İmralı’ya uygulananlar Türkiye geneline yayıldı

Avukat Raziye Turgut, iki yıllık OHAL boyunca cezaevlerindeki hukuksuzluğun ve tecridin ayyuka çıkmasını, İmralı’da yapılanlarının Türkiye ve Kürdistan geneline yayılması olarak yorumluyor.

15 Temmuz Darbe girişiminden sonra 20 Temmuz 2016’de ilan edilen ve 18 Temmuz 2018’de kaldırılacağı söylenen OHAL’de toplam 35 KHK yayınladı. 2 yıla yakın süren OHAL boyunca KHK’larla 129 bin 410 kişi ihraç edildi, onlarca gazete- TV kapatıldı ve 50 binin üzerinde kişi tutuklandı. Dışarıda KHK’larla ihraçlar ve kapatmalar yaşanırken OHAL’in sürdüğü iki yıl boyunca zaten kötü şartlardaki cezaevlerinde durum iyice zorlaştı. En temel yaşam haklarının yasaklanması ve idarelerin uyguladığı keyfi tutum ile binlerce tutuklu ve mahpus adeta tecride alındı.

Cezaevleri için son iki yıllık OHAL’in nasıl geçtiğini, zaten kötü olan bu kurumların şimdiki durumlarını Özgürlükçü Hukukçular Platformu’ndan Avukat Raziye Turgut ile konuştuk.

TECRİT ZAMANLA HER YERE YAYILDI

Avukat Turgut, cezaevlerinde OHAL boyunca ortaya çıkan tablonun Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaşadığı tecridin Türkiye ve Kürdistan geneline yayılması olarak yorumluyor: “OHAL’de yaşanalar, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin Türkiye geneline ve Kürdistan cezaevlerine yayılması olarak gerçekleşti. Sayın Öcalan alındıktan sonra ona özgü bir infaz rejimi belirlendi. Bu kısa süre içerisinde değil ama zamanla diğer cezaevlerine de sirayet etmeye başladı.”

Bu durumun Türkiye’de F Tipi cezaevleriyle 2001 yılında başladığını kaydeden Raziye Turgut şunları söylüyor: “F Tipi ile sadece binanın şekli ve koşulları bile tecrit anlamına gelen bir sistem kuruldu. Devlet zaten yüksek güvenlikli olan cezaevlerini bir de içeriden sosyal anlamda tecride aldı. Spor, havalandırma, sağlık hakkı gibi yaşam alanını kısıtlayan her şeyi uygulamaya sokup tecridi daha da ağırlaştırdı. OHAL’le birlikte artık bu uygulamalar daha da ayyuka çıktı tıpkı Sayın Öcalan’a yapıldığı gibi müvekkillerimizle görüşmemizin önüne geçildi. Misal infaz Kanunu’ndaki maddede şöyle bir düzenleme yapıldı kişinin avukatıyla ‘örgütsel anlamda görüşme’ yapabileceği değerlendirilebilir.”

CEZAEVLERİ YÖNETİMİ KEYFİ DAVRANIŞLARI AYYUKA ÇIKTI

Bunun değerlendirmenin tamamen cezaevi yönetimine bağlı olduğunu belirten Avukat Turgut, tamamen keyfi bir rapor hazırlanabileceğine ve hâkimlikten de bu yönde karar çıkarılabileceğine dikkat çekiyor: “Cezaevi yönetimleri zaten OHAL hâkimlerinin çıkardığı kararlara bile gerek duymuyor. Gümüşhane Cezaevi’ne gidiyorduk OHAL’in ilk başladığı zamanlarda, cezaevi müdürü bir liste çıkartmıştı ve bu kişilerle görüşmelerimizin kayıt altına alınacağını söylemişti. Biz de OHAL’in getirdiği KHK düzenlemesine göre tek tek karar alması gerektiğini belirttik ama liste halinde düzenlemişti. Dolayısıyla keyfiyetin ayyuka çıktığı bir dönem oldu. Görüşmelerimizde hiçbir şekilde sağlıklı bir ortam bulamıyorduk çünkü öyle bir keyfiyet verilmiş ki herhangi bir yaptırım olmayacağını çok iyi bildikleri için ‘Ne yaparsanız yapın, nereye şikâyet ederseniz’ edin tarzında bir yaklaşımları var.”

Avukat Turgut, hukukun uygulanması için çaba harcarken artık cezaevleri yönetimlerine ‘en azından KHK’yı uygulayın’ noktasına kadar geldiklerini ama onların bile uygulanmasının bu süreçte cezaevleri açısından mümkün olmadığını ifade ediyor. Çoğu uygulama için yönetimlerin mahkemeden karar alması gerektiğini ancak bunu yapmadıklarını dile getiren Raziye Turgut bu ayyuka çıkan keyfi uygulamalar için şunları anlatıyor: “Müvekkillerimizle görüşürken bu bahsedilen ‘örgütsel diyalog’ için bir kişi kamerayla kayıtta diğer bir kişi de sırf taciz için oradaki konuşmaları dinliyor. Aslında yasal düzenlemeye göre dışarda olması gerek bu kişinin. Çünkü avukat ve müvekkilin görüşmeleri başkalarının duymayacağı şekilde yapılır.”

DÜŞMAN HUKUKU DEVREDE

Yaşanan bu durumu ‘gücü kimin eline verirseniz onu istediği şekilde kullanabilir’ olarak yorumlayan Turgut, cezaevi yönetimlerinin bu tarz davranışları tamamen düşman hukuku anlayışıyla yaptığını söylüyor. Raziye Turgut benzeri uygulamalara örnek olarak Bolu’da yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: “Bolu Cezaevi’nde bir müvekkilimle görüşmeye gittim. Mesai saati 17’de bitiyor ama beni 16’da çıkarmaya çalıştılar gerekçe ise havalandırmanın kapatılacağı olarak gösterildi. İlk defa böyle bir şeyle karşı karşıya kaldığımı söyledim. Çünkü müvekkilimin AHİM başvurusu vardı ve onunla ilgili görüşmem gerekiyordu. Güvenlik gerekçesiyle dışarı çıkartıldım çünkü tamamen düşman hukukunca yürütülen bir tavır var ortada. Çünkü oradakilere zaten ‘bunlar terörist’ gözüyle bakılıyor.”

Öte yandan cezaevlerinde kapasitenin çok çok üzerinde bir doluluk oranın mevcut olduğunu dile getiren Avukat Turgut, bunun artık sosyal medyadan yazılanlardan dolayı bile tutuklamaların olmasına bağlıyor. Cezaevindekilerin sırayla yerde yatarak bu duruma maruz kaldığını belirten Turgut, bu kadar kalabalık içeresinde sağlıksız koşullar oluştuğunu ifade ediyor.

HASTA TUTSAKLAR DAHA DA ZOR DURUMDA

Cezaevlerinde hasta tutsakların durumunu sorduğumuz Avukat Raziye Turgut, en son “barış” sürecinde, Adalet Bakanlığı ile hasta mahpuslarla ilgili bir görüşme sağlandığını; bu vesileyle hastaların Metris’e götürülüp en yakın sağlık kuruluşlarından rapor alma işleminin gerçekleştiğini hatırlatıyor. Sonrasında bunu da kaldırdıklarını ve hastaların savcının insafına kaldığını söyleyen Turgut şunları anlatıyor: “Kişinin cezaevinde kalamaz raporu olması rağmen ‘örgüt üyesi, tehlikeli kişi’ denilerek örneğin iki kolu olmayan bir kişinin infazına devam edilebiliyor. OHAL’le birlikte zaten hasta mahpuslarla ilgili bir gelişme olmadığı gibi durumları daha da kötüye gitti. Hastaneye gidişi gelişlerde darp durumları yaşandı. En son Silivri Cezaevi’nde Cengiz Sinan Halis Çelik zaten tekerlekli sandalyede kemik erimesi ve kanaması olan bir hasta ring aracında saldırıya uğradı. Daha önce Çelik’i Metris R Tipi’ne yollamışlardı ama burada da koğuş sistemli bir yere koymuşalardı ve ilgilenecek kimse yoktu sadece kameralarla gözetliyorlardı. Yine Düzce Cezaevi’nde müvekkilimiz vardı Selami Keleş. Şizofrenik belirtiler gösteriyordu, krizi halinde kafasını duvarlara vuruyordu, savcılıkla defalarca görüşmemizden sonra Bakırköy’e sevkini gerçekleştirdik. Öncesinde oradaki hastanelere götürülüyordu ya da revirde doktor o an kişinin durumuna bakarak birkaç soru soruyor ve ‘Durumu iyi’ deyip gönderiyordu. Defalarca itiraz ettik çünkü şizofreni hastaları bazen çok sağlıklı cevaplar verebilir, bunun için kişinin hastaneye yatırılması lazım diye. Ben bir doktor olmama rağmen bunun böyle olması gerektiğini biliyorum. Ama sonuç olarak Bakırköy’den de yine geri gönderildi cezaevine yani infazın ertelenmesi gibi bir durum söz konusu değil.”

SAVUNMA MEKTUPLARINA DA EL KONULUYOR

OHAL’le birlikte avukat, müvekkil mektuplarına da el konulduğunu belirten Raziye Turgut “Savunmasını bana yollayan bir müvekkilimin mektubu alıkonuldu. Gerekçe de savunmasında Kürt aşiretlerinin ayaklanmasından itibaren tarihsel süreci anlatması. Müvekkillerimiz genelde savunmalarını tarihsel olarak da ele alabiliyor ve bir de tabii Kürtçe hazırlaması. Avukat mektupları da açılıp okunuyor yasak olmasına rağmen. Bun eskiden tahmin ediyorduk ama artık sanki normalmiş gibi yapıyorlar” diyor.

MahkUmların yönetim ya da Adalet Bakanlığı’na ulaşmalarının neredeyse imkânsız hale geldiğini belirten Turgut “Kurumlara, İHD’ye bizlere ya da siyasi partilere ve hatta idareye dahi yazılan yazılar, dilekçeler engelleniyor. Her alanda yıldırmaya çalışıyorlar. Diğer bir mevzu da disiplin cezaları. Bu da infazın uzamasına sebep oluyor. Bazen açık açık müdürler ‘senin cezanı yakarım’ diyor. Örneğin cezası bitmek üzere olan birine hücre cezası verildiğinde ve bu cezalar 3 tane olduğu takdirde içerde yatma süresi de uzuyor. Bu dönemde bunun olması için de ellerinden geleni yapıyorlar. OHAL’den itibaren çok provokatif söylemlerde bulunuyorlar ve müvekkillerimiz bu tarz davranışlar karşısında soğukkanlı davranmaya çalışıyor, sürecin farkındalar” şeklinde konuşuyor.

A TAKIMI JANDARMA PROVOKASYONU

Turgut bu provokatif davranışlara bir örnek olarak da A Takımı denilen jandarmaların koğuşlara gece yarısı gelip odalarda arama bahanesiyle her yeri dağıtmasını örnek gösteriyor: Radyolardan, paspaslara kadar el konulduğu aramalar yapıyorlar. Sürekli tacize varan aramalar bunlar ve sıradan jandarmalar değil bunu yapanlar özellikle bu tarzda yetiştirilmiş olanalar yapıyor.”

Tecridin bir başka boyutu olarak tutsakların ailelerinden binlerce kilometre ötede cezaevlerine gönderildiğini dile getiren Avukat Turgut Bolu’da neredeyse 1 yıldır müvekkillerinin hem bu uzaklıktan hem de bazı uygulamalardan aileleriyle görüşemediklerini şöyle ifade ediyor: “Bolu’da görüş sırasında ailelerin de tekmil vermesi gerekiyor. Ama örneğin Türkçe bilmeyenler oluyor ya da yaşlı anneler bu tekmili yapamıyor. Bu gibi sebeplerle aile görüşü de ellerinden alınıyor ki zaten binlerce kilometre uzaktan geliyor aileler. Bu da tecridin başka bir yönü.”