasına havale edemeyeceklerini, demagoji yapmanın, onu, bunu suçlamanın hedef saptırmanın anlamı olmadığını söyledi.

“Şimdi Davutoğlu’nun alnı mı temize çıktı Mersin ve Adana’nın faili DHKP-C diyerek. Onuru mu yükseldi. Aslına bakılırsa çok kötü bir duruma düştü. Halkına yalan söylemek, katilleri saklamak, katillerin cezalarını çekmelerini önleme durumuna düştü” diyen Ayata kenti vatandaşına tezgah kuruyorsa, cesetlerin ortaya saçılmasına, paramparça olmasına göz yumuyorsa, suç ortağı olduğunu, kendisini kurtaramayacağını vurguladı.

Ayata şu çağrıda bulundu: “Bu temelde çağrımız, bu kanlı iktidar oyunlarının sahipleri lanetlenmeli çünkü suç ortağıdırlar, yasal hukuksal sorumlulukları var. Görevlerini yerine getirmemişlerdir. Türkiye’yi DAİŞ’e açmışlardır. Türkiye içinde gezmelerine izin vermişler, ön açmışlardır. Onun için onları da lanetleyerek yaşamlarını halkların birliği demokrasiye adamış, bu uğurda bedel ödemiş herkese daha güçlü direniş ve mücadele çağrısı yapıyorum. Herkese başarılar diliyorum.”