Bayık: Avrupa, CPT ve Türkiye tecrit politikasını birlikte yürütüyor

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, CPT’nin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumu konusunda bir açıklama yapmamasını eleştirerek “Avrupa, CPT ve Türk devletinin tecrit politikasını birlikte yürüttüğü anlamına geliyor" dedi.

Sterk TV’de yayınlanan özel bir programda konuşan Cemil Bayık, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, CPT’nin ziyareti, gerilla direnişi, Türkiye’deki seçimler, Rojava konusunda Türkiye ve Rusya arasındaki görüşmeleri değerlendirdi.

Avrupa Konseyi ve CPT’yi, İmralı ziyaretinde neler yaşandığı konusunda bir açıklama yapmaya çağıran Bayık, “CPT’nin görevi işkenceyi önlemektir. Ancak işkencenin önlenmesi için yapılan çağrıları cevapsız bırakıyorlar. Oynadıkları rol çok kötü. Bu ne anlama geliyor? Avrupa, CPT ve Türk devletinin tecrit politikasını birlikte yürüttüğü anlamına geliyor. Yürütülen politika tecritten daha fazlasıdır. Çünkü mutlak tecrit diyorlar. Yani Önder Apo’nun dünya ile tüm ilişkisini kesiyorlar” dedi.

Tüm çevrelerin Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılması için harekete geçmesini isteyen Bayık, “Türk devleti, Önder Apo şahsında Kürt halkına karşı soykırım politikası yürütmektedir. Bu yüzden bu kararları alıyor. Önder Apo ne yaptı da disiplin cezaları veriyorlar? Önderlik tecritte olduğu için bu kararları tamamen keyfi olarak alıyorlar. Hukukla, adaletle alakası yok bu kararların, tamamen siyasi. Bu şekilde Rêber Apo’nun, Kürt halkının iradesini kırarak soykırım amaçlarına ulaşmak istiyorlar” ifadelerini kullandı.

Bayık’ın Sterk TV’de yayınlanan röportajının tam metni şöyle:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağır tecrit devam ediyor. Kürt Halk Önderinin sağlığı hakkında CPT ve Türk devletinin Adalet Bakanlığı tarafından bazı söylentiler var. Bu konuda herhangi bir bilginiz var mı? Ayrıca Kürt Halk Önderi Öcalan'a 3 ay daha disiplin cezası verildiği ortaya çıktı. Geçtiğimiz günlerde Kürdistanlı Yurtsever Veysi Taş, buna tepki olarak bedenini ateşe verdi ve tecridi protesto etti. Bu konuları nasıl değerlendiriyorsunuz ve Veysi Taş'ın mesajı Kürt halkı tarafından nasıl anlaşılmalı?

Ocak ayı şehadet ayıdır. Bu ayda birçok şehidimiz var. Heval Rûbar, Xelîl ve Murat şahsında tüm Ocak ayı şehitlerimizi anıyor, saygılarımı sunuyor, önlerinde eğiliyorum. Dediğiniz gibi işgalci faşist Türk devleti Önder Apo şahsında Kürt halkına karşı soykırım politikası yürüttüğü için heval Veysi Taş bu kirli politikaya karşı çıktı, kabul etmedi, protesto etti ve gururlu bir şekilde şehadete yürüdü. Bu vesileyle Veysi arkadaşı saygıyla anıyorum. Veysi arkadaş Diyarbakır cezaevinde kaldı. 12 Eylül'de işkence gördü, son yıllarda yine cezaevinde kaldı. 6 ay önce cezaevinden çıktı. Ancak başta Mardin yurtseverliği olmak üzere Kurdistan vatanseverliği o arkadaşın şahsında çok derin bir şekilde yaşanmıştı. Eğer öyle olmasaydı Önder Apo’ya, Kurdistan halkına, insanlığa bu denli sahip çıkmazdı. Çünkü geride bıraktığı görüntüsü var. O kayıtta eylemin amacını ifade ediyor. Her yurtseveri bu videoyu izlemeye davet ediyorum. Çünkü Veysi Taş arkadaş şehit olduysa kendisi için şehit olmadı. Kürt halkı için şehit oldu.

Heval Veysi, Önder Apo ve Kürt halkına yönelik imha politikalarına karşı çıktığı için şehit oldu. Ve herkese çağrıda bulundu; “sizin de bu siyasete karşı durmanız gerekir” dedi. Doğrudur karşı duruyorsunuz, etkisi de var ama yeterli değil. Tecrit ve soykırım politikasına en üst düzeyde karşı çıkmalısınız. Aksi takdirde tehlike var. Heval Veysi herkesi tehlikeden haberdar etmek istedi. Tehlikeye karşı nasıl durulması gerektiğini ortaya koymuştur. O arkadaş bize bunun için bir talimat verdi. Herkese çağrı yaptı. Herkes o talimata ve çağrıya göre üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Heval Veysi, Önder Apo’nun Kurdistan'da ortaya koyduğu yurtseverliği temsil eden büyük bir şehidimizdir. Çünkü o yurtseverliği çok iyi anladı ve bundan dolayı Önder Apo’ya sahip çıktı.

Şu an Önder Apo’ya, Kürt halkına yönelik soykırım politikası yürütülüyor. Çünkü Önder Apo, Kürt halkını temsil ediyor, Kürt halkının lideridir. Bugüne kadar Kürt halkı neyi başardıysa Önder Apo ile başardı. Türk devleti ısrarla Önder Apo'ya karşı soykırım politikası yürütüyorsa sebebi budur. Önder Apo'dan intikam alıyorlar. Kürt halkı ve insanlık Önder Apo'nun rolünün nasıl farkındaysa, Türk devleti de bunun çok iyi farkında. Bu temelde bir yaklaşım sergiliyor.  Belli ki Türk devleti bu soykırım politikasını değiştirmek istemiyor, bu politikada ısrar ediyorlar. Bu siyasetin Türkiye'yi nereye götürdüğü belli, herkes görüyor. Bu politika ile sonuç alamazlar. Ne kadar çok soykırımı tamamlamak isterlerse, o kadar çok kaybederler. Bu göz önündedir.

KÜRT HALKI ANCAK MÜCADELE İLE TECRİDİ KIRABİLİR

Önder Apo, Kürt halkına, insanlığa karşı sorumluluğunu yerine getirmek için çok zor koşullarda çalıştı. Yani Kürt halkının ve insanlığın özgürlük ve demokrasi sorununu çözebilmek için bu temelde çok ağır bir sorumluluk üstlendi. Türk devletinin zihniyetinin değişmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürtlerin, Alevilerin, Türkiye halklarının, kadınların sorunlarının çözülmesi için mücadele etti. Türkiye için çok sağlam bir temel attı. Ancak Türk devleti soykırım zihniyetine sahip olduğu için Önder Apo mücadeleyi tek taraflı yürüttü. Türk devleti, Türkiye'de sorunların çözülmesine ve Türkiye'nin demokratik bir ülkeye doğru ilerlemesine izin vermedi.

İtalya’da Komünist Parti lideri Gramsci vardı. İtalyan kapitalistler, Gramsci’nin düşünmemesi, İtalya’nın sorunlarını çözmemesi için 20 yıl boyunca kafasının donuk olması gerektiğini söylüyorlardı. Gramsci’den ve düşüncelerinden çok korkuyorlardı. Şu an Türk devleti de aynı siyaseti Rêber Apo’ya karşı yürütüyor. Rêber Apo düşünmesin, üretmesin, Kürt halkı için, insanlık için görevini yerine getirmesin, topluma sesi ulaşmasın diye böyle ağır bir tecrit politikası yürütüyorlar. Bu tecrit politikasını değiştirecek, kıracak olan Kürt halkı ve dostlarıdır çünkü düşman bu politikada ısrar ediyor. Ne zaman büyük bir mücadelenin verildiğini görürlerse o zaman mecburen bu tecrit politikasını değiştirmek zorunda kalacaklar.

BAROLARIN GİRİŞİMLERİ ÇOK ÖNEMLİ

Avrupa Konseyi ve CPT'nin yaklaşımları var. Türk devleti Önder Apo ile ilgili birçok konuşmayı bilinçli bir şekilde yaydı. Yaydıkları söylentiler de birbirini tutmuyor. İnsan gerçeğin ne olduğunu anlamıyor, şüphe duyuyor. Bu yüzden Önder Apo'nun avukatları açıklama yaptı. CPT her ne kadar İmralı’ya gittik dese de görüşme olmamış dediler. CPT'nin açıklama yapmasını istiyoruz. Halkımız, dostlarımız bu durum karşısında tepkilerini ortaya koydular ama CPT hala bir açıklama yapmış değil. Bu yaratılan şüpheleri daha da derinleştirdi. Avrupa Konseyi bir açıklama yapmalıdır. CPT’nin görevi işkenceyi önlemektir. Ancak işkencenin önlenmesi için yapılan çağrıları cevapsız bırakıyorlar. Oynadıkları rol çok kötü. Bu ne anlama geliyor? Avrupa, CPT ve Türk devletinin tecrit politikasını birlikte yürüttüğü anlamına geliyor. Yürütülen politika tecritten daha fazlasıdır. Çünkü mutlak tecrit diyorlar. Yani Önder Apo’nun dünya ile tüm ilişkisini kesiyorlar.

İnsanlar Önder Apo'nun nerede olduğunu, ne yaptığını bilmiyor. Uluslararası kanunlar dahi ihlal ediliyor. Tecrit politikasından sadece Türk devleti sorumlu değil, Avrupa Konseyi ve CPT de sorumlu.  Kürt halkı ve dostları büyük bir mücadele veriyor, hala da vermeye devam ediyorlar. Hem Türkiye'de, hem Avrupa'da, hem de Ortadoğu’da. Birçok ülkede çok sayıda Avukat imza topladı, açıklamalarda bulundu, “Biz bu politikaya karşıyız, İmralı'ya gidip Önder Apo'yu görmek istiyoruz” dediler. Ancak Türk devleti henüz yanıt vermedi. Bu çalışmalar çok kutsal. Bu nedenle tüm avukatları selamlıyor, saygılarımı sunuyorum. Türkiye Barolar Birliği bir adım attı. Görevini yerine getirdi. Türkiye Adalet Bakanlığı'na başvurdu. Ancak Adalet Bakanlığı henüz cevap vermedi.

Bugün haberleri dinledim. Hakkari Barosu da başvuruda bulunmuş. Bu çalışmalar yerinde çalışmalardır ama sadece başvuru ile kalınmamalı.  Türk devletine baskı yapabilirler, Avrupa'dakiler CPT'nin önüne gidebilir, CPT'yi protesto edebilir. Avrupalı ​​hukukçular bu adımı atarsa, bunun bir etkisi olacağına inanıyorum. Yani halkımızın, dostlarımızın tecride karşı eylemlerini güçlendirmesi gerekiyor. Şu ana kadar atılan adımlar çok önemli ama yeterli değil. Bu çalışmalar daha da güçlendirilmeli. Önder Apo yine 3 ay ceza aldı. Bu cezalar hukuki değil, tamamen siyasi. Türk devleti, Önder Apo şahsında Kürt halkına karşı soykırım politikası yürütmektedir. Bu yüzden bu kararları alıyor. Önder Apo ne yaptı da disiplin cezaları veriyorlar? Önderlik tecritte olduğu için bu kararları tamamen keyfi olarak alıyorlar. Hukukla, adaletle alakası yok bu kararların, tamamen siyasi. Bu şekilde Rêber Apo’nun, Kürt halkının iradesini kırarak soykırım amaçlarına ulaşmak istiyorlar.

Paris'te ikinci bir katliam yaşandı. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı olarak siz de bir açıklama yaptınız. Daha önceki katliamlara kıyasla bu kez Kürt halkı, dostları, uluslararası güçler daha güçlü bir tavır sergiledi diyebilir miyiz? Özgürlük Hareketinin yanında yer aldılar ve katliamı kınadılar. Özellikle tanınan kişiler ve Fransa halkı güçlü bir tavır sergiledi. AKP-MHP faşizmi sizce neden böyle yöntemlere başvuruyor? Neden Efrîn'den Paris'e kadar Kürt katliamları yapıyor?

Paris'te 10 yıl önce yine Türk devleti tarafından bir katliam gerçekleştirilmişti. Heval Sara ve yanındaki arkadaşlar şehit edildi. 10 yıl sonra yine Paris'te, Paris merkezinde ikinci bir katliam gerçekleştirdiler. Hem ilk katliamda, hem de ikincisinde Özgürlük Hareketine, halkımıza ve kadın hareketine öncülük edenler hedef alındı. Bu yeni bir politika değil. Pek çok işgalci, soykırımcı devlet, sosyalist hareketleri, halk hareketlerini ve ezilenleri yenilgiye uğratmak için bu taktikleri uygulamıştır. Şimdi bu taktik hareketimiz üzerinde de uygulanıyor. “Öncüleri ortadan kaldırırsak bu hareketi kolayca ortadan kaldırabiliriz” söylüyorlar. Diye düşünüyorlar. Artık kadın hareketi sadece Kurdistan'da değil, dünyada da güçlü bir etki yaratıyor. Kadınları hedef almaları sebepsiz değil.

AKP-MHP iktidarı ve Türk devleti ne kadar halkların, sosyalistlerin ve demokratların düşmanı ise bir o kadar da kadın düşmanıdır. Bu nedenle Türkiye'de kadın katliamların, tecavüzlerin her geçen gün daha da arttığını görüyoruz. Neden? Çünkü ideolojik olarak kadına karşılar bu yüzden. En çok hedef alınan kadınlar kimler? DAİŞ'e karşı savaşanlar, El-Nusra'ya karşı savaşanlar, insanlığa büyük hizmet edenler, insanlığı büyük bir felaketten kurtaranlar hedef alınıyor. Örneğin DAİŞ, Fransa'da Fransız halkına karşı 3 katliam gerçekleştirdi. Ondan sonra da Kürt özgürlük hareketine karşı bu katliamı gerçekleştirdiler. Bu sebepsiz değil. Kürt halkına, özgürlük hareketine öncülük edenler DAİŞ’e, El-Nusra’ya karşı savaştıkları için hedef alınıyor.  DAİŞ'ê karşı, DAİŞ'in katliamlarına karşı Fransa’yı korudu bu insanlar. Bunun için Kürt kadınlarından ve Kürt kadın öncülerinden intikam alıyorlar. Sara ve Evin heval bundan dolayı hedef alındılar.

Türk devleti normal bir devlet gibi değil. Özel, psikolojik savaş üzerine kurulmuş bir devlet. Tamamen bu temelde ilerliyor. Bu devlet bir gün savaşmazsa ayakta duramaz. Kesinlikle kendine düşman edinirler.  Türk devletinin tarihinde her zaman farklı kimlik ve inanca sahip halklara düşmanlık edilmiştir. Türk ulusuna ve Türk dinine dayalı bir devlet kurmak istiyorlar. Yani bir ulus devlet kurmak istiyorlar. Önünde kim varsa hepsini ortadan kaldırmayı hedefliyor. Efrîn'den Süleymaniye'ye, Türkiye'den Avrupa'ya katliamlar yapmalarının sebebi de budur. Sadece PKK militanlarını hedef almıyorlar birçok yurtseveri ve Kürt insanları da hedef alıyorlar. Başka bir deyişle, onlara hizmet etmeyen onların hedefidir. Bununla ne demek istiyorlar? “Ya bizim gibi olacaksınız, bizim hizmetimizde olacaksınız, bizim kölemiz olacaksınız ya da size yaşama imkanı bırakmayacağız” diyorlar. Bu mesajı veriyorlar. Herkesi böyle korkutmak istiyorlar. Bu katliamları bu yüzden yapıyorlar. Bunu Avrupa'da ve Fransa'nın merkezinde yapıyorlarsa nedeni budur. Çok güçlü oldukları için yapmıyorlar, güçlü olsalardı bu katliamı dışarıda yapmazlardı. Belki Türkiye içinde yaparlardı ama Türkiye dışında yapmazdılar. Türkiye dışında insanlara suikast düzenlemek kolay değil. Çünkü uluslararası yasalar var, bundan zarar görüyorlar. Türkiye dışında özellikle Avrupa'da katliamlar yapıyorsa bu ne anlama geliyor? Sıkıntıdalar, güçsüzler, korkuyorlar, kendilerini tehlikede görüyorlar, bu yüzden bu katliamları yapıyorlar. Bu şekilde karşılarına kimse çıkmasın diye herkesi korkutmak, zayıf olduklarının ortaya çıkmasını engellemek ve iktidarda kalabilmek istiyorlar. Yani çaresizler, çok sıkışmış durumdalar. Bu nedenle büyük bir öfke içindeler. Bunu da bu katliamlarla ortaya koyuyorlar.

FRANSA HALKI KENDİLERİNİ DAİŞ’TEN KORUYAN ÖZGÜRLÜK HAREKETİ’NE SAHİP ÇIKTI

Peki AKP-MHP iktidarı nasıl bu kadar çaresiz kaldı? Kim iktidarı bu hale getirdi? Elbette PKK, Kürt halkı, Kürt halkının mücadelesi onları böyle çaresiz bir noktaya getirdi. Gerçekleri ortaya çıkardı. PKK'yi tasfiye etmek, Kürt soykırımını tamamlamak istedikçe zayıflıyor, çaresiz kalıyor, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Diyorlar ya ölmek üzere olan bir hayvan var bilmem gidip ne yapar diye. Bunların durumu da böyle, yani sonları geliyor. Şimdi PKK Kürt halkına, insanlığa sahip çıktığı için, DAİŞ'le, El-Nusra’yla savaştığı için, insanlığa büyük bir hizmet ettiği için, özellikle Fransa DAİŞ'ten çok çekti, Fransa'yı, Fransa halkını koruduğu için Fransa halkı da katliam olduğunda o arkadaşlara sahip çıktı. Kürt halkına, Kürt özgürlük hareketine ve PKK'ye sahip çıktılar. Bunu kim yaptı?

Tamam, elbette gerilla mücadele etti, Önder Apo mücadele etti ama son dönemde kadın mücadelesi çok büyük etki yarattı. Onun için Fransa halkı, Fransa devleti, bazı Fransız devlet kurumları o katliama karşı çıktılar, “Bunlar DAİŞ'e karşı savaştılar, bizi korudular, Türk MİT’inin onları öldürmesi bizi öldürmeleri anlamına geliyor” dediler. Bu yüzden şehit arkadaşlarımıza, harekete, Kürt halkına sahip çıktılar. Herkesi bu katliama karşı durmaya çağırdılar. Kürt kadınları bunu hak etti. Çünkü Kürt kadınları yıllardır büyük bir mücadele verdiler, çok büyük bedeller ödediler. Dolayısıyla Kürt kadınlarına sahip çıkmak, Kürtlere bizzat sahip çıkmak, özgürlük hareketine sahip çıkmak yerinde bir duruştur. Bundan dolayı Fransa halkına teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. Halkımız gerçekten bu katliamlar karşısında kahramanca, birlikte güçlü bir şekilde durdu. Çok güçlü organizasyon yapıldı. Bu vesileyle herkesi kutluyor ve selamlıyorum.

Fransa devletinin, bazı kurumların ve o kurumlarda çalışanların yaklaşımları da yerindeydi. Bu vesileyle onlara da teşekkür ediyorum. Ancak Fransa devletinde bazıları katliamın üstünü örtmek istedi. Hala da bunu yapmaya çalışıyorlar. Bunların başarılı olamamaları için hem Fransa halkının, hem halkımızın, hem de dostlarımızın çok baskı yapması gerekmektedir. Katliamın üstünü örtmek Fransa için büyük bir utançtır. Fransa bu utançtan kurtulamaz. Fransa bir hukuk devletidir, dolayısıyla yasalara uyması gerekir. İlk katliam gibi ikincisini de MİT'in yaptığı çok açıktır. MİT de Erdoğan'dan habersiz suikast yapamaz. Bu yüzde 100 net, bunu herkes biliyor. İlk katliamda zaten her şey ortaya çıktı, aydınlandı. İkincisini de kimin yaptığı ortadadır.

12 gün önce cezaevinden çıkan biri silah alıyor, Ahmet Kaya Derneği'nde heval Evîn'i hedef alıyor ve heval Evîn şehit olana kadar kurşun sıkıyor. Bunlar tesadüf değil. Katliamın olduğu gün Ahmet Kaya Derneği’nde toplantı yapılacakmış. Daha büyük bir katliam yapmak istedikleri çok açık. Gelir gelmez heval Evîn’i hedef alıyor ve şehit düşene kadar da kurşun sıkıyor. Bütün bunlar aşikar. Bu yüzden kimse bu katliamın üstünü örtemez. Benim talebim Paris'teki bu katliamlar için bir komite oluşturulması. Komite kendisini ilan etmelidir. Bu katliam üzerinde çalışmalı, katliamın üzerini örtmemeli, her anlamda gerçekleri ortaya çıkarmalı. Katliam aydınlandığında halka açıklama yapılmalı. Kürt halkı, dostları ve Fransa halkı bu katliamın üstünün örtülmemesi, katliamın aydınlatılması ve gerçeklerin ortaya çıkması için birlikte çalışmalıdır.

AKP’nin zayıfladığı için böyle katliamlar yaptığını söylediniz. AKP 20 yılda bitti, nasıl iktidara geldikleri biliniyor. Fakat çöktü. Bu yıkımın nedenlerini ve sonuçlarını nasıl yorumluyorsunuz? Şu anda Türkiye ve Kuzey Kurdistan'da bir seçim süreci yaşanıyor. Ama seçim yaklaştıkça HDP'ye, Kürt halkına ve dostlarına yönelik saldırılar artıyor. Son olarak HDP’nin hazineden yardım alma hakkını bloke ettiler. Öte yandan seçimle ilgili birçok senaryolar kuruluyor. Özellikle Cumhurbaşkanı adaylığı üzerinden tartışmalar yürütülüyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP-MHP ne zaman ağzını açsa biz Milli’yiz diyorlar. Bu sayede büyük yalanlar söyleyip herkesi kandırmaktalar. Ama artık bunu yapamıyorlar, herkesi kandıramıyorlar. Gerçek yüzleri ortaya çıktı, artık herkes anlıyor. Dedikleri gibi iktidara gelmediler. Kapitalist modernite sistemi onları iktidara getirdi.  Çünkü kapitalist modernite sisteminin bir amacı vardı. Türkiye bir NATO ülkesi, Ortadoğu'daki hedeflerine bu ülke ile ulaşmak istediler. Onun için AKP özel hazırlandı, Erdoğan hazırlandı. Onların yardımıyla, amaçlarına göre AKP iktidara geldi. Bunun için çok yardımcı oldular. Türkiye'de herkesi kandırmak için çok büyük yalanlar söylediler. Herkes kısmen inandı. İçeride birçok kişi onlara yardım etti. Dışarıdan ve içeriden yardım alarak iktidara geldiler. Kapitalist modernitenin desteğini aldılar çünkü Türkiye'yi Ortadoğu'ya, özellikle Araplara, İslam alemine rol model yapmak istediler.

AKP ne yaptı? Türkiye halkını nasıl kandırdıysa, diğer güçleri de kandırdı. Kapitalist Modernite AKP-MHP'ye destek verdiği için bu iktidar hedeflerine ilerledi. Hedeflerini ilerletmek ve sonuçlara ulaşmak için DAİŞ, El-Nusra ile ilişkiye geçti. Bu çetelere yardım ettiler, eğittiler, her yönden onları güçlendirdiler. Hem Türkiye'de, hem de Türkiye dışında amaçlarına uygun olarak kullandılar. Özellikle Suriye'de kullanıldılar. Ama Irak'ta ve diğer ülkelerde de kullandılar. Hala kullanıyorlar. Ortadoğu'da bu çetelerle birlikte büyük tahribatlar yarattılar. Artık Kapitalist Modernite’nin kendilerine eskisi gibi destek vermediğini gören bu iktidar kapitalist modernite sistemi için de sorun çıkarmaya başladı. Bu yüzden artık yurt dışında saygı görmüyor. Çünkü AKP gerçekten Türkiye'yi talan etti. Erdoğan’ın her şeyi kendisi ve ailesi için yaptığını gördüler.

AKP Türkiye'nin toplumsal sorunlarını iyice derinleştirdi. Türk devleti ve tüm kurumları iflas etmiştir. İnsanlar giderek fakirleşti. Ayrıca zenginler daha da zengin oldular. Kendileri ve toplum arasında büyük bir uçurum yarattılar. AKP belki başta partiydi ama artık parti değil. Mafya örgütü gibi oldu. Nasıl ki mafya adaletsizlik yapıyor, kanun dışı işler yapıyor, cinayetler işliyor, AKP de bunları Türk toplumunda yapıyor. Anayasa, uluslararası yasalar hepsini bir kenara atmış, bizim yaptığımız her şey kanundur diyorlar. Türkiye'de büyük korku, baskı ve adaletsizlik yarattılar. Bu şekilde bitti AKP.

HDP’NİN KONUMU BELİRLEYİCİDİR

Bilhassa MHP ile ittifak yaptılar. MHP ile ittifak yaparak MHP çizgisine de geçtiler. MHP ile aralarında hiçbir fark yok. İlk yıllardaki demokrasi, özgürlük söylemlerinin hepsi boşa çıktı. Şimdi halk bunu görüyor, insanlar artık bu yükü taşımak istemiyor. Bu yüzden AKP bitti. Sonlarının gelmesinde Rêber Apo’yu, PKK’yi, Kürt halkını, kadınları ve gerillayı sebep olarak görüyorlar. HDP'nin temsil ettiği demokratik siyaseti sebep olarak görüyorlar. Onun için Önder Apo'ya, PKK'ye, gerillaya, Kürt kadınlarına ve HDP'ye öfkeliler. HDP'ye baskının nedeni budur. HDP Türkiye'nin demokratikleşmesini, Kürt sorununun, Alevi sorununun, kadın sorunun çözümünü esas alıyor. Yine ekonomi sorununun, ekoloji sorununun çözümünü esas alıyor. Fakat iktidar bu sorunların çözülmesini istemiyor. Demokrasiye, özgürlüğe, kadınlara, Alevilere karşıdırlar. Dolayısıyla AKP-MHP'nin yürüttüğü siyaset HDP siyasetine karşıdır, HDP'nin siyaseti de onlara karşıdır.

HDP’ye yönelik baskılar bugün başlamadı. İktidara geldikleri günden bu yana tutuklamalar yapıyorlar, bütün belediyeleri gasp ettiler, HDP'lilere ağır cezalar veriyorlar, işkence yapıyorlar, yani HDP'nin siyaset yapmasına izin vermiyorlar. En sonunda HDP seçim çalışması yapmasın diye hazineden yardım almasını engellediler. Çünkü Türkiye'de seçim yaklaştı. HDP'nin konumu belirleyicidir. HDP seçimde hangi adımı atarsa ​​atsın sonuç alacaktır. O yüzden önce HDP'yi engellemek istiyorlar. Bu şekilde yeniden iktidarda kalabileceklerini düşünüyorlar. Belli ki HDP’yi kapatmak istiyorlar. Şuan hazine yardımını keserek bir adım attılar. Diğer adımları HDP’yi kapatmak olacaktır. Bunun hazırlığını yapıyorlar. Bu şekilde HDP'nin seçime girmesini engellemek, Kürtler arasında bir bölünme yaratmak ve böylece iktidarda kalabilmek istiyorlar. Bunun için sınırsız bir şekilde basını kullanıyorlar, mahkemeleri yönetiyorlar, saldırıyorlar, hakaret ediyorlar. HDP ile ittifak yapmak isteyenlere engel olmak istiyorlar. Yani HDP’nin önünü kesmek için bütün imkanlarını kullanıyorlar ama başaramayacaklar. Türkiye’nin tarihi ortadadır. Birçok partiyi kapattılar ama Kürt hareketi gün geçtikçe demokratik siyasette daha da güçlendi. Bugün bile herkes HDP'yi destekliyor. “Hazine yardımı kesti ise, biz partimize yardım edeceğiz” diyorlar.

Her şerefli Kürt bu şekilde hareket eder. Birçok kurum "HDP'ye yardım edeceğiz" dedi. Şüphesiz doğru olan budur. HDP'nin bu konuda da halka güvenmesi, AKP-MHP'nin HDP şahsında Kürt halkına, Türkiye halklarına karşı olan kirli planlarını boşa çıkarması gerekir. HDP şimdiye kadar bu temelde çalışma yürüttü. Bu çok kutsaldır. Eğer HDP'nin yerinde başka bir parti olsaydı, AKP-MHP, Türk devleti bu kadar baskı yapsaydı baş edemez ve başarısız olurdu. Ancak HDP yıllarca tüm baskılara rağmen hala ayakta. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın dediği gibi “HDP kutup yıldızıdır. Bu toplumun demokrasiye giden yolunda kutup yıldızıdır.” Bu doğru. Bunu herkes görüyor. AKP-MHP zulmüne karşı duruşları gerçekten onurludur. Ben de onları tebrik ediyorum. Türkiye'nin demokratik, sosyalist güçleri, onurlu Kürtler de HDP’yi böyle görüyor ve destekliyorlar. Bugüne kadar kararlılık ve cesaretle demokratik siyaset yürüten HDP'nin bundan sonra da ittifakını güçlendirmesi gerekiyor. Emek ve Özgürlük ittifakını güçlendirerek ilerleyin.

Şu an Medya Savunma Alanlarında büyük bir savaş ve direniş devam ediyor. AKP-MHP’nin bu savaş politikasından dolayı ülkede büyük bir kriz yaşanıyor. Savaşın siyasi, sosyal, ekonomik ve ahlaki etkileri de var. Savaşın yarattığı etkilere ilişkin neler söylemek istersiniz?

Türk devleti psikolojik savaşa dayalı bir devlettir. Bu temelde yürüyor. AKP-MHP bunu üst aşamada ahlaksızca yapıyor. Gerçek bu. Türkiye tarihinde hiç kimse AKP-MHP kadar özel bir kirli savaş yürütmedi. Kuşkusuz yürüttükleri savaş gerçekten de Türk toplumunu çok kötü etkiliyor. Savaşın faturası Türkiye halklarına ağır geliyor. Türkiye devleti bu kirli savaş için hem iç, hem de dış kaynaklarını kullanıyor. Kaderi bu savaşa bağlı. Çünkü Türkiye'de iktidarda kalmak isteyen psikolojik bir savaş yürütmelidir kanunu var. Özellikle Kürt toplumunda bu savaşı geliştirerek iktidarda kalıyorlar. Şimdi AKP-MHP de bunu yapıyor. Erdoğan açıkça bir şekilde, 'Bir kurşun kaç para biliyor musunuz?' diye sordu. Yani katliamlar yapmak için Türkiye'nin imkanlarını savaşın hizmetine sunuyoruz dedi. Bütün imkanlar savaşın hizmetine sunuldu. Sonuç almak için büyük bir propaganda yürüterek yalan söylüyorlar. Bununla birlikte eroin, fuhuş, ajanlaştırma gibi yöntemlerle toplumu çürütmeye çalışıyorlar.

Devletin politikası budur. Bu politikayı Kurdistan'da Kürt halkı üzerinde yürütüyorlar. Çünkü amaçları Kürt halkını ortadan kaldırmaktır. Bunun için de Kürt gençliğini fuhuşa, eroine, ajanlığa teşvik ediyorlar. Bu şekilde Kürt halkını yok etmeyi amaçlıyorlar. Belki şimdiye kadar insanlar çok farkına varmıyordu ama bu açlığın, yoksulluğun, zulmün sebebini artık sadece Kürt halkı değil, Türkiye halkı da fark ediyor. Türkiye'nin sosyal, ekonomik ve siyasi sorunları savaşın sonucudur. Çok kirli bir savaş yürütüyorlar. Zap'ta, Avaşîn’de kullandıkları silahları ABD  10 yıl Vietnam'da kullanmadı. Türkiye'de ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlar nasıl olmasın? Yolsuzluk, ahlaksızlık nasıl gelişmez? Bütün bunların sebebi iktidarın yürüttüğü bu kirli savaştır. Türkiye halkı bunu daha iyi tartışsın, o zaman mağdur olmalarının sebebinin AKP-MHP iktidarı olduğunu anlayacaktır.

Bu savaş onları nasıl içeride zayıflatıyorsa, uluslararası arenada hakikatleri anlaşıldıkça Türk devletinin itibarı azalıyor. Türk devleti tarihinde bu kadar saygı duyulmayan bir dönem olmadığını söyleyebilirim. Bunu yapan AKP-MHP'dir. Şimdi AKP-MHP bütün kanunları ayaklar altına aldı. Yeni bir Türkiye inşa ediyoruz diyorlar. Her alanda faşizmi inşa etmek istiyorlar. Birçok çete grubunu kendileri için örgütlediler. Bu çeteler hırsızlık yapıyor, cinayet işliyor ve tutuklama yapıyorlar. Onlar için her şey meşrudur. Kimse bunun neden yaptıklarını sormuyorlar. O yüzden bu çeteleşme gün geçtikçe artıyor. Türkiye'nin böyle devam edemeyeceği çok açıktır. Bunu sadece Kürt toplumu değil, Türkiye toplumu da kabul edemez. AKP-MHP'ye yardım eden devletler bile artık bu şekilde yardım edemiyor. AKP-MHP iktidarı topluma ve uluslararası alana büyük bir yük haline geldi. AKP-MHP hükümetinin bu seçimde başarısız olacağına inanıyorum.

Türkiye ve Kuzey Kurdistan toplumuna yönelik kirli savaştan bahsettiniz. Bu kirli savaş MİT tarafından yönetilmektedir. Eskiden MİT istihbarat çalışmalarını saklıyordu. Şimdi Kürt halkına hakaret edercesine telefonla onları ihanetçi olmaya çağırıyor. Kurdistan'da fuhuş ve uyuşturucu kullanımı devlet eliyle artmış durumda. En son Wan’da 16 yaşındaki kız çocuğun 40 kişinin cinsel saldırısına maruz kaldığı ortaya çıktı. Kürt halkına yönelik bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz ve Kürt halkının tutumu nasıl olmalıdır?

Türk devletinin psikolojik savaş üzerine kurulu bir devlet olduğunu belirttim. Yani normal bir devlet değildir. Özel savaşın bir ölçütü olmadığı bilinmektedir. Türk toplumu ve Türkiye halkı bu savaşla gerçeklerinden uzaklaştırıldı. Çünkü artık refleks göstermiyorlar. Her şey olur, normalmiş gibi görülür. Bu normal bir durum değil. Özel psikolojik savaş, insanları kendi gerçekliklerinden uzaklaştırdı. Çünkü fuhuşa, eroine, ajanlığa teşvik ediyor. Yani toplumu tamamen yok etmek istiyor, bu yüzden toplum artık düşünmesin istiyorlar. Bütün bunları da iktidarlarını devam ettirebilmeleri için yapıyorlar. Kurdistan'da bu özel savaşı sınırsız yürütüyorlar. Kürtleri, Kürt kadınlarını, Kürt gençlerini kimliklerinden, kişiliklerinden uzaklaştırmak istiyorlar. Kimliğini, Kürtlüğünü, insanlığını düşünmekten vazgeçirmeyi hedefliyorlar. Halkımızın bunu iyi anlaması gerekiyor.

Özellikle aileler bunu çok iyi anlamalı. Gençler bunu çok iyi anlamalı. Bu politikaya karşı durmak ve mücadele etmek gerekir. Aileler çocuklarına sahip çıkmalı, kültürlerine, kimliğine ve yaşamlarına sahip çıkmalıdır. Sahiplenmezlerse devlet bu politikasını Kürt toplumu içinde süresiz bir şekilde sürdürecektir. Bu toplumun çürümesine neden olacaktır. Kürt toplumu hakikatini kaybedecek, verdiği mücadele, yaşadığı acılar boşa gidecektir. Bunu iyi görmek, iyi anlamak ve karşısında durmak gerekiyor. Korkmayın, eğer korkarsanız daha da ağır bedeller ödemek zorunda kalırsınız. Bu gerçek bir ölüm olur. Bu şekilde toplum ölüyor, Kürtlük ölüyor, bütün değerleri, bütün kültürleri ölüyor. Ölmemek için bunun karşısında cesaretli bir şekilde durmak gerekir.

Sizin de bahsettiğiniz gibi bu savaş sonucunda Türk devletinin subayı, polisi, 40 kişi 16 yaşında bir çocuğa tecavüz etti. Bu ortaya çıktı, görüyoruz ki kimse sesini yükseltmiyor. Ancak kıyameti kopartmak lazım. Kürt halkı bunu asla kabul edemez. Tahammül edemezler, bu normal değil. Bunun karşısında ne siyasi partilerin, ne toplumun, ne gençlerin, ne kadınların durduğunu görüyoruz. Halbuki Wan’ın tamamı ayaklanmalıdır. Sadece Wan değil diğer yerler de ayaklanmalı. Bu büyük bir hakarettir, büyük bir ahlaksızlıktır. Devletin yaptığı bu, Türk devletinin Kürt halkına karşı politikası bu. Kürtler bunu kabul edemez. Kendine sahip çıkmaları lazım. 90'larda olduğu gibi gençlerimiz, kadınlarımız, toplumumuz, çocuklarımız kendilerine sahip çıkmalı, düşmana karşı kendilerini savunmalıdır. Düşman o zaman Kürt halkına hakaret edemez, taciz ve işkence edemezdi. Kürt halkı bunu bir kez daha esas almalıdır. Onlardan istenen budur. Aslında yaşananlar bizim için büyük bir utanç, o utançtan kurtulmamız gerekiyor. Öyle yapmışlar ki refleks kalmamış. Her şey normal olmuş. Uğruna kıyamet koparılması gereken şeyle normalleştirilmiş. Bu özel savaşın sonucudur. Bunu önlememiz gerekiyor. Hepimizden istenen budur.

Düşman şu an ajanlığa ağırlık veriyor.  Herkese telefonla ulaşıyorlar. Bize ajanlık yapmazsanız sizi öldürürüz, tutuklarız, hapse atarız, ağır cezalar veririz, yaşamı size haram ederiz diye tehdit ediyorlar. Para veriyorlar, Kürt halkına ajanlığı kabul ederseniz, kendinizi yok ederseniz size para veririz diyorlar. Yani Kürt halkı aç da kalsa, susuz da kalsa, toprak da, saman da, ot da yese ajanlığı kabul etmemelidir.  Ajanlığı kabul etmek intihardır. Kürt halkı yıllarca özgürlüğü için savaştı, ağır bedeller ödedi, dünyada çok büyük bir düzeye ulaştı şimdi nasıl kalkıp böyle bir şeyi kabul edebilir? Bu normal değil. Eskiden toplumda bir ajan varsa kimse ona selam vermezdi, orada yaşatmazdı. Şimdi normal hale geldi. Tecavüz, fuhuş, eroin nasıl normalleştiyse, ajanlık da öyle de oldu. Kürt halkı bunu kabul edemez. Tehdit etsinler, öldürsünler. Ama Kürt halkı onursuzluğu kabul etmesin. Kürt halkı için doğru olan budur. Bu vesileyle tüm Kürt halkını Türk devletinin politikasına karşı durmaya çağırıyorum. Türk devleti ne derse biliniz ki tam tersidir. Bu bir yalandır, bu bir aldatmacadır. Kürtleri nasıl tasfiye edecek, onlara yalan söyleyerek, fuhuşa, eroine, ajanlığa teşvik ederek. Dolayısıyla buna karşı durmak, kendine sahip çıkmak, öz savunmayı bu temelde geliştirmek gerekiyor. Bunları yaptığınız taktirde Türk devletinin özel savaş politikaları boşa çıkar.

Bir süredir Türkiye, Suriye ve Rusya arasında görüşmeler yapılıyor. Bakanlık düzeyinde tekrar görüşmelerin yapılacağı konuşuluyor. Yine Erdoğan ve Esad’ın da bir araya geleceği belirtiliyor. Bu görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rusya, Türkiye ve Suriye'nin görüşmeler gerçekleştirdiği basına yansıdı. Bu görüşmelerin üst düzeyde olduğu söyleniyor. Ancak bu onların söylediği gibi değil, yaptıkları propaganda gibi değil. Bu kolay değil, Türkiye ile Suriye arasındaki sorunlar çok büyük. Herkesin bildiği gibi, bu kolay çözülmez. Suriye Kürtlere düşman olmamalı. Kürt düşmanı olursa bu Suriye'nin sonunu getirir. Suriye bugüne kadar ayakta kaldıysa Kürtlerin mücadelesi sayesindedir. Bu bir gerçek. Kürtler El-Nusra'ya, DAİŞ'e karşı savaşmasaydı bugün Suriye olmazdı. Ayakta kalıp bölünmediyse, rejim devam ediyorsa bu Kürtlerin mücadelesinin sonucudur. Suriye bunu görmeli.

Çeteler Suriye'nin tamamını yerle bir etti. Sadece Suriye değil, Suriye dışında da herkes bunun farkında. Bu çeteleri kim eğitti, kim onlara yardım etti, onlara silah verdi, onları yöneten Türk devletidir. Herkes bunu biliyor. Türk devleti bu çetelerden asla vazgeçmez. Suriye ile sorunlarımızı çözeceğiz derken yalan söylüyor. Suriye'yi bu şekilde kandırmak istiyorlar. Türk devletinin amacı Kürtleri katletmek. Hedefleri bu. Bu hedefe nasıl ulaşacak? Suriye’yi de kendi siyasetine çekerek. Türk devleti Kürt düşmanıdır, Kürtleri katletmek istiyor. Suriye bu siyasete alet olmamalı. Bu siyasete girerse Suriye ile Erdoğan arasında hiçbir fark kalmayacaktır.

Türkiye neden acilen toplantı yapmak istiyor? Çünkü Türkiye'de seçim var. Erdoğan, Suriye konusunda bazı adımlar atmak ve bunu seçim kazanmak için kullanmak istiyor. Rusya kendi çıkarları için çalışıyor. Yani Rusya, Suriye ve Türkiye ittifakında kendi çıkarlarını gözetiyor. Türkiye de kendi çıkarlarını gözetiyor. Hedefi belli, diyor ki; Suriye'de Kürtlerin statüsü olmamalı, Kürtler adına varsa ortadan kaldırılmalı. Suriye'nin çıkarı Kürtlerin yok edilmesi ve soykırımı değildir. Suriye'nin çıkarı Kürtlerle ittifak yapmak, Kürtlerle sorunlarını çözmektir. Suriye, Türk devletinin oyunlarına gelmemeli. Erdoğan Suriye’nin geleceği ile oynadı. Başta "Emevi camisine gelip üç gün içinde namaz kılacağız" dedi. Yani "Suriye'yi yeneceğiz" dedi. Hedefi buydu bunun için çalıştı. Suriye'yi yenmek için çetelere yardım ettiler. Çeteler bugün bu kadar katliam yapıyorsa arkalarında Erdoğan var. Suriye’de yaşanan tahribatın arkasında Erdoğan var. Bu yüzden Suriye’nin Erdoğan’ın seçim oyunlarına gelmemesi lazım.  Eğer Erdoğan bu şekilde seçimde galip gelirse en fazla zararı Suriye görür.

Tabi ki Kürtler de zarar görebilir ama en büyük zararı Suriye görecektir. Erdoğan rejimin kalmasını, Suriye'nin aynı kalmasını istemiyor. Çetelerle Suriye'de değişiklik yapmak istiyor. Gerçek bu. Bu yüzden Kürtler bugüne kadar Suriye'yi korudu. Ayakta tuttu. Belki bazı hataları vardır, bu yüzden Kürtlere yönelik Suriye’nin de bazı eleştirileri olabilir. Fakat bu düşmanca bir aşamaya gelmemelidir. Türk devleti zaten Kürtlere, demokrasiye, özgürlüğe düşmandır bunu açıkça ortaya da koyuyor. Fakat Kürtlere yönelik bazı eleştirileri olan Suriye Erdoğan’ın düşmanlığı gibi bir aşamaya getirmemeli durumu. Eğer bunu yaparsa kendi sonunu getirir. İnanıyorum ki Suriye bu kirli siyasete alet olmayacak ve Kürtlerle ilişki geliştirerek aralarındaki sorunları çözecektir. Suriye’nin bütünlüğünü sağlayacak olan da budur. Suriye’ye çağrım bu temeldedir.