ATK'den rapor alma zorunluluğu ağırlaştırılmış idamdır

ATK'den rapor alma zorunluluğu ağırlaştırılmış idamdır

"hapistesaglik.com" adlı internet sitesi, hasta tutsakların tahliyesi için, Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e iletilmek üzere yeni bir imza kampanyası başlattı.

"İmzanızla destek olun; bu ülkede vicdan sahibi insanların ne kadar çok olduğunu gösterelim; gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlayalım!" çağrısı yapılan kampanya metninde, hasta tutsakların tahliye edilmesi için Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınması şartının kaldırılması, devlet ve üniversite hastanelerinin verdiği raporların mahkemelerce kabul edilmesi isteniyor.

'Adli Tıp Kurumu'ndan (ATK) rapor alma zorunluluğunun, ağırlaştırılmış idam olduğu' ifade edilen metinde ayrıca, şu ifadelere yer verildi: "Yasalara göre eğer cezaevi koşullarında tedavisi mümkün olmayan bir hastalığınız varsa veya kendi kendinize bakamayacak durumdaysanız, tahliye edilmeniz gerekir. O zaman belki dışarıda daha iyi koşullarda iyileşebilirsiniz (iyileştikten sonra cezaevine dönüp kalan cezanızı çekersiniz) ya da en azından sevdiklerinizin yanında ölürsünüz. Fakat bu yasa yetmiyor, çünkü mahpusun durumunun Adli Tıp Kurumu tarafından tespit edilmesi çok uzun sürüyor. Hasta mahpusun acilen tahliye edilmesi gerektiğini söyleyen rapor bazen o öldükten aylar sonra geliyor. Bazen de ATK’nın “cezaevinde tedavi edilebilir” raporuyla hasta mahpuslar orada ölüyor."

http://www.avaaz.org/tr/petition/Hapishanelerdeki_hastalari_disari_cikarin/?email adresi üzerinde imzaya açılan metinde, cezaevlerinde yaşamını yitiren hasta tutsakların mektuplarından alıntılara da yer verildi:

"Evet, cezaevi zordu. Hele bir yanı var ki daha da zordu. Hastasın ama hastalığını bilemezsin. Kendi adına hiçbir karar veremezsin. Kesilir, dikilirsin. Ne olduğunu yine bilemezsin. Tükendiğini gören arkadaşlarının gözlerindeki çaresizlik bir kezzap suyu gibi yakar içini. Çünkü sen eridikçe, onlar da erir seninle. Ve yine sessizce... Beni zorlayan tek şey, son günlerimde yaşlı anamı ve babamı göremeyişim, onlarla helalleşemeyişimdi. İkisi de çok hasta ve yürümeyecek kadar da takatsizdiler..."

(İsmet Ablak, Temmuz 2009’da, 40 yaşında yaşamını yitirdi.)

"Ben 2 yıl hiçbir şey yiyemedim, uyuyamadım. Hastahaneye sevkim yapılmadı. Mide kanseri olmuşum. Son evreye gelmişim. Gardiyanlar bana “neden yemek yemiyorsun, isyan mı ediyorsun” diyerek tepki gösteriyorlardı. Ben ise her şeyi simsiyah-çamur gibi fışkırır tarzda kusuyordum. Endoskopiye 3 ay sonraya gün verdiler. 3 ay dolunca araç-asker yok denilerek götürülmedim. 6 ay sonra gidince yanlışlıkla safra kesemi aldılar. Şu an yeniden o günleri anımsıyorum ve çıldırıyorum. İçimde organ kalmadı. Katı kurallar kaldırılsın. Zira hastalık hızla ilerliyor. Hiç olmazsa evime gideyim. Son kez sobanın yanında uyuyayım. Sizlerden istirham ediyorum. Sevgiyle kalınız. Çok yoruldum."

(Gülay Çetin, Şubat 2011’de 42 yaşında yaşamını yitirdi.)

"Bazen çok korkuyorum ve başıma ne gelecek bilmiyorum. Burada güvenebileceğim ve konuşabileceğim kimse yok. Çok kilo kaybettim ve kemoterapinin yan etkilerden dolayı sıkıntılarım var ama yaşadığıma şükrediyorum. Benim için yapmaya çalıştığınız her şey için tekrar teşekkür ederim. Şimdi benim için az da olsa umut var, her şey kapkaranlık değil. Tanrı seni ve aileni korusun ve kutsasın."

(Magdalena de Winnaar, Eylül 2012’de 56 yaşında yaşamını yitirdi.)

İnsan Hakları Derneği'nin raporlarına göre Türkiye'deki cezaevlerinde 300'ü aşkın hasta tutsak bulunuyor. Türkiye gündeminin sürekli bir gündem maddesi olan hasta tutsakların tahliye edilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması konusunun, son olarak BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak'ın Adalet Bakanı Sadullah Ergin'le yaptığı görüşmede de gündeme geldiği ve Adalet Bakanlığı'nda konuyla ilgili bir çalışmanın yapıldığı ve bu çalışmanın kısa sürede neticlendirileceği basına yansımıştı.