PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın gözlem ve müdahaleleriyle AKP’yi masaya çekerek Kürt sorunu çözmeye çalıştığını fakat Erdoğan’ın görüşmeleri reddederek çözüm masasından kalktığını ve hızla bir darbe sürecine girdiklerini söyledi. Türkiye’nin uluslararası yasaların dışında bir savaş yürüttüğünü ifade eden Ayata, “Erdoğan Kürtlere ölüm ve katliamdan başka yeni bir şey söylemiyor” dedi. Bütün yıkım ve katliamlara rağmen Kürtlerin Kürdistan’dan çıkmadıklarını direnerek mücadelelerini yükletmeye devam ettiklerini söyleyen Ayata, AKP’nin son derece faşizan bir politika izlediğini bu politikalar sonucunda demografik yapıyı değiştirerek Türkiye’de Alevileri bitirmeye çalıştığını belirtti.
PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, ANF’nin sorularını yanıtladı…
AKP ve Erdoğan faşizmi bugün devletin 1920-30’lardaki Islahat Planı tehcir, tedip-tenkil ve katliam politikalarını güncelleyerek tüm boyutları ile Kürdistan’da uyguluyor. Günümüzde buna Çökertme Planı adı verildi. Bu çerçevede ‘Kentsel Dönüşüm’ politikasıyla Cizîr, Sûr, Silopî gibi şehirleri yakıp yıkıp yeniden dizayn etmek istiyor. AKP- Erdoğan bununla neyi hedefliyor?
AKP demeyelim. Aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere ilişkin geleneksel, tarihsel politikası biçiminde ele almak lazım. AKP günümüzde bu politikanın temsilciliğini, sözcülüğünü, öncülüğünü yapıyor. 1980’den beri yaşanan savaşlardan çıkardığı deneyimlerle yeni silahları, tekniği, imkanları kullanarak Kürtler karşısında topyekun bir savaş yürütüyor. Uzun süre İmralı’dan Kürt Hareketini etkisizleştirmeye, aralarında çelişki yaratmaya, karar mekanizmalarını etkisiz kılmaya, İmralı üzerinden tasfiye etmeye çalıştı ama başaramadı. Yani PKK Önderliğinin, Başkan Apo’nun yaratıcılığı, devleti iyi tanıması, AKP’nin karakterini iyi bilmesi sayesinde büyük bir zihinsel, ruhsal mücadele yürüterek bütün bunları engelledi. Zamanla PKK daha da güçlendi, kitle tabanı genişledi. Önder Apo’nun öncülüğü ve yaratıcılığı sayesinde etkili hale geldi.
Türkiye, özellikle AKP iktidarı 2004’e kadar süren ateşkes dönemini görmezlikten geldi. Temel yaklaşımları barış kelimesi altında savaş yürütmekti. Barış olsa Kürtler bir kimlik, statü sahibi olacak. Savaş olsa Kürtler kenetlenecek, direnecek. Gerilla güçleri, kadroları direnmez, savaşmazlarsa zamanla gevşerler, sivilleşirler, dağılırlar diye düşünüyordu. Tabi ayrıca da çalışmalar vardı. Özellikle belediye seçimlerinde Kürt Hareketi daha güçlü çıkınca KCK operasyonlarıyla aktif çalışan herkesi hapishanelere doldurmaya, savaşı tırmandırmaya çalıştı. 2011-2012’de büyük çatışmalar yaşandı. Önder Apo gözlem ve müdahaleleriyle AKP’yi masaya çekmeye, yasal, demokratik yollarla sorunu çözmeye çalıştı. Kürt sorunu inkar edilemez, şiddetle ezilemez, tasfiye edilemez hale geldi. Belki bundan demokratik bir Türkiye, Kürt sorunu çözülmüş bir ülke yaratabiliriz diye çabaladı. 2013 Newroz’u topluma büyük moral ve umut verdi. İlk defa Önder Apo’nun açıklamaları, bildirgesi milyonların önünde okundu. Devlet bu defa ciddidir bu sorun çözülür beklentisi gelişti. Heyetler gitti geldi ama bir türlü yol alınamadı. Bütün bunların AKP’nin oyalama, zaman kazanma taktikleri olduğu açığa çıktı. Çözüm projesi yok, topluma sunduğu herhangi bir projesi hiç olmadı. Sadece PKK’den kurtulmak istediler, PKK’yi sorun olarak gördü.
ÖNDERLİĞİN BÜTÜN ÇABALARI BİR ÇIRPIDA BİR TARAFA ATILDI
1924’lerden beri katliamlara, yıkımlara, sürgünlere yol açmış Cumhuriyetin ürettiği, yarattığı bu sorunu demokratikleştirerek tamamen ortadan kaldırıp halkların birliğini, kardeşliğini sağlayacak bir çözüme yanaşmadı. AKP’nin böyle bir tarihi geçmişi, mentalitesi, ideolojik temelleri yoktu tabi. Gerici, ırkçı, faşist, mezhepçi boyutun bütün hastalıklarını aslında bağrında barındırıyordu. Bütün dertleri iktidardan pay almak, iktidar olmaktı. İktidar oldukça devletleşti. İktidara tapınırcasına dört elle sarıldı, ranta bulaştılar, ranta alıştılar. Yandaşlarını, çevrelerini ihya ettiler. Basını satın aldılar, kendilerince oluşturdular ve büyük oranda savaşın hazırlıklarını yaptılar. Onun için Önderliğin bütün çabaları bir çırpıda bir tarafa atıldı.
ERDOĞAN GÖRÜŞMELERİ REDDEDEREK ÇÖZÜM MASASINDAN KALKTI
Önder Apo çözümden yana ısrar etti. Hükümet ve HDP heyeti tarafından 28 Şubat’ta kamuoyuna Dolmabahçe’de yapılan mutabakatın 10 maddesi yayınlandı. İşte Türkiye’nin demokratikleşme esasları dediler. Daha sonra Erdoğan bu görüşmeleri reddederek çözüm masasından kalktı. Kürt tarafı masadan kalkmadı, masayı devirmedi. Samimiydi, müzakere heyeti bir hafta sonra gidecek, müzakereler başlayacaktı. PKK kongresini toplayacaktı yani böyle anlaşılmıştı. Ama Erdoğan Kürt sorunu yok, mutabakat yok, İmralı’yı meşrulaştırmayacağız diyerek masayı devirdi. AKP hükümeti de, Davutoğlu da buna karşı çıkacak güçte ve cesarette olmadıkları için sessiz kaldılar ve aynen buna uydular.
HIZLA BİR DARBE SÜRECİNE GİRDİLER
Arkasından seçimler oldu HDP projesi etkili bir sonuç aldı. Demokratik, alternatif bir oluşum olarak barajı geçti. Ezilenlere, demokrat çevrelere moral verdi. AKP hükümeti de bu sonuçlara dayanamayınca şiddeti katliamlar eşliğinde tırmandırmıştı. Bütün yaptıklarına rağmen, Erdoğan başkanlık hayallerini kaybetti. Bu şekilde gider koalisyon kurulursa AKP’nin geleceği olamazdı. Hızla bir darbe sürecine girdiler. 7 Haziran seçimlerini geçersiz saydılar. 1 Kasım seçimlerini de hiçbir zaman seçimle bağdaşmayan, uyuşmayan bir ortamda yaptı. Şiddet terör kıskacında bir darbe şeklinde yapıldı. Zaten seçimden önce de savaş başlatılmıştı. Yeni kurulacak hükümet gidişata göre bu savaşı sürdürmek zorunda kalacaktı. Bu şekilde savaş tırmandırıldı. Eskiden beri hazırlığı yapılan Dolmabahçe protokolünden sonra Erdoğan’ın masayı devirdiği resmi olarak açıklandı.
24 TEMMUZ’DA FİİLEN TOPYEKÜN SAVAŞIN STARTI VERİLDİ
24 Temmuz’da da fiilen başlayan topyekûn savaş adına da çöktürme planı dediği dünya kavramlarıyla şark ıslahat planının güncelleşmiş halinin startı verildi. PKK’nin de konumunu dikkate alarak işte kaç bin kişi öldürülecek, kaç bin kişi yaralanacak, kaç bin kişi sürgün edilecek, nasıl bir psikolojik savaş yürütülecek bütün detaylarıyla savaşın unsurları belirlenmiş planlanmış ve bu güne kadar da bu plan çerçevesinde işler yürütüldü ve halen de yürütülüyor. Şark ıslahat planının esası neydi: Kürdistan kelimesini kullanmıyorlar zaten unutturmak için şark diyorlardı. Yani Kürdistan’ı ıslah etme. Ne için ıslah ediyorlar? Türkleştirme temelinde tek bir Türk vatanı, tek bir Türk milleti yaratmak için ıslah ediyorlar. Yani katliam, sürgün, asimilasyon, bölgelere göre politika ve yaklaşım, nereyi nasıl ele alacaklar, nereye yabancı nüfus yerleştirecekler, nereden ne kadar Kürt nüfus kaydıracaklar bunun temelinde asimilasyon okulları Yatılı Bölge Okulları nerede ne kadar yapılacak bu detayları içeriyor.
Çöktürme planı da ne kadar insan tutuklanacak bu psikolojik savaş nasıl yürütülecek, iç-dış politikalar nasıl belirlenecek bunun için de herhangi bir demokratik talebi karşılama, topluma nefes aldırma, iki halkın bir arada yaşamasını sağlama yoktur. Tek halk yaratma üzerine diğer halkı bütün unsurlarıyla yok etme adına terör diyordu zararlı faaliyetler, eşkıya faaliyetleri diyorlardı şimdi Batı kapitalizminden ödünç aldıkları terör kavramını kullanıyorlar.
‘ŞARKTA TEMİZLİK HAREKATI’
Bazen ağızlarından kaçırıyorlar. Mağaralarda onları gazla öldürdük diyorlar. O zamanlar Kürtlerin bir kısmı da direnerek dağlara sığınmış. Oldukları her yerde onları öldürecekler, yok edecekler, direnme unsurları temizlenecek zaten temizlik operasyonları diyorlar. Şimdi de ayını durum var. Direnen halkı yok etmeye çalışıyorlar. Kendi basınları da öyle tanımlıyor. İşte Silopi temizlendi, İdil temizlendi deniliyor. Neyden temizleniyor? Kürtlerden temizleniyor, direnenlerden temizleniyor. Hangi yöntemle temizleniyor? Tank top atışlarıyla, yıkılarak, yakılarak, öldürülerek. Temizliği böyle yapıyorlar. O zamanda Cumhuriyet gazetesi şöyle demişti: “Şarkta temizlik harekatı. Dersim’de, Ağrı’da temizlik harekatı” bize hep temizlik reva görmüşler. Bizi kokumuzla, tadımızla, rengimizle tanımayı kabul etmek yerine temizliyorlar. Yeni bir temizlik projesi, çöktürme, şark ıslahat planı bu doğrultudan, bu esastan, bu çizgiden sapmadılar. Tek parti döneminde böyle, 1941’lerin çok partili sisteminde böyle, askeri darbeler-sıkı yönetimler döneminde böyle, olağanüstü hal döneminde böyle, hep temizlik yapıldı. Zaten Kürdistan hep özel müfettişlikler yani sömürge bölge valilikleri temelinde yönetildi. Kürdistan zaten normal bir yönetim yüzü görmedi, normal yönetilmedi.
TÜRKİYE ULUSLARARASI YASALARIN DIŞINDA BİR SAVAŞ YÜRÜTÜYOR
Şimdi de Türkiye uluslararası yasaların dışında bir savaş yürütüyor. Ne Cenevre sözleşmesine uyuyor ne Türkiye’deki yasalara uyuluyor ne de uluslararası hukuka insan haklarına hiçbir şeye uyuyor. Şehirler yakılıyor, insanları kovuluyor, mallarına-mülklerine el konuluyor, afet bölgeleri ilan ediliyor. Yasal kılıflar uyduruyorlar. İşte TOKİ binaları yapılacak, her yere karakollar kurulacak Vietnam’ın stratejik köyleri modeli gibi yerleşim alanları kurulacak. Kaçmayan orada tutunan Kürtleri böylece yarı açık hapishaneye yüzde yüz devletin denetimi altında tutacaklar. Sivil hayatı bile ortadan kaldıracaklar. Mümkünse diğer göçmenleri, azınlıkları getirip yerleştirecekler. Nüfusuyla, coğrafyasıyla oynayacaklar. Ajanlaştırma, iş birliğini güçlendirme, tarikatçılık, mezhepçilik, dini kullanma, korucu kitlesini arttırma, Kürdü Kürde kırdırma dahil yani bir toplumu toplum yapan bütün özelliklerini bozacak yozlaştıracak kendisi olmaktan çıkaracak içte güvensizlik yaratacak, birbirinin yüzüne bakamaz, birbiriyle olamaz hale getirecek.
Mevcut durumda Ortadoğu’da ciddi bir kaos aralığı var. Gittikçe içinden çıkılamaz bir hal alıyor. Böylesi bir süreçte fikirleriyle yol açabilecek bir önder olan Kürt Halk Önderi’nin görüşlerinin topluma ulaşması engelliyorlar. Bu durumu nasıl okumak gerekiyor?
Aslında anlattıklarımın tümü Önderlikle, İmralı ile bağlantılıdır. Devlet böyle yok edici temizleme üzerine bir proje önüne koymuşsa İmralı’dan başlayacaktır. Çünkü Önder Apo bu hareketin yol göstericisidir. Bunun için tecridi derinleştirmeyi esas alıyor. Türkiye için projeleri olan, Türk halkının da çıkarlarına olan, Türk halkının da rahatlıkla benimseyeceği demokratikleşme projesini Erdoğan nasıl topluma yansıtacak ki. Bunun yolunu nasıl açacak mümkün değil. Bunu için hiçbir zaman bir grup gazetecinin oraya gitmesine Başkan Apo’nun görüşlerinin doğrudan halka yansıtılmasını istemediler. Bir ara görüşme notları yayınlanıyordu onu da yasakladılar. İmralı heyetinin görüşmelerinin açıklamalarını da kanunen yasakladılar. Milliyet bir defa sızdırdı kıyamet koptu. Çünkü Önderliğin çözüm projeleri var ama AKP’nin böyle bir çözüm projesi yok. AKP’nin temizleme projesi var.
AKP çözümden korkuyor mu?
AKP çözüm istemiyor. Demokratikleşmeyi istemiyor. AKP belirttiğimiz gibi Ortadoğu’nun da karışmasıyla Suriye’nin özellikle bütün uluslararası çatışma ve çelişkilerin yansıtıldığı alana dönüşmesi, Rojava’nın giderek bir statüye kavuşması dünya tarafından bir biçimde kabule doğru evrilmesi Türkiye’yi panikletti. Zaten 6-8 Ekim olaylarından çok korkmuştu. Kürtlerin Rojava ile ruhsal ve eylemsel birliği onları olabildiği kadar zorluyordu. Bir yandan İmralı ile görüşmeler yapıyor bir yandan da DAIŞ ile beraber Kobanê’ye saldırıyordu. Savaş çıkarıyor, katliam yapıyordu. Kendi çıkarları uğruna savaştan vazgeçip çözümden yana olmadı. Niye Kürtlerin bir kimlik sahibi olmasından bu kadar rahatsızsın, bu kadar korkuyorsun. Çıkarları doğrultusunda yeri geldiğinde Kürt kardeşlerim diyor çıkarlarına ters düşünce de o Kürt kardeşlerim diye seslendiği halkı katliamlardan geçiriyor. Boyun eğeceksiniz, problem çıkarmadan Türkleşeceksiniz yoksa devlet sizi ortadan kaldırmak için temizlik hareketi yapar diye halkı bastırmaya çalışıyor.
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik 5 Nisan 2015 tarihinde itibaren ağırlaştırılarak uygulanan tecridi AKP’nin çöktürtme planın bir parçası olarak mı görmek gerekiyor?
Dediğimiz gibi İmralı’dan bu kadar rahatsız olmaları, tüm hukuk mekanizmalarını devre dışı bırakmaları, ne kadar zorbalaştıklarını ne kadar pervasızlaştıklarını ne kadar faşistleştiklerini ne kadar Kürtlere ölüm ve imha dışında söyleyecek bir şeylerinin olmadığını gösteriyor. Bütün bu yaklaşımlarda elbette bu çöktürme planından bağımsız ele alınamaz. Hükümet planını rahatça uygulaya bilmek için önce İmralı’nın yolunu kapattı.
ERDOĞAN KÜRTLERE YENİ BİR ŞEY SÖYLEMİYOR
Şark Islahat planıyla ne amaçlıyorlardıysa çöktürme planıyla da aynısını yapmak istiyorlar. Mecburi iskân kanunu yerine kentsel dönüşüm diye bir isim takmışlar. On sene önce Kürdistan’da kentsel dönüşüm yapmıyorlardı da neden bugün yapıyorlar. Çünkü Kürtler ölümleri engellemek için direnmeye başladı. Başta polis arabaları tankları mahallelerine girmesin gençleri tutuklanmasın diye hendekler açtılar. Bu gençlerin ellerinde silahlar da yoktu. Ama AKP-Erdoğan ne yaptı zırhlı birlikleri, özel timleri, askeriyle polisiyle olmadı, tanklarıyla mahalleleri yıkarak yerle bir ederek savaşı böyle tırmandırdı. Bütün bunların altında irade kırmak, teslim almak, devletin gücünü göstermek ve korkutma isteği vardır. Kürtler devletin ne kadar katliamcı, soykırımcı, yok edici, işkenceci olduğunu, kanun tanımadığını biliyor. Dersim’den bilir, Ağrı’dan bilir, Piran’dan bilir, Diyarbakır Zindanlarından bilir, faili meçhullerinden bilir. Binlerce köy yakıldı Kürtler bunlara yabancı değil. Erdoğan Kürtlere bunun dışında yeni bir şey söylemiyor. Devletin eskiden yaptıklarını şimdi burada kapsamı genişleterek, burada teknolojiyi, silahı, askeri, polisi arttırarak, istihbaratı etkin kılarak bütün yetkileri tek merkezde yani kendinde toplayarak bu savaşı daha koordineli yürütmek istiyor. Arada bir fark yok yani.
İnkâr ve imha siyaseti devam mı ediyor?
Evet devam ediyor. Hatta daha da derinleştirerek daha da kapsamlaştırarak daha da hızlandırılarak devam ediyor. Çünkü mevcut politikaları sonuç vermedi. Onlar Kürtleri bir iki görüşmelerle oyalamalarla tutuklamalarla tasfiye ederiz diye düşünüyordu. Baktılar PKK güçleniyor o zaman şiddet kullanalım dediler. Örgütlemelerini, kitle tabanını, ilişkilerini ezelim dağıtalım kıralım teslim alalım dediler. Kim ölmüş ne kadar ölmüş hesap soran yok ki. Dünyada kim Kürtler için hesap soruyor. Kürtler yıllardır uçaklarla bombalanıyor kim niye yapıyorsun diyor. Çünkü Kürtleri dünya politikasından dıştalamışlar. Lozan ile beraber egemen sömürgecilere teslim edilmişler. Bunun suç ortakları Amerika’dır, NATO’dur, Avrupa’dır yoksa Türkler tek başına 90 sene aralıksız böyle yapamazlardı. Türkiye’yi bu şekilde NATO’ya aldılar. Türkiye’nin Kürtleri inkâr ettiğini, asimile ettiğini biliyorlardı. Kürtler hakkını isteyip direnince de Türkiye’ye teslim edin terörist ilan edin diyorlar. Kürtler kimsenin toprağını işgal etmiyor, kimsenin özgürlüğünü kısıtlamıyor, kimsenin malında mülkünde gözü yok kendi ülkelerinde kendi iradeleriyle kendi kültürleriyle yaşamak nefes almak istiyorlar. Türkiye’nin bütünlüğünde bunu yapmak istiyorlar bir şeyleri değiştirmek de istemiyorlar. Kürtlerin çözüm projesi sadece bir etnik topluluğa Kürtlere dönük de değil. Türkiye’nin bütün azınlıklarına, bütün inanç gruplarına, bütün topluluklarına ortak bir proje olarak sunuyor. AKP-Erdoğan iktidarı düşman yaratma, karşıtlaştırma, ırkçılık, Türkçülük, milliyetçilik, din düşmanlığı yaratarak tabanını korumaya genişletmeye çalışıyor. 1 Kasım’da HDP’yi bile terörist-düşman ilan ettiler.
Sizce AKP bu yaklaşımlarıyla tabanını korumaya devam edebilir mi? Sadece Kürtler değil Türkiye’de karşısına almadığı demokrat, aydın, akademisyeninden, gazeteci neredeyse kalmadı. Böyle bir yaklaşımla AKP ne kadar iktidarda kalabilir?
Şuan ki Türkiye 7 Haziran’dan sonra bir Türkiye’dir. Türkiye eski Türkiye değil artık. Darbe oldu. Türkiye faşizme geçti. Halk büyük bir faşizm altında onu görmemiz lazım. Orduyu da arkasına alarak bu savaşa neden böyle balıklama daldı. İşte Ortadoğu ile açıkladık. Çünkü Sovyetler yıkıldıktan sonra İkinci Dünya Savaşı üzerine oluşan statü bozuldu, yıkıldı. Amerika Büyük Ortadoğu projesi ile Ortadoğu’ya yeniden düzen vermek istedi. Bu düzenin bir ayağı da İslam birlikleri AKP gibi partilerdi. Ve bu temelde Erdoğan Kürdistan’daki savaşların planı diğer partilerle de çıkan boşluklardan yararlandı. İşte CHP bitti, MHP büyük oranda bitti marjinalleştiler. Doğru yol bitti hepsi tüketildi. Kürdistan’da CHP, MHP, Türk milliyetçileri silindi. İslami kimliği öne çıkaran AKP parlatıldı. AKP’de Kürtleri rejimle bütünleştirmeye çalıştılar. Bu bir yere kadar geldi tıkandı. Ortadoğu kalkınca Kürtler itibar kazanınca ordu paniğe kapıldı. Dedi ki Ortadoğu yeniden yapılanıyor eski statüleri aşıyor aman biz Türkiye’nin bütünlüğünü kurtaralım Lozan’ı koruyalım. Rejimi yeniden restore etmeye çalıştılar.
LOZAN RESTORE EDİLİYOR
12 Eylül faşizmini kabul eden bir ordu bunu hayli hayli kabul eder yeter ki Kürtlerin Ortadoğu’da bir statüsü olmasın. Bu kaotik Ortadoğu ortamından Türkiye’yi birlik bütünlük içinde çıkaralım. Bunun yolu da Kürtlerle savaştan, onları kırımdan geçirtmekten geçiyor. Başka türlü Kürtleri durduramayacaklarını biliyor. Bunun biçilmiş kaftanı kimdir Erdoğan’dır. İşte Kasımpaşa’dan gelen lümpen kökenli biri eline güç iktidar geçmiş basını satın almış. Ulusalcılarıyla, Ergenekoncularıyla, MHP’si ile bütün faşistleriyle mafyacılarıyla birleşmiş anlaşmış. Bütün bu faşist diktatöryal blok esasında Kürtlere karşı oluşturuluyor. Böyle olunca da o bahsettiğimiz eski demokratik bazı kesimler, aydınları hain ilan ediyor hapishanelere atıyor. Doğan Medya grubu kalmıştı onu da batırmayla yüz yüze bıraktılar, teslim aldılar. Herkese diyor ya bizdensiniz ya da karşımızdansınız. Amerika’ya bile dayattılar. Amerika’ya bizden mi yanasınız PYD’den mi yanasınız da dediler. Biz kocaman devletiz siz küçük bir örgütle bizi değiştireceksiniz diyor. Bütün siyasi denklemlerini Türkiye’de milliyetçiliği, ırkçılığı, faşizmi, diktatörlüğü pekiştirerek Lozan’ı restore etmek, PKK’yi Kürtleri ezerek Türk varlığını ve bütünlüğünü korumak üzerinedir. 1925’lerin tek millet, tek devlet yaratma projesi şimdi güncelleşiyor.
Bakurê Kürdistan’da özellikle Maraş bölgesinde Arap kemeri diyebileceğimiz bir alan oluşturmak isteniyor. Daha önce Başurê Kürdistan’da, Rojava’da gördüğümüz bir Arap kemeri politikası var. Ve bunun nelere yol açtığı da biliniyor. Sizce bu kadar Türkçülükten tek devlet, tek milletten bahseden bir hükümetin böylesi bir politika izlemesi nasıl okunmalı?
Çok doğru. Nasıl ki Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Erzincan’a Kafkaslardan, Karadeniz’den nüfus getirip yerleştirdi Kürtleri dağıttı Erdoğan şuan yine onu yapıyor.
Demografik yapıyı mı değiştirmek istiyor?
Tabi, öyle. Şimdi zaten Maraş bölgesinde demografik yapıyla oynadılar. Maraş katliamı ile beraber Kürtler, Aleviler, demokratlar dağıtıldı. Çok az bir kesim kalmış şimdi de oraya getirip yerleştiriyorlar. Kısa zamanda onları da dağıtacaklar. Sünni Arap nüfusu yerleştirerek bir kısmını da DAİŞ’leştirerek, eğiterek, Osmanlı ocakları içinde militanlaştırarak Kürtlere karşı, demokratlara karşı, Alevilere karşı kullanacaklar. Bir de son derece ırkçı, faşizan bir politika bu. Düşünün yani sen bir halka danışmadan dışarıdan getirip oraya topraklarına nüfus yerleştiriyorsun böyle bir şey olmaz. En azından o halkın insan yerine konulması gerek. Mesela bugün İsviçre’de bir köyden yol geçip geçmeyeceğine köylüler karar veriyor halk referandum yapıyor. Ama Türkiye öyle değil. AKP halkın iradesine karşıdır. İşte Maraş bölgesine dışarıdan nüfus getiriliyor, dozerler geliyor arazileri temizleniyor ama oradaki halka haber bile verilmiyor. Bırakın bir referandumu haberi bile olmuyor. Halk istemiyorsa zorla olmaz. Halkın esas alınması gerekiyor.
Buna karşı başta Bakurê Kürdistan ve Türkiye’de yaşayan Aleviler olmak özere insanlar ne yapmalı, nasıl örgütlenmelidir?
Halk kıyameti koparmalı. Kürtleri ile Türkleri ile aydınlarıyla, Alevileriyle bu kadar ırkçılığa bu kadar Ankara merkezli idare edilmeye bu kadar toplum mühendisliğine hayır demeli. 21. yüzyılın içinde toplulukları dağıtma, yerinden etme, soykırım uygulama, her şey Erdoğan yönetiminin döneminde yaşanmıştır. Bu yaptıkları soykırımdan başka bir şey değildir. Soykırım bir insanlık suçudur. Dünyanın her yerinde bu suç zaman aşımına uğruyor. Özellikle Avrupa’daki Aleviler, Türkiye’deki Aleviler kıyameti koparmalı. Bütün devrimci demokrasi güçler de destek çıkmalı.
ALEVİLERİ TÜRKİYE’DE BİTİRİYORLAR
Alevileri Türkiye’de bitiriyorlar. Alevilikle ilgili başka yerde bir şey yok. Kürtlerin, PKK’nin direnişi sayesinde Aleviler konuşmaya başlayınca parayla susturmaya devlete entegre etmeye çalıştılar. Şimdiye kadar kimse Türkiye’de Alevi kelimesini ağzına alamıyordu. Nerede Aleviler için bir Cemevi kurulmuştu. Tamamen direniş, mücadele esasları sonucunda ortaya çıktı. Aleviler Kürdistan’daki direnişleriyle Türkiye’deki demokratik geleneğin, mücadelenin bir parçası olmadıkları sürece örgütlü bir muhalefet içerisinde yer almadıkları sürece böyle olacaktır. Her yerde devlet onları tasfiye edecek, etkisizleştirecek. Ağlayıp sızlamakla, ezilmişlik türküleri söylemekle ne faşizmi durdurabilirsin ne de böyle Sünni Türk ırkçılığı milliyetçiliği durdurabilirsin.
AKP iktidarı döneminde artarak devam eden kadın kırım politikası, özellikle son süreçte kadın katliamı, taciz, tecavüz ve çocuk istismarı ile gündemleşmektedir. Artarak devam eden katliamları ve çocuklara yönelik uygulanan özel tecavüz politikalarını nasıl yorumlamak gerekiyor?
AKP’de büyük yolsuzluklar oldu. Bakanların evinde kutu kutu dolarlar çıktı hepsi görüntülendi. Mahkemeleri tasfiye ettiler bastırdılar. Ne oluyor Türkiye toplumu bütün insani duyarlılıklarından giderek uzaklaştırılıyor, bütün adalet ilişkilerinden giderek uzaklaştırılıyor, vicdanı karartılıyor. Şu anlayış gelişmiş bal tutan parmak yalanır başkası hükümet olup yiyeceğine bizim hükümet yesin. Bizim taraftarlar yesin. Böyle bir anlayıştır Türkiye’de geliştirilen. Mesela Avrupa’da bir hükümet böyle yolsuzlukla suçlansaydı o hükümet kesinlikle istifa etmek zorunda kalırdı. Ama AKP bundan yararlanıyor dini, mezhebi, savaşı, Kürt düşmanlığını, aşırı milliyetçiliği, devletin geleneksel korkularını kullanıyor. Şimdi eski ordu militarist faşist gelenekle şuan ki AKP’nin yaptığı arasında ne fark var. MHP, Erdoğan, Bahçeli arasında ne fark var. Bahçeli “taş üstünde taş baş üstünde baş koymayın” diyor, Erdoğan da “ya boyun eğeceksiniz ya da baş vereceksiniz” uzaktan şehirleri topa tutup yıkacağız oradan süreceğiz istediğimiz yere yerleştireceğiz diyor aralarında hiçbir fark yok. Zaten MHP’nin bir kısmı AKP’ye kaydırılarak bu savaşın bir parçası yapıldı yani operasyon tamamlandı. Doğu Perinçek bile bu cephede en mutlu günlerini yaşıyor.
BİNLERCE İNSANI ÖLÜME GÖTÜRÜYORLAR
Türk ordusu bu savaşı planlamasaydı desteklemeseydi ve AKP’nin önüne koymasaydı Erdoğan bunu yapamazdı. Türk ordusunu bu olayların dışında görmek ya da göstermek doğru değil. Şimdi binlerce insanı ölüme götürüyorlar. Orduda yer alanların sırtlarını sıvazlıyorlar kahramansınız, yenilmez Türk, karşında bölücüler var hainler diyorlar. Kimdir bunlar Hakkari’nin, Şırnak’ın çocukları. Getirtip onları öldürtüyorlar onların evini yıkıyorlar. Böyle insanlık dışı ne varsa hepsi AKP’nin bünyesinde birleştirilmiş. Onun için AKP’nin bu yaptıklarına şaşırmamak lazım. Tabanı da buna hazırladı. Türk toplumu haber alamıyor ki. Hangi kanalı izliyorlar izlediği bütün kanallar devlet istihbaratının, askerin, polisin verdiği haberlerdir. Yalan haberlerle zehirleniyorlar. Korkunç bir psikolojik savaş var, sapma var, saptırma var. Milliyet gazetesi başlık atmış muhabirlerimiz Azerbaycan cephesinde diyor. Sur, Şırnak, Cizre cepheleri çok mu uzaktı. Neden senin muhabirlerin oradan haber alamadı, haber yapamadı, orada yaşanan katliamları halka yansıtmadı. Askerin, genelkurmayın verdiği bilgiler dışında tek bir bilgi veremediler. İşte böyle bir toplumdan sağlıklı bir çıkış beklemek doğru değil.
AKP FAŞİZMİNİN MASKESİ DÜŞÜYOR
Ama direniş bunu değiştirecek. Özellikle bugün direnişe öncülük eden, mevzide olan, örgütlenen, direniş geleneği kültürü olan Kürt Özgürlük Hareketi nasıl ki geçmişte MHP’yi, CHP’yi Kürdistan’da bitirir hale getirdi, Türk faşizminin bütün cilalarını, kirli yüzünü açığa çıkardı, ırkçılığı soykırımcılığı anlaşıldı, Ermeni soykırımı bile Türkiye’de tartışılır hale geldi. Bugün de AKP ırkçılığının AKP faşizminin maskesi düşüyor, Erdoğan sıkışmış kan ve şiddet dışında artık basın önünde söyleyecek bir şey bulamıyor. Davutoğlu dış baskılar yüzünden PKK gerillası ülkeyi terk ederse 2013’e geri dönebiliriz diyor, Erdoğan müzakere edecek bir şey yok, hepsini bitireceğiz öldüreceğiz diyor. Tartışılmasına bile tahammül edemiyor. Biliyor bir defa tartışma başlarsa Erdoğan önünü alamaz çünkü bütün toplumun değer yargılarına ters düştüler, aydın tanımadılar, sivil toplumu tanımadılar, din vicdan tanımadılar, adaleti, iç ve dış hukuku tanımadılar. Şimdi kendi hukukları açısından bakacak olursak 12 Eylül anayasası-hukuku egemendir. O hukukta bile şehirleri tanklarla toplarla vurup yıkmak yoktur. 70 yaşındaki bir yaşlıyla üç beş yaşındaki bir çocuğu öldürme yasal bir dayanağa sahip olabilir mi? Tabi olamaz.
KÜRTLER KÜRDİSTAN’DAN ÇIKMADILAR, DİRENDİLER
Bir ilçeyi yıkarak, ilçe nüfusunu istediği gibi kamulaştırarak, malına mülküne el koyarak, başka yere yerleştirme kanunlarda yoktur. Çünkü orada doğal bir felaket, deprem, sel felaketi olmamış orayı başka yere taşımak zorunda kalsın. Halkın doğal yaşam alanıdır. Hem gelip yıkıyorsun, mülküne el koyuyorsun, bütün tarihi birikimlerine doğal ortamına müdahale ediyorsun , istediğin yerde polis denetiminde onu öyle yaşamaya mahkum ediyorsun. Aslında onların hesapladığı bu da değildi. Savaşlar ve katliamlar olursa Kürtler hepsi Batı metropollerine ya da Avrupa’ya kaçacak biz onlara herhangi bir yer yapmak zorunda da kalmayacağız böyle düşünüyorlardı. Ama ne oldu Kürtler Kürdistan’dan çıkmadılar direndiler. En fazla mahallelerinden çıktılar, yıkılan yerden çıktılar. Yine çevre mahallelere, çevre köylere, çevre ilçelere büyük oranda yerleştiler yani Kürt yurtseverliği Kürt vatanına sahip çıkma bilinci gelişmiş. Kürt halkı bedel ödüyor, zorlanıyor ama muhacirse kendi topraklarında muhacir olarak yaşıyor. Artık Kürdistan’ı terk etmiyor. Bunu sürdürmesi lazım. Bütün zorluklar, bütün yıkımlar ne olursa olsun kendi topraklarını kesinlikle terk etmemeli.
AKP iktidarı boyunca ‘’dindar bir nesil yetiştirmek istiyorum, Kürt sorununu çözmek istiyorum’’ dedi. Ama tecavüzden, tacizden, yolsuzluk ve kara para meselelerinden kendini kurtaramadı. Bütün bunları değerlendirdiğimizde Erdoğan ve iktidarı açısından bir şeyler öngörecek olursak gerçekten bir gelecekleri var mı ne dersiniz?
Bir yanlış yola girersen yol uzadıkça yanlış derinleşir. Doğrudan sapma, uzaklaşma artar. Şimdi devlet bu kadar faşistleşirse bütün personel, bütün bürokrasi faşist kadrolardan oluşturulursa, bütün mahkemeler adalet sistemi partizan militanlarla doldurulursa, şeffaflık terk edilirse, tartışma demokratik düşünce, bilgi-belge, açıklama kaldırılırsa ne olur her tarafa karanlıklar çöker. Her şey orada olur biter kimse duymaz. Orada çocuk istismarları, kadın cinayetleri, fuhuş, tecavüz, yolsuzluk, partizanlık her şey olur. Gücü yeten yetene.
DEVLETİ ARKASINA ALARAK, DEVLETİ YAĞMALIYOR
Şimdi kim AKP’li ise onun işi daha kolay yapılıyor. AKP’liyim diyor kimse ona dokunamıyor. Mesela eskiden okullarda çocuklara taciz tecavüz olduğunda suçlu öğretmenler ya da tacizde bulunan kimse hapishaneye gönderiliyordu. Ama şimdi AKP olduğu için hiç ses çıkarılmıyor. Diyor başımız belaya girmesin işimizden olmayalım başımız ağrımasın. Böyle yaklaşınca ört pas ediliyor. İşte AKP’ye yakın bir İslami vakıfta olay oluyor aman ört pas edelim diyor. Niye? E vakıf AKP’nin. Bunu yapan hoca da İslamcı biliniyor. İslamcı birini böyle kötü yansıtmayalım diyorlar. Erdoğan, teröristtir teröristin dini milliyeti olmaz. E tecavüzcü de tecavüzcüdür bunun niye dini mezhebi oluyor. Neden ayrıştırılıyor. Hırsızlar da öyle. Hırsızlık hırsızlıktır AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi fark eder mi? İşte baskı, zulüm yapanın şu parti bu parti diye ayrıştırılamaz. İnsanlara göre, yasalara göre suç ise aynı muamele yapılması gerek. Ama öyle yapılmıyor işte devleti arkasına alanlar devlete sığınarak gücü yettiğine baskı uygulayarak, soyarak suiistimal ederek, çıkarlarınca devleti yağmaladılar.
MEDYANIN ÖNÜNDEN GEÇMEYENLER ŞİMDİ GAZETECİLİK YAPIYOR
Önceden bakan olamayanlar şimdi holding sahibi oldu. Medyanın önünden geçmeyenler şimdi gazetecilik yapıyor. Ne olduğu kim olduğu belirsiz. Türkiye’nin en ırkçı, en kirli, en karanlık Akit Gazetesinin sahibi Erdoğan’ın uşaklığını yaparken şimdi uçağıyla geziyor. Bu kadar itibar kazandırıldı. Şimdi böyle bir ortamda tacizcileri, tecavüzcüleri, yolsuzlukları kim deşifre edecek kim durduracak. Toplum içten içe çürüyor zaten. Şimdi Saddam rejiminde, Suriye rejiminde toplum bu sorunları tartışabilir miydi? Basın yazıyor muydu? Yok. TRT’nin AKP’nin sesi haline gelmiş o kadar kanalı var. AKP’nin aleyhinde bir haber olunca işlerinden attırıyorlar, işlerini kapatıyorlar. Hayatları tehlikeye giriyor. Hedef oluyorlar. Böyle karanlık faşist bir ortamda çürüme, yozlaşma devam eder daha da artar. Bu bilinen, açığa çıkan çok az bir kısmıdır bunu bilmek gerek.
FAŞİZM KADININ KİMLİKSİZLEŞTİRİLMESİ VE KATLİAMI DEMEKTİR
Bu kadar kadın katliamları, çocuk istismarları sadece basına yansıyan ile sınırlı değil bir de bunların yansımayanları var. Bunların bazıları tesadüfen açığa çıktı. Mesela Ensar Vakfında yıllardır bu tür olaylar oluyor. Daha yeni yeni açığa çıkıyor. Kim nasıl sızdırabildiyse. Faşizm karanlık, zorbalık, insanın boğulması demektir. Faşizm kadının kimliksizleştirilmesi, aydınlanmanın, demokrasinin, adaletin, eşitliğin, özgürlüğün katliamı demektir. Faşizm ile Türkiye’nin bir geleceği yok. Onun için bütün toplum kesimlerinin bir an önce silkelenip bu demagojik yalana, hileye, ikiyüzlülüğe, karanlığa dayalı rejime karşı birleşip direnmesi gerekir.